ALLAH'IN KULU VE RASÛLÜ (S.A.V.)
Abdullah/Allah’ın Kulu Allah'ın Kulu ve Rasûlü (s.a.v.) Sevgili Peygamberimiz bütün varlıklardan ileri derecede Allah'a itaat ve ibadet ederdi. Nuru ve ruhu daha dünyaya gelmeden önce Allah'ı zikir ve tesbih etmişti. Vücut âlemini teşrif ettikten sonra da her an Yüce Rabb’ine muti idi. Hiçbir işi ve meşguliyeti O’nu Hakk'a ibadetten, kulluktan alıkoymamıştır. O'nun kalbi daima zikirde, aklı tefekkürde, zahiri amelde, batını teslimiyette Allah'a kulluk etmişti. Bir adına da “Abdullah” denilmişti. Allah'ın kulu denilmekle en büyük lütuf O'na bağışlandı. Kur’ân O’na verildi. O'nun kulluğu Kur’ân merkezli bir kulluk, ahlâkı Kur’ân ahlâkıydı. Her şeye gücü yeten Mevlâ, âyetlerini indirdiği, sevgili kulu olan Peygamber’ine insanların iman edip uymasını, O’na verilen nimetleri şu âyetlerde emretti, açıkladı: “Kulu Muhammed'i geceleyin, Mescid-i Haram'dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O'dur.” (17/İsra, 1) Hadid Suresi’nde: “Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (57/Hadid, 9) buyurdu. Âyetleriyle Peygamberimiz’in biz kullarına şefkati ve merhameti çok olan Allah tarafından gönderildiği bildirildi. Kendisine Vahiy Gelen Bir Kul Hz. Peygamber (s.a.v.), bir kuldu, bir beşerdi ama kendisine vahiy gelen bir peygamberdi. Bizzat Allah'ın övgüsüne mazhar olan, seçkin bir insandı. Son derece sorumluluk sahibi, muttaki ve seçkin bir kul; âlemlere rahmet olarak gönderilen mütevazı bir Rasûl’dü. O bir güldü. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), her konuda olduğu gibi kulluk ve ubudiyet konusunda da ümmetine örnek olmuştu. Peygamberliği O’nun bir beşer olduğu gerçeğini ortadan kaldırmadığı gibi, bir kulun yaratıcısına ibadet etmesi mükellefiyetinden de azade kılmamıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.) de ümmetin diğer fertleri gibi her türlü emir ve yasağın muhatabı olmuş, hatta bazı durumlarda (mesela gece namazı) bizlere göre ek mükellefiyetlerle daha ağır bir sorumluluk üstlenmişti. Peygamber oluşundan dolayı hiçbir zaman ayrıcalıklı biriymişçesine tavır ve davranışlarda bulunmamıştı. Efendimiz, “Hristiyanların Meryem oğlu İsa'yı övmede haddi aştıkları gibi beni övmede siz de haddi aşmayın. Bilin ki ben sadece bir kulum. Benim hakkımda Allah'ın kulu ve elçisidir deyin.” (Buhârî, Enbiyâ, 48) buyurarak kul olma bilincinde de ümmete güzel bir örneklik sergilemişti.
Editör
YazarAllah, her şeyin yaratıcısı ve yöneticisidir. O, gökleri ve yeri yaratan, her şeyin üzerinde gücü olan tek varlıktır. O'ndan başka hiçbir yaratıcı yoktur. Allah, her şeyi gören, işiten ve her şeyin iç...
Yazar: Editör
Yusuf Hemedanî Hazretleri’ne sormuşlar: - Bugünler gelir geçer, Allah dostu gerçek şeyhler ahirete göçerse, selamete ulaşmak için ne yapalım? - Onların eserlerinden her gün sekiz varak/sayfa oku...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Mahremiyet, "haram" kelimesinden türemiş olup, yasaklılık durumunu ifade eder. İffet ise bu mahremiyetin korunmasıyla ilgilidir ve hem kadın hem de erkek için eşit sorumluluk taşır. Nur Suresi'nde, mü...
Yazar: Editör
Muslih (s.a.v): Islah Edieci, Düzene KoyucuSevgili Peygamberimiz’in mübarek isimi şeriflerinden biri de “Muslih”tdir.Tarih, en kapsamlı ve en mükemmel ıslah faaliyetinin Hz. Muhammed (s.a.v.)’in gerçe...
Yazar: Editör