KANÛNÎ SULTAN SÜLEYMAN’IN TÜRBESİ
Kanûnî Sultan Süleyman’ın türbesi, Süleymaniye Külliyesi içinde yer alır. Kanûnî’nin ölümünden sonra Mimar Sinan tarafından inşa ettirilmiştir. Kanûnî Sultan Süleyman 1566 Zigetvar Savaşı’nda şehit düşmüş, Sokullu Mehmet Paşa, orduda karışıklık çıkmaması amacıyla Kanûnî’nin vefatını gizlemiştir. Bu bağlamda Kanûnî’nin iç organları öldüğü yere gömülmüş, cesedi mumyalanarak İstanbul’a getirilmiştir. Kanûnî’nin iç organlarının gömülü oluğu yere, tahta çıkan oğlu II. Selim’in, emri ile Budin Valisi Sokullu Mustafa Paşa tarafından bir türbe yaptırılmıştır. Sonraki yıllarda IV. Mehmet bu türbeyi onartmıştır. Osmanlıların Macaristan’dan çekilmesinden sonra bu türbe yıktırılmış, türbenin olduğu yere bir kilise inşa edilmiş, kilisenin adına da “Süleyman’ın kalbinin gömülü olduğu türbe” anlamına gelen “Turbek” denmiştir. Bugün Macaristan’da, Kanûnî’nin mezarı olarak bilinen yer, 1994 yılında Zigetvar’ın girişinde açılan, Türk-Macar Dostluk Parkı’ndaki temsilî bir mezardır. Süleymaniye Külliyesi içinde yer alan 1566 tarihli Kanûnî Sultan Süleyman Türbesi, kesme taştan sekizgen planlıdır ve köşeleri hafifçe pahlanmıştır. Gövdenin alt kısmını çepeçevre saran, geniş saçaklı, sivri kemerli revak uygulaması çok farklı olup, daha sonra başka bir yapıda uygulanmamıştır. Revak, her cephede renkli beş sütunla taşınmaktadır ve sütunlar arasına Bursa kemerli korkuluklar yerleştirilmiştir. Revakın her bir kemer açıklığına denk gelecek şekilde türbe gövdesine, dikdörtgen çerçeveli, mermer söveli pencereler açılmış; pencerelerin iki renkli sivri kemerli alınlıkları mermer ile kaplanmıştır. Türbenin her cephesinde üst sırada yer alan pencereler, iki renkli mermerlerle örülmüş geniş bir sivri kemer içerisinde üçlü pencere gurupları şeklindedir. Bunlardan ortadaki pencereler yanlardakinden daha geniş ve daha yüksek tutulmuştur. Pencere kemerleri sivri formlu ve iki renk mermer örgülüdür. Türbenin cephesi, mukarnaslı bir friz ve palmetli bir tepelik son bulur. Yapının üst örtüsü, iç içe iki kubbe şeklinde olup, kubbesi kasnaksızdır. Türbenin 5 açıklıklı giriş revakının kemerleri, yandakilere göre daha sivri ve daha yüksek tutulmuş, kemerler mukarnas başlıklı sütunlar üzerine oturtulmuştur. Bu bölüm dıştan geniş bir çatı ile örtülmüştür. Türbe girişinin tam üstünde, Mevlevî sikkesi şeklinde kesilmiş olarak duran Hacerü’l-Esved Taşı yer alır. Kapı kanatları kabartmalı ve fildişi kakmalıdır. Birinde; “Lailahe illallah” diğerinde ise “Muhammedü’r-Rasûlullah” yazılıdır. Kapının iki yanında, 16. yy.’a ait, bitkisel kompozisyonların egemen olduğu çini panolar bulunmaktadır. Sekizgen planlı türbenin üzerini örten kubbe, sekiz sütunun taşıdığı geniş pandantifler üzerine oturtulmuştur. Pandantiflerin yüzeylerine “Allah”, “Muhammed”, “Ebu Bekir”, “Ömer”, “Osman”, “Ali”, “Hasan”, “Hüseyin” isimleri yazılıdır. Yapının içi, XVI. yüzyılın çinileri, kalem işleri ve ağaç işçiliğinin örnekleri ile bezenmiştir. Abanoz kapı kanatları sedef ve fildişi kakmalarla bezenmiş; bunların üzerine kelime-i tevhit yazılmış ve geometrik süslerle de bezenmiştir. İç mekân duvarları, beyaz zemin üzerine lacivert, firuze ve kırmızı renklerin ağırlıklı olduğu bitkisel kompozisyonlu çinilerle kaplanmıştır. Kubbe kalem işleriyle tezyin edilmiştir. Türbenin içinde yer alan abanozdan yapılmış, fildişi kakmalı iki dolabın ahşap kapakları, devrin en güzel ahşap işçiliğinin örneklerindendir. Türbede, Kanûnî Sultan Süleyman, Sultan II. Süleyman, Sultan II. Ahmet, Mihrimah Sultan, Saliha Dilaşûp Valide Sultan, Asiye Sultan ve Rabia Sultan’a ait toplam yedi sanduka bulunmaktadır.
Mustafa BAŞ
YazarOsmanlı Devleti’nin her cihetten fetihlerle genişlemesinde büyük pay sahibi olan hükümdar Kanûnî Sultan Süleyman Han’dır. Onun döneminde ordunun özellikle Batı’ya yönelmesi ve gemilerin Akdeniz’e sürü...
Yazar: Hamit DEMİR
“Birlik ve beraberlik”, çok sık duyduğumuz kavramlardan olsa gerek. Öğrencilik yıllarımızdan tutun, mezuniyetten sonra, askerlik görevinde, iş hayatında, kitle iletişim araçlarında, velhasıl bu toprak...
Yazar: Selçuk ALKAN
Bilindiği üzere peygamberlerin mucizeleri, kendi devirlerinde revaçta bulunan ve gelişmiş olan bilim ve sanata göre farklılık arz etmektedir. Bu durum, onların gönderildikleri kavimde kabul edilmeleri...
Yazar: Hamit DEMİR
İstanbul’da bir sohbette Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri askerlik hatıralarını anlatırken şöyle buyurur: “Diyarbakır’da askerdik. Bir pazar günü arkadaşlarla beraber Dicle Nehrinin kenarınd...
Yazar: Resul KESENCELİ