Sufi Gelenekte Rüya
Tasavvuf geleneğinde rüyalar¸ manevî yolculukta yükselişin ve ilerlemenin göstergelerinden biri olarak görülmüştür. Sufilere göre rüyalar fenomenler ve numenler dünyasında¸ yani hissedilir âlem ile akledilir âlem arasında köprü olan berzahta/misal âleminde görülür¸ dolayısıyla rüyaların dili semboliktir. Bu yüzden tevil¸ tefsir ve tabire ihtiyaç duyarlar. Tasavvufun sembolik dilinin rüya dili ile benzeşiyor olması da tesadüfî değildir. Pek çok sûfî eserlerinde rüyalarına ve bunların anlamlarına geniş yer vermektedir.
Tasavvuf ehline göre rüyalar ile âlem arasında bir bağ vardır. "Âlem" işaret anlamına geldiğine göre bu işaretin yorumlanması gerekir. Bu noktadan bakıldığında her insanın bilme eylemi¸ zahirî âleme yaptığı bir rüya tabirinden ibarettir.
Tasavvuf tarihinde rüyanın ayrı bir yeri bulunmaktadır. Kişi uyanık olduğu müddetçe¸ ruhu bedende hapsedilmiş haldedir. Uykuya dalınca kudsî ruh da aslî vatanına¸ ledünnî ve ilâhî kaynağına gider. Gayb ve mânâ âlemini tanımanın¸ ruhlarla mülâkî olmanın verdiği huzurla dinlenir. Melekût âlemine gittiği zaman orasını şehadet âlemindeki misalleriyle görür.[i] Buna göre uyku ve uyanıklığın¸ insan varoluşunun iki ayrı kutbu olduğu söylenebilir. Uyanık iken faaliyette bulunma ve karar verme gibi görevler söz konusudur. Uykunun görevi ise insanın kendisini tanıması ve kendisiyle iç hesaplaşmaya girişmesidir.[ii]
Tasavvuf ehli rüyaları bir müjde¸ ikaz ve tevkif olarak kabul etmiş¸ rüyaları ilahî¸ melekî ve şeytanî olmak üzere üç grupta mütalaa etmiştir. İlahî rüya her hangi bir yoruma gerek duymadan âyân beyan açık olan rüyalardır. Melekî rüya ise az bir açıklamaya muhtaç olan sâdık rüyadır. Şeytanî rüyaya gelince o da çok karışık ve fazla önemi olmayan rüyalardır.[iii]
Sûfilere göre sadık rüya; kişinin takv⸠verâ ve marifetullahtan nasiplendiğinin alametidir. Aynı zamanda sâdık rüya tekrarlanır. Şeriata muhâlif olmadığı gibi mütevâtir sünnete de mutabıktır. Bundan dolayı sûfiler sâdık rüyayı bir müjde olarak değerlendirirler.[iv] Zira Allah Taâlâ şöyle buyurmaktadır: "Onlar için dünya ve âhiret hayatında müjde vardır."[v] Kuşeyrî¸ bu ayette geçen müjde sözünden maksadın müminlerin görmüş olduğu rüya olduğunu söyler. Kuşeyrî bu yorumu da tamamen Peygamber (a.s.)'ın bu ayete yapmış olduğu tevilden alır.[vi] Müminin görmüş olduğu rüya müjde olduğu gibi; şirk¸ inkâr ve büyük günah kirleriyle kalbi kararmış kimselerin gördüğü rüyalar da bir ikazdır.[vii]
Resûlullah (s.a.v.)'in görülmesi¸ cennet ve cehennemin görülmesi¸ sâlihlerin ve peygamberlerin (a.s.) görülmesi¸ beytullah gibi mübarek bir mekanın görülmesi¸ gelecek bir olayın görülmesi ve onun aynen gerçekleşmesi¸ geçmiş bir olayın olduğu gibi görülmesi¸ kişinin bir kusuruna dikkat çekilmesi¸ süt içmek¸ bal ve tereyağı yemek gibi güzel rızkların ya da nurların görülmesi ve meleklerin görülmesi sadık rüya kapsamına giren hususlardır.[viii]
Peygamber (s.a.v.)¸ sadık rüyanın nübüvvetin kırk altı cüzünden biri olduğunu bildirmiştir. Zira kişi velayette kazandığı derece kadar nübüvvetten feyizlenir. Aynı zamanda sadık rüya ile vahiy arasında da sıkı bir ilişki vardır.[ix] Çünkü peygamberlerin vahyi alış şekillerinden biri de rüyadır.[x] Hatta bilim adamları keşiflerinden bir kısmını rüyada gerçekleştirmişlerdir.[xi]
Genel anlayışa göre sadık rüya ile vahiy arasında sıkı bir ilişki vardır. [xii] Çünkü peygamberlerin vahyi alış şekillerinden biri de rüyadır.[xiii] Salih bir müminin rüyası nübüvvetin kırk altı cüzünden bir cüzdür. Bu nedenle salih rüyayı inkâr eden kimse nübüvveti inkâr etmiş olur. Nübüvveti inkâr ise azabı gerektirir. Çünkü kişi velâyette kazandığı derece kadar nübüvvetten feyizlenir.[xiv]
Bazı tarikatlarda¸ manevi telkinin önemli bir unsuru rüyaları yorumlamaktır. Dervişlerin rüyalarını düzenli olarak şeyhlerine anlatmaları beklenir ve şeyhin yorumu her bir dervişin alacağı irşadın önemli bir unsurudur. Dervişlerin rüyalarını dinleyerek¸ şeyh onların hangi manevi düzeye ulaştıklarını ve onlar için hangi manevi pratiklerin uygun olduğunu öğrenebilir.
Ariflerin görülen rüyanın hayır olarak kişide tecellisini niyaz etmişlerdir. Kişi rüya görsün veya görülen rüyayı dinlesin¸ işin içinden çıkamazsa Hayırdır inşallah!' demelidir. Rüyayı tabir eden ârifler karşılarındaki kişinin hidayete sevk edilmesini murat etmişler ve kişiyi hayra sevk etmişlerdir. Dolayısıyla ârifler¸ sadece rüyayı tabir etmemişler¸ aynı zamanda karşılarındaki insanın halini de tabir¸ teşhis ve tedavi etmişlerdir. Görülen rüyaları kişinin haliyle alakalı olduğunu söylemişlerdir. Çünkü kişinin gördüğü rüyanın doğruluğu¸ onun doğruluğu ile münasebetlidir.[xv]
Gerek tabirnamelerden ve gerekse hurde-i tarikatlardan anlaşıldığına göre¸ tarikat ve tasavvuf geleneğinde görülen rüyaların tabiri sırasında uygulanan bir dizi âdâb bulunmaktadır. Bu eserlerde¸ halvet erbabının veya saliklerin sıradan günlük yaşantıları sırasında gördükleri rüyaların nasıl tabir edileceği¸ çeşitli vakitlerin rüya açısından taşıdığı önem hasseten vurgulanmaktadır. Bu anekdotlardan çıkarabildiğimiz bazı özellikler şunlardır:
1. Salik¸ rüya ve vakıada gördüğü bir şeyi¸ şeyhinden saklamamalıdır. Tasavvuf yolcuları gördükleri rüyayı kâmil olan mürşidlerine söyleyip tabir ettirirler.
2. Salik¸ rüyasına yapılan yoruma göre tedbir almalıdır.
3. Derviş¸ rüya ve vakıada sadece gördüğünü söylemeli¸ görmediğini söylememelidir.
4. Rüyanın tabir edilebilmesi için rüyanın Rahmani mi¸ şeytani mi? olduğu bilinmelidir.
5. Tekrar tekrar görülen rüya sahihtir.
6. Tarikatta olmayanların düşü afakî tabir olunur.
7. Rüyanın tabiri hususunda ısrar edilmemelidir. Şeyh tabir edip etmemekten hangisini uygun görürse razı olup muhalefet etmemelidir.
8. Her ne kadar hak da olsa¸ şeyhinden başkasının sözünü dinlememelidir. Zira şeytan Hak yolundan görünür.
9. Seher vakti görülen rüyalar doğru rüyalardır.
10. Kötü rüyalardan Allah'a sığınılmalıdır.
11. Kötü rüyalar kimseye anlatılmamalıdır.
12. Rüyalar mümkün mertebe kötü yorumlanmamalıdır; çünkü nasıl yorumlanırsa öyle çıkar.
13. Salikin¸ görmediği bir rüyayı görmüş gibi anlatması; rüya uydurması çirkin bir davranıştır.[xvi]
Rüyalarda görülen motiflerin neyi sembolize ettiğini açıklayan eserlere tabirname denir. Böylece İslami Türk edebiyatı içerisinde tabirname¸ tabirat-vakıat¸ tabirat-ı rüya¸ rüya-name¸ vakıa-name¸ seyir-name gibi isimlerle anılan bir tür gelişmiştir. Bu tür¸ güzariş-name adıyla da anılır.
Türkçe tasavvufi rüya tabirnamelerinde¸ rüya karşılığı olarak daha çok vakıa ve vak'a kelimeleri geçmektedir. Bu da rüyanın bir hayal olmayıp gerçekten yaşanmış olaylar gibi düşünüldüğünü göstermektedir.
Tabirnameler müstakil bir eser olarak kaleme alınmış olabilecekleri gibi bir başka eser içerisinde derkenar olarak yahut bir bölüm olarak da bulunabilirler. Tabirname¸ tabirat-ı rüya veya rüya-name gibi isim taşıyanların dışında rüya kelimesinin geçmediği tabirnameler de bulunmaktadır. Özellikle adında rüya veya tabirname kelimesi geçmeyen ama rüyadan bahseden eserlerin tamamının tespit edilmesi oldukça güçtür.
Müstakil tabirnamelerden başka¸ dervişin görmüş olduğu rüyaların mektupla şeyhine bildirmesi ve şeyhinin de buna cevap olarak yazdığı mektup şeklinde tabirnameler de vardır. Bunlara Asiye Hatun'un Rüya Mektupları'nı¸ Üsküdarlı Muhammed Nasuhi'nin Müraselat'ını Muhammed Tevfik Bosnevi'nin ve Kuşadalı İbrahim Halveti'nin Mektubat'ında yer alan ve rüya tabiri mahiyetini taşıyan mektuplarını örnek olarak verebiliriz. Bunlardan başka anonim ve ferdi edebi-dini metinlerde rüya motifleri ve tabiriyle ilgili bahisler de vardır.
Edebi bir tür olarak¸ özellikle tasavvufi sahada¸ çok sayıda tabirname vardır. Fakat bu tür¸ henüz ilmi bir şekilde ele alınıp tarihi seyri¸ muhtevası ve motif yapısı¸ yayılma alanı ve önemi gibi yönleriyle yeterince incelenmemiştir. Elimizdeki tabirnameler daha çok Halveti mutasavvıflarına aitse de¸ Tirevi Mehmed Efendi'nin Tabirname Meşayih¸ Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Tabirname (manzum); Karabaş Şeyh Muhammed el- Kadiri el Eşrefi el- Kastamoni'nin Tabirname¸ Hafız Hulusi Efendi'nin Mizanü'n-Nüfus adlı eserleri gibi Kadiri¸ Rifai¸ Nakşibendî büyüklerine ait tabirnameler de mevcuttur.[xvii]
[i] Kübr⸠Risâle ile'l-hâim¸ s. 89.
[ii] Fromm¸ Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları¸ s. 193; Haksever¸ Yakub-ı Çerhî¸ 251.
[iii] Safer Baba¸ Tasavvuf Terimleri¸ s. 238;
[iv] Şarkâvî¸ Mu'cemu Elfâzi's-Sûfiyye¸ s. 155.
[v] Yunus¸ 10/64.
[vi] Buharî¸ Tabir¸ 1; İbn Mâce¸ Rüya¸ 1.
[vii] Göztepe¸ Abdülkerim Kuşeyrî'de Hâller ve Makamlar¸ s. 125.
[viii] Dihlevî¸ Hüccetullâhi'l-Bâliğa¸ c. II¸ s. 293.
[ix] Buharî¸ Tabir¸ 26; Aslan¸ Kur'anda vahiy¸ s. 90-92
[x] es-Sühreverdî¸ Avârifü'l-Maârif¸ s. 127.
[xi] Wılcox¸ Sufizm ve Psikolojisi¸ s. 107.
[xii] Aslan¸ Kur'anda vahiy¸ s. 90-92
[xiii] es-Sühreverdî¸ Avârifü'l-Maârif¸ s. 127.
[xiv] Göktaş¸ Kelâbâzî ve Tasavvuf Anlayışı¸ s. 161.
[xv] Mehmet Fatih¸ "Rüya metricconverter w:st="on" ProductID="2"">2"¸ Sûfî Gelenek ve Hayat Keşkül¸ Sayı: 12¸ s. 99.
[xvi] Tatçı¸ "Türk İslam Edebiyatında Tasavvufî Rüya Tậbirnậmeleri"¸ Keşkül¸ Sayı: 11¸ s. 27.
[xvii] Tatçı¸ "Türk İslam Edebiyatında Tasavvufî Rüya Tậbirnậmeleri"¸ Keşkül¸ Sayı: 11¸ s. 23.
Kadir ÖZKÖSE
Yazarİslam’ın üç kutsal mabedinden biridir Mescid-i Aksa. Tüm Müslümanların onur ve izzeti mukaddes değerlerine sahip çıktığı oranda izzet ve şeref bulacaktır. Tarih boyunca İslâm’ın haremine yönelik nice ...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Âriflerin bütün derdi Allah’ın rızâsını kazanmaktır. İlâhî rızâya gölge düşürecek her şeyden ellerini ve eteklerini çekmişlerdir. Bir bütün hâlinde Allah’a yönelen ârifler, ne dünyaya ne de âhirete il...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Rabb’imiz bizden iyi işlerde birbirimizle yarışmamızı ve hepimizin dönüşünün Allah’a olacağını hatırlatırken[1], Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Bir kavmin efendisi, onlara hizmet edendir.”[2] buyurmak...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Tasavvuf büyükleri müntesiplerini samîmî olmaya çağırır. Toplumsal ve ailevî ilişkilerimizde bizleri samîmiyetten alıkoyan faktörlere dikkat çekerler. Kişiyi samîmiyetten uzaklaştıran temel faktörleri...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE