HULÛSÎ EFENDİ'NİN DİVAN'INDA ÖNGÖRÜLEN GÖNÜL SAFİYETİ
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)'nin tüm derdi gönül safiyetini sağlamaktır. Ortaya koyduğu tarikat âdâbı¸ yaşatmak istediği tasavvufî atmosfer müntesiplerinin kalb diriliğini sağlamak içindir. Bizlerden kalplerimizin pasını silmemizi¸ içimizi ve dışımızı temizlememizi istemektedir.
Pisliklerden ve kötülüklerden arınan kalbimiz¸ sonunda hakikat cevherini barındıracaktır. Çünkü Allah bizlerden selim kalp talebinde bulunmaktadır. Allah¸ Mutlak Güzeldir. Karar kılacağı tek mahal de mü'min kulunun kalbidir. Allah'ın nazar edeceği kalp temiz olmalıdır. Allah'ın tecellisine hazır hale gelince kalp¸ sonunda ilahi güzellikleri edinecek ve manevî zenginliklerle dolup taşacaktır.[1]
Kalb safiyetine ermenin ve gönül hazinesini elde etmenin yolu gönül eğitimidir. Gönül eğitiminin ne tür kazanımlar sağlayacağını Hulûsi Efendi şu şekilde sıralamaktadır:
İnsanı mütevazı kılması¸
Allah aşkına bürünmesi ve mâsivâ kaygısından kurtarması¸
Nefsin ıslahını sağlaması¸
Dünyevî meşgale ve kaygılardan kurtarması¸
Sabretmeyi öğretip Hak'tan gelen her belaya rıza göstermeyi öğretmesi¸
Hak'tan gelen her şeyi ihsan kabilinden görmesi¸
İnsanı ilahi tecellilerin yansıyacağı ayna işlevine büründürmesi¸
Ölmeden önce ölme deneyimini gerçekleştirmesi¸
Kişiyi nefis ve şeytanın tuzaklarından koruması¸
Allah yolunda can verecek konuma getirmesi¸[2]
Ankâ kuşu misali dünyanın pisliklerine tenezzül ettirmemesi¸
Firavun tiynetinden kurtarıp Musa (a.s.) misali Kelimü'l-vakt kılması¸
Tüm kayıtlardan kurtarıp Âdem (a.s.) gibi esmâya müsemmâ kılması¸
Su misali yüzleri toprağa sürdürüp alçakgönüllü kılması¸
Katre misali olan insanı deryaya vasıl kılması¸
Âb-ı hayat içirip kişiyi ölümsüzleştirmesi¸
Secdenin tadına vardırıp ilahi huzura çıkarması¸
Gönül ehlinin safına katması.[3]
Gönül terbiyesini sağlayanlar varlıktan geçip yokluğa ererler. Kıvama ermiş kalbler azı çok eyler¸ hiçliğe erdikten sonra sahip olmanın gücüne kavuşurlar. Vahdet küpüne dalıp gönül âleminde Hakk'ı idrak edenler¸ yokluk hissine bürünüp sadece Hakk'ı müşahede ederler.
Aslında gönül gizli bir hazinedir. Gönül hazinesine sahip olanlar mana âleminin sultanı konumuna yükselir¸ Allah'ın iradesine ram olur ve Hakk'a kurbiyet kesbederler. Defineler viranelerde aranır. Gönül definesini ortaya çıkarabilmek için varlık testisini kırmak¸ ten hanesini yıkmak¸ ten kılıfının altında saklı bulunan gönül hazinesini ortaya çıkarmak gerekmektedir.
Ten dünyasında can sevdasına bürünenler¸ sûret perdesinin ötesinde mana iklimine erenler Yâr'in cemaline müştak konuma gelirler. İlahi cemali görme şerefi ancak uyanık kalblere nasip olacaktır.
Gönül ehli gözü tok isimlerdir. Onlar Allah ile zenginleşmişler¸ yaratılmışların eline bakmazlar ve halktan bir şey beklemezler. Onların kefili Allah'tır¸ dolayısıyla muhtaçlıklarını ancak Allah'a arz ederler. Elindekilere ve sahip olduklarına bel bağlamazlar¸ manevî zenginliğe önem verip iç huzurunu daim kılmaya gayret ederler.
Yegâne dost¸ Hz. Allah'tır. Dost Kapısı ilticahânedir. Hakk'ın kapısında kıtmîr olup beklemek bu kapının gedalarını bende kılar. Dost kapısına sıkıca yapışmak köleleri sultan¸ mustaripleri mutlu kılar.[4]
Gönlü deryaya benzeten Hulûsi Efendi¸ gönül öyle bir deryadır ki çalkalanıp durur¸ demektedir. Çalkalanan gönül deryasında hal tecellileri gerçekleşir. Her an yeni bir manevî neşve edinilir. Halden hale¸ kabdan kaba koyan bu değişim gelişimi de beraberinde getirir. Çalkanan gönül deryasında saklı bulunan cevher¸ dürr-i yektâdır. Gönlün sakladığı bu inci sahibini mamur ve bahtiyar kılar.[5]
Manadan eser taşımayan kalbe gönül mü denir? Her ne kadar gönle kenz adını verse de Hulûsi Efendi¸ mana cevherinden yoksun gönle kenz denilemeyeceğini haber verir.[6] Hazinelerin adresi¸ incilerin mekânı¸ duyguların merkezi¸ sevdanın yeli ve mananın iklimi konumundaki gönle sahip olmak ne şeref ne devlettir.
Bizleri sahip olduğumuz bu hazinenin farkında olmaya davet eden Osman Hulûsi Efendi¸ insan olarak kadrimizi bilmeye¸ yaratılışımızın sırrına ermeye ve güzellikleri görmeye önem vermektedir. İnsan diye ortalıkta dolaşanların birbirinden ne kadar farklı oldukları da bir gerçektir. Değil diğer insanların birbirinden farklılığı¸ bir kişinin gönlündeki manevî haller de birbirini tutmaz.
Bazen şimşekler çakar değişim yaşanır¸ bazen deli sular gibi çağlar bendleri yıkar taşar¸ bazen dertlenip yığılıp olduğu yerde kalakalırlar. Artık bu seyrin manasını Hulûsi Efendi'nin dizelerinden okuyalım:
Sana derler ki sînesin
Yâr yüzüne âyînesin
Küntü kenz'e hazînesin
Bilmem ki sen nesin gönül
Gâh Tanrı'nın hâs kulusun
Gâh mâsivâlar dolusun
Gâh uslusun gâh delisin
Bilmem ki sen nesin gönül
Gâh müşgîn zülfe bestesin
Gâh gonca-i gül-destesin
Gâh ümîdsiz bir hastasın
Bilmem ki sen nesin gönül
Şah-bâz-ı Kudse lânesin
Şem'-i ruha pervânesin
Bir âşık-ı dîvânesin
Bilmem ki sen nesin gönül[7]
Gönüllerimizde Allah sevdasından başka bir sevgiye yer vermemeyi tembih eden Hulûsi Efendi¸ gönlü mekân-ı maksad-ı aksâ olarak görmektedir. Buna göre gönül¸ en ulvî ve en yüksek maksadı gerçekleştireceğimiz yerdir.
Gönül incitilemez. Gönle halel getirilemez. Gönül görmezlikten gelinemez. Gönül taşlanamaz. Gönül hanesi yıkılamaz. Hatta Hulûsi Efendi Kâbe'yi yık ama gönlü yıkma diyecek kadar gönlün Kâbe mesabesinde olduğuna dikkat çekmektedir.
Allah'ın rızasını kazanmak isteyenler Hakk'ın buyruğuna kulak vermeli. Çünkü Allah gönül yıkmayı değil gönül kazanmayı emretmektedir.
Gönülde yer edinenler lâ-mekân sırrına ererler. Gönüllere girmeyi başaranlar suretlerden ve kayıtlardan sıyrılırlar.
Gönül öyle bir güneş ki¸ yeryüzünün ay ve güneşi de ışığını gönül güneşinden almaktadır. Gönül güneşi kâinat yıldızlarından daha parlaktır.
"Kâbe Kavseyn" ve "ev ednâ" makamları gönüldedir. Hakk'a giden yol gönülden geçmektedir. Gönül tahtına oturanlar Hakk'a nazır olmaktadır. Mirac'ta yaşananlar ancak gönülde tecelli kılınmaktadır.[8]
Gönül deryasının ucu bucağı olmaz. Gönül deryasının derinliklerinde çok kıymetli inci ve mücevherler bulunmaktadır.
O inci ve cevhere sahip olup sarrafına sunmak gerekmektedir. Bu mücevher Hak cevheridir¸ her sarrafa da bahsedilmez.
Gönül incilerine sahip olabilmek için Mürşid-i kâmil denilen sarrafın tevcihi ile nefsi ıslaha kalkışmak gerekmektedir. Islah edilmeyen¸ arınmayan¸ temizlenmeyen nefsin gönül hazinesine sahip çıkması mümkün değildir. Nefis terbiyesi ise rastgele yapılmaz. Nefis terbiyesinde ölçü tevhid esaslarıdır.
Nefsin ıslahı muvahhid olmakla sağlanır. Tevhidin hakikatine ermeden nefsimizi arındırmak mümkün olmaz. Kalb hanesi tasfiye edilmeden¸ kalbe Dost konuk olmaz. Kalb temizliği sağlanmadan o gönül Sevgiliye mahal olmaz. Allah'ın tecelli edeceği kalb arınmış selim kalbdir.[9]
Makalemizi Gönül Kâbesi'nin kutsiyetine dikkat çeken Osman Hulûsi Efendi'nin şu dizeleri ile sonuçlandırabiliriz:
Hudâ'nın mahrem-i râzı gönüldür
Makâm-ı kuds şehbâzı gönüldür
Gönül kim lâ-mekânî bir mekândır
Mekânsız dâr dervâz-ı gönüldür
Muhakkak bildin ise n'idügünü
Bilirsin şâh-ı şehnâzî gönüldür
Demişlerdir gönüldür Ka'betu'llâh
Nazargâh-ı Hudâ şâzı gönüldür
Çıkardıkda kamuyu ara yerden
Safâ vü Merve Hicâz'ı gönüldür
Kafesde zâr eden cân bülbülünün
Mekân-ı zâr u âvâzı gönüldür
Taayyünsüz cemâl-i yârı seyre
Hemîşe dîde enbâzı gönüldür
Bilirse kadrini kadrince her şey
Makâm-ı kurb ser-efrâzı gönüldür
O "küntü kenz"-i esrâr-ı hafînin
Hulûsî sırr-ı demsâzı gönüldür[10]
[1] Darendevî¸ Dîvân¸ s. 2.
[2] Darendevî¸ Dîvân¸ s. 79.
[3] Darendevî¸ Dîvân¸ s. 79-80.
[4] Darendevî¸ Dîvân¸ s. 77.
[5] Darendevî¸ Dîvân¸ s. 83.
[6] Darendevî¸ Dîvân¸ s. 382.
[7] Darendevî¸ Dîvân¸ s. 180.
[8] Darendevî¸ Dîvân¸ s. 62-63.
[9] Darendevî¸ Dîvân¸ s. 98.
[10] Darendevî¸ Dîvân¸ s. 67.
Kadir ÖZKÖSE
Yazarİslam’ın üç kutsal mabedinden biridir Mescid-i Aksa. Tüm Müslümanların onur ve izzeti mukaddes değerlerine sahip çıktığı oranda izzet ve şeref bulacaktır. Tarih boyunca İslâm’ın haremine yönelik nice ...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
İdil (Volga) ile Tuna arası on sekizinci yüzyılın sonuna kadar bir Türk ülkesi olarak kalmış ve birbiri ardından gelmiş Türk kavimlerinin ili olmuştur. Söz konusu sahada Hazar, Bulgar, Altınordu...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Hastalık, salgın, yoksulluk, savaş ve çatışma ortamlarıyla ölüm oranlarının hızla arttığı bir dönemde yaşayan Yunus Emre, ölüm temasını öncelikli olarak ele almış, özellikle genç yaşta ölenleri anıp ş...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Tasavvuf büyükleri müntesiplerini samîmî olmaya çağırır. Toplumsal ve ailevî ilişkilerimizde bizleri samîmiyetten alıkoyan faktörlere dikkat çekerler. Kişiyi samîmiyetten uzaklaştıran temel faktörleri...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE