Tasavvufta Riyâzet Uygulaması
Riyâzet¸ sene içinde belli bir zaman diliminde mi yapılır? Süresi belli midir?
Öncelikle riyâzetin tanımını vermemiz daha yerinde olur. Riyâzet¸ "antrenman¸ yoğun gayret¸ çaba¸ sıkı denetim ve perhiz" gibi anlamlara gelmektedir. Tasavvufî eğitime talip olan kişinin nefsini terbiye sürecinde hevâ ve heveslerini kontrol altında tutma¸ kötülüklerden ve günahlardan uzaklaşma¸ iyi hasletleri ve mânevî nitelikleri edinebilme uğruna nefsini zorlaması¸ iradesini kontrol altında tutması¸ kararlılık bilinci oluşturması¸ doğru ve hak bildiği yoldan ödün vermemesidir. Biz tarîkatları nefsânî ve rûhânî tarîkatlar diye ikiye ayırmaktayız.
Ruhânî tarîkatlarda riyâzet yönteminden çok ilim¸ irfan¸ ahlak ve edep donanımı ön plana çıkmaktadır. Riyâzetin tarîkat usulü tarzında benimsendiği tasavvuf ekolleri nefsânî tarîkatlardır. Bu tanım çerçevesi içerisinde tarîkata yeni giren mürîdin mânevî hastalıklardan¸ bayağı duygulardan¸ nefsânî tutkulardan¸ kişisel zaaflarından kurtulabilmesi için bir hazırlık eğitimine tabi tutulur. Tabi olunan bu hazırlık eğitiminde halvet¸ çile¸ erbaîn¸ riyâzet ve mücâhede gibi temel nefis eğitimini öngören usullere başvurulur. Bu tür usuller hizmet içi eğitim tarzındadır. Kişinin nefsini kontrol etmesi hayatı boyunca devam edecek bir uygulamadır. Ancak riyâzet gibi belli usullerle gerçekleştirilecek daha özel uygulamalar tasavvufî terbiyenin özellikle başlangıcında yerine getirilmesi gereken uygulamalardır.
Riyâzette mürşid gerekli midir? Mürşitsiz de riyâzet yapılabilir mi?
Tasavvuf tecrübî¸ uygulamaya dayalı ve denetimi gerektiren bir disiplindir. Riyâzetten gâye kuru kuruya birtakım katı ve sert uygulamaların gerçekleşmesi değildir. Gâye dönüşüm¸ gelişim ve değişimdir. Mâneviyat yolculuğunda önemli mesâfelerin katedilmesidir. Yûnus Emre'nin diliyle söyleyecek olursak "yollar yamandır¸ delilsiz çıkılmaz". İçe yolculuğun adı olan tasavvufta mürîdin mutlaka bir mürşid-i kâmil kontrolünde eğitim alması¸ derslerini mürşid-i kâmilin gözetiminde gerçekleştirmesi¸ zikir ve virdlerini mürşid-i kâmilin öngördüğü usul ve miktarda yapması gerekmektedir.
Tasavvuf yolunun inceliklerini henüz kavrayamamış kişinin kendi kaderine bırakılması ya da Hüdâ-yı nâbit gibi kontrolsüz ve bakımsız yapıda kendi haline terk edilmesi düşünülemez. Mürşid-i kâmil riyâzete soktuğu mürîdini sürekli takip eder¸ gelişmeleri gözlemler¸ eksiklikleri giderir¸ yeni aşamalardan haberdâr eder¸ mürîdin ilgi dağılmasına¸ yanlış tutum sergilemesine¸ ayağının kaymasına ve yerinde saymamasına dikkat eder. O nedenle mürşidsiz riyâzet olmaz.
Kadınlar ve çocuklar da riyâzet yapabilirler mi?
Erkeklerin nefsi var da kadınların yok mu? Erkeklerin maneviyat yolculuğuna çıkması hakkı da kadınların sırlar dünyasından istifadesi söz konusu olamaz mı? Her şeyden önce dinin mükellefleri ergen ve aklî dengesi yerinde olan bütün mü'minlerdir. Tasavvufta cinsiyet ayrımı gözetilmez. Tasavvufî terbiyenin olmazsa olmazı olarak görülen riyâzet uygulamalarında kadınların da halvet ve çile gibi sıkı denetime tabi tutuldukları görülmektedir. Ancak mahremiyet duygusunun yaralanmaması¸ kadınlara yönelik İslâmî ilkelere riâyet edilmesi şarttır. Riyâzet uygulamaları şeyh ve mürîd arasında gerçekleşirken kadının riyâzet eğitimi kadın halîfelere tevdî edilmektedir.
Çocukların mükellefiyeti söz konusu olmadığına göre tasavvufî uygulamalarda çocuklara yönelik herhangi bir riyâzetten bahsetmemiz mümkün değildir. Ancak çocukların o havayı teneffüs etmeleri¸ tekke kültürünü edinmeleri¸ mânevî neşvelere koyulmaları arzusuyla tasavvufî ruhla yetiştirilmesi teşvik edilmektedir.
Riyâzetin nefis terbiyesinde fonksiyonu nedir?
Riyâzetin gâyesi nefsin tezkiye edilmesidir. Riyâzetle nefsin bitmek bilmeyen arzuları¸ bir türlü sonu gelmeyen tûl-i emelleri¸ sahibini acılardan acılara dûçâr kılan ihtirasları kontrol altına alınır. Tasavvufta nefsin öldürülmesi değil ıslah edilmesi öngörüldüğü için uygulanan riyâzetler kişinin hayatına¸ bedenine¸ organına veya ömrüne halel getirecek cinsten olmamalıdır. Hint fakirlerinin ve Hıristiyan mistiklerin manastır hayatına benzer bir uygulama tasavvufta yoktur. Riyâzet toplumdan kaçış değil topluma daha faydalı birey olmak için kısa süreli gerçekleştirilen yoğunlaştırılmış bir ahlak eğitimidir.
Nefis terbiyesinde riyâzetin alternatifi var mıdır? Ya da riyâzetin fonksiyonunu edâ edecek başka bir yol var mıdır?
Bütün tarîkatlarda riyâzet başvurulan bir yöntemdir ama tek usul değildir. Meselâ rûhânî tarîkatlarda benimsenen rabıta¸ zikir¸ vird¸ sohbet¸ hizmet¸ seyâhat¸ tefekkür¸ tezekkür¸ muhabbet¸ fenâ ve tesbîhât gibi usuller tasavvufî eğitimin temel öğeleridir. Aslında ne riyâzet ne de sıraladığımız diğer yöntemler tasavvufta gâyedir. Tasavvufta gâye vuslattır¸ rızâ-yı Bârî'dir ve dîn-i mübînin içselleştirilmesi¸ tevhîdin yaşanmasıdır. Allah bes bâkî heves' diyebilmektir. Allah'a kulluğumuzu içten ve dâimî kılabilmektir.
Benimsenen riyâzet yöntemleri bu gâyeye mâtuf olursa anlam ifade etmektedir. Az yemek¸ az konuşmak ve az uyumak gibi usuller kalbin dinamizmi¸ ruhun iştiyâkı ve nefsin terbiyesi içindir. Halvethâneler¸ çilehâneler¸ kalenderhâneler¸ dergâhlar¸ semahâneler bu neşvenin buram buram tüttüğü mânevî atmosferlerdir. O atmosfere dâhil olanları ötelerden haberdâr olmaya¸ sonsuzluk muştusunu edinmeye ve Allah ile yârenlik kurmaya dâvet eden vuslat merkezleridir.
Günümüzde riyâzet yapmak mümkün müdür? Uygun ortam oluşturmak için neler tavsiye edilmektedir?
Ruhun kıvamı ve kalbin uyanışı geçmişte yaşayanların derdi değildi sadece. Riyâzet¸ mücâhede¸ nefis terbiyesi¸ nefsin tezkiyesi¸ ahlâkî erdemlerin kazanılması ve değerler eğitimi bilhassa bugünün insanı için olmazsa olmaz niteliğinde bir önem arz etmektedir. Tekkelerin kapatılması ve dergâh atmosferinin yasaklanması ile tedirgin olan zamanın dervişleri Abdülhakîm Arvasî'ye nereden demleneceklerine¸ nasıl yetişeceklerine¸ riyâzet ve mücâhede eğitimlerini bundan sonra nasıl gerçekleştireceklerine dair sorular yöneltirler.
Arvâsî¸ gök kubbenin dergâh¸ yeryüzünün post olduğunu belirterek tasavvufî eğitimin mekânlara hasredilemeyeceğini beyân kılar. Muhatap insan¸ gâye kulluk¸ yöntem sünnet-i seniyye ve yol Hz. Muhammed (s.a.v.)'in yolu ise tasavvufî eğitimde zaman ve mekân mefhûmu işlemez. Dolayısıyla günümüzde seçkin mâneviyat önderlerinin tavsiyeleri doğrultusunda gerçekleştirilen sohbetler¸ muhabbetler¸ sıkı tasavvufî uygulamalar¸ mücâhede gayretleri ve riyâzet usulleri ile dilimizi zikirden¸ zihnimizi tefekkürden¸ kalbimizi haşyetten¸ bedenimizi kulluktan vâbeste kılmamak üzere sünnet-i seniyye çizgisinde tasavvufî eğitim alınabilir. Zira bulanlar arayanlardır. İşin taliplilerine kapılar kapatılamaz.
Riyâzet aslında bize nefis terbiyesinin bedenden geçtiğini gösteriyor. Ruh beden münasebeti açısından riyâzetin delil fonksiyonu da var diyebilir miyiz?
İnsan olarak ruh ve bedenden müteşekkil bir varlığız. Ne ruh uğruna bedenden ne de bedenî hazlar uğruna ruh donanımından mahrum kalabiliriz. Ancak bedende motor güç¸ aslî unsur ve yönlendirici merkez ruh olmalıdır. Eğer ruhumuzu güçlendirmezsek¸ ruhumuzun sesine kulak vermezsek ve ruhânî yetilerle donanmazsak bu kez bedenin idâresini nefsin tekeline bırakmış oluruz. Kişinin bedenine yönelik görevleri emânet olarak verilen bedenin korunmasıdır. Bedeni korumanın ötesinde bedensel tutkulara kurban olmak bizleri süflî duygulara maruz bırakacaktır.
O nedenle oruca devam¸ uykuyu azaltmak¸ lisânımızı kontrol etmek¸ dilimize sahip çıkmak suretiyle bedensel arzular sınırlanırsa ruhsal dünyamız enginleşecek¸ ruh kuşumuz kanatlanacak ve ruh dünyamız aydınlanacaktır. Beden ruhun binitidir. Ruh süvârîsinin beden atını beslemesi sadece yolculuğunun selâmeti içindir. Fakat aşırı besi de beden atının çatlamasına sebebiyet verebilir. Beden atı ne kadar güçlü¸ sağlıklı ve tımar edilmiş olursa ruh süvârîsinin seyr u seferi de o kadar sağlıklı ve uzun soluklu olabilir. Dolayısıyla ruh ile beden birbirinin alternatifi değil birbirine zemin hazırlayan güçlerdir. O nedenle riyâzet eğitimi toplumdan kopmayı değil topluma faydalı bireyler yetiştirmeyi hedeflemektedir.
Kadir ÖZKÖSE
YazarYûnus Emre’nin üzerinde durduğu en temel konu birlik ve beraberlik rûhudur. Birlikten güç doğacağını, acıların giderilmesi ve tatlılıkların paylaşılması husûsunda ortak hareket edilmesi, yüreklerin or...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Seyyid Osman Hulûsi Efendi Dîvân’ında bizleri kâinat kitabını okumaya davet etmektedir. Âlemde zuhûr eden ilâhî tecellîleri idrak edip bizlerden varlığın sırrını çözmemizi istemektedir. Şiirlerinde he...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Herkes benimsediği sosyal çevresiyle bir anlam ifade etmektedir. Kaynaşabileceği, dertleşebileceği, halleşebileceği ve muhabbetle yaşayacağı bir sosyal çevresinin bulunması insan için büyük bir nimett...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Fetih; coğrafî açılımın ötesinde kafaların, kalplerin ve müesseselerin İslâm’a açılmasıdır. Fetihle gerçekleşen açılım ancak Hak adına olur. Hak’tan halka açılımın bir diğer ifade biçimidir. Peygamber...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE