Yüreği Bedeninden Büyük Kahraman Hz. Abdullah İbn-i Mes'ud (R.A.)
"Müritler¸ himmete nail olabilmek için¸ ilk önce sosyal hizmet alanlarında aktif görev almaları gerekmekteydi. Himmet¸ mürşidin müritlerin manevî terbiyeleri ve sosyal gelişimleri için sarf ettiği destektir."
Giriş
Sahâbîler; yani Allah Rasûlü'nü (s.a.v.) görmüş¸ O'nun mübarek atmosferine girerek sohbetlerinde bulunmuş¸ nurlu yolunda ilerlemiş ve O'na ahde vefa gösterip bu imanla ölmüş olan mü'minler¸ Peygamberimiz'den sonra insanlığın en büyükleri ve en öndekilerdir. En önde bulunmanın ödülünü hak etmiş olan sahâbe nesli hakkında Allahu Teâlâ "İslâm'da birinci dereceyi kazanan Muhacirler ve Ensar ile onlara güzelce tâbi olanlar yok mu? Allah onlardan razı¸ onlar da Allah'tan razı oldular." (9/Tevbe¸ 100) buyurarak¸ sahâbîlerin öncülüklerinin önemini vurgular.
Sahâbe nesli İslâm'a sahip çıkmada öncü olduğu gibi¸ Allah Rasûlü (s.a.v.)'nün ilk talebeleri olarak da öncüdürler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)¸ ilk onları eğitmiş¸ onlarla arkadaşlık yapmış¸ içini onlara dökmüş¸ onlarla tebessüm edip onlarla ağlamıştır. Sahâbîlere duyulan sevgi¸ onların şahsında Allah Rasûlü (s.a.v.)'ne duyulan sevgiyi gösterdiği gibi; onlara duyulan nefret de¸ Allah'a ve O'nun kutlu elçisine duyulan gizli nefretin alâmeti kabul edilmiştir. Nitekim bir hadislerinde Allah Rasûlü (s.a.v.)¸ Ensar'a duyulan sevginin imandan olduğunu açıkça ifade etmişlerdir. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) bize iki emaneti vardır: Bunlardan birisi Kur'ân-ı Kerim¸ bir diğeri ise ashâb-ı kirâmdır. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.v.)¸ "Sizi ashâbıma saygısızlık etmekten sakındırırım." buyurarak¸ arkadaşlarına duyduğu vefa ve muhabbetin ne derece kuvvetli olduğunu ümmetine hatırlatmıştır. İşte bu gerçekten hareketle¸ bundan böyle¸ sahâbîlerin içinde en önde olan mümtaz şahsiyetlerin sosyal hayatı¸ özel durumları da dikkate alınarak¸ tanıtılacaktır.
592 yılında doğduğu tahmin edilen Abdullah'ın ailesi ileri gelenlerden olmadığı için¸ soyu hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Babası Mes'ud b. Gâfil¸ Mekke'ye Abd b. Hâris'in yeminlisi olarak girmişti. Gâyet fakir olan bu ailenin oğlu olarak İbn-i Mes'ud¸ gençliğinin ilk günlerinden itibaren¸ Ukbe bin Ebî Muayt'ın yanında çobanlık yapmaktaydı. Koyun gütme işi¸ genç Abdullah için bir rahmet olmuştu.
Her zamanki gibi yine koyunlarının başındaydı. O gün¸ Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Hz. Ebû Bekir'in kendisine doğru ağır ağır yaklaşmakta olduğunu gördü. Peygamberimiz (s.a.v.) genç çobana selam verdi. Genç Abdullah¸ büyük bir heyecanla aldı selâmını ve içinin manevî bir coşku ile dolduğunu hissetti. Peygamberimiz (s.a.v.) ona: "Delikanlı! Biraz sütün var mı?" dedi. Bu soru karşısında genç Abdullah¸ üzülerek fakat kendinden emin bir şekilde cevap verdi: "Var¸ ama size veremem. Bunlar bana emanet. Ben mal sahibi değilim."
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) şunu sordu: "Kısır bir koyun var mı peki?" Abdullah "Evet." dedikten sonra onlara hemen kısır bir koyun buldu. Peygamberimiz (s.a.v.)¸ dudaklarını kıpırdatarak koyunun memelerine eğildi¸ zarif hareketlerle bir kaba bir miktar süt sağdı. Önce arkadaşı Hz. Ebû Bekir¸ sonra da kendisi bu sütten içti. Ardından teşekkür ederek¸ koyunun memelerini eliyle yeniden sıvazladı; memeler yine eski hâline gelmişti.
Peygamberimiz'in ağzından¸ kalbini yumuşatan sözleri duyan çoban Abdullah¸ "Ya Rasûlallah! Bana bu sözden (Kur'ân'dan) öğretir misin?" dedi. Peygamberimiz (s.a.v.)¸ müşfik bir hareketle onun başını okşadı ve ardından¸ "Delikanlı! Sen zaten bunları biliyorsun. Allah seni bağışlasın. Sen¸ öğretilmiş¸ meraklı bir gençsin." dedi.
Genç Abdullah'ın içinde müthiş dalgalanmalar oluştu. Nurlu insanlar dairesine dâhil olabilmek için¸ hemen o andan itibaren Müslüman olmayı kararlaştırdı ve kelime-i şehadet getirdi. O günden itibaren Hz. İbn-i Mes'ud¸ sahâbe-i kirâmın en önde gelenlerinden ve Efendimiz (s.a.v.)'den hiç ayrılmayanlardan biri olacaktır. Daha sonraları¸ o günleri anarken şöyle diyecektir o kutlu insan: "Ben¸ Müslüman olanların altıncısı idim."
Kaynakların zikrettiğine göre¸ ashâbın ileri gelenlerinden Hz. Abdullah İbn-i Mes'ud¸ hem çelimsiz ve ince bacaklı¸ hem de kısa boylu birisiydi. O kadar kısa boylu idi ki; ayakta durduğu hâlde¸ oturanların boyunda ancak görünüyordu. Bir gün bahçede bir grup sahâbîyle otururken¸ Hz. Peygamber (s.a.v.)¸ Hz. Abdullah İbn-i Mes'ud'dan meyve getirmesini istedi. Diğerlerine göre küçük boylu olan Hz. Abdullah İbn-i Mes'ud¸ hemen koştu ve hurma ağacına tırmanmaya başladı. Herkes onun bu hızlı hareketlerine bakmaya başladı. Bir ara açılan zayıf¸ ince bacakları dikkatleri çektiğinden dolayı hafif bir gülüşmeye yol açtı. Orada bulunanlar¸ onun ince bacaklarına bakarak¸ onu küçümser bir tavır takındılar. Bu duruma fevkalâde üzülen Yüce Peygamberimiz (s.a.v.)¸ onlara şu ikazı yapma gereği duydu:
"Yarın mizanda onun ince bacağı¸ Uhud Dağı'ndan ağır gelir. Mahşerde sevabı Uhud Dağı'ndan daha ağır gelecek biri için¸ neden böyle gülüyorsunuz?"
Rasûlullah (s.a.v.)¸ bu sözleriyle¸ insanları çirkinlik-güzellik¸ sakatlık-sağlamlık gibi dış görünüşlerine göre değerlendirmeyi bırakıp içlerinde taşıdıkları güzelliklere ve inançlarına göre değerlendirmek gerektiğine işaret etmişlerdir. Kalıptan ziyade kalbin ve düşüncenin özürlü olmamasını isteyen Peygamberimiz (s.a.v.)¸ sadece Hz. Abdullah İbn-i Mes'ud ile ilgili olarak değil¸ bütün insanların arkalarından¸ özellikle fizikî kusurlarının ve ayıplarının söylenmesinden ve onlarla alay edilmesinden son derece rahatsızlık duyarlardı ve bunu gıybet olarak telakki ederlerdi.
Toplum hayatında tutum ve davranışlarıyla güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilmiş olan Allah Rasûlü (s.a.v.)¸ bedenî arızalarından dolayı özürlü olarak algılanan hiçbir insanı¸ ne sözleriyle¸ ne de davranışlarıyla dışlamıştır. Peygamberimiz (s.a.v.)¸ ister kadın ister erkek olsun¸ sırf bedenî yapısının farklı veya anormal olmasından dolayı hiç kimsenin incinmesini istememiştir. Efendimiz (s.a.v.) şöyle ifade buyurmuştur: "Muhakkak ki Allah¸ sizin dış görünüşünüze ve malınıza bakmaz; kalplerinize ve amellerinize bakar." Peygamberimiz (s.a.v.)'in kutlu yolunda üstün medeniyetler inşa eden İslâm toplumlarında¸ bundan dolayı¸ yoksullar¸ hastalar ve özürlüler hiçbir zaman ayrımcılığa tâbi tutulup dışlanmamışlardır.
Hz. Abdullah İbn-i Mes'ud¸ aslında¸ ince bacakları görülmesin diye¸ daima uzun etek giyerdi. Belki bunu¸ kendisi hakkında ileri-geri sözler söylenmesini önlemek ve kişilerin gıybet etmelerinin önüne geçmek için yapıyordu. Ancak¸ buna gerek olmadığı hâlde¸ sadece gösteriş için uzun etek giyenleri de uyarırdı. Şöyle ki; bir gün uzun etekli bir adamı görerek¸ ona: "Eteğini biraz kısalt!" dedi. Adam: "Ya sen niçin kısaltmıyorsun?" diye cevap verince¸ Hz. Abdullah İbn-i Mes'ud: "Ben senin gibi değilim. Zira bacaklarım incedir. Kaldı ki¸ ben imamlık yapıyorum. Bana uzun etek gerekir." dedi. Hz. Ömer¸ adamın uygun olmayan itirazlarını duyunca kızdı ve "Sen Abdullah İbn-i Mes'ud'a karşılık mı veriyorsun?" diyerek adamı¸ değneği ile azarladı.
Bir gün Acem diyarından birkaç yakışıklı gayrimüslim¸ Hz. İbn-i Mes'ud'un yanına geldi. Hz. İbn-i Mes'ud¸ boyunlarının kalınlığına¸ bedenlerinin zindelik ve sağlığına bakarak hayret etti ve şu ilginç tespiti yaptı: "Görüyorsunuz ki¸ kâfirler¸ insanlar arasında vücutça en sağlam ve kalben en çürük; Müslümanlar da kalben en sağlam ve vücutça en çürük kimselerdir. Allah'a yemin ederim ki; şayet vücudunuz sağlam fakat kalbiniz çürük olsaydı¸ Allah katındaki değeriniz pislik böceğinden daha aşağı olurdu." Böylece dışı cilalı fakat manevî yönden içi çürümüş insan tipinin Allah katında bir değerinin olmadığını vurgulamak isteyen Hz. İbn-i Mes'ud¸ beden yapısına bakmaksızın¸ kişinin Allah'a kulluk görevlerini yerine getirmesinin önemine işaret buyurmuşlardır.
Editör
Yazarİnsan, kendini ve başkalarını tanıdıkça, Allah’ın yarattığı dünyaya uygun şekilde davranır. Kendisi için istediği iyi şeyleri, başkaları için de istemesi gerektiğini bilir. Dünyada çok sayıda insan ve...
Yazar: Editör
Müktefî: İktifâ Eden, Yetinen (s.a.v.)Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mübarek isimlerinden bir de Muktefî idi. Hz. Peygamber’e (s.a.v.) risâlet görevi verildikten sonra o, vazifesini yerine getirebilm...
Yazar: Editör
Eğitimin amacı, insanlara istenen ve kalıcı değişiklikler kazandırmaktır. Burada önemli olan “istenen” kelimesidir. İstenilen şey, bir toplumun gelecekte huzurlu ve düzenli olabilmesi için gerekli ola...
Yazar: Editör
Şanı Şerefi Yüce, Yüceltilmiş (s.a.v)Peygamberimiz’in müberk isimlerinden bire de “Mükerrem” “Şanı şerefi yüce, yüceltilmiş”dir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), İslâm’ı yaymak için davetini...
Yazar: Editör