Akşemseddin'in Büyük Buluşu: Mikrop
Akşemseddin (1389-1459)¸ 15. yüzyılın büyük sufilerinden ve çok yönlü ilim adamlarındandır. Bugüne değin Akşemseddin'in manevî-tasavvufî kişiliği¸ dinî ilimlerdeki çalışmaları; İstanbul'un fethindeki manevî katkısı; Fatih'in yetişmesi ve fethe hazırlanmasındaki rolü üzerinde çokça durulmuş; ancak fennî ilimlerdeki derinliği¸ ihtisası ve eserleri üzerinde yeterince durulmamıştır. Bu bakımdan bilhassa tıp alanındaki incelemeleri¸ yazdığı kitaplar ve çok daha önemlisi¸ ortaya koyduğu teşhis ve buluşlar onun keşfedilmemiş yönlerinden birini teşkil etmektedir.
Buna eğilmeden önce Akşemseddin'i tanıyalım:
Asıl adı ile Şeyh Muhammed Şemsettin Bin Hamza'dır. 1389 yılında Şam'da doğmuştur. Soyu¸ Ebu Bekir'e (r.a.) dayanmaktadır. Saç ve sakalının ak olması ve beyaz elbiseler giymesinden dolayı "Akşeyh" veya "Akşemseddin" adlarıyla meşhur olmuştur.
Küçük yaşlardan itibaren ilme ve sanata büyük ilgi duymuştur. İlim tahsilini (medrese öğrenimini)¸ zamanın büyük velisi Hacı Bayram-ı Veli'nin rahle-i tedrisinde tamamladıktan sonra seçkin bilginler arasında yerini almıştır. Üstün zekâsı¸ kabiliyet ve gayretiyle kendisini ilme ve kitaplara adamış; başta İslâmî ilimler olmak üzere tıp¸ astronomi¸ biyoloji ve matematik gibi fennî ilimlerde de zamanın ünlü âlimleri arasına girmeyi başarmıştır.
Akşemseddin dinî ilimlerin yanı sıra tıbbî ilimlerde de geniş bilgiye sahipti. Taşköprüzade¸ Şakâik adlı kitabında; Emir Hüseyin Enisî ise¸ Menâkıb-ı Akşemseddin isimli eserinde onun için "Lokman-ı Sânî" (İkinci Lokman) ve "Tabib-i Ebdân" (Beden Doktoru) tabirlerini sarf etmişlerdir.
Yaşadığı çağda onunla yarışabilecek çapta fazla bir kimse olduğunu söylemek herhalde mübalağa olmaz. Hastalıkların teşhisini yanılmadan hemen koyar¸ ilacını da bizzat kendisi hazırlardı. Tıp alanında üç eser kaleme almıştır. Bunların en meşhuru "Maddetü'l-Hayat" veya "Maidetü'l-Hayat" (Hayat Maddesi) ismiyle bilinen eserdir. Bu sahada ortaya koyduğu bir başka mühim eser de "Kitab-ül-Tıp" (Tıp Kitabı) idi.
Akşemseddin tıp ve bulaşıcı hastalıklar üzerinde mühim çalışmalar yaptı. O dönemlerde salgın hastalıklar binlerce kişinin ölümüne sebep oluyordu. Oysa Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in ifadesiyle "Her derdin devası vardı." gerçeğini biliyordu. Hastalığın hangi yollarla bulaştığı tespit edilip¸ ona göre tedavi edilebilirdi. Akşemseddin bu konuda derin araştırmalara girişti. "Hastalıklar insandan insana¸ gözle görülmeyecek kadar küçük tohumlar vasıtasıyla geçer." görüşünden hareketle¸ bilim tarihinde ilk "mikrop ve bulaşma" tezini ortaya attı. Mikrobu tarif ederek vücuda girdikten sonraki kuluçka ve gelişim dönemlerini açıkladı.
Bununla ilgili olarak 17 sayfadan oluşan "Maddetü'l-Hayat" adını verdiği risalede (kitapçıkta) şu neticeye vardı: "Marazların (hastalıkların) insanlarda teker teker peyda olduğunu (ortaya çıktığını) zannetmek yanlıştır. Hastalık insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma gözle görülemeyecek kadar küçük¸ lâkin canlı tohumlar vasıtasıyla olur... Cümle marazların (hastalıkların)¸ sûret-i nev'iyyesi hasebiyle (çeşitli suretleri bakımından) nebât ve hayvanlarda olduğu gibi tohumları ve asılları vardır¸ ot tohumu ve ot kökü gibi"
Böylece Akşemseddin¸ mikrobun tarifini yapmış¸ her türlü hastalığı¸ gözle görülmeyecek canlıların yaptığını dünyada ilk defa keşfetmiş oluyordu.
Bu noktada¸ Dr. Osman Şevki Uludağ¸ Bedi N. Şehsuvaroğlu¸ Adnan Adıvar¸ Süheyl Ünver¸ Ekmeleddin İhsanoğlu gibi yerli bilim adamları onun¸ tarihte mikroorganizmalardan bahseden ilk kişi ve "Mikrobiyolojinin babası" olarak sayılması gerektiğini savunmaktadırlar.
"Maddetü'l-Hayat"¸ Edirne'deki Sultan II. Bayezid Külliyesi Tıp Medresesi başta olmak üzere Osmanlı'daki birçok tıp medresesinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Osmanlı döneminde bu eserin istinsah (kopya) edilerek neşredildiği bilinmektedir. Hâlihazırda esere ait eldeki en eski nüsha¸ büyük kültür âlimi¸ Millet Kütüphanesi müdürlerinden Ali Emîrî'ye (1857-1924) aittir ve neşir tarihi 1096/1685'dir. Millet Kütüphanesi ve Selimiye Yazma Eserler Kütüphanesi gibi yerlerde bulunan nüshaların ekseriyeti Türkiye Kütüphaneleri İslâmî Tıp Yazmaları Kataloğu'nda kayıtlıdır.
Akşemseddin¸ büyük keşfini yaptığında¸ mikroskop henüz icat edilmemişti. Avrupa'da mikroptan ciddi anlamda ilk kez bahseden İtalyan Doktor Giroloma Fracastoro'dan (1478-1553) 100 yıl önce; mikroskop gibi modern bilimin alet ve imkânlarını kullanarak ve uzun yıllar süren deney ve gözlemlerine dayanarak "mikrobu ilk bulan kişi" olarak yıllar boyu propagandası yapılan Fransız kimyacısı ve biyoloji bilgini Louis Pasteur'den (1822-1895) 400 yıl önce ve modern mikrobiyolojinin kurucusu olarak kabul edilen Alman Doktor Robert Koch'tan (1843-1910) 450 yıl önce mikrobu tanımlamış ve teşhisini koymuştu.
Bugün bilim adamlarına düşen başlıca görevlerden biri de şudur: Söz konusu büyük yanlışı düzeltmek ve mikrobu ilk bulan bilgin olarak Akşemseddin'e ilim tarihinde hak ettiği yeri vermek.
Akşemseddin'in¸ o devirlerde "seratan" ismiyle anılan "kanser" hastalığıyla da ilgilendiği¸ bu alanda da derin araştırmalar yaptığı rivayet edilmektedir. Bu hastalığa yakalanan Sadrazam Çandarlı Halil Paşa'nın oğlu Kazasker Süleyman Çelebi'yi tedavi ettiği söylenmektedir. Fakat bu çalışmaları hakkında teferruatlı bilgi ve kayda sahip değiliz.
Halil Paşa'nın oğlunun tedavi edilmesiyle ilgili yaşanan şu hadise¸ onun tıp alanındaki uzmanlığını ispatlamaya yetecek ölçüdedir:
Bir gün Vezir Halil Paşa´nın oğlu hastalanmıştı. Devrin ünlü doktorlarının hepsi çağrıldı. Tedavi etmeye çalıştılar. Kendilerine göre bir kısım ilaçlar hazırladılar. Akşemseddin de davet edildi. İçeri girince saygıyla karşılandı. Akşemseddin'in ilk işi¸ doktorların nasıl bir teşhis koyduklarını ve ne gibi ilaçlar hazırladıklarını sormak oldu. Hastayı bir de kendisi muayene etti. Yapılan teşhisi ve uygulanan tedaviyi/ilaçları yanlış buldu. Hekimler itiraz etseler de¸ Akşemseddin hepsini susturdu. Kendisi bir ilaç hazırladı ve hastaya içirdi. Çok geçmeden hasta iyileşti ve tüm doktorlar şaşırıp kaldı.
Akşemseddin bitkiler üzerinde geniş araştırmalar yaptı ve eczacılık ilminde de kendisini geliştirdi. Hangi bitkinin hangi hastalığa iyi geldiğini çok iyi biliyordu. Bitkilerden yaptığı ilaçlarda öylesine uzmanlaşmıştı ki¸ bir bitkiyi gördüğünde hangi hastalığa deva olabileceğini hemen kestirebiliyordu. Fatih'in kızlarından Gevherhan Sultan'ı¸ bitkilerden yaptığı ilaçlarla tedavi ederek iyileştirdiği meşhur anlatımlardandır.
İlaç yapmak için dağlardan bitki toplarken onların dile geldiği ve "Ben şu hastalığa iyi gelirim" dediği rivayet edilmiştir. Akşemseddin'in keramet sahibi¸ Allah'ın veli bir kulu olduğu düşünüldüğünde¸ bunun gerçekliği herhalde abartı olmaz.
Akşemseddin¸ bedenî hastalıkların olduğu kadar ruhî hastalıkların da hekimiydi. Ona bu anlamda "Tabib-i Ervah" (Ruhların Doktoru) derlerdi. Devrinde hastaları hızla sağlığına kavuşturmasıyla ünlendi. Bu konudaki hünerleri kitaplar ve menkıbelerde geniş yer işgal etti. En önemlisi de adını tarihe ve bilim tarihine yazdırdı.1
Kaynaklar:
1. TSMK¸ Hazine¸ nr. 552¸ vr. 1b; Türkiye Kütüphaneleri İslamî Tıp Yazmaları Kataloğu¸ İstanbul¸ 1984¸ s.139-140; Bursalı Mehmed Tahir¸ Osmanlı Müellifleri¸ İstanbul¸ 1333¸ c.1¸ s.12-14; Şevki Osman Uludağ¸ Beşbuçuk Asırlık Türk Tababet Tarihi¸ Kültür Bakanlığı Yayınları¸ Ankara¸ 1991¸ s.186; Bedi N. Şehsuvaroğlu¸ A. E. Demirhan¸ G. G. Cantay¸ Türk Tıp Tarihi¸ Bursa¸ 1984¸ s.47¸ 62; Süheyl Ünver¸ İstanbul Risaleleri¸ c.1¸ s. 404¸ c. 2¸ s. 139¸ İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları¸ İstanbul¸ 1995; Adnan Adıvar¸ Osmanlı Türklerinde İlim¸ İstanbul¸ 1982¸ s. 50-51; A. İhsan Yurd¸ Fatih'in Hocası Akşemseddin¸ İstanbul 1972; Ekmeleddinİhsanoğlu¸ "Osmanlı Bilim Literatürü"¸ Osmanlı Medeniyeti Tarihi¸ İstanbul¸ 1999¸ c.2¸ s.381; Orhan F. Köprülü¸ Mustafa Uzun¸ "Akşemseddin"¸TDV İslâm Ansiklopedisi¸ İstanbul¸ 1989¸ c.2¸s.299-302; Mehmet Bayrakdar¸ İslâm'da Bilim ve Teknoloji Tarihi¸ Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları¸ Ankara¸ 2007¸ s.245; Şerafeddin Gölcük¸ "Akşemseddin"¸ İlahiyat Dergisi¸ 1997¸ Sayı: 7¸ s.11; Enver Şengül¸ Nehir Ağırseven¸ "Sultan II. Bayezid Külliyesi Tıp Medresesi ve Burada Okutulan Hekimliğe Ait Kitaplar"¸ Lokman Hekim Journal¸ 2012¸ 2/1¸ s.16¸ 20; Şaban Döğen¸ Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi¸ Yeni Asya Yayınları¸ İstanbul 1987¸ s.16-19.
İsmail ÇOLAK
YazarÜst üste 15 defa dünya şampiyonu olmuş Türk güreşçisidir. Türk güreş tarihinin en iri ve heybetli güreşçisi olarak kabul edilmiştir. Osmanlı Devleti zamanında yaşamıştır. Asıl ismi, Ali Nurullah ...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Çanakkale Savaşı kadını erkeği, yaşlısı genci ile milletimizin tüm fertleri ve tüm katmanlarıyla arzı endâm eylediği, omuz omuza verdiği bir kader, bir varlık yokluk mücâdelesi idi. Vaziyet böyle olun...
Yazar: İsmail ÇOLAK
İsrail, Filistinlilere yönelik zulüm ve saldırganlıklarını tekrar tekrar sergilemekten bıkmıyor, kan ve gözyaşına doymak bilmiyor. Uçak, top ve tanklardan attığı tonlarca bomba ile milyonlarca Filisti...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Tıp tarihine dâir kaynaklarda X Işınlarını, ilk defa 8 Kasım 1895’de Alman fizikçi Wilhelm Conrad Röntgen’in (1845-1923) keşfettiği kaydedilmektedir. Daha sonraları bu ışınlar, “Röntgen Işınları” olar...
Yazar: İsmail ÇOLAK