Söğüt Ağacından Meyve Ummak
İnsan sınırsız duygu ve isteklerle donatılmış bir varlık. Doymak bilmeyen bir iştah ve hırsla malûl. Hangi duygusunu gözden geçirse “Daha yok mu?” sorusuyla karşılaşır. Daha yok mu? Daha yok mu? Yaratılışına konmayan fren, ilâhî mesajla bir imtihan vesilesi olarak önüne çıkarılmış. Önüne iki seçenek konmuş dünya mı ölümsüz hayat mı? Tercih insana bırakılmış. Seçmekte hür… Dilediğini yapmakta serbest fakat mesaj açık: Dünya mı sonsuzluk mu?
Bu soru iki tür insan tipi çıkarmış ortaya: Dünya ehli, sonsuzluk ehli. Dünya ehlinin en belirgin vasfı doymak bilmeyen isteklerini gerçekleştirmek, servet biriktirmek, zengin olmak… Mal mülk, servet saman sahibi olmak. Kazandıkça kazanmak, biriktirdikçe biriktirmek, yığdıkça yığmak ister. Malı mülkü çoğaldıkça cimriliği artar.
Çevresini görmez olur. İhtiyaç sahiplerini fark edemez olur. Hatta kimi zaman ihtiyaç sahibi en yakınlarını bile görmezden gelir. Tek düşüncesi daha çok daha çok kazanmak… Bütün servet sahipleri böyle mi; elbette değil. Kazandıklarını hayır ve güzellik için, yarın için harcayanlar da az değildir.
Tarihin her döneminde sanat himaye ve destek ile gelişmiştir. Batı’da da Doğu’da da sanat ve ilim başta devlet adamları olmak üzere varlık sahibi insanların destekleriyle varlığını sürdürmüş gelişmeye devam etmiştir. Sanatsever imkân sahipleri şair ve yazarlara kol kanat germiş, adlarını ölümsüzlük defterlerine yazdırmışlardır.
Şurası unutulmamalı ki şairler ve yazarlar olmasa bugün herkesçe bilinen bazı devlet adamlarının adını kimse hatırlamayacaktı. Bunu kendi tarihimizden örneklerle de anlayabiliriz.
Sanatın değerini bilen Kanûnî Sultan Süleyman fethettiği şehir ve beldelerle değil, Bâkî gibi bir şairle iftihar etmiştir. Onun ismini yaşatan eserlerden biri de Bâkî’nin ünlü Kanûnî Mersiyesi’dir. Kanûnî sadece Bâkî’ye değil başta Hayâlî Bey olmak üzere pek çok şair ve bilgine sahip çıkmış, destek olmuş, hediye ve ihsanlarıyla teşvik etmiştir.
Hükümdarı örnek alan vezirlerden bazıları da şair ve âlimleri kollamış, konaklarını sanat ve ilim akademisi hâline getirmişlerdir. Bu yolu tutanlar şairlerin eserleriyle isimlerini tarihin hafızasına yazmış bir nevi ölümsüzlük iksiri içmişlerdir. Cimrilik yapıp kazançlarının üstüne titreyen hasislere gelince, biriktirdiklerini arkalarında bırakarak göçüp gitmişler.
Şairler böylelerini tiye almaktan çekinmemişlerdir. Bir vezire kaside sunan şaire caize olarak bir at eyeri verilir. Vezir eyeri omuzuna atıp konaktan çıkınca başka bir şairle karşılaşır. Şair, kasidesine karşılık ne caize verildiğini sorunca cevabı şu yergi cümlesi olur: Üniformasını verdi(!)
Zenginlik kişi için bir sınanma aracıdır. Karun, cimriliğinden dolayı servetiyle yerin dibine batmış, hasisler için bir sembol olmuştur. Şairler bencil, kimseye yararı dokunmayan hasis insanları söğüt ağacına benzetirler. Söğüt ağacı bütün görkemine rağmen meyvesizdir. Akıllı kişi söğüt ağacından meyve ummaz. Gözü sadece bu dünyayı gören, hırslı insanlar söğüt ağacı gibidir. Kimseye bir faydaları dokunmaz. Söğüt ağacı gibi bile olamazlar zira bu ağacın hiç olmazsa gölgesinden insanlar yararlanabilir.
Şairler ehl-i dildir, gönül ehlidir. Baktı mı muhatabın rûh röntgenini çeker, ne karatta olduğunu anlar. Hasis insanlardan uzak durur. Başkalarını da keskin mısralarıyla uyarırlar. Hayâlî Bey aşağıdaki beytinde, “Alçak dünyaya talip olandan gönül ehli vefâ beklemez; akıllı (adam) söğüt ağacından meyve ummaz.” diyerek bu hususa işaret etmektedir:
Tâlib-i dünyâ-yı dûndan ehl-i dil ummaz vefâ
Meyve ümmîd eylemez âkıl nihâl-i bîdden
Sanata ve sanatçıya sahip çıkmayan birçok devlet adamı ve servet sahipleri ise unutulup gitti. İsimleri sayıp sözü uzatmaya gerek var mı? Dünya geçicidir, aldatıcıdır. Kişi, mezara birkaç arşın bezle gider. Servet mirasçılara kalır. İnsanın önünde iki yol var meyveli bir ağaç mı söğüt ağacı mı? Tercih kişiye kalmış…
Sanat ve edebiyatın önemi gün geçtikçe daha açık olarak ortaya çıkarken geçmişle kuru kuruya övünen bazı kesimlerin alabildiğine lüks ve şatafat batağında debelenip söğüt ağacı olmaya devam etmeleri anlaşılır gibi değil. Madalyonun diğer tarafı da boş değil: Günümüzde sanatın önemini kavrayanlar kurdukları kurumlar ve vakıflar aracılığıyla kazançlarının bir bölümünü sanat faaliyetlerine ayırmaktadır. Böylece hem reklamlarını yapmış hem de sanata destek olmuş oluyorlar.
Mahmut KAPLAN
YazarTürk tasavvuf şiirinde esasen iki tane Sırrı Baba var… Daha doğrusu bendeniz sadece Üsküplü Sırrı Baba’dan haberdârdım, Ohrili bir öğrencime bu zâtın izini sürmesini ve şiirlerini tespit etmesini söyl...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Klasik Türk edebiyatı, Osmanlı edebiyatı, İslâmî Türk edebiyatı, Eski Türk edebiyatı gibi değişik isimlerle anılan, Türklerin İslâm’ı seçmelerinden sonra ortaya çıkan ve hemen bütün Türk coğrafyasında...
Yazar: Mahmut KAPLAN
Kızgınlık ve öfkelenmeye sevk eden durumlarda kişinin kendine hâkim olup ağırbaşlı ve sâkin davranması onun hilm sahibi olmasıdır. Hilmi şiâr edinenler öfkelendiği kimseden intikamını alma gücüne sahi...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
1.BeyitEy gönül hâk idi aslın sen yine hâk olagörDerd-i Hakk ile yanuban cümleden pâk olagör(Ey gönül! Senin aslın toprak idi, sen yine (aslına dönerek) toprak ol, Hak (Allah’a kavuşma) derdiyle yanar...
Yazar: Resul KESENCELİ