Somuncu Baba Ahfâdından Muhyiddîn-i Darendevî
Şemseddîn-i Sivâsî’nin Darende’de Açan Gülü:
Somuncu Baba Ahfâdından Muhyiddîn-i Darendevî
İslâm tarihindeki üç meşhur Şems’ten biri olarak kabul edilen Şemseddîn-i Sivâsî (öl. 1006/1597), Halvetiyye Tarîkatı’nın Şemsiyye (Sivâsiyye) kolunun müessisidir.[1] Şemseddîn Efendi en kısa ve net şekliyle “Meşrepte Muhammedî, mezhepte Hanefî, tarîkatta Halvetî” olarak tanıtılmıştır.[2]
Ehl-i sünnet inancına bağlılığı, irşâd faaliyetleri, ilmî gayretleri, mânevî sahadaki hizmetleri, askerî ve kültürel adımları ile döneminde olduğu kadar vefâtından sonra da toplumumuzda etkinliğini sürdüren Şemseddîn-i Sivâsî’nin mesajları, yolunu takip eden ve tıpkı onun gibi hayatın her alanına yayılan hizmetleriyle gönüllerde izler bırakan mâneviyât ehli isimlerle günümüze kadar devam etmiştir.[3]
Tespit edilebildiği kadarıyla Şemseddîn-i Sivâsî’nin 24 halîfesi vardır.[4] Bu çalışmada hakkında sınırlı bilgiler bulunan, Şemseddîn-i Sivâsî’nin gönül dünyasını Darende’de temsil eden Muhyiddîn-i Darendevî (öl. ?) ve Sivâsî’nin Darende’ye tesirindeki konumuna dikkat çekilecektir.
Şemseddîn-i Sivâsî’nin Darende’de Açan Gülü: Muhyiddîn-i Darendevî
Şemseddîn-i Sivâsî’nin yeğeni, damadı ve halîfesi olan, aynı zamanda Şemseddîn Efendi ile ilgili en temel eser konumunda olan Necmü’l-hüdâ fî menâkıbı Şeyh Şemseddîn Ebi’s-senâ adlı eserin müellifi olan Receb-i Sivâsî (öl. 1009/1600), Darendeli Muhyiddîn Efendi’yi verâ, sâlih amel ve temiz fıtratlı bir kimse şeklinde tarif etmiş ve onun Somuncu Baba lakabıyla tanınan Şeyh Hâmid Hamîdüddîn-i Velî’nin (öl. 815/1412) torunlarından olduğu bilgisini paylaşmıştır.[5]
Recep Efendi, Necmü’l-hüdâ adlı eserini telif ettiği dönemde Muhyiddîn Efendi’nin Darende’de irşâd hizmetlerini sürdürdüğünü de nakletmiştir.[6] Bu bilgilerden hareketle 1600 yılında Muhyiddîn-i Darendevî’nin hayatta olduğu anlaşılmaktadır.
Recep Efendi’nin, “Atası Somuncu Baba Hazretleri’nin sünnetini ihyâ ediyor ve el-ân Darende’de irşâd ile meşgul oluyor.” dediği Muhyiddîn-i Darendevî’nin Şemseddîn-i Sivâsî’ye intisabı ile ilgili Mehmed Nazmi Efendi (öl. 1112/1701) Hediyyetü’l-ihvân adlı eserinde şöyle bir olay nakletmiştir: “Muhyiddîn Efendi, yüz civarında seveniyle birlikte avlanmak için Darende’den yola çıkmış ve neticede Sivas yakınlarına kadar gelmiştir. Bunu haber alan Şemseddîn-i Sivâsî, ‘Yazık, Hamîd-i Velî Hazretleri’nin pâk nesli, ‘Men şah-bâzı kudsem ez-lâ-mekân perîde/Be-her şikâr saydî der-kâlib âzmîde”[7] mısraında dile getirilen kabiliyete sahip olan bu kimsenin emânete ihânet etmesi olacak şey değildir.’ der.
İbâdethânelerinden çıkar, şehrin dışında onları karşılar ve ‘Ey emîr! Nedir bu çirkin hâl? Allah de Allah de!” şeklinde ona telkinde bulunur. Bu sözler, Muhyiddîn Efendi’nin üç gün üç gece boyunca cezbeye tutulmasına sebep olmuştur. Kendine gelince, Şemseddîn-i Sivâsî’ye biât eden Muhyiddîn Efendi, zorlu riyâzet ve mücâhede süreçlerinin ardından yedi erbâîni peş peşe çıkararak, hilâfetle memleketi Darende’ye gönderilmiştir. Muhyiddîn Efendi’nin Sivâsî’ye intisap ettiği gün yaklaşık seksenden fazla kişi de onunla birlikte Sivâsî’ye intisap etmiş ve seyrü sülûklerini tamamlayarak kemâl yolunda maksûda ulaşmışlardır.”[8]
Nazmî Efendi’nin naklettiği bu olay birkaç açıdan önemlidir. Öncelikle Muhyiddîn Efendi’nin Şemseddîn-i Sivâsî’ye intisabı ile ilgili kaynaklarda nakledilen tek bilgi Nazmî Efendi’nin bu naklidir. Ayrıca Muhyiddîn Efendi’nin Hamîdeddîn-i Aksarâyî’nin (k.s) neslinden gelişine işaret eden bu nakil, Receb-i Sivâsî’nin Muhyiddîn Efendi’nin nesline dair naklini perçinleyen bir veridir.
Nazmî Efendi’nin Muhyiddîn-i Darendevî ile ilgili naklettiği bu verinin bir nebze de olsa Muhyiddîn Efendi’nin kimliğini tahlil etmeye olan katkısı ise bu verinin belki de en önemli yönünü teşkil etmektedir. Şöyle ki Nazmî Efendi’nin naklettiği bu olayda Şemseddîn-i Sivâsî, Muhyiddîn Efendi’yi şehrin dışında karşılamış ve ona “Ey emîr! Nedir bu çirkin hâl? Allah de Allah de!” şeklinde seslenmiştir. Sivâsî’nin Muhyiddîn Efendi’ye “Ey emîr” şeklinde hitabı bize Muhyiddîn Efendi’nin kimliğine dair bir analiz şansı sunmaktadır.
Kaynaklarda Somuncu Baba’nın (k.s.) neslinden olan kimselerin yer aldığı Zâimoğulları olarak bilinen ailenin elindeki listede on altıncı yüzyılda “Vali Muhyiddîn Paşa” adlı bir zâttan bahsedilmektedir.[9] Gerek Recep Efendi’nin gerekse Nazmî Efendi’nin naklettiği bilgiler birleştirildiğinde bu zâtın Şemseddîn-i Sivâsî’ye intisap eden ve Darende’de onun misyonunu temsil eden kişi olabileceği tahmininde bulunmak mümkün hâle gelmektedir.
Bir başka ifadeyle her iki kanaldan bize ulaşan bilgiler, Darende Valisi Muhyiddîn Efendi’nin maiyeti ile birlikte avlanmak kastıyla yola çıktığı, Sivas’a kadar gittiği, burada Sivâsî’nin kendisine teveccühü ile kendinden geçip onun yolunu benimsediği ve sonuçta halîfelik alarak Darende’ye dönüp ömrünün sonuna kadar irşâd ile meşgul olduğu yorumuna imkân vermektedir. Elbette bu tespit yüzde yüz bir bilgiyi değil bize ulaşan verilerin tahlili neticesinde ulaşılan bir çıkarımı ifade etmektedir.
Nazmî Efendi’nin naklettiği bilgiler içerisinde Muhyiddîn Efendi’nin halîfelik sürecine dair önemli anekdotlar da vardır. Buna göre Muhyiddîn Efendi, önce cezbe ile mânevî âlemle tanışmış, Sivâsî’ye intisabının ardından yoğun riyâzet ve mücâhedeler içeren yedi erbaini (7x40=280 gün) peş peşe çıkardıktan sonra halîfelik görevi ile Darende’ye gönderilmiştir.
Bu bilgilerden maiyeti ile birlikte Sivâsî’ye intisap ettiği anlaşılan Muhyiddîn Efendi’nin mânevî seyrine dair Nazmî Efendi’nin söyledikleri, bu gönül insanının seyrüsülûk sürecinin başlangıcı, devamı ve nihayetine dair bilgileri içermesi bakımından değerlidir.[10]
Şemseddîn-i Sivâsî, Muhyiddîn Efendi ve Darende
Muhyiddîn-i Darendevî’nin muhtemel tesiri ile Şemseddîn-i Sivâsî’nin Darende’ye olan bazı etkilerinden de bahsetmek istiyoruz. Sivâsî’nin Darende ve çevresinde çokça okunan Mevlîd’i ve bu Mevlîd’i başta olmak üzere bazı eserlerinin yazma nüshalarının Darende’deki yazma eser kütüphanelerinde yer alması Muhyiddîn-i Darendevî’den günümüze kadar devam eden bir tesirin göstergesi konumundadır.
Günümüzde az da olsa devam eden Sivâsî’nin Mevlîd’ini okuma geleneğinin Muhyiddîn Efendi ile yakından ilgisi olduğu varsayımı önemli bir varsayımdır. Ayrıca H. Hulûsî Ateş Şeyhzâdeoğlu Kitaplığı, Kitap No: 432 ve Tasnif No: 182’de bulunan yazma bir nüshası, yine Şeyh Hamîd-i Velî Kütüphanesi’nde Şemseddîn-i Sivâsî’nin Mevlîd-i Şerîf’i olarak kaydedilen bir başka yazma nüshası da Sivâsî’nin Darende ve çevresinde Muhyiddîn Efendi’den bu yana süren tesirini göstermesi bakımından önemlidir.
Bahsi geçen yazma nüshalardan ilki incelendiğinde Sivâsî’nin başka eserlerinin de bu yazma risâle içerisinde yer aldığı ve bu risâle içerisindeki Mevlîd adlı eserinin Sivâsî’nin Mevlîd’i ile bazı farklılıklara sahip olduğu anlaşılmaktadır. Eserin tahlilinden edinilen kanaat, bu yazma nüshada Şems-i Sivâsî’nin “Mevlîdü’n-Nebî” adlı eserinin dışında iki eserinin daha yer aldığı ancak bu iki esere dâir yazma nüshada bulunan kısımların günümüze ulaşmadığı yönündedir.
Yazma nüshanın baş kısmında Şems-i Sivâsî’nin “Emr-i İlâhî ve Hüccet-i İlâhî” adlı eserinin giriş kısmı yer almakta ve eserle ilgili kısa bir bilgi verilmektedir. Devam eden varaklarda Sivâsî’nin bir başka çalışması olan “Gülşen-Âbâd” adlı eserinin giriş kısmından on dört beyitlik bir bölüm nakledilmektedir.[11]
Yazma nüshada sayfa numarası olmadığı için Sivâsî’nin “Gülşen-âbâd” adlı eserinden ne kadarına yer verdiğini ve “Mevlîdü’n-Nebî” adlı eserinden ne kadarını eserine derç ettiğini anlama şansımız bulunmamaktadır. Bu haliyle anlaşılan, müellifin Şems-i Sivâsî’nin “Emr-i İlâhî ve Hüccet-i İlâhî”, “Gülşen-âbâd” ve “Mevlîdü’n-Nebî” adlı eserlerini bu yazma eserde bir araya getirdiği, tespit edemediğimiz sebep veya sebepler dolayısıyla, yazma nüshada kaleme alınan eserlerin eksik bir şekilde yer aldığı hususudur.
Yazma nüshanın ekseriyetinde Sivâsî’nin “Mevlîdü’n-Nebî” adlı çalışması yer almaktadır. Mevlîd’in başlangıç kısmı yazma nüshada eksiktir.[12] Sivâsî, bu kısmın ardından “Faslün fî Mi’râc-ı Resûl Teâlâ (sav)” bir bölümde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Mirac’ını anlatmaya başlamıştır.
Bu yazma nüshada ise Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Mirac’ı bu başlık konulmadan kaleme alınmıştır. Yazmada, bazı kelime farklılıkları ve Sivâsî’nin Mevlîd’inin aslında olan bazı başlıkları koymama veya olmayan bazı ara başlıklar ilâve etme şeklinde eserin sonuna kadar olan kısmı yer almaktadır.
Mevlîd’in aslında son beyit olarak yer alan “Rûz-i penç-şenbede yazıldı kitâb/Ehl-i insâf eylemez bize itâb”[13] kısmı bu yazmada yer almamış, bu ifadenin yerine “Alâ yed-i Abdü’d-daîfi’l-muhtâc Mustafa b. Nerdivân (?), el-Müznibü ğaferallâhû lehû ve vâlideyhi ve ahsin ileyhimâ ve ileyh” ile bitiş kısmı şekillendirilmiştir.
Yazmanın son cümlesi ise “Temmeti’l-kitâbü bi-avnillâhi’l-Meliki’l-Vehhâb, Sene 1307” şeklindedir. Bu verilerden yazma nüshayı, hayatı hakkında bilgiye ulaşamadığımız Mustafa b. Nerdivân (ö.?) adlı birinin kaleme aldığını ve eseri 1307/1889’da tamamladığı anlaşılmaktadır.[14]
Sivâsî’ye ait olan ikinci yazma Mevlîd nüshası ise Şeyh Hamîd-i Velî Kütüphanesi, Kitap No: 431, Tasnif No: 811’de kayıtlıdır ve burada eserin istinsah yılı olarak 1207/1789 yılı verilmiştir. Eser, ciltsizdir ve kayıtta eserin her sayfasında 15 satır bulunduğu bilgisi yer almaktadır. 22 varaktır.
Müstensihi, yine Mustafa b. Nerdivân’dır. Şemseddîn-i Sivâsî’nin Mevlîd-i Şerîf’i olarak kayıtlara geçen bu yazma eser mecmûası ile ilgili tashîhe muhtaç veriler söz konusudur. Öncelikle Sivâsî’nin sadece Mevlîd-i Şerîf’inin yer aldığı belirtilen nüshada Sivâsî’nin Emr-i İlâhî ve Hüccet-i İlâhî adlı çalışmasının bir bölümü ile Gülşen-âbâd ve Dîvân’ından bazı pasajlar yer almaktadır.
Sivâsî’nin çeşitli eserlerinin derlendiği bir mecmûa olduğu anlaşılan bu nüshanın hayli eksik bir nüsha olduğu görülmektedir. Ayrıca bu yazma mecmûanın istinsah yılı 1207/1789 değil 1307/1889’dir. Bazı sayfaları mensûr olan yazma eserde, manzûm olan sayfalarda 15 satır değil genel olarak 13 satır yer almaktadır.
Mecmûa içerisinde ilk olarak Şemseddîn-i Sivâsî’nin Emr-i İlâhî ve Hüccet-i İlâhî adlı eseri Sûret-i Emr-i İlâhî başlığı ile yer almaktadır. Eserin başlığında çalışmanın Şemseddîn-i Sivâsî’ye âit olduğu belirtilmiştir. Mecmûanın 1a sayfasındaki bu kısım Emr-i İlâhî ve Hüccet-i İlâhî adlı eserin giriş cümlesinde diğer nüshalarda yer alan ifadelerden bazı farklı ifadeler yer almaktadır.
Süleymaniye Kütüphanesi Kasideci-zâde 717 ve Hüseyin Şemsî-Fatih Güneren Koleksiyonu 23’te yer alan nüshalardaki “İftihâru’l-ümerâi’l-kirâm zü’l-kadri ve’l-ihtirâm el-muhtassu bi-mezîdi inâyeti’l-Meliki’l-Allâm. Şehr-i Vücûd begler begisi olan İnâyetullâh dâme ikbâlehû ve akda kudâti’l-müslimîn evlâ vülâtü’l-muvahhidîn” ifadesi[15] “Emîru’l-umerâi’l-kirâm zü’l-kadri ve’l-ihtirâm el-muhtassu bi-mezîdi inâyeti’l-Meliki’l-Allâm. Şehr-i vücûd begi olan inâyetullâh dâme ikbâlehû ve kâdı-yi kudâtü’l-müslimîn evlâ vülâtü’l-muvahhidîn” şeklindedir. 1a’nın sonunda “Ve kad halakaküm etvâran”[16] âyeti yer almakta ve mecmûanın bu kısmı Sivâsî’nin Emr-i İlâhî adlı eserinin buraya kadar olan kısmı ile sona ermektedir.
1b’de Sivâsî’nin Dîvân’ında yer alan Tevhîd ve Münâcaât bölümünün ikinci şiirinin son kısmı olan “Bu süflî vü bu ulvî/ Ger cüz’î vü ger küllî/ Hep sana durur meyli/ ey kâfil-i kâfilhâ
Bu Şemsî’ye kıl dermân/ Bu zerreye vir fermân/ Avnünle iden tayrân/ Tâ kalmaya der-gilhâ”[17] ifadesi yer almaktadır.
Mecmûanın 2a’sında Şemseddîn-i Sivâsî’nin Gülşen-âbâd adlı mesnevî tarzındaki eseri başlamakta ve “Tevâzû yolunu duy yâsemenden/ Giriş her pîşeye çıkma keminden” ifadesi dâhil olan yere kadar (on dördüncü beyit) bu eser devam etmektedir. 2b’de ise herhangi bir başlık yer almaksızın Sivâsî’nin Mevlîd-i Şerîf’inin “Faslun fî Mi’râc-ı Rasûl Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem” kısmı başlamaktadır.
Bu kısım Mevlîd’de yer alan kısmın sonuna kadar yazmada bulunmaktadır. Mevlîd’deki başlıklar ve ifadeler bu yazma nüshada yer alan başlık ve ifadelerle büyük ölçüde uyumludur. Yazmanın sonunda müstensihin adı ve istinsah tarihi yer almaktadır.
Kayıtta ifade edilen müstensih adı ile yazmanın sonunda yer alan ad uyumlu olmasına rağmen, yukarda işaret edildiği gibi, istinsah tarihi kayıtta 1207 şeklinde ifade edilmişken yazmada bu tarih 1307 olarak nakledilmiştir. Yazmanın sonunda müstensihe âit olduğu kanaatini taşıdığımız “Hayli zahmet çekûb gördüm elem/ Şimdi temmet deyûb selâm kılam” şeklinde bir ifade yer almaktadır. (20b.)[18]
Netice olarak ifade etmek gerekirse Muhyiddîn-i Darendevî, Somuncu Baba’nın (k.s.) neslinden bir zâttır ve aynı zamanda Şemseddîn-i Sivâsî’nin Darende’deki nefesi mesâbesinde bir kişidir. Muhyiddîn Efendi’nin Sivâsî’ye intisabı ve Darende’deki irşâd faaliyetleriyle birlikte Somuncu Baba’nın neslinin Halvetiyye Tarîkatı ile olan yakın irtibatı da ortaya çıkmaktadır.
Yine bu etkileşimin tesiriyle olsa gerek Sivâsî’nin Mevlîd’i uzun yıllar Darende’de okunmuş ve bu eseriyle birlikte başka eserlerinin de yer aldığı bazı yazma eserler günümüze kadar ulaşmıştır. Bu, bize Muhyiddîn-i Darendevî’nin Şemseddîn-i Sivâsî’nin Darende’de açan gülü olduğunu göstermektedir. Muhyiddîn-i Darendevî’nin kişiliği, hizmetleri, mânevî tesirleri ve Sivâsî’nin misyonunu Darende’de temsili ile ilgili yeni çalışmalar kaleme alınmalı ve bu isimler arasındaki etkileşim daha net bir şekilde ortaya çıkarılmalıdır.
[1] Fatih Çınar, Şemseddîn-i Sivâsî ve Tasavvufî Görüşleri (Sivas: Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022).
[2] Receb-i Sivâsî, Necmü’l-hüdâ (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Lala İsmail, 694/2), 3a.
[3] Rüya Kılıç, “Sivas’tan İstanbul’a Bir Tarikat Portresi: Şemsiyye ve Sivasiyye”, Türkler Ansiklopedisi, ed. Kemal Çiçek-Saim Koca- Hasan Celal Güzel (Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002), 1/120-127.
[4] Çınar, Şemseddîn-i Sivâsî ve Tasavvufî Görüşleri, 73-91.
[5] Sivâsî, Necmü’l-hüdâ, 3a.
[6] Sivâsî, Necmü’l-hüdâ, 4b.
[7] “Ben mekânsızlıkta uçan, kudsün şahbazıyım. Her türlü av kendi kalıbında denemişimdir.” Osman Türer’in tercümesinden nakledilmiştir. Mehmed Nazmî, Hediyyetü’l-ihvân, haz. Osman Türer (İstanbul: İnsan Yayınları, 2005), 361. (69 numaralı dipnottan naklen.)
[8] Nazmî, Hediyyetü’l-ihvân, 361.
[9] Ahmet Akgündüz, Said Öztürk, Yaşar Baş, Darende Tarihi (İstanbul: Somuncu Baba Araştırma ve Kültür Merkezi Yayınları, 2002), 763, 779.
[10] Çınar, Şemseddîn-i Sivâsî ve Tasavvufî Görüşleri, 80-81.
[11] Müellif, burada “Gülşen-âbad” adlı eserin üçüncü beytini atlamış, atladığı bu beyti yazma nüshanın kenarına yatay bir şekilde ilave etmiştir. Burada yatay olarak yazılan beyit şu şekildedir: “Zemînden kaldırıp başın nebâtât/ Zebân-ı hâl ile der bunu bi’z-zât.”
[12] Şemseddîn Sivâsî, Mevlîd, hzl. Hasan Aksoy (Sivas: Sivas Belediyesi Yayınları, 2015), 31-117.
[13] Sivâsî, Mevlîd, 168.
[14] Fatih Çınar, “Şems-i Sivâsî’nin Darende H. Hulûsî Ateş Şeyhzâdeoğlu Özel Kitaplığı’nda Bulunan “Mevlîdü’n-Nebî” Adlı Eserinin Yazma Bir Nüshası”, Somuncu Baba 245, (2021), 48-52.
[15] Şemseddin Sivâsî, Emr-i İlâhî ve Hüccet-i İlâhî, hzl. Mahmut İnat (İstanbul: Sivas Belediyesi Yayınları, 2017), 81, 91.
[16] “O, sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır.” Nuh 71/14.
[17] Şemseddîn-i Sivâsî, Dîvân, hzl. Fatih Ramazan Süer (İstanbul: H Yayınları, 2017), 162-163.
[18] Fatih Çınar, “Darende Şeyh Hâmid-i Velî Kütüphanesi’nde Bulunan Mecmûa-i Şemseddîn-i Sivâsî Nüshası”, Somuncu Baba 260, (2022), 48-52.
Fatih ÇINAR
YazarTevbe, en güzel bir biçimde günahları terk etmektir. Tevbe, bir çeşit, itirafta bulunarak, yapılanlardan özür dileme şeklidir. Aynı kökten gelen ‘tevvâb” ise, pişmanlık işini çok yapan kimse dem...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
Ahmed Efendi, ismi Yozgatla özdeşleşmiş gönül erlerindendir. Yozgat ve çevresinde vesîle olduğu hizmetleri, yetiştirdiği talebeleri ve irşâd faaliyetleriyle gönüller fetheden Ahmed Efendi, Nakşbendî T...
Yazar: Fatih ÇINAR
1.BeyitEy gönül hâk idi aslın sen yine hâk olagörDerd-i Hakk ile yanuban cümleden pâk olagör(Ey gönül! Senin aslın toprak idi, sen yine (aslına dönerek) toprak ol, Hak (Allah’a kavuşma) derdiyle yanar...
Yazar: Resul KESENCELİ
İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi, Sivas ve çevresinde maddî ve mânevî sahadaki hizmetleriyle gönüller fethetmiş bir Hakk dostudur. İsmail Efendi, tevazu ve mahviyyeti, halka hizmeti Hakk’a hizme...
Yazar: Fatih ÇINAR