Gelmedik Dünyaya Taht Kurmaya
İnsanlığın dünya ile ünsiyeti günümüzde gittikçe artmış durumda gibi. Tamamen dünyaya odaklanmış hâle geldi insanlık, her şeyi buraya göre ayarlama düşünde. Dünyada sonsuz bir hayat var gibi davranarak hem kaynakları sınırsızca harcıyor hem de bunu bir hırsa çevirerek amansız bir yarış içine giriyor. Bu yarış içinde de adalet terazisi şaşıyor elbette. Çünkü belli bir nizama uymayan yarış tökezlemeye mahkumdur.
İnsanlığın bu doymak bitmez duyguları neticesinde vicdanları yaralayan olaylar cereyan ediyor, üzücü olaylar yüreğimizi dağlıyor. Bunun adına da insanlık diyemeyiz zaten. İnsanî hasbî duygular gitmiş tamamen metaya tapan bir zihniyet ortaya çıkmış.
Vicdan, merhamet ve şefkat gibi duygular neredeyse lügatlerin sayfalarında kalmak üzere. İnsanlık öyle bir noktaya doğru gidiyor ki şeytan bile buna şaşırır belki. Bu kadar acımasız, gaddar, düşüncesiz bir mahlûkat olabilir mi bilmiyorum. Durup nerede hata yapıyoruz diye düşünmek lazım, neden bu kadar vurdumduymaz oluyoruz diye düşünmemiz lâzım.
Bir yanlışı toplum, tamamen benimseyerek devam ettiremez. Bakınız geçmişte yanlışlarında ısrar eden toplumlar helâk edilmemiş mi? Bugün üzerinde durduğumuz topraklarda geçmiş medeniyetlerin izi yok mu yarın da bizim gezip gittiğimiz yerlerde başkaları gezecek.
Medeniyetler, insanlar sürekli bir değişim içinde, bizler faniyiz. Bu vakar neden? Bu bencillik neden? Biraz silkinip düşünmemiz gerekmiyor mu? Bu sayfaları okuyanlar aslında belli bir insanî gelişim üzerinde olan insanlar, bunun farkında olan insanlar, merhametli, vicdanlı, şefkatli insanlar.
Kalpleri taşlaşmış insanlara nasıl ulaşılabilir bilmiyorum. Ama bu derginin sayfalarından ulaşamayız, çünkü onlar okumazlar. Belki insafa gelir de biri okur diye uğraşıyoruz. Ya da birinin zihninde bir fikir kıvılcımına vesile olarak böyle bir arkadaşı var ise onu yönlendirmesine düşünmeye sevk etmiş oluruz.
Sınırsız olmayan bir hayatın sınırsız olmayan imkânları vardır, dünyayı hunharca kullanmaya kimsenin hakkı yok, bizden sonraki insanlar için de dünyadaki nimetleri bırakmak zorundayız. Nice imparatorluklar yıkıldı, nice sultanlar, krallar, padişahlar bu dünyadan göç etti.
Dünya onlara kalmadı, bize de kalmayacak. Nasıl ki bir çiftlikte koyunlar, inekler başıboş bırakılmıyorsa, bizi dünyaya gönderen güç bizi boş bırakır mı acaba? İnanan insanlar olarak Allah’ın varlığına inanıyoruz, inanmayanlar için de bu kadar insanın başıboş bırakılmayacağına dair düşünmelerini istirham ediyorum.
Aslında inanmayan diye bir kavram da yok. Mutlaka bir şeye inanıyorlardır. Yaratıcı’nın olmadığına da inanıyorlar sonuçta. Yapmış olduğumuz işler kendiliğinden vücut bulmuyorsa, kendi kendine bir sonuca ulaşmıyorsa hayatta tesadüflerden söz edilebilir mi? Mantıklı açıklamaların olması gerekiyor. Tabiî bu konuyu da çok uzatmamak lâzım çünkü inanmayan biri muhtemelen bu satırları da okumuyordur.
Elimizdeki kaynakları iyi kontrol etmemiz gerekiyor. Sosyal medya ile aramıza bir mesafe koymamız gerekiyor. Sosyal medya bizim zamanımızı aldığı gibi düşünmemizi de engelliyor. Bu konuya dair başka yazılar da yazmıştım ama dünya ile aramızdaki ünsiyet arasında ciddî bir konu teşkil ettiğinden tekrar bahsetmek istiyorum.
Bizi hayattan bir anlığına alan, farklı hayallere dalmamıza vesile olan ve bunun sonucunda da mutsuzluğa sürükleyen bir mecra. Kuru kalabalıkların olduğu, sadece sayılardan ibaret olan bir döngü. Üzülseniz yanınızda olmayan, sevinseniz sevincinizi paylaşamayacağınız, cenazeniz olsa gelip tabuta bir omuz vermeyecek bir yığın sayı kalabalığı sadece.
İşte yanlış değerlendirmelerimiz sonucunda gittikçe yalnızlığa sürükleyen ve sürüklenen bir mecraya kendimizi kaptırıp gidiyoruz. Bazen diyorum ki o kadar geniş çevrem yok, arkadaş diyor ki sosyal medyada bir sürü takipçin var. Çok yok da bir ölçü verme açısından söylüyor, diyorum ki ona ne bakıyorsun sen, sadece kuru kalabalık, bir sayı o sadece.
Trajikomik bir durumdayız aslında. Yine bu sayılarla övünen insanlar var, ama hastalansalar haberi olmayacak, bir yararı olmayacak sayılar yığını. Hayat bu kadar basit değil, basite de indirgememeli.
Tamamen yönümüzü dünyaya çevirmemizin neticesinde insanlık kavramının sorgulanır hâle gelmesini biraz düşünmek lâzım, demek ki bir yerlerde eksik davranıyoruz. Meselâ duâ edilirken Allah’ım beni kimseye muhtaç etme dememek lazım.
Çünkü toplumsal yapı içinde herkes birbirine muhtaç; fırıncı, temizlikçi, ayakkabıcı, öğretmen, doktor, hemşire, memur vb. birçok meslek erbabı birbirine muhtaç. Yani dilimizin ne söylediği de önemli. Allah’ım bize her daim sağlık nasip eyle demek daha güzel bir duâ olabilir.
Erol AFŞİN
Yazarİnsan, hayatı boyunca sürekli bir mücadele içinde. Bir yerlere varabilmek, bir şeylere ulaşabilmek için sürekli bir çabanın içinde. Tabiî dünyada yaşayabilmenin de kendine göre kuralları var. Dünyanın...
Yazar: Erol AFŞİN
Bin bir nazla akıp gidenNehir göle yük değil mi?Bülbül bunca sitem nedenKahır güle yük değil mi?Yüz suyunu döktüğümüzBelimizi büktüğümüzÇilesini çektiğimizAsır yıla yük değil mi?Mecnun aşktan yandı bi...
Şâir: Ahmet Sami BENLİ
Beş bin yıllık yolun, yağız ılgazıDemirden dağların, yarası AlptürkAltay ellerinden, muştuyla gelenDestansı çağların, narası AlptürkAtmaca bakışlı, kartal kanatlıSerhat boylarında, koşturan atlıTuttuğ...
Şair: Celalettin KURT
Gençlik dönemi insanın en aktif, verimli ve hareketli olduğu dönemdir. İnsanlar bu dönemde kendilerini tanımakta ve hayatlarını yönlendirmektedirler. Bir toplumun dinamik kesim diye adlandırılan gençl...
Yazar: Yusuf HALICI