İsrail Soykırım Suçu İşliyor!
İsrail, Filistinlilere yönelik zulüm ve saldırganlıklarını tekrar tekrar sergilemekten bıkmıyor, kan ve gözyaşına doymak bilmiyor. Uçak, top ve tanklardan attığı tonlarca bomba ile milyonlarca Filistinlinin hayatını karartmaktan, canını almaktan ne yazık ki vazgeçmiyor. Hunharca katledilen on binlerce Filistinliye, Gazze’de maalesef yeni on binler eklemekten, tüm medeni dünyanın ve İslam âleminin gözü önünde sarf-ı nazar etmedi.
Avrupa’da soykırıma maruz kalan Siyonist Yahudiler, aynı yöntemle bu defa kendileri soykırımın en âlâsını Müslüman Filistinliler üzerinde yüzlerce kez irtikâp etmekten çekinmiyorlar. Yahudi soykırımının bedelini, maalesef masum Filistinlilere ödetiyorlar.
Tel Aviv’in 1974-1993 arasında belediye başkanlığını yapan Shlomo Lahat’ın telaffuz ettiği Siyonist taktik galiba geçerliliğini koruyor: “Filistinliler bu topraklarda köle olarak yaşamayı kabul edinceye kadar katliamı sürdürmeliyiz!” Gazze Soykırımı’nda bir kez daha gördük ki, terörist devlet dürtüsü, İsrail’i var edip yaşatan yegâne hayati hususiyettir.
İsrail yönetimi, Filistinlilere karşı uyguladığı soykırımcı tutuma dünyadan gelen tepkileri dizginlemek için yıllardır anti-semitizmi etkili bir kalkan ve istismar aracı olarak kullanıyor. Filistin halkına düzenlediği insanlık dışı saldırıları eleştirenlere anti-semitist damgasını vuruyor ve suçlamaları kolayca püskürtüyor.
Bu noktada, İsrail’in ortaya koyduğu terör ve soykırıma dayalı politikalarını tenkit eden Yahudi aydın, yazar ve akademisyenlerin görüş ve değerlendirmelerini serdetmek, konuya içerden bir bakış kazandırmak bakımından önemlidir.
Anti-Siyonist Yahudi Çevrelerden İsrail’e Tenkitler
Günümüzde, Siyonizm’e ve İsrail’in uygulamalarına ilişkin eleştirileriyle bilinen düşünür ve yazarlar arasında Musevîliğe mensup, İsrail üniversitelerinde görev yapan akademisyenler de vardır. Kendisi bir Yahudi olan Noam Chomsky, yazı ve kitaplarının çoğunda Siyonizm’e ve Siyonizm’e destek veren ülkelerin politikalarına en fazla muhalefet eden ve tenkitleri, başta ABD olmak üzere tüm dünyada yankı uyandıran yazarlardan biridir.
Diğer taraftan Profesör Benny Morris, “Correcting A Mistake: Jews and Arabs in Palestine/Israel, 1936-1956” (Bir Hatayı Düzeltmek: Filistin/İsrail’de Araplar ve Yahudiler) adlı kitabında, şahitlerin ifadeleri ve gizli tutanaklarla Siyonist vahşeti detaylı bir şekilde ispatlamıştır.
2001 yılında ölen Israel Shahak de İsrail’in terörist eylemlerini eleştiren ünlü isimlerdendir. Shahak, “Jewish History, Jewish Religion and the Weight of Three Thousand Years” (Yahudi Tarihi, Yahudi Dini ve Üç Bin Yılın Ağırlığı) başlıklı çalışmasında, Siyonizm’in dünya için ne ölçüde bir tehdit unsuru olduğunu şöyle dile getirmiştir:
“İsrail, sadece kendisi ve komşuları için bir tehlike unsuru olarak kalmamakta, dünyadaki tüm Yahudiler, Ortadoğu’da veya diğer bölgelerdeki tüm dünya ülkeleri ve milletleri için büyük bir tehlike içermektedir.”
“İsrail’de en nefret edilen İsraillilerden” olduğunu söyleyen Ilan Pappe ise, İsraillilerin Filistin halkına yapılan zulme neden kayıtsız kaldıklarıyla ilgili tespitleri oldukça düşündürücüdür: “Bu aslında daha çocuk yuvalarında başlayan, Yahudi kız ve erkeklerini bütün hayatları boyunca takip eden, çok uzun bir fikir aşılama sürecinin meyvesidir.
Böylesine güçlü bir aşılama mekanizması ile inşa edilen bir fikri söküp atmanız çok zordur. İlkel, neredeyse henüz var olmamış ve düşman olan diğer insanlara karşı faşist bir bakış açısı kazandırır. O bir düşmandır ve ilkel olduğu, Müslüman ve anti-semit olduğu için düşmandır; yoksa bizler onun topraklarını işgal ettiğimiz için değil.”
Soykırımcı Şiddetin Köktenci Kaynakları
“İsrail haydut bir devlete dönüştü.” diyen Yahudi asıllı uluslararası ilişkiler uzmanı Profesör Avi Shlaim’in belirttiğine göre, İsrail’in izlediği nihaî politikanın kökeni, faşist ideolojisinden ötürü “Vladimir Hitler” lakabıyla anılan Vladimir Jabotinsky’nin 1920’lerde geliştirdiği “Demirden Duvar Doktrini”ne dayanmaktadır:
“Tüm yerli halklar, kendilerini kurtarmaya yönelik bir ışık gördükleri sürece topraklarına yerleşen yabancı kolonicilere karşı direnirler. Araplar da Filistin’in İsrail toprağı haline gelmesini engelleyebileceklerine dair bir umut taşıdıkları müddetçe direneceklerdir.
Dolayısıyla yerleşimimiz, onların asla parçalayamayacakları, Yahudi süngülerinden oluşmuş bir demirden duvarın arkasında gelişebilir. Gönüllü bir anlaşma kesinlikle mümkün değildir. Araplar bizden kurtulabileceklerine dair az bir umut bile besleseler, direnişten vazgeçmeyeceklerdir.”
Filistinlilere karşı sergilenen insanlıktan nasipsiz düşünceler ve davranışların kaynakları hakkında Yahudi yazar Aşad Haam, “İsrail’den Gerçekler” isimli kitabında şu teşhislere yer vermiştir: “Yahudiler sürgünde iken köleydiler, şimdi ise kendilerini sonsuz bir özgürlük içinde buldular.
Bu büyük değişiklik onların bir kölenin kral olması örneğinde görüleceği gibi baskı ve zorbalığa meyletmelerine neden oldu. Araplara büyük bir gaddarlık ve düşmanlıkla davranıyorlar, haksızlıkla topraklarına tecavüz ediyor, onları hiçbir neden olmaksızın hem de hayâsızca dövüyorlar.”
İsrail’in saldırganlık ve barbarlığının köklü sebeplerinden biri de, 1187’deki Hıttin Savaşı’nda, Selahaddin Eyyubi’nin Haçlıları yok ettiği gibi, kendisinin de aynı akıbete maruz kalma korkusudur. İçinde yaşadığı İslam Denizi’nin bir gün güçlenip birleşmesi ve kendisini kuşatıp imha etmesinden endişeleniyor.
Bu anlamda İsrail, kurulduğundan beri var olma sancısı çekiyor. Varlığının idamesi, Müslümanların zayıf ve parçalanmış olmasına bağlıdır. İsrail yeni bir cihada/intifaya izin vermemek için 1950’lerden bu yana beka stratejileri geliştiriyor. Buna göre Müslümanlar birleşmemeli ve İsrail’e yeni nefesler aldırılmalıdır.
Sözde Kutsal Kaynaklardaki Kanlı Telkinler
Terör, zulüm ve işkence, İsrail için “kutsal”dır. Çünkü tahrif edilmiş dini kaynaklar mubah görüyor ve meşru bir misyon olarak açıkça emrediyor. Yahudiler, Filistinlileri yok ederken muharref Tevrat’ın şu barbarca düsturlarına iman ediyorlar: “Rabbin, Musa’ya emretmiş olduğu gibi bütün erkekleri öldürdüler, kadınları esir aldılar, bütün şehirleri yaktılar. Bütün erkek çocukları ve bir erkekle karı koca hayatı yaşamış bütün kadınları öldürün.”
Eski Ahit’in, Tesniye Kitabı 7. Babında da, haşa Allah adına öldürmeye azmettirici öğretiler şöyle dikte ediliyor: “Onları tamamen yok edeceksin; onlarla ahdetmeyeceksin; onlara acımayacaksın. Çünkü sen Allah’ın mukaddes bir kavmisin.” I. Samuel Kitabı 15. Bab’ta ise şu tavsiyeler yer alıyor: “Onların her şeyini tamamen yok et ve onları esirgeme. Erkekten kadına, çocuktan emzikte olana kadar hepsini öldür.”
Dolayısıyla bu sapkın dinî-ideolojik anlayış ve telkinlere dayanan Siyonist İsrail Devleti’nin gözünde, kendisine karşı direnen Filistinliler ahmak bir vahşiler topluluğudur ve varlık olarak ciddiye alınmayacak bir sürüden ibarettir. Yasalara göre vatanı gasp edilen Filistinliler, ‘daha az gelişmiş’ olduklarından, Yahudilerden daha az ve basit haklara sahiptir.
ABD Yönetimi ve Evanjelistlerin Azmettiriciliği
İsrail terörünü alevlendiren başlıca faktörlerden biri de, Batının tipik çifte standart anlayışı ve Washington yönetimine musallat olan Evanjelist köktenciliktir. ABD’nin, İsrail’e karşı kayıtsız kalmasının Evanjelist görüşten türediği; İncil metinlerine istinaden ‘eleştirmeyen destek’ verdiği bir vakıadır. Yaygın fikir; İsrail’deki Yahudilerin her gün yeni bir 11 Eylül yaşadığı, sürekli terörizm tehlikesi altında kaldığı ve Filistinlilerin “terörist” olduğudur.
Dispensationalism denen teoriye göre, kutsal Filistin toprakları, Yahudilere Tanrı tarafından vaat edilmiştir. Hz. İsa’nın dünyaya yeniden gelişi, Yahudilerin bu topraklarda tam manasıyla güçlü bir devlet kurmasıyla vuku bulabilecektir. Hıristiyanların tarihin sonunda olacağına inandıkları Armagedon Savaşı, Filistin topraklarında gerçekleşecek ve İsrail/Yahudiler bu savaşta mühim bir rol oynayacaktır.
Netice itibariyle İsrail’in gerçekleştirdiği tüm kanlı eylemlerde, başta ABD olmak üzere destek veren ya da kayıtsız/sessiz kalan tüm Batılı ülkeler de sorumlu ve suç ortağıdır.
Filistinlilere Yapılan Alenen Soykırımdır!
İsrail genelkurmay başkanlarından Moşe Yalon, Filistinlilere matuf şiddet politikalarını ciddi bir şekilde tenkit etmiş; bunun, “hayatları katlanılmaz hale gelen” Filistinliler arasında, İsrail’e yönelik nefret dalgasının daha fazla kabarmasına ve radikalleşmesine yol açtığına dikkat çekmiştir.
Aynı tehlikeye, İsrail’in liberal eğilimli gazetesi Haaretz, Theodor Herzl’in 100. ölüm yıldönümü dolayısıyla yayımladığı 9 Temmuz 2004 tarihli başyazısında şöyle işaret etmiştir:
“Yahudi devletinin yeni yorumu Filistinliler üzerinde, onların iradesine aykırı olarak egemenlik kuran bir ırk ayrımcısı devlet biçimine bürünecek olursa, Siyonizm’in 21. yüzyılda ayakta kalmasına imkân olmayacağını da korkmadan söyleyebiliriz.
Bugün İsrail işgali altında yaşayan Filistinlilerin durumunun, 19. yüzyıl sonlarında Avrupa Yahudilerinin içinde bulunduğu ve Herzl’in çare aradığı durum kadar kötü olduğunu unutmamalıyız. Yahudi devletinin geleceği, yanında ve içinde yaşayan Filistin milletinin geleceğine bağlıdır ve buna ahlâkî ve mantıkî çözüm, yaşanan gerçekliğin değiştirilmesinde yatıyor.”
Buraya kadar zikrini ettiğimiz gerçekleri, istisnai bir vicdan ehli hakikatperest olarak İsrailli muhalif yazar İsrael Şamir’in şu muhteşem tespitleri adeta taçlandırmaktadır:
“Yahudi ordumuz sivilleri öldürüyor, evleri yıkıyor, milyonları açlığa mahkûm ediyor ve Filistin köylerini ablukaya alıyor; işlediğimiz suçlar Çeçenistan ve Afganistan’daki Rus zulmünü, Vietnamda’ki Amerikan zulmünü, Bosna’daki Sırp zulmünü geçti.
Alman Nazilerinin sevmediğimiz yanı nedir, ırkçılıkları mı? Bizim ırkçılığımız daha az zehirsiz değil! Biz ırkçılığa başkası öyle olduğunda karşıyız. Biz ölüm mangalarına ve gizli operasyonlara bize karşı yapıldığı sürece karşıyız. Kendi katillerimiz, Yahudi özel kuvvetleri bizim övünç kaynağımız. Yahudi devleti, yasal olarak cinayet mangaları bulunduran, katliam politikası güden, Orta Çağ işkenceleri uygulayan dünyadaki tek yer.”
İsrail Terörü Barışa Engel
Baskıcı, saldırgan ve katliamcı terör devleti karakteri, İsrail’i kuran ve yaşatan dini, siyasi ve ideolojik kültürün hayatî bir parçası ve varlık sebebi olduğu artık aşikârdır. Bugün İsrail, kendini Ortadoğu ve tüm dünyadan soyutlamış, kan deryası üstünde yükselen bir terör ve soykırım devleti haline gelmiş durumdadır. Filistin ise, şiddet, zulüm ve soykırımda sınır tanımayan zalim Siyonist İsraillilerin eliyle, büyük bir kan gölü ve kabristana dönmüş vaziyettedir.
Son tahlilde İslam Birliği sağlanmadığı; barış ve istikrarın engeli İsrail terörü yok edilmediği ve nihayet Siyonist tahakküm ve soykırım sona erdirilmediği müddetçe, ne Filistin’de ne de Ortadoğu’da hasret kalınan huzur ve sükûn uzun bir süre seraptan ibaret kalmaya devam edecektir. İslam Âleminin bağrındaki bu zulüm odağı ve insanlık ayıbının temizlenmemesi, medenî dünya ve tüm Müslümanlar için ağır bir vebaldir. Filistin, ırkçı ve soykırımcı Siyonist istiladan mutlaka kurtarılmalıdır.
İsrail’in kurucusu David Ben Gurion’un, 1967’deki Altı Gün Savaşları esnasında söylediği sözler nihai anlamda geçerlidir ve inşallah mukadder olacaktır: “Bu kadar kan döktüğümüz kum tanelerinin her birini elde tutabilmeyi çok arzu ederdim. Bu toprakları şimdiki sahiplerine iade etmek zorundayız. Aksi takdirde biz Arap topraklarını işgale devam ettiğimiz sürece bizim kutsal topraklarımıza barış hiçbir zaman gelmeyecektir.”
Kaynakça:
Ralph Schpenmann, Siyonizm'in Gizli Tarihi, İstanbul, 1992.
Alan R. Taylor, İsrail’in Doğuşu, İstanbul, 1992.
Grace Hallsell, Tanrıyı Kıyamete Zorlamak, Ankara, 2002.
İbrahim Nafile, “İsrail'in Anti-Semitismi”, El Ahram Weekly, 20-26 Kasım 2003.
Cevat Eroğlu, İsrail’in Beka Stratejisi, İstanbul, 2003.
Tarih ve Düşünce Dergisi, Nisan 2004.
İsrael Şamir, “Kaybedilen Ateş İmtihanı”, Yarın Dergisi, Mayıs 2002.
İsmail Çolak, Bitmeyen Hesaplaşma-Hilal ile Haçın Dünü Bugünü, 4. Baskı, İstanbul, 2014.
İsmail ÇOLAK
YazarBeyitGönül nefsine hâkim oluben eyle zafer peydâZiyâsı kalbi rûşen kılmağa et bir kamer peydâ(Ey gönül sen nefsine hâkim olursan, onun dediğini yapmazsan, nefsine boyun eğmezsen zafere ulaşırsın, baş...
Yazar: Resul KESENCELİ
İstanbul’un Üsküdar semtindeki Özbekler Tekkesi kanalıyla Anadolu’ya geçen Halide Edip, Şeyh Ata Efendi ve tekkesinin, Milli Mücadele’deki hizmetleri hakkında şu heyecan verici hatırasını naklediyor:K...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Çanakkale Savaşı kadını erkeği, yaşlısı genci ile milletimizin tüm fertleri ve tüm katmanlarıyla arzı endâm eylediği, omuz omuza verdiği bir kader, bir varlık yokluk mücâdelesi idi. Vaziyet böyle olun...
Yazar: İsmail ÇOLAK
İzzeddin el-Kassâm, Suriye'nin Lazkiye iline bağlı Cebele'de doğdu. Babası, bir medresede öğretmenlik yapıyor ve şeriat mahkemesinde görevliyken, aynı zamanda bölgedeki Kâdirî Tarikatı’nın lideriydi. ...
Yazar: Oğuzhan AYDIN