Esmâü’l-Hüsnâ: El-Bâtın
El-Bâtın: Zâtı Ve Mâhiyeti İtibariyle Akıl ve Duyulardan Gizli Olan
Bâtın, batn kökünden gelir. Sırtın tersine ve her şeyin iç kısmına denir. Duyu organlarıyla kavranan şeylere zâhir, duyu organlarının kavrayamadığı şeylere de bâtın denir. Bu konuda, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyrulmuştur: "Günahın açığını da bırakın, gizlisini de."
Hem Zâhir ve hem de Bâtın olan Yüce Allah'ın zâtının güzelliği cennette müşâhede edilecektir. Bunun nasıl olacağına dair insanın yorum yapması ve içeriğinden bir kısmına ulaşması mümkün değildir. Cennet halkının içerisinde bulundukları sürekli nimetler, birbirinden değişik lezzetler ve değeri takdir edilemeyen sevinçlerle onlar Rablerini gördükleri ve cemâlinin zevkini tattıkları zaman, içerisinde bulundukları her şeyi unutmaları ve bu nimetlerin yanlarından gitmesi, Allah'ın güzelliğini anlatmak için yeterlidir.
Onlar, bu durumun kendileri için devam etmesini dilerler. Cennet sakinleri için, bu güzelliği seyretmeye dalmak kadar sevimli hiçbir şey yoktur. Kendi güzelliklerine, Yüce Allah'ın güzellik ve nurundan kendilerine güzellik katarlar. Sürekli O'nu görme özlemi içerisinde olurlar. Sonunda o dolup-taşma gününde, kalpler uçacak şekilde, sevince boğulurlar.
İslâm nokta-i nazarında tasavvuf, "kesb-i kemâl ve seyr-i cemâl yolu" diye tarif edilir. Bu tarifin Türkçesi, yapılan ibadetlerden amaç, bu dünyada mânevî olgunlukları elde etmek ve âhirette de Allah'ın güzelliğini temâşa etmektir. Ehl-i sünnet âlimleri, âhiret yurdunda mü'minlerin Yüce Allah'ı görmelerinin aklen câiz ve naklen de vâcip olduğunu kabul etmişlerdir.
Onların bu konudaki kat'î delili Hz. Musa (a.s.)'ın, Allah'tan, kendisini görmeyi istemesidir. "Rabb’im, bana görün ki seni göreyim." Hâlbuki Hz. Musa (a.s.), yüce Allah'ı hakkıyla biliyor, O'nu mahlûkata benzetmekten, bir yönde veya bir şeyin hizasında bulunmuş olmaktan tenzîh ediyordu.
İslâm düşünce tarihinde, Allah'ın görülmesini muhal sayan bazı dinî akımlar, Hz. Musa'nın bilmediği ilâhi sıfatları bildiklerini iddia etmiş oluyorlar ki bu yanlıştır. Ayrıca Allahu Teâlâ; "Eğer dağ yerinde durabilirse sen de beni görürsün." buyurmak sûretiyle kendisinin görülebilmesini dağın yerinde durmasına bağlamıştır. Dağın yerinde durması ise, aklen mümkün olan bir şeydir. O hâlde, bir hâdisenin mümkün olan bir şarta bağlanması onun da imkân dâhilinde olduğunu gösterir.
Kıyâmet Sûresi'nin 23 ve 24. âyetlerinde, müjde ve beşâret makâmına sevk edilecek mü'minlerin âhirette kavuşacakları nimetin büyüklüğü de vurgulanmaktadır. Allah'ın cemalini temâşâ, en büyük bir ödül ve nimettir ki burada rahatlama söz konusudur.
Bizce de âhirette Allah, insanların amel ve ibadet derecelerine göre, herkese farklı şekillerde tecellî edecektir. Bu tecellî, her an değişecek ve Hüsn-i Mutlak olan Allah'ın Cemal'ini temâşâda insanlara hiçbir bıkkınlık ârız olmayacaktır. Ancak âhirette Allah'ın nasıl görüleceği keyfiyeti bizce meçhuldür. O'nun görülmesi, fıtratı ve amelleri tayyib (temiz) olan insanlara Allah'ın ilâhi bir lütfudur.
Sonuç olarak söylemek gerekirse, Allahu Teâlâ'nın bütün açıklığıyla görünmemesi, zuhûrunun şiddetinden dolayıdır. O'nun zâhir oluşu, aynı zamanda bâtın oluşunun sebebidir. Çünkü O, nuru ile tüm yaratılmışlardan perdelenir. Varlık alanında zuhûrunun şiddetinden dolayı, onlara gizli kalır.
O, bakmasını bilenler için apaçıktır. Yine O, hissini ve mânevi gözlerini kapatanlar için bâtındır. Bakmasını bilenler için Yüce Allah hem zâhir ve hem de bâtındır. Âşikâr olanı da gizli olanı da bilir. Yarın rûz-i mahşerde Cemâlullah'ı müşâhede edenler, O'nun hem zâhir hem bâtın, hem evvel ve hem de âhir olduğuna yürekten inananlar olacaktır.
Editör
YazarEt-Tevvâb: Tevbeleri Kabul Edip Günahları BağışlayanAllah'ın en güzel isimlerinden olan "et-Tevvâb"; itâat ederek kendisine dönen bir kimseyi bağışlayan mânâsına gelir. Kur’ân'da, Allah'ın "et-Tevvâb"...
Yazar: Editör
Ramazan ayı, Allah’a yakınlaşmak ve iyi bir insan olmak için çok özel bir zamandır. Bu ayda insanlar namaz kılar, oruç tutar ve yardımlar yaparak birbirlerine destek olurlar. Ramazan, Allah’ın tek Rab...
Yazar: Editör
Bu nasıl soykırım, bu nasıl zulüm?Tükenmiş feryatlar, kısılmış seda,Gazze’ye durmadan yağıyor ölüm,Yetiş Yâ Muhammed, yetiş imdada!Böylesi vahşete yetmiyor kelam,Yahudi, kıyıma ediyor devam!Halifesiz ...
Şair: Halil GÖKKAYA
Muslih (s.a.v): Islah Edieci, Düzene KoyucuSevgili Peygamberimiz’in mübarek isimi şeriflerinden biri de “Muslih”tdir.Tarih, en kapsamlı ve en mükemmel ıslah faaliyetinin Hz. Muhammed (s.a.v.)’in gerçe...
Yazar: Editör