Kurum Dökülmüş Çiçekler
Çiğdem okul dönüşünde yemeğini yedi. Üstünü değiştirdi. Sonra evlerinin avlusuna çıktı. Çöp kovasını ve süpürgeyi aldı. Avluyu süpürmeye başladı. Süpürdüğü çöpleri sokaktaki belediyenin çöp aracına boşalttı.
Bu sırada amcası Selim ile kızı Burcu avluya girdiler. Onların evi Çiğdemlerin evine bitişikti.
Amcası sordu; “Ne yapıyorsun Çiğdem?”
“Avlumuzu temizliyorum amca. Öğretmenimiz derste çevre temizliğinden ve korumasından çok bahsetti. Burcu’nun size bahsetmiş olması lazım.”
“Burcu bana öyle bir şeyden bahsetmedi.”
Selim Çiğdem’e yaklaştı ve şunları söyledi:
“Bahçeye diktiğin çiçekler de çok güzel. Ne kadar da güzel açmışlar. Şu kadifelere bak. Koca koca, katmer katmer. Mineler, zinyalar... Hepsi birbirinden güzel!... Zaten giderken çiçeklerden bir demet isteyecektim. Evde vazoya koymak için.”
Çiğdem, amcası ve Burcu avlunun bir kenarındaki oturaklara oturdular. Çiğdem şunları anlattı:
“Bazen bir parka gideriz. Güzelim çimenlerin, çiçeklerin, ağaçların yanında oturaklar vardır. Hemen yanında yenilip atılmış çekirdek kabukları görülüyor. Bu ne kadar ilkeldir. Daha da ilerisi ne kadar iğrençtir bu. Bu çekirdek kabuklarını buraya atanlar hiç mi eğitilmemişlerdir? Bu güzelliği bu şekilde kirletmeye hakları var mı?”
Burcu da bir sinirlilik gözleniyordu;
“Yeter artık Çiğdem!...” dedi. “Günlerden beri hep bunları anlatıp duruyorsun. Öğretmenin anlattıklarını anlatıyorsun hep. Herkese takıp duruyorsun. Yola kâğıt atanlara bozuluyorsun. Yere tükürenleri ayıplıyorsun. Oturaklara oturup çekirdek çitleyen kadınlara sinirleniyorsun. Bırak herkes istediği şekilde çekirdek çitleyip lâflasın. Dediklerin doğru olabilir. Ama bunları sadece sen mi düşüneceksin?”
“Herkes benim gibi düşünürse mesele kökten çözülmez mi?”
Burcu isteksizce cevap verdi:
“Çözülür.”
Bu sırada bahçenin ilerisinden bir ses geldi. Dönüp hepsi de o tarafa baktılar. Burcu’nun annesi soba boralarını sökmüştü. Borulardaki kurumları bahçeye döküvermişti. Kurumlar, bahçeye saçılıp gitmişti. Çiçekler az önce ne güzel görünüyorlardı. Şimdi kurumların, altında kalmışlardı.
Selim çiçeklerin bulunduğu tarafa baktı. Karısının ortaya çıkardığı çirkin manzara Selim’i sinirlendirmişti. Bağırarak konuştu.
“O ne hanım?!... Ev temizliyordun. Çiçekler ne güzel açılmış. Soba borularındaki simsiyah kurumları çiçeklerin üstüne döküyorsun. Kurumlar, açılmış güzelim çiçeklerin üstüne gelmiş. Yazık!...”
Herkes suskundu. Selim gidip kuruma bulaşmış kadifelerden birini kopardı. Bir tane de diğerlerinden kopardı.Selim çok kızgındı.
“Çiğdem senin titizliğini şimdi çok iyi anlıyorum kızım!... Elimdeki şu iki çiçeğe bakın. İkisi de kadife. Önce ikisi de gayet güzelmiş. Ama şimdi öyle değil. Biri kuruma bulaşmış ve güzelliğini kaybetmiş. Diğeri tertemiz. Sapsarı ve ne kadar güzel. İç açıcı.”
Mustafa AKGÜN
YazarSevgili arkadaşlar, YüceRabb’imizin“En güzel biçimde yarattım.” buyurduğu insan için iki yol vardır. İnsan, yaratılış gayesinin bilincinde olup güzel ahlak ve davranışlar sergilerse meleklerden daha ü...
Yazar: Esra Elif ŞAHİN
Sivas İç Anadolu'nun doğusunda yer alan, Anadolu'daki tarihi İpek Yolu güzergâhlarının kesiştiği bir yerde konumlanmış ve ünlü Kral Yolunun da geçtiği büyük bir ilimizdir. Sivas tarihi zenginlikleri, ...
Yazar: Yusuf HALICI
Zeyd bin Harise çocukken bir kafileyle yolculuk ediyordu.Ancak kafile baskına uğradı. Zeyd de diğerleri gibi esir oldu.Baba Hârise’nin yüreği yanmıştı. Oğlunun elinden alınışı onu üzmüştü.O zamanlar d...
Yazar: Mustafa AKGÜN
Tarihin en büyük Hicreti gerçekleşiyordu. Peygamberimiz (s.a.v.) ile Hazreti Ebu Bekir (r.a.) Mekke’den yola çıkmışlar, günler süren yolculuktan sonra Medine’ye ulaşmışlardı. Medine’ye ulaştıklarında ...
Yazar: Mustafa AKGÜN