Osmanlı’yı Yıkan Siyonist İhanet
Siyonistlerin, Osmanlı’yı inkıraza uğratma ve Filistin’de Siyon devletini inşâ etme projesinin hayata geçmesi açısından patlak veren Birinci Dünya Harbi, en elverişli ortam ve altın bir fırsat mesabesindeydi. Yahudiler, dünyayı saran bu harbe, Osmanlı’nın da mutlaka dâhil olmasını ve bitiminde de muhakkak surette yenilenler cenahında yer almasını arzuluyorlardı.
Kazım Karabekir, Osmanlı’yı harbe sokma uğrunda, akla gelmedik çılgınca tahrikler irtikâp eden unsurların önünde Siyonistlerin bulunduğundan bahsetmektedir.
Bu esnada Siyonistler, dünyadaki güçlü ve etkili Yahudi sermayedarlar ve medya patronlarının bütün desteğini İngiltere üzerinden tüm müttefik devletler safına kanalize ederek, harbin İtilaf güçleri tarafından kazanılıp, Filistin’le ilgili heveslerini tahakkuk ettirmek için yoğun bir seferberlik içine gireceklerdi.
İlerde İsrail’in ilk cumhurbaşkanı olacak olan Chaim Weizman, 2 Kasım 1914’te İngiliz hükümetine, “Süveyş Kanalı’nda jandarmalık” görevini rahatlıkla ve severek deruhte edeceklerini ve karşılığında da Filistin’in İngiltere mandası altına girip, Yahudi göç ve yerleşimine müsaade edilmesini teklif edecekti.
Malum teklifi yaparken en sağlam istinadı, T. Herzl’in şu teziydi: “Eğer biz Filistin’de olursak, gelecekte Osmanlı İmparatorluğu parçalanınca bütün o bölgede İngiliz hâkimiyeti bizim yardımımızla kurulabilecektir.” Weizman ayrıca, İtilaf Devletlerinin harbi kazanmaları için dünya Yahudilerinin diplomasi, para, silah, asker ve casusluk gibi her türlü yardımda bulunmaya hazır olduklarını da İngiliz hükümetine açık bir teminat olarak vermişti.
Çanakkale’de Siyon Katır Alayı’nın Ne İşi Vardı?
Osmanlı’nın harpten mağlup ayrılması uğruna İngiltere’nin desteklenmesi doğrultusunda harcadıkları çabalarla yetinmeyen Siyonistler, gönüllü birlikler teşkil edip bizzat savaşa iştirak ederek, müttefiklere aktif katkıda bulunmak sûretiyle de gayret göstereceklerdi.
Harbin, Osmanlı’nın yenilgisiyle sonuçlanacağını tahmin eden Vlademir Jabodinsky ve etrafındaki Siyonistler, devlet çökerken Yahudilere de Filistin’in mirastan pay olarak düşebileceğini düşünüyor ve bunun yolunun da savaşa katılıp, İngiltere’ye fiilî şekilde yardım etmekten geçtiğine inanıyorlardı.
Jabodinsky, 1917’de yayınlanan “Turkey and the War” adlı kitabında, bunu şöyle açıklayacaktı: “Mirasın paylaşılması için önce mirası bırakanın ölmesi gereklidir. Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını isteyen, Türk ırkının düşmanı değil, aslında dostudur.”
Teşebbüse geçen Siyonistler, Mısır’daki İngiliz komutan General Maxvell’e müracaat edip, Osmanlı’ya karşı İngiliz birlikleri arasında gönüllü olarak savaşabileceklerini bildireceklerdi. Maxvell de bir “Katır Alayı” kurarak, Çanakkale’de cephe gerisinde askerî malzeme taşıyabileceklerini söylemişti.
Osmanlı Devleti’ne karşı gönüllü Siyonistlerden oluşacak birlik kurarak çarpışmak fikrini ilk kez ortaya atan Jabodinsky’e göre, yüzyıllardır dünyanın dört bucağına dağılmış, zor şartlar altında yaşayan Musevilerin millet olmaya hak kazanabilmeleri, ancak askerî bir disiplin kazanmaları ve savaşta ön saflarda çarpışıp kendilerini tüm dünyaya kabul ettirmeleriyle mümkün olabilecekti.
Bu amaca ulaşabilmek için sembolik de olsa, uygun bir zamanda girişilecek bazı çabalarla İngiltere’nin doğal müttefiki olduklarını kanıtlamak gerekiyordu.
Yahudi birliği oluşturulması hususunda yoğun gayret gösteren bir diğer Siyonist lider de Joseph Trumpeldor’du. Trubpeldor, Jabodinsky’den farklı olarak, gönüllü birliğin ille de Filistin’de Osmanlı’ya karşı çarpışması gerekmediğini, hangi cephede olursa olsun İngiltere yanında yer almanın daha gerçekçi olduğu görüşündeydi.
Sonuçta bir Siyon birliği oluşturmakta mutabık kalan iki lider bunun için, Osmanlı Devleti tarafından İngiltere lehine casusluk ve gizli yollardan silah biriktirme faaliyetinde bulunmalarından ötürü Filistin’den Mısır’a sürgün edilen göçmen kamplarındaki Musevileri kullanmak üzere kolları sıvadılar.
Nihayet 23 Şubat 1915’te, İskenderun’da temelleri atılan gönüllü “Siyon Katır Alayı” (Zion Mule Corp) askerî eğitimi tamamladıktan sonra, İngiliz Albay John Henry Patterson komutasında 500–600 asker, 750 katır ve 20 subaydan mürekkep bir biçimde Gelibolu’ya intikal etmek üzere 17 Nisan 1915’te gemilere bindirildiler.
Patterson, “İngilizlerin zaferi bizim de zaferimizdir!” sloganıyla birliğe komuta ediyordu. Katır Alayı’nda, İngiliz ve Siyon bayrağı beraber taşınıyordu. Daha çok geri hizmetlerde kullanılan alay, Nisan 1915’te Çanakkale Cephesinde Osmanlı ile çarpıştı ve 6 ölü, 40–50 yaralı verdi.
Çanakkale’deki İngiliz komutan Hamilton, hatıratında Katır Alayı ve bu sembolik birlikten İngilizler ve Siyonistlerin hedefledikleri karşılıklı beklentiler hususunda şu önemli bilgileri aktarmıştı: “Wardian kampındaki Suriyeli Yahudi mülteciler alayını denetledim. Bu birlik sadece malzeme taşımayla görevli katırlardan sorumluydu.
Denetimim sonunda Yahudilerden faydalanacağıma inandım. Mamafih, bu birlikler “Siyonist Alayı” hâline getirilmeye çalışılıyordu. Yahudilerden çıkarlarımıza uygun şekilde istifade edebilirdik. Onları çıkarlarımız için istismar edip, Yahudi gazetelerin ve bankerlerin çabalarını sağlardık. Yahudi gazeteciler davamıza renk katar, Yahudi bankerler de kesemize para yağdırırdı.”
Yahudilere göre Katır Alayı, İngiltere kamuoyu ve hükümet nezdinde, Siyon amaçları yönünde müspet bir havanın esmesine ve davalarının benimsenmesine yol açmıştı. Öyle ki birlik bizzat General Hamilton tarafından takdirnameye lâyık görülmüştü.
Siyonistler bunu, müttefikler cephesinden bekledikleri “siyasî ödüllerin müjdecisi” olarak telâkki ediyorlardı. Hatta İsrail’in temellerinin atıldığı 2 Kasım 1917’deki Balfour Deklarasyonu’nun ilânının önünü açtığını ve harbin sonunda toplanan Paris Barış Konferansı’nda Batılı Devletlerin “Siyonizm davası” lehinde tavır almalarını sağladığını savunuyorlardı.
Jabodinsky, yıllar sonra kaleme aldığı anılarında bu gerçeği şöyle tasdik edecekti: “Eğer biz, 2 Kasım 1917’de Balfour Deklarasyonu ile Filistin’de yurt edinme konusunda söz aldıksa, buna ulaşan yol Gelibolu’dan geçmiştir.”
Görüldüğü üzere Çanakkale Mahşerinde, Mehmed Akif’in “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ” dediği birleşik Haçlı gürûhu kanadında, bizimle çarpışanlardan biri de maalesef bir kısım Siyonist Yahudilerdi.
Filistin Cephesinin Çökmesinde Yahudi Birliği Kral Askerleri’nin Rolü
Çanakkale Harbi’nden sonra Katır Alayı, Kudüs ve Filistin’i Osmanlı’dan almak için İngilizlerin safında bir defa daha boy göstermiştir. Ancak bir müddet sonra lağvedilen alayın yerine, Sina-Filistin cephesinde savaşmak üzere Weizman’ın emriyle yine Vlademir Jabodinsky’nin organizatörlüğünde, “Kral Askerleri” ismiyle 5000 kişilik 4 alay tesis edildi.
Filistin’deki Museviler, Katır Alayı’ndan sonra Kral Askerleri’ni de şu ifadeyle taltif etmişlerdi: “Çanakkale’deki Siyon Katır Alayı oğlumuzdu, bu Siyon lejyonu ise torunumuzdur!” Kral Askerleri’nin, Sina ve Filistin’in İngilizlerce işgalinde büyük rolleri dokunmuştu. General Bartholomew, Ürdün’ün İngilizlerin eline geçmesi ve Şam yolunun açılmasında adı geçen askerlerin kendilerine olağanüstü faydalar sağladığını, “Büyük bir kahramanlık misali vererek savaştılar.” sözüyle teslim etmişti.
Yahudi kökenli İngiliz Tarihçi Martin Gilbert ise, aynı mevzuda şu mühim bilgiyi nakletmektedir: “Birçok Yahudi, Türkiye’nin yenilgisinin Filistin’de bir Yahudi özerkliğine yol açmasını umuyordu. Yahudiler, Müttefik ordularında görev alarak Türklerin bozguna uğratılmasını önemli bir amaç hâline getireceklerdi.
Allenby ordusu, Kudüs’ün kuzeyine doğru hareket etmeyi beklerken, 5000 Filistinli Yahudi silahaltındaydı.” Bu bahisle alakalı, İsrail’in kurucu kadrolarının, Osmanlı’yı Filistin’den atmak amacıyla İngiliz askerî üniformasıyla Türklere karşı harp ettiklerine de -bizzat Yahudi tarihçilere dayanarak- temas etmeden geçemeyeceğiz.
Oluşturulan birliklerle yukarıda sözünü ettiğimiz hususların dışında Siyonistler şunları da hedefliyorlardı: İlki, İsrail kurulduğu zaman bu birlikler, Araplara karşı koyabilecek bir Yahudi ordusunun çekirdeğini teşekkül ettirmeye yardımcı olacaktı. Diğeri de, birliklerin Yahudileri resmen temsil etmesi ve bir Yahudi bayrağı altında savaşmasıydı ki bu, devletleşme sürecinde İsrail’in fiilen tanınmasını garanti edecek çok önemli bir adım olarak işe yarayacaktı.
Filistin’in Düşmesinde Siyonist Nili Cemiyeti’nin Casusluk Faaliyetleri
Siyonist Yahudilerin harp anındaki en büyük icraatlarından biri de Sina-Filistin-Suriye cephesinde İngilizler adına casusluk yapmalarıydı. Filistin’in her yerinde, Aleksander Aronsohn’un öncülüğünde Yahudi aydınlar tarafından kurulan Nili Cemiyeti (Nili Society) İngiliz istihbarat örgütüne gönüllü olarak fevkalâde ehemmiyeti haiz casusluk faaliyetinde bulunuyordu.
İngilizlerin Filistin Cephesi başkomutanı Allenby, giriştiği hareketlerin başarıyla neticelenmesinde bu cemiyetin hayatî önemdeki istihbaratlarından büyük ölçüde faydalanmıştı. Yahudi tarihçi Martin, buna şöyle işaret etmektedir: “Filistin Yahudi’si Aleksander Aronsohn, Türkleri Filistin’den çıkartmanın bir yolunu bulmak amacıyla İngilizlere hizmet sundu.
Ailesi, Filistin’de bir casus şebekesi kurmuştu. Şebekeyi İngilizlerin hizmetine verdi. Gazze ve Birüssebi arasında çöldeki su kaynaklarını iyi biliyorlardı. Bu bilgi, İngiliz kuvvetleri ileri harekâta geçecekleri vakit, çok işe yaradı.”
Görgü şahitlerinden General Cevat Rıfat (Atilhan) yakalanan çok sayıda Yahudi casusun Şam’a sevk edilip Dîvân-ı Harb’te yargılandığını zikretmektedir. Medine müdafi Fahreddin Paşa da hatıralarında hadiseden şöyle bahsetmektedir: “Lawrens, bizim nereden ve ne zaman geleceğimiz hakkında bilgiyi, geceli gündüzlü muhabere hâlinde bulunduğu Yahudi casuslarının merkezi hâlindeki İngiliz makamlarından alarak hareket ediyordu.
Yahudi casuslar, Filistin’in her tarafında olduğu gibi ta Amman dolaylarına kadar sızmışlardı.” Hatta Suriye’deki 4. Ordu komutanı Cemal Paşa yoğunlaşan casusluk vakalarından ötürü Yahudileri Filistin’den tehcire (göçe) tâbi tutmak zorunda kalacaktı.
Siyonistlerin de burada sözünü ettiğimiz gayretleri sonucunda, Osmanlı Cihan Harbi’nden mağlup çıkmış ve 1918’deki Mondros Ateşkesi ile fiilen dağılma sürecine girmiştir. Filistin’de ise, Milletler Cemiyeti’nin kararıyla İngiliz manda idaresi ihdas edilmiş; başına da İngiliz vatandaşı Yahudi Siyonistlerden ve Balfour’un mimarlarından Herbert Samuel atanmıştır.
William Ziff, “2 bin yıl sonra Filistin’e gelen ilk Yahudi yönetici” ifadesiyle tavsif ettiği Samuel’in gelişini Yahudilerin “yeni bir Musa sevinci ve çılgınlığıyla karşıladıklarından” söz etmiştir. Artık İsrail’in inşâsı için bir mani kalmamış, her türlü şart ve zemin elverişli bir kıvama getirilmişti.
Tarihin Sunduğu Hakîkatler ve İzlenmesi Gereken Yol
Zikrettiğimiz mühim malumatlar gösteriyor ki, Osmanlı’nın Siyonist ihanete kurban gittiği katî tarihî bir hakikattir. Katî olan bir başka acı gerçek de şudur: Sultan II. Abdülhamid’in şahsında Osmanlı, yıkılma pahasına Filistin’e sahip çıkıp, Siyonizm’in tahakkümünü bertaraf etmeye çalışmış; bunu millî ve dinî bir dava ciddiyetinde benimseyerek tavizden şiddetle kaçınmıştır.
Dün Osmanlı’nın yıkılışında başrollerde olan Siyonistlerin, bugün de “Nil’den Fırat’a Büyük İsrail” hedefi doğrultusunda Filistin’i, İslam Âlemini ve nihayet Türkiye’yi tehdit ettiği, akl-ı selim sahipleri için malum olan bir başka ürkütücü vakadır. Dolayısıyla İslâm Dünyası ve Türkiye’den beklenen, Siyonist Yahudi’den dost ve menfaat olmayacağını tarihin şahâdeti dâhilinde tekrar kavrayıp, Osmanlı’nın Filistin’de sergilediği hassas ve duyarlı politikanın mirasçısı olduklarını göstermeleridir.
Son olarak diyoruz ki, tarih, Avrupa’da zulme ve tazyike maruz kalıp kaçacak ve sığınacak bir yer ararken, kapılarını ardına kadar açıp kol kanat gerdiği Musevilere, ülkesini bir selâmet cenneti olarak sunan Osmanlı’yı çökertmede, Siyonistlerin meşum ihanetini zaman durdukça unutmayacak ve unutturmayacaktır. Siyon emperyalizmi uğruna Osmanlı’ya ve Filistin’e yaptıkları da elbet bir gün kendilerine geri dönecek ve hesabı sorulacaktır.
Kaynaklar: Kazım Karabekir, Cihan Harbine Neden Girdik?, C. 2, İstanbul, (Tarihsiz); Süleyman Kocabaş, Tarihimizde Komplolar, İstanbul, 1997; Yaşar Kutluay, Siyonizm ve Türkiye, Konya, 1967; Mim Kemal Öke, “Çanakkale Savaşlarında Siyonist Alayının Faaliyetleri”, Yeni Forum Dergisi, 15 Haziran 1984, Sayı: 115; Genel Kurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı (1914-1918), c.5, Ankara, 1978; Hamilton, Gelibolu Günlüğü, Çev: O. Özdeş, İstanbul, 1972; Mete Tuncoku, “İsrail’in Kuruluşuna Varan Gelişmeler İçinde Çanakkale Savaşlarının Önemi”, Belleten, Nisan 1991, Sayı: 212; Cevat Rıfat Atilhan, Filistinde Yahudi Casusları, İstanbul, 1947; Feridun Kandemir, Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler (Fahreddin Paşanın Hatıraları), İstanbul, 1974.
İsmail ÇOLAK
YazarHayatı hakkında neredeyse hiçbir bilgi bulunmayan Muhammed adlı şair, mesnevî türünde yazdığı Işknâme adlı eseri ile bilinmektedir. Bu eserden anlaşıldığına göre 14 veya 15. yüzyılda yaşayan ve sıkınt...
Yazar: Hamit DEMİR
Müderris Gözlüklü Hafız Ali Efendi, İzmir’in işgali sırasında, bir taraftan Faik Paşa Medresesi’nde talebe okuturken, bir taraftan da Eşrefpaşa semtinde gönüllü bir askeri birlik oluşturmuştu. Bu kuvv...
Yazar: İsmail ÇOLAK
İslâm, Peygamberimiz’in yirmi üç yıllık nübüvvet mücâdelesinin sonunda bütün insanlığa hitâben okuduğu Vedâ Hutbesi’nde söylediği, “Ey insanlar, sözümü iyi belleyin. Burada bulunanlar, burada bulun(a)...
Yazar: Ali AKPINAR
Ey Türkçe tahtının aziz sultanı,Dilimde bin yıldır şakıyan sensin.İmbikten süzülen Türkçe fermanıİlimde bin yıldır okuyan sensin.Sundun bize ataların sözünü,Yolumuza bir ölümsüz nur verdin.Çağlar ötes...
Şair: Yusuf DURSUN