Göynük’te Bir Gönül Sultanı
2024 Ağustos’un ilk günleri, yıllardır hep görmek istediğim Göynük‘e gitmek etmek nasip oldu. Oraya adımımızı atmamızla beraber daha önce fark edemediğim bir duygu kapladı içimi. Osmanlı’yı ben bize biraz uzak zannederdim, eskide kalmış sanırdım. Gerçi şehirlerimizde Osmanlı’nın izlerini görsek de Osmanlı’nın devamı olduğumuzu en canlı bir şekilde Göynük’te hissettim.
Göynük’ün en fazla tarihî konakları meşhur. O konakların arasında çok sevimli küçük tarihî mescitler var. Her bir yapı bir sanat harikası. Teyzelerin giydiği şalvar ve üzerlerindeki desenli beyaz geniş örtü bu yörenin halkının estetik bir zevki olduğunu gösteriyor. Fakat iki gün boyunca bu teyzelere bir kere rastladık.
İlk İşimiz
Göynük’teki ilk işimiz tabi ki Akşemseddin Hazretleri’nin türbesini ziyaret oldu. Burada bir konuya dikkat çekmek isterim. Müslümanlar öyle her yere tatile gidemez. Hele deniz kenarlarına, şeytanî turizmin yaygın olduğu yerlere hiç gidemezler. Müslümanların elbette ki karmaşık şehir hayatındaki stresten kurtulacağı, kafa dinleyeceği, istirahat edeceği geziler yapması hakkıdır.
İşte bu noktada büyüklerimizin kabir ve türbeleri bizler için çok güzel bir seyir güzergâhı oluyor. Biz denedik çok güzel oldu… Yok şu tabiat harikası yok şu bilmem ne deyip de uygun olmayan yerlere giderseniz de siz bilirsiniz. Fakat bizim bu önerimiz alternatif bir tatil önerisi de değildir, asıldır çünkü. Müslümanın gezisi, tatili, istirahati -artık ona ne diyorsanız- meşrû dairede olur. Diğer türlüsü bizim için alternatif bile olamaz.
Nitekim bizim gezimiz de Akşemseddin ile başlayıp, Bolu‘da Hayreddin Tokadî ve Kastamonu’da Şaban-ı Velî ile devam etti. Rabb’imize hamd ediyoruz ki bize gerçek güzellikleri gösterdi. Velilerle gönül bağımızı tazelettirip bize manevî bir huzur verdi. Velilerin olmadığı bir hayatın ne kadar da tatsız tuzsuz olduğunu, tasavvufî meşrebe sahip olanlar çok iyi bilirler. Rabb’im bu toprakları evliyâsız bırakmasın.
Kızlarını Seven Babalar
Akşemseddin Hazretleri’nin türbesinde sadeliği, samîmîyeti, sevimliliği, tatlılığı hissederken nedendir bilinmez türbenin yanındaki mezarlar beni biraz gülümsetti. Bu mezarlar Akşemseddin Hazretleri’nin kızlarına aitti ve türbe ile tamamlayıcı bir görüntüye sahipti. Kabirde dahi babalarından ayrılmamışlardı. “Mübarek kızlarını da ne çok seviyormuş.” diye içimden geçirmekten kendimi alamadım ve onlara da ayrıca Fâtihalar gönderdim.
Benim dedeciğim annemi ve teyzelerimi çok sever, onlara çok iyi davranırdı. Bir de zaman zaman whatsap grubunda sesini duyduğum çok sevdiğim büyüğümüz muhterem Prof. Dr. Yusuf Ziya Kavakçı Hocamızın kızlarını çok sevdiğini bildiğim için orada sürekli hocamız aklıma geldi. Kızlarını seven babaların yumuşak huylu ve halim selim olduklarını tahmin ediyorum. Özellikle kız çocukları için baba sevgisi çok daha büyük öneme sahip.
Belki bana; “Neden kız erkek ayrımı yapıyorsun.” diyebilirsiniz ama dinimizde kız çocukları için ayrı bir başlık açılmış. Yüce Kur’an’ımız kız çocuklarının sevilmediği bir dünyada nâzil olmuş. Nitekim Kur’an’ımızda câhiliye Arapları şöyle vasf ediliyor: “Onlardan birine (bir) kız çocuğu olduğu müjdelense suratı kapkara kesilir. İçini öfkeyle karışık bir hüzün kaplar. Aldığı kara haberden dolayı tanıdıklarına görünmekten kaçınır. Aşağılanmaya katlanarak onu alıkoysun mu, yoksa toprağa mı gömsün diye düşünür. Baksana, ne kötü hüküm veriyorlar!”[1]
Kızlarını seven babaların en güzel örneği; “Kızım benden bir parçadır. Onu sevindiren beni de sevindirir, onu üzen şey beni de üzer.”[2] buyuran Peygamber Efendimizdir (s.a.v.)’dir. Yine Peygamber Efendimiz farklı rivayetlerde bir, iki veya üç kız çocuğunu edebiyle en güzel biçimde yetiştirip büyüten kişilerin cennete gireceği müjdesini vermiştir. Günümüzde kadınlar üzerinde oynanan oyunların aşılması ve kız çocuklarının iyi bir şekilde yetiştirilebilmesi için bu konu stratejik bir öneme sahiptir.
Güllü Dondurma
Göynük sokaklarını gezerken bir taraftan da vaiz Mustafa Çınar Hoca’mın tavsiyesi üzerine güllü dondurma arıyorduk. Nedense hocamıza nerede satıldığını sormaya biraz çekinmiş, biraz da biz buluruz havasına girmiştim. Yine aynı şekilde oradaki insanlara da sormaya çekindim. Maalesef internette yaptığım aramada da bir sonuca ulaşamadım. Bir ümitle girdiğimiz dondurmacıda güllü dondurma olmadığını anlayınca ayıp olmasın diye azıcık bir şey aldım.
Güllü dondurma fikri bize çok cazip gelmişti çünkü içinde “gül” vardı. Gülün adı bile insanları alıyor bir yerlere götürüyor. Neyse efendim, biz güllü dondurmadan umudu kesince yatsı için Akşemseddin Camii’ne geçtik. Abdest alırken ismi kısacık bir genç arkadaşla tanıştım. Kamu yönetimini bitirmiş, yüksek lisans yapmış, doktoraya başlamak üzereymiş… Âdeta bir atom karınca gibi kendisi; Çine gitmiş Çince öğrenmiş, üniversitenin bir kısmını Malezya’da okumuş. Ve daha başka marifetleri de var.
Velilerin Hatırı
Genç kardeşim Üsküdar‘da oturduğunu söyleyince, bazı Allah dostlarını tanıyıp tanımadığını sordum. Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretlerini anmadan olmazdı elbette ki. Çeşitli vakıf ve derneklerde hizmet ettiğini öğrendim. Aktif, sempatik ve cana yakın bir arkadaştı. Namazdan sonra eşi eşimle tanışıp sohbet ettiler, biz de ayrı bir yerde oturup sohbet ettik. Bir de sevimli bir buçuk yaşında küçük kızları vardı.
Namazdan önce genç kardeşimiz boş bir yer bulamadığını, arabada kalacaklarını söylemişti. Ben de yüzüne karşı; “Yaz günüdür bir şey olmaz, sabah namazına kadar üç beş saat kalırsınız.” desem de küçük çocuk olduğu için bu duruma üzülmüştüm. Namazdan önce kaldığımız pansiyonu aramış fakat yer olmadığını öğrenmiştim. Böyle durumlarda insan; “Vicdanen üzerime düşeni yaptım.” deyip de geri çekilmemeli, iyilik için de bir mücadele vermelidir.
Namazda ve namaz sonrasında bir yer bulmaları için onlara duâ ettim. Namazdan sonra türbenin yakınlarında otururken gönlümden aynen şunlar geçti: “Biz velilerin kerametlerinin hak olduğunu biliyor ve iman ediyoruz. Nitekim geçmişte de velilerin kerametleri ile karşılaştık.
Velilerinden bir şüphemiz yoktur, onların velayetlerini de deneyecek değiliz. Biz biliyoruz ki Akşemseddin Hazretleri bir velidir. Ya Rabbi onun yüzü suyu hürmetine bu sorunumuzu çöz.” İşte böyle Mevlâ’mıza arz ettik hâlimizi, başka ne yapabilirdik ki…
Aradan saatler geçti biz o kardeşimizle gece 12’ye kadar caminin avlusunda sohbet ettik. Sohbet ne kadar uzarsa arabada kalacakları vakit kısalır diye düşünüyordum. Çocuk uyuyunca, bizden ayrıldılar ve arabaya geçtiler. Ben ve hanım yakındaki bir başka pansiyona yer olup olmadığını sormaya gittik. Yer yoktu fakat oradaki beyefendi bizi başka bir yere yönlendirdi.
Bunun üzerine gece yarısı kulenin olduğu yokuşa doğru yürüdük. Bütün dükkânlar kapalı ve artık her şey gece modundaydı. Aradığımız yeri bulmuştuk. Yatağından kalkmış bir amcamız esneyerek yanımıza geldi ve gecelik kiralayacağı konak odasını bize gösterdi. Tam bir Göynük konağıydı ve bomboştu. Biz de genç kardeşimizi arayıp bir yer bulduğumuzu söyledik. Bir müddet sonra konum attığımız yere geldiler ve konağa yerleştiler.
Dondurma İkramı
Efendim gezmekmiş, tatilmiş şöyle dursun öyle bir vicdan huzuru ile oradan ayrıldık ki artık biz de yatağımızda rahat yatabilecektik. Gecenin geç saatiydi ama film bitmemişti henüz. Daha Akşemseddin Hazretleri’nin ikramını yememiştik. İnsan olmayan bu yollarda eve doğru yürürken, kapısı yarım açık bir dükkâna rastladık. Şöyle bir kafamızı kaldırdığımızda; “Ömer Usta Dondurmaları” yazısını gördük. Sabahtan beri aradığımız yer burasıydı ve gecenin bu saatinde açıktı.
Kafamı içeri sokup “Selamun aleykum güllü dondurmanız var mı?” dedim. Beyefendi; “Evet var ama bu saatte satış yapmıyoruz.” dedi. Sabahtan beri “güllü dondurma” deyip durduğumuzu söyleyince, biraz da yaşadıklarımızdan bahsedince fikrinden vazgeçti ve “Öyleyse verelim.” dedi. Bu arada biraz sohbet ettik. Dükkânı hanımı işletiyormuş, bugün eve gitmeden çocuklarla biraz top oynarken, hanımı dondurma dolabındaki buzları temizlemesini rica etmiş. O da gecenin bu vaktinde bunun için buradaymış.
Bizi gece vakti bu hayırlı işe vesile eden Rabb’imiz dondurmacı beyefendiyi de dükkâna sevk etmiş. Kader tecellilerini seyretmek de ayrıca bir huzur veriyor doğrusu. Dondurmaların çeşidini bilmediği için hanımını telefonla arayıp öğrendikten sonra bize verebildi. Tabi biz Akşemseddin Hazretleri’nin civarındaydık ve bu dondurmaları da onun bir ikramı niyetiyle yedik. Hayatımızda yediğimiz en güzel dondurmalardan biriydi diyebilirim.
Efendim bu gibi şeyler Mevlâ’nın bir rast getirmesidir. Subjektif şeylerdir, hiç kimseyi bağlamaz, yalnız bize özel duygulardır. Fakat velilerin güzellikleri babından olduğu için paylaşmayı tercih ettim. Merhum Ahmet Hatipoğlu’nun bir ilâhisinde; “Sır evliyânın nimet Hüdâ’nın” diyordu. Başka söze hacet var mı? Evliyâullahı seven yarana, dost ve azizâna selâm olsun.
[1] Nahl, 58-59
[2] Müslim, 44, Fedailü’s Sahabe, 15
Aydın BAŞAR
YazarKur’ân-ı Kerim dindeki tahrîfât süreçlerinden bahsederken Ehl-i Kitab’tan örnekler vererek Müslümanları bu konuda uyarır. Yüce Allah Bakara Sûresi’nin 41. âyetinde İsrâiloğullarına “Âyetlerimizi az bi...
Yazar: Aydın BAŞAR
Evvel’e Yoculuk; İrfan, Felsefe, Edebiyat KonuşmalarıGerçek sevgi her daim ter ü taze solmayan bir çiçektir. Dönüşen, değişen, daha doğrusu oluşmaya çalışan şeyler aşkın nesnesi olamazlar. Eğer olur d...
Yazar: Yusuf HALICI
BeyitKime arz-ı hâl edem sen var iken ey serv-i nâz Çâresiz derd-i dile sensin tabîb-i çâre-sâz (Ey servi boylu sevgili! Sen varken hâlimi kime arz edeyim. Çaresiz gönlümün derdine çare bulan tabip ya...
Yazar: Resul KESENCELİ
“Müslümanların kendilerine has bir tarih okuma modelleri var mıdır?” sorusuna cevap arayarak konuya girecek olursak, bu soruya şöyle cevap verebiliriz: Hayatın hiçbir alanını boş bırakmayan bir dinin,...
Yazar: Aydın BAŞAR