Muhammed’den Razı Ola Muhammed
Hayatı hakkında neredeyse hiçbir bilgi bulunmayan Muhammed adlı şair, mesnevî türünde yazdığı Işknâme adlı eseri ile bilinmektedir. Bu eserden anlaşıldığına göre 14 veya 15. yüzyılda yaşayan ve sıkıntılı bir hayat süren şairin gönlü, Kâbe hasreti ile yanmaktadır.
Hac niyeti ile çıktığı yolda Mısır’da Kıpçak Türkçesi ile yazıldığı tahmin edilen ve dibâcesi (önsözü) olmayan bir eserle karşılaşmıştır. Bu eseri manzum tercüme etmek istemiş ve adına Işknâme demiştir. Işknâme, Türkiye Türkçesini yansıtması bakımından önemli görülmüştür.[1] Mesnevi tertibine uygun olarak tevhid ile başlayan eserde 41 beyitlik na‘t-ı şerif yer almaktadır:
Nebî kim ol kamû işte emîndir
Vücûdu rahmeten li’l-âlemîndir
(Nebî (as) bütün işlerde güvenilirdir. Varlığı, âlemlere rahmettir.)
Hz. Peygamber (sav) kavmine risâletini açıkladığında, insanların ona inanmalarının en temel sebebi, kendisinden yalan sadır olmayışı idi. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) güvenilirliğini teyid etmek için Safâ tepesine çıkıp Mekkelilere şöyle seslenmişti: “Size şu dağın arkasından atlılar çıkacağını haber versem bana inanır mısınız?”
Müşrikler, “Senin hiç yalanını duymadık” dediklerinde Resûlullah nübüvvetini şu sözlerle açıklamıştı: “Öyleyse (haberiniz olsun ki) ben, şiddetli bir azap öncesinde sizin için (gönderilmiş) bir uyarıcıyım.”[2]
Efendimiz’in (sav) pek çok mucizesi varken ve Kur’ân-ı Kerîm’de diğer peygamberler mucizeleri ile zikredilirken Hz. Peygamber’in (sav) yüce ahlakı[3] ile övülmesi, bu bağlamda zikredilmelidir. Zira Hz. Peygamber’in (sav) müşrikler arasında bilinen en temel ahlaki özelliği güvenilir olmasıdır.
Bu sebeple kendisine Muhammedü’l-Emîn denmiştir. Muhammed Emin isminin, milletimiz arasında yaygın olarak kullanılmasının arkasında Hz. Peygamber’in ismiyle müsemma, sıfatlarıyla muttasıf olma temennisi vardır.
Risâlet tahtının sultânı odur
Tarîkat bahtının keyvânı odur
(Peygamberlik tahtının sultanı odur, tarikat âleminin zühâli odur.)
Bilindiği üzere Hz. Peygamber (sav) son peygamberdir ve kıyamete kadar onun şeriatıyla hükmedilecektir. Risâlet tahtının sultanı olması bu anlamdadır. Bizce beyitte daha dikkat çekici olan tarikat bahtının keyvânı terkibidir. Keyvân, zühal yıldızı yerine kullanılan bir kelime olmakla beraber şairin zihnindeki mana, feleğin hazinedârı[4] olsa gerektir.
Şu hâlde beytin ikinci mısraında; bütün tarikatların maddi terbiye metotlarını ve manevi feyizlerini Hz. Peygamber’in varlığına muhtaç olduğu anlatılmaktadır.
Kamû ten toprak u taş u kiyâdır
Onun cism-i şerîfi kimyâdır
(Bütün bedenler toprak, taş ve ottan ibarettir. Onun şerefli cismi kimyâdır.)
Bu beyitte şair diğer insanlar gibi biyolojik özelliklere sahip olmasına rağmen Hz. Peygamber’in diğer insanlardan farklılığını öne çıkarmaya çalışmaktadır. Tam bu demde “Peygamber de bizim gibi bir beşerdi” iddiasını delillendirmek için “Ben de sizin gibi bir beşerim” âyetinin parçacı bir yaklaşımla zikredildiği vurgulanmalıdır.
Zira ilgili âyetin devamında “Bana tanrınızın tek bir ilah olduğu vahyedilmiştir.”[5] denmek suretiyle Hz. Peygamber’in farklılığı açıkça beyan edilmiştir. Ayrıca Hûd aleyhisselâmın da kavminin inkarcıları tarafından “Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz.”[6] sözüyle inkâr edildiği burada zikredilmelidir. Neticede kendisine vahyedilenle vahyedilmeyenin bir olmayacağı açıktır ve ümmet-i Muhammed, peygamberini kendi beşeri varlığı ile asla bir tutmamalıdır.
Hz. Peygamber (sav) Cenâb-ı Hakk ile olan hususi ilişkisi sebebiyle zahiren beşer özelliklerine sahip olsa da onun varlığı, ilahi rahmetin bir tecellisi olarak insanları, toplumu ve alemi dönüştüren bir keyfiyete sahiptir. Mevlânâ’nın “insan gözden ibarettir”[7] sözünden hareketle ifade edilmelidir ki bu dönüşümün en temel aracısı gözdür. “Nazarı sana fayda vermeyenin sözü de fayda vermez”[8] fehvasınca Hz. Peygamber’in tebliğini kabul edenler aynı zamanda nazarına muhatap olanlardır.
Sahabe tanımlarında Hz. Peygamber’i (sav) görmenin öne çıkarılması[9] göz temasının önemini ortaya koyması bakımından önemlidir. Elbette sadece nazara muhatap olmak yeterli olmayıp nazar sahibini taleplerinin yerine getirilmesi de önemlidir. Neticede Hz. Peygamber’in (sav) nazarına muhatap olan ve sözüne uyanların inançları, amelleri, fikir ve duyguları değişmiş; O (sav) insanlık tarihinin en büyük devrimcisi olmuştur.
Hayâli rehnümâdır yoldan azana
Muallimdir sözü doğru yazana
(Hayali yolunu şaşırana yol gösterici, sözleri doğru yazanlara öğreticidir.)
Bu beyitte dikkat çekici olan husus, Hz. Peygamber’i (sav) düşünmenin insanı hidayete ve istikamete sevk etmesidir. Zira tasavvuf erbâbının terbiye metotlarından biri olan rabıta, burada Hz. Peygamber’in şahsındadır. Rabıta, tefekkür için insana güzel bir tercih sunmak ve ruhları Allah’a ulaştıracak sebeplere bağlamaktır.[10]
Varlıkların en güzeli ve Allah’a ulaştıracak vesilelerin en özeli olan Peygamber Efendimizi zâtı ve sıfatlarıyla düşünmek, dindarlık tecrübesini olumlu etkileyecektir.
Dilim eyder ise na‘tın sezâdır
Geri özrün diler ise revâdır
(Dilimden na‘t dökülmesi, tabidir. Sonra bunun için özür dilemem de tabidir.)
Şaire göre kişinin sevdiğini anması ne kadar normalse Hz. Peygamber’i (sav) methetme işinin hakkını verememek o kadar normaldir. Bu sebeple bir yandan na‘t-ı şerif yazarken öte yandan na ‘t-ı şerif yazdığı için Hz. Peygamber’in şahs-ı manevisinden özür dilemektedir. Şair kendi durumunu anlatmak için şu kıssayı nakleder: Hz. Yusuf köle pazarında satılırken alıcılar, adeta yarışırcasına fiyat artırmaktadır.
Tam bu esnada bir koca karı elindeki değersiz iki parça ipi vererek, müşteri olmuştur. Bunca teklife rağmen iki parça iple müşteri olmasının abesliği kendine hatırlatılınca şu cevabı vermiştir: Metâım ger kamûnun kemteridir / Desinler Yûsuf’a bu müşteridir. Buna göre şair Hz. Peygamber’i övmek için gerekli birikime sahip olmasa da övmüş olmak için na‘t-ı şerif yazmaktadır. Bugün şair Muhammed’in mezkur na‘tını konu ediyor olmamız, şairin maksadının gerçekleştiğini göstermektedir.
Hüdâvendâ Rasûlün hürmetiçün
Kabûl eyle dileğin ümmetiçün
(Ey Allah’ım! Rasûlün hürmeti için, ümmeti için yaptığı duayı kabul et.)
İnâyet eylegil tâ kim muhalled
Ola râzı Muhammed’den Muhammed[11]
(Kesilmez bir lütufta bulun ki Muhammed (sav), Muhammed’den razı olsun.)
Son iki beyitte şair duaya yönelmekte ve affedilmeyi ummaktadır. İlk beyitte Hz. Peygamber’in (sav) ümmeti için yaptığı dua, hatırlatılmaktadır: “Her peygamberin mutlaka kabul edileceği vaad edilen bir duâsı vardır. Diğer peygamberler o haklarını bu dünyada kullandılar. Ben ise duâmı kıyamet günü ümmetime şefaat etmek üzere sakladım.
Ümmetimden Allah’a şirk koşmadan ölenler inşaallah bu duâya nâil olacaklardır.”[12] İkinci beyitte ise bu duanın şairin şahsındaki tecellisi söz konusudur. Buna göre adını Hz. Peygamber’in (sav) adından alan şair Muhammed, Cenâb-ı Hakk’ın lutf u ihsanı ile Hz. Peygamber’in (sav) kendisinden razı olmasını ümit etmektedir.
Es-salâtü ve’s-selâmu Yâ Şefî‘a’l-müznibîn.
[1] Geniş bilgi için bk. Muhammet Yelten, “Işknâme”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Erişim 27 Ağustos 2024).
[2] Muhammed b. İsmâil Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, thk. Muhammed Zehîr b. Nâsır en-Nâsır (Şam: Dâru Tavki’n-Necât, 2000), “Tefsir”, 1.
[3] “Sen elbette üstün bir ahlâka sahipsin.” Kalem 68/4.
[4] Zühâl, keyvân olarak anılır ve feleğin hazinedârı olarak bilinir. Detaylı bilgi için bk. İskender Pala, Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü (İstanbul: Kapı Yayınları, 2016), “Zühâl”, 494.
[5] Fussilet 41/6.
[6] Hûd 11/27.
[7] Celâleddîn-i Rûmî Mevlânâ, Mesnevî-i Şerîf, çev. Süleyman Nahîfî (İstanbul: Timaş, 2014), 82.
[8] Hatice Çubukçu, İnsan Gözdür Tasavvuf Kültüründe Nazara, Bakmaya, Görmeye Dair (Ankara: Fecr Yayınları, 2022), 50.
[9] Sahâbî, sahâbe ve ashap kelimeleri İslâmiyet’le birlikte, Resûl-i Ekrem’i görüp ona inanan kimseler için kullanılmaya başlanmıştır." Mehmet Efendioğlu, “Sahâbe”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Erişim 24 Temmuz 2024).
[10] Dilaver Selvi, Tasavvuf Metodu Olarak Rabıta (İstanbul: Semerkand, 2016), 35, 48.
[11] Sedit Yüksel, Işknâme (İnceleme-Metin) (Ankara, 1965), 67; Emine Yeniterzi, Türk Edebiyatında Na’tlar (Antoloji) (Ankara: TDV Yayınları, 2015), 5-7.
[12] Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc Müslim, Sahîhü’l-Müslim, thk. Ahmed b. Rıfat b. Osman Hilmi Karahisarî (Türkiye: Matbaatü’l-Âmire, 1915), “İman” 338.
Hamit DEMİR
YazarYûnus Emre, tarihi şahsiyeti ile menkıbevî şahsiyeti arasında kalmış, hayat öyküsü halen netleşmeyen bir halk şairi sûfî olarak Anadolu insanının yakından tanıdığı birisidir. Hem onun hayatından bahse...
Yazar: Hamit DEMİR
İslâm, Peygamberimiz’in yirmi üç yıllık nübüvvet mücâdelesinin sonunda bütün insanlığa hitâben okuduğu Vedâ Hutbesi’nde söylediği, “Ey insanlar, sözümü iyi belleyin. Burada bulunanlar, burada bulun(a)...
Yazar: Ali AKPINAR
Dede Ömer Rûşenî, 15. yüzyılın ilk yıllardan Aydın’da dünyaya gelmiştir. Ailesi hakkında net bilgiler bulunmasa da soyu, Osmanlı’dan önce bölgede hüküm süren Aydınoğulları’na dayanmaktadır. Şiirlerind...
Yazar: Hamit DEMİR
1712 yılında Tokat’ta dünyaya gelen Kânî, Osmanlı Dönemi’nin önde gelen şairlerindendir. Devlet erkânından birçok kimsenin kâtipliğini yapan bu zat, Mevlevî Tarikatı’na intisap etmekle hayatında bir y...
Yazar: Hamit DEMİR