Dünden Bugüne Kültürel Değerleriyle Kazakistan
Millet olarak "Türk Dünyası" diye bir coğrafyanın varlığını bilsek de bu coğrafyayla ilgili ayrıntılı bilgileri ne yazık ki çok sonraları öğrenmeye başladık. Çünkü Türk devletlerinin varlığını ve değerlerini bilmemiz bir kısım odakların işine gelmiyor, sinsi planlarını bozuyordu.
Zaman kendi çerçevesinde yürümeye devam etti. Gün geldi dengeler değişti ve Türk devletleri yetmiş senelik esaretten kurtulup kendi geleceklerini inşâ etmeye başladılar. Biz de onları doğru bilgilerle ve olması gerektiği şekilde tanımaya ve anlamaya başladık.
Zamanın Rusya Devlet Başkanı Mihail Sergeyeviç Gorbaçov'un SSCB'de gerçekleştirdiği glasnost ve perestroyka politikalarıyla ekonomik ve siyasî sistemi yeniden yapılandırma ve reform hareketleri bu birlik içerisinde büyük değişiklikleri de beraberinde getirmiştir.
Bu değişiklikler Türk dünyasını da yakından ilgilendirmiştir. Bir asra yakın uzun bir zaman içerisinde Rusya'nın esareti altında yaşamak mecbûriyetinde kalan Türk Cumhuriyetleri (Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan) bu köklü değişiklik ve yeniden yapılanma politikasıyla hürriyetlerine yeniden kavuşmuşlardır.
Bugün dünya devletlerine baktığımızda içlerinde yedi bağımsız Türk devletinin (Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye) varlığını görmek bizi fazlasıyla mutlu ediyor. Bu Türk devletleri Mihail Gorbaçov'un yönetimindeki Rusya'nın (SSCB'nin) açılım politikası (glasnost ve perestroyka) nedeniyle bağımsızlıklarını dosta düşmana duyurdular.
Bu çerçevede 1991 yılının 31 Ağustos’unda Kırgızistan, 1 Eylül’de Özbekistan, 18 Ekim’de Azerbaycan, 27 Ekim’de Türkmenistan ve 16 Aralık'ta da Kazakistan bağımsızlıklarını ilân etti. Bu gelişmelerin beraberinde getirdiği değişim ve dönüşüm, İslâm'ın bayraktarlığını yapan asil Türk milleti için büyük bir sevinç, büyük bir mutluluk ve sonsuz bir şükür sebebidir.
Dünden Bugüne, Bugünden Yarına Değerlerinden Güç Alan Bir Kazakistan
Güzide yedi Türk Cumhuriyetinden biridir Orta Asya'da parıl parıl parıldayan Kazakistan. SSCB'den ayrılan bu Türk devletini ilk tanıyan ülke Türkiye olmuştur.
Yedi Türk devletinden biri olan Kazakistan, 2.724.900 km2 yüzölçümü ile (Batı Avrupa'nın yüzölçümü kadar) dünyanın en büyük dokuzuncu ülkesidir. Burası diğer Orta Asya devletlerinin toplamından iki kat daha büyüktür. Orta Asya’nın ise Rusya’dan sonra en büyük ikinci ülkesidir.
Müslüman ülkelerin ve Türk devletlerinin yüzölçümü bakımından en büyüğü, doğal kaynaklar bakımından da en zenginidir. Komşuları olarak kuzeyde Rusya, güneyde Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan, doğuda Çin Halk Cumhuriyeti bulunur. Ülkenin ayrıca Hazar Denizi ve Aral Gölü'ne kıyısı vardır. Hazar Denizi kapalı bir deniz olduğu için Kazakistan, etrafı karayla çevrili en büyük ülke olarak kabul edilir.
Kazakistan enerji bakımından zengin bir ülkedir. Ülkenin doğalgaz rezervi 2,3 trilyon metreküp civarındadır. Eski Sovyet ülkeleri içerisinde Rusya’dan sonra 2. büyük petrol üreticisi olan Kazakistan’ın petrol rezervleri ise 39,8 milyar varil seviyesindedir.
Kazakistan uranyum rezervi açısından dünyada ikinci sıradayken üretimde birinci sırada yer almaktadır. Büyük petrol ve doğalgaz rezervleri nedeniyle Orta Asya'nın en zengin ülkesidir. Dünya kömür rezervinin %3,9’una sahip olan ülke, altın rezervleri bakımından da zengindir. Söz konusu ülkede ayrıca demir, bakır, krom, kurşun ve çinko yatakları da bulunmaktadır.
Son yıllarda Kazakistan, Orta Asya’nın bölgesel ilişkilerinde önemli bir aktör hâline gelmiştir. Bunu kısa zaman içerisinde kaydettiği istikrarlı ekonomik ve sosyal ilişkilerine borçludurlar. Zira Kazakistan Orta Asya'daki en büyük ekonomiye sahip bir devlettir.
Tarih boyunca üç defa alfabe değiştiren Kazaklar 1929’a kadar Arap, 1929-1940 yılları arasında Latin, 1940’tan sonra Kiril harflerini kullanmışlardır. Günümüzde Kazaklar, Latin harflerine uyarlanan yeni alfabelerini (2023 - 2031 yılları arasında kademeli olarak) kullanmaya başlamışlardır. Latin harflerine uyarlanan ve “bir ses-bir harf” ilkesine göre hazırlanan yeni Kazak alfabesinde, 9’u ünlü olmak üzere 31 temel harf bulunmaktadır.
Orta Asya'da Aydınlık Bir Gelecek Vaat Eden Bir Türk Devleti: Kazakistan
Kazakistan'ın bugünkü nüfusu 20 milyonun üzerindedir. Ülkede yaşayanların çoğunluğu Müslüman'dır. Başkent Nur Sultan ve Almatı turizm bakımından gelişmiştir. Turizm ve gelişmişlik açısından Türkiye'nin İstanbul'u neyse Kazakistan'ın Almatı'sı da odur.
Tarihî süreçte Kazakistan'ın başkenti sık sık değişmiştir. 1998 yılına kadar başkentleri Almatı ve Akmola oldu. Akmola'nın adı Astana'ya dönüştü. Son olarak 2019 yılında "Astana" Cumhurbaşkanlığı tarafından imzalanan kararnameyle, kurucu cumhurbaşkanlarının adı olan "Nur Sultan" adını aldı. Böylelikle de ülkenin başkentinin yeni adı "Nur Sultan" oldu. Yani anlaşılan o ki bugünkü başkent olan "Nur Sultan" iki kere isim değiştirmiş oldu.
1990'lı yıllarda bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuriyetlerinde SSCB'den izlere sıkça rastlamak mümkünken Kazakistan'ın başkentinde Sovyetlerden neredeyse iz yoktur. Şehir baştan aşağı modern bir yapıya bürün(dürül)müştür. Fakat şehrin dört bir yanına gökdelenlerin dikilmesi ve geleneksel mimarîden iz bırakılmaması da görsel açıdan hoş değil. Özden kopuş anlamına gelen bu durum, şehrin ruhunu ve doğallığını yok etmektedir.
Kazakistan'ın en büyük şehri, özgürlük sonrasında ülkeye başkentlik eden Almatı'dır. İkinci büyük şehir ise bugün ülkenin başkenti de olan, Kazakistan'ın kuzeyinde Akmola Eyaleti içerisinde, İşim Nehri'nın kıyısında yer alan Astana (Nur Sultan)'dır. Çimkent, Kazakistan şehirleri içerisinde üçüncü sırada kendine yer bulmaktadır.
Kadim Türk kültüründen izler taşıyan, yetmiş senelik esarete rağmen dimdik ayakta kalabilen Kazakistan, geleceğe ümitle bakmaktadır. Çünkü Allah onlara zengin bir coğrafya lütfetmiştir. Çok geniş toprakları olan ülkenin altı adeta bir maden denizi görünümündedir.
Coğrafya olarak büyük bir genişlik ve çeşitlilik arz eden Kazakistan, senenin yarıdan çoğunu kar yağışıyla geçirdiği için iklim olarak fevkâlade soğuktur. Yani aşırı (tam) karasaldır. Ülkenin göçebe Orta Asya kültürüyle gelişmiş bir mutfağı vardır.
Onun içindir ki et ve süt tüketimi yaygındır. Özellikle sucuk ürünleri Kazak halkının vazgeçilmezidir. En bilinen yemekleri "Beş Parmak" adındaki et yemeğidir. Elle yenildiği için bu ismi aldığı söylenir. Yemek deyince kazak mantısını da unutmamak lâzım.
Bizim mantılara göre daha büyük bir görünüme sahiptirler. Bu ülkede at ve domuz eti de yaygın tüketilmektedir. Özellikle dana etinden daha pahalı olan at eti yerli halkın tercihidir. Kazaklar değer verdikleri misafirlere öncelikle at eti ikram ederler. Burada kısrak (dişi at) sütünün fermente edilmesiyle hazırlanan geleneksel içeceklerinin başında gelen kımıza sıkça rastlamak mümkündür.
Türkistan Göklerinde Parlak Bir Yıldız: Hoca Ahmed-i Yesevî
Kazakistan deyince aklımıza Türkistan, Türkistan deyince de Hoca Ahmed-i Yesevî gelmektedir. Hikmetleriyle gönüllerimize manevî şifâ kaynağı olan Ahmed-i Yesevî, Türk dünyasının ortak değeri ve paydasıdır. O, Müslüman Türk devletlerine manevî yolbaşçı olmuştur. Onun aydınlık yolu (Yesevilik) Türk'ün yolu, onun adresi Türk'ün adresidir.
Ahmed-i Yesevî genç yaşında Yesi’de Arslan Baba’ya intisap etmiş, onun manevî terbiyesinden geçmiştir. Arslan Baba’nın vefâtından sonra da Buhâra'ya giderek devrin önde gelen âlim ve mutasavvıflarından Şeyh Yûsuf el-Hemedânî’ye intisap etmiştir.
Onun rahle-i tedrisinden geçerek manevî yükselişini gerçekleştirmiştir. Hocasının vefâtı üzerine irşat makamına önce Hâce Abdullah-ı Berakî, onun vefâtıyla da Şeyh Hasan-ı Endâkî geçmiştir. 1160 yılında Hasan-ı Endâkî’nin de vefâtı üzerine Ahmed-i Yesevî irşat postuna oturmuştur. Fakat bu makamda fazla kalmamış, manevî bir işaretle irşat makamını Şeyh Abdülhâliḳ-ı Gucdüvânî’ye bırakarak Yesi’ye dönmüş; vefâtına kadar da burada irşada devam etmiştir.
Dîvân-ı Hikmet, Ahmed-i Yesevî’nin hikmet goncalarının arz-ı endâm ettiği, hikmet adı verilen dinî-tasavvufî manzûmelerini içine alan bir çeşit şiir mecmuasıdır. Maneviyat membaı olan bu kitapta Hoca Ahmed-i Yesevî'nin tarikat esasları, inanç ve düşünceleri, Allah ve peygamber sevgisi şiir formunda bir araya getirilmiştir.
Aruz ve hece ölçüsüyle yazılan ve 144 hikmetle bir münacattan meydana gelen bu kitap Türkleri aynı düşünce ekseninde birleştiren bir eserdir. Kitaptaki kıymetli hikmetler dörtlük nazım birimiyle yazılmış didaktik şiirlerdir. Söz konusu kitap Karahanlı Türkçesinin Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır.
Türk-İslâm düşüncesinin tezahüründe etkin bir rol oynayan Ahmet Yesevî, Türkçenin en büyük şairlerinden biridir. Türkçe onunla birlikte bir hakikat dili hâline dönüşmüştür.
Bir mürşid-i kâmil, sûfî bir şair olan Hoca Ahmed-i Yesevî, Türk dünyasının müşterek değeri, tabir câizse çimentosudur. O; sadece Türkleri değil, bütün insanları kardeşliğe, dostluğa, sevgi ve hoşgörüye çağırmıştır. Böylece dünyaya sevgi tohumları ekmiştir.
Bir tebliğ hareketi olan Yeseviyye Tarikatı’nın bânisi Ahmed-i Yesevî, Orta Asya Türklerinin dinî hayatında çok etkili bir isim olmuş, tasavvufun bu coğrafyada yayılmasını sağlamıştır. İrşat faaliyetleri onun ölümünden sonra talebeleri tarafından sürdürülmüştür.
Rivayetlere göre Hoca Ahmed-i Yesevî Hazretleri, altmış üç yaşına gelince geleneğe uyarak, tekkesinin avlusunda yerin altında müritlerine bir çilehâne hazırlatmış, kalan ömründe ibâdet ve riyâzetle meşgul olarak burada uzlet hayatı yaşamış, buna neden olarak da Hz. Muhammed (s.a.v.)’in altmış üç yaşında vefât ederek yer altına tevdi edilişini göstermiştir.
Orta Asya Türklüğünü İslâm mayasıyla mayalayan Hoca Ahmed-i Yesevî, sadra şifâ fikirleriyle sadece Orta Asya'yı değil Balkanlardan Anadolu'ya kadar geniş bir coğrafyayı İslâm'ın sönmez ışığıyla aydınlatmıştır. O; tebliğ vazifesini bitirdikten sonra, 1166 senesinde, arkasında yüz binlerce dost ve yârân bırakarak fâni âlemden bâkî âleme irtihâl etmiştir.
Hoca Ahmed-i Yesevî'nin türbesi Kazakistan'ın Türkistan şehrinde bulunmaktadır. Rivâyetlere göre Timur, kendisine rüyasında zafer müjdesi veren Ahmed-i Yesevî'nin mezarını ziyâret etmiş, ziyaret sonrasında, 1389'da kabrin üzerine şanına lâyık bir türbe yaptırmıştır.
M.Nihat MALKOÇ
YazarBabası kerâmetleri ve menkıbeleri ile anılan Hz. Ali soyundan Şeyh İbrâhim, annesi Mûsa Şeyh’in kızı Ayşe Hatun’dur. Küçük yaşlarda anne ve babasını kaybeden Ahmed-i Yesevî, sahâbeden olduğu söylenen ...
Yazar: Ali AKPINAR
Bize 15 Temmuz gecesi vatan bahşeden aziz şehidim!...15 Temmuz kalkışması bağımsızlığımızı, millî irâdeyi, demokrasiyi, hukuk devletini; nihâyetinde birlik ve beraberliğimizi hedef almıştı. O gece; mi...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Türkiye, Türkiye'den ibâret değildir. Bizim Türkiye dışında kalan Türk Dünyası coğrafyamız da var. Bu hüzünlü coğrafyanın önemli duraklarından biri de Batı Trakya'dır. Osmanlı ruhunun sindiği bu kadim...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Ahmed-i Yesevî, hikmetlerinde bizlere Kur’ân’ın öngördüğü zikir ibâdetini gündemde tutmakta, inananların zikirle uyanışa ermelerini öngörmektedir. Ahmed-i Yesevî, konuyu özellikle şu beş ana noktada e...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE