Kur'ân Perspektifinde Erzel-i Ömür/Yaşlılık Olgusu
Yüce Allah Yâsin Sûresi 68. âyette şöyle buyurmaktadır:
﴿وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ أَفَلَا يَعْقِلُونَ﴾
"Biz, kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (yaşlandıkça güç ve yeteneklerini azaltırız). Hâlâ akıllarını kullan (arak bütün bu anlatılanlardan ders al)mayacaklar mı?"
Yüce Allah’ın bu dünya için koymuş olduğu kanunlar gereği insan, doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Allahu Teâlâ’nın ömür verdiği her insan yaşlanmak zorundadır. Yaşlanmamak insanın elinde değildir. Nitekim Yüce Allah bu hakîkati, “Kime uzun bir ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz. Tekrar güçsüzleşir, hiç düşünmüyorlar mı?” demek sûretiyle ifade etmektedir.
İnsanlık tarihi boyunca birçok bilim adamı, yaşlanmayı önlemek veya onu asgarî düzeye indirmek için çok çalışmışlar ancak bu konuda fazla başarılı olamamışlardır. Hz. Peygamber (s.a.v.) de “Allahu Teâlâ her hastalık için bir ilaç yaratmıştır. Ancak bir dert müstesnadır, o da ihtiyarlıktır.”[1] buyurmak suretiyle bu hakîkate vurgu yapmıştır.
İhtiyarlık, aklî melekelerin zayıflaması sebebiyle unutkanlığın başlaması ve çocuklaşarak başkalarına muhtaç hâle gelmektir. Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde bu hâl için erzel-i ömür ifadesi kullanılmaktadır.[2] İnsanın bilinç ve şuurunu kaybetmeden yaşlanması, kötü bir durum değildir. Ancak insanın bilincini yitirip bunaması, başkalarının yardımına ve desteğine muhtaç hâle gelmesi, hem o kişi için hem de bakan kişi için zor bir durumdur.
Hz. Peygamber (s.a.v.), böyle bir duruma düşmekten daima Allah’a sığınmıştır.[3] Nitekim Allah Rasûlü’nün özellikle namazlardan sonra şöyle duâ ettiği nakledilmiştir: “Allah'ım! Âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, erzel-i ömür/ihtiyarlayıp ele ayağa düşmekten ve cimrilikten sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım. Hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım.”[4]
Bu âyetlerden anlaşıldığı gibi yaşlanıp ihtiyarlamak Yüce Allah’ın sünnetullah kanunu gereğidir. Yüce Allah, insanı bir damlacık meni denilen sudan yaratmış, çocukluk döneminde güçsüz iken gençlik ve yetişkinlik dönemlerinde güç kuvvet vermiştir.
Daha sonra ihtiyarlık döneminde insanın o gücü ve kuvveti tekrar zayıflamakta ve yeniden çocukluk dönemindeki gibi güçsüz hâle gelmektedir. İşte bunlar Yüce Allah’ın kudretinin bir göstergesidir. Zira Yüce Allah sonsuz ilim ve kudret sahibidir.
Şüphesiz yaşlılığa tefekkürle bakmak çok anlamlı ve çarpıcıdır. İnsan unutan bir varlıktır. Zaman hızla geçerken yaşlanacağımızı, her şey gibi sağlığımızın ve gücümüzün geçiciliğini, öleceğimizi göz ardı eder, unuturuz.
Yüce Allah Rum Sûresi’nde fâniliğimizi, âhirete ve O’na döneceğimizi zamanın kıymetini hatırlatarak şöyle buyurur: “Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, güçsüzlükten sonra size kuvvet veren, kuvvetten sonra sizi zayıflatan ve ihtiyarlatandır. Allah, istediğini yaratandır. (Sizi de ahirette diriltecektir.) O, sonsuz ilim ve kudret sahibidir.”[5]
O hâlde insan, hayatının her dönemini Yüce Allah’a hakkıyla kulluk yapmak sûretiyle geçirmeye gayret etmelidir. İnsan, bu dünyada yaşadığı sürece sâlih ameller işleyerek Allah’ın sevgisini ve rızasını kazanmaya çalışmalıdır. Zîrâ insan hayatı, su gibi akıp gitmektedir.
Geçmiş, insanın elinden çıkıp gitmiştir. Gelecek ise meçhûldür yani insan ne zamana kadar yaşayacağını bilememektedir. O hâlde insan, içinde bulunduğu zamanı iyi değerlendirmeli, Rabb’inin rızasına uygun sâlih amellerini çoğaltmaya gayret etmelidir.
Allah Rasûlü bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır:
خَيْرُ النَّاسِ مَنْ طَالَ عُمْرُهُ وَحَسُنَ عَمَلُهُ
وَشَرُّ النَّاسِ مَنْ طَالَ عُمْرُهُ وَسَاءَ عَمَلُهُ
“İnsanların en hayırlısı, ömrü uzun ve ameli güzel olandır.
İnsanların en şerlisi ise, ömrü uzun ameli kötü olandır.”[6]
Demek ki uzun yaşamak mahâret değildir. Önemli olan yaşanılan süreyi iyi değerlendirmek ve Allah’ın rızasına uygun sâlih ameller yaparak geçirmektir. İnsanın yaşlılık döneminde sağlık ve sıhhati bozulmakta, güç ve kuvveti azalmaktadır.
Dolayısıyla gençlik ve yetişkinlik döneminde kolaylıkla yapabildiği çoğu şeyi yapamaz hâle gelmektedir. Bunun için zekâsının, güç ve kuvvetinin yerinde olduğu gençlik ve yetişkinlik dönemlerini iyi değerlendirmelidir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Birincisi sağlık, ikincisi ise boş vakittir.”[7] buyurmaktadır.
İnsan hayatında sağlık ve vakit çok önemli nimetlerdir. Ne var ki çoğu insan, bu nimetlerin değerini tam mânâsıyla idrak edemez. Hâlbuki her işin başı sağlıktır. Sağlık olmadan insan hiçbir işini tam yapamaz. Sağlık bozulduğu zaman insan, ne Allah’a karşı ibâdet görevlerini yerine getirebilir ne de dünyevî işlerini mükemmel bir şekilde yapabilir.
İnsan hayatında vakit de çok önemlidir. Zira insan hayatında boşa geçirilen bir saniyeyi dahi geri döndürmek mümkün değildir. Dolayısıyla insan, yaşadığı her anın kıymetini bilmeli, onu en iyi bir şekilde değerlendirmelidir.
Ebû’l-Atâhiye adlı Abbasi Devri Arap şairi ihtiyarlıktan şöyle şikâyet etmektedir:
لَيْتَ الشَّبَابَ يَعُودُ يَوْمًا - فَاُخْبِرَهُ بِمَا فَعَلَ اْلمَشِيبُ
“Keşke gençlik tekrar geri gelebilse de bu ihtiyarlığın benim başıma neler getirdiğini bir haber verebilsem.”[8] Gençlik elden gittikten sonra onu geri getirmek mümkün değildir. Bunun için gençliğin değeri bilinmeli ve en iyi şekilde değerlendirilmelidir.
Gençlik dönemini iyi değerlendirmeyen insanlar, yaşlılık döneminde pişmanlık duyarlar. Yaşlanmayı engellemek mümkün olmadığına göre yaşlılık dönemine şimdiden hazırlanmalı ve sâlih ameller yaparak hayat sermayemizi bilinçli ve şuurlu bir şekilde kullanmaya gayret etmeliyiz.
İnsan, yaşlandıkça onda uzun yaşama isteği ve uzun emellerin gençleştiği söylenir.[9] Aslında insan rûhu yaşlanmamakta, beden yaşlanmaktadır. Yaşlanan kişinin fiziksel yapısında birtakım değişmeler meydana gelir. Örneğin saçları ağarır, yüzünde kırışıklıklar meydana gelir, refleksler azalır, bedenin bazı fonksiyonları zayıflar, kaybolur ve kişi güçsüzleşir. Hafıza zayıflar, kemikler güçsüzleşir. Yaşlılık çağında birçok fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır.
Yaşlıların, “Yaş yetmiş, iş bitmiş.”, “Ununu elemiş eleğini asmış.” gibi sözlerle nitelendirilmesi doğru değildir. Bunlar insanları sadece fiziksel yeterlilikleri, güç ve güzellikleriyle algılayan popüler kültürün sığ bakış açısına dayanan yanlış yargı ve görüşlerdir. Bu sözleri söyleyenler, yaşlı insanların bir kenara çekilip hayattan el etek çekmesi gerektiğini ifade ederler ki bu doğru bir yaklaşım tarzı olamaz.
Yaşlılık Yüce Allah’ın sünnetullah denilen kanûnu gereğidir. Allah’ın ömür verdiği her insan bir gün yaşlanacaktır. Yaşlanmamak elde değildir. Tüm dünyada Allah’ın sünnetullahını bir anlamda yok sayarak yaşlılığa meydan okuyan estetik ameliyatlar, insanları içi boş ve imansız bir yaşlılığa doğru sürüklemektedir. O hâlde yaşlılık dönemine hazırlıklı olmalı, gençlik ve yetişkinlik dönemlerinde sâlih ameller yapmak suretiyle Allah’ın sevgisi ve rızasına kavuşmaya gayret etmelidir.
Dünyaya tefekkür ve imanla bakan mü’min için ibâdet ve ameller derin anlamlar kazanır. Bu kişi artık ailesi ve çevresi için “duâsı alınacak” yol gösterici, öğüt verici bir rehberdir. İnsan bu dönemde, hayatı boyunca edindiği tecrübeler ile doğruları ve yanlışları çok iyi idrak edebilir.
Olaylara çok daha geniş bir perspektiften bakabildiği için hayatın muhasebesini iyi yapabilir. Dolayısıyla yaşlılık yılları kalp huzuru ve sükûnet ile geçer. “Nasıl yaşarsanız öyle yaşlanırsınız.” sözü bu türlü yaşlılar için söylenmiş bir sözdür. Toplumumuzda, ilerleyen yaşına rağmen, her gün aynı ciddiyetle ibâdetlerini sürdüren yaşlılarımızın yüzündeki huzur duygusu, son ana kadar yaşama tutunmaları anlamlı bir örnektir.
Yaşlılık, insanın güç kuvvetten düşerek her şeyden atıl kalması, hayattan tamamen kopup kendi kabuğuna çekilmesi demek değildir. İnsanın yapabildiği çeşitli faaliyetlerle yaşlılığı verimli ve sevimli bir hâle getirmesi mümkündür.
Yaşlılık da aynı çocukluk döneminde olduğu gibi ilgi ve sevgiye en çok muhtaç olunan bir dönemdir. Yaşlılara şefkat ve merhametle davranmak, onlara saygı ve hürmet göstermek, toplum içerisinde onları önemsemek, onlara hizmet etmek, yaşlılık döneminde faydalı işler yapmaya yönlendirmek, önemli meselelerde onların görüşlerini almak ve onlara destek olmak çok önemlidir.
Bu sebeple onlara sevgi ve saygı gösterilerek, ne kadar değerli oldukları hissettirilmelidir. Zira Sevgili Peygamberimiz, “Küçüklerimize acımayan, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”[10], “Zayıf ve düşkünlerinize dikkat ediniz. Zira siz onlar sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız.”[11] buyurmak suretiyle yaşlılara ilgi ve saygı gösterilmesini emretmektedir.
Yaşlılığı zorluk ve sıkıntılarıyla birlikte bir nimet olduğunu hatırlamalı, ona iman ve sâlih amellerle kavuşmanın yollarını aramalıyız.
* NEVÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi. msoysaldi@gmail.com
[1] Ebû Dâvûd, Tıb, 1.
[2] Bk., 16/Nahl, 70 “وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفَّاكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لَا يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ قَدِيرٌ”;
22/Hac, 5 “وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا ”; Buhârî, Cihâd, 25, Daavat, 38.
[3] Bk., Buhârî, Cihâd, 25, Daavat, 37, 41, 44.
[4] Müslim, Zikir, 50; Ebû Dâvûd, Vitir, 32; Nesâî, İstiaze, 7.
[5] 30/Rûm, 54.
[6] Tirmizî, Zühd, 21, 22;
[7] Buhârî, Rikak, 1; Tirmizî, Zühd, 1; İbn Mâce, Zühd, 15.
[8] Bk., Ebü’l-Atahiye, Divan, (Beyrut: Dâru Beyrut, 1986), 32.
[9] Buhârî, Rikak, 5; Müslim, Zekât, 113.
[10] Tirmizî, Birr, 15.
[11] Ebû Dâvûd, Cihad, 69.
Mehmet SOYSALDI
Yazar1. Ey gönül hâk idi aslın sen yine hâk olagörDerd-i Hakk ile yanuban cümleden pâk olagör2. Sana cân u dil verüben ismini Âdem koyduNefsini katl eyleyüben kurb-ı “levlâk” olagör3. Şugl-ı dünyâdan arıt ...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Yüce Allah Ankebût Sûresi 45. âyette şöyle buyurmaktadır:“(Rasûl’üm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibâdet...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Târihe sor, söylesin; Ağustos zafer ayıBeş yüz sene yönettik; Asya’yı, Avrupa’yı26 Sabâhı, Cuma günü AlparslanBu mübârek toprağı, bizlere kıldı vatanAhlat’tan başlayarak, “Kubbetü’l-İslâm” olduSefere ...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
Anadolu sahası Türk edebiyatının ilk şairlerinden olan Şeyyâd Hamza’nın hakkındaki bilgiler sınırlı ve tartışmalıdır. Fakat mutrib, kıssahan anlamına gelen şeyyâd kelimesinden de anlaşılacağı üzere on...
Yazar: Hamit DEMİR