Senin Nûrun Gören Gözler
Anadolu sahası Türk edebiyatının ilk şairlerinden olan Şeyyâd Hamza’nın hakkındaki bilgiler sınırlı ve tartışmalıdır. Fakat mutrib, kıssahan anlamına gelen şeyyâd kelimesinden de anlaşılacağı üzere onun Mevlevîler arasında yüksek sesle manzûmeler tegannî eden bir tür okuyucu (gûyende) olduğu bilinmektedir.
Eğitim hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmayan Şeyyâd Hamza, halk arasında dolaşarak şiirleri ile tasavvuf öğretisini yayan bir derviştir. Akşehir dolaylarında yaşadığı ve 14. yüzyılın ikinci yarısında vefât ettiği bilinmektedir. Şeyyâd Hamza’nın şiirleri onun Arapça, Farsça bildiğini ve İslâm kültürüne vâkıf olduğunu göstermektedir.
Şairin dörtlük, mesnevî, kaside ve gazel tarzındaki şiirlerinin hemen hepsi dinî-tasavvufî içeriklidir. Destân-ı Yûsuf adlı mesnevîsi, Gazneli Mahmud ile bir derviş arasında yapılan madde ile mânâ mukayesesi anlatan Dâsitân-ı Sultân Mahmûd, Ahvâl-i Kıyâmet, Mi‘racnâme ve Vefât-ı Hazret-i Muhammed aleyhi’s-selâm bilinen eserleridir.
Hazreti Peygamber’e Peygamberimiz (s.a.v.) duyduğu derin sevgi, onun şiirlerinde öne çıkan hususlardandır.[1] Şeyyâd Hamza’nın na’t-ı şerîfinden seçilen bazı beyitler kısa açıklamalarla yazımıza konu edilecektir.
Senin aşkın kamu derde devâdır yâ Rasûlallah
Senin katında hâcetler revâdır yâ Rasûlallah
(Yâ Rasûlallâh! Senin aşkın bütün dertlere devâdır, senin katında ihtiyaçlar giderilir.)
Na’t-ı şerîfin tamamında kafiye kısımları nidâ sanatı ile şekillenmektedir. Şairin Hazreti Peygamber (s.a.v.)’e hitâp ederek şiirini kaleme alması, sanki karşısındaki birine hitâp ettiğini düşündürmekte ve samîmî bir söyleyişe imkân vermektedir.
Senin nûrun gören gözler ne ay gözler ne yıldızlar
Nûrundan gece gündüzler ziyâdır yâ Rasûlallah
(Yâ Rasûlallâh! Senin nûrun gören gözler, ne aya ne yıldıza bakar. Zira gece de gündüz de senin nûrunla aydınlanmıştır.)
Hazreti Peygamber (s.a.v.)’in güzelliğini bir hüsn-i talil ile anlatan şaire göre gece ve gündüz, O’nun sayesinde aydınlıktır. Dolayısıyla Hazreti Peygamber (s.a.v.)’i görenler, doğru yolu bulmak için âlemdeki ışık kaynağı olan ay ve yıldıza bakmaya ihtiyaç duymazlar.
Maddî bir benzetmeye konu olan bu metaforlarda ayrıca Hazreti Peygamber (s.a.v.)’in ümmetine yol gösteren rolüne atıf yapılmaktadır. Aslında bu benzetmeye imkân tanıyan kelimeler Kur’ân-ı Kerîm’de “Ey peygamber! Seni tanık, müjdeci, uyarıcı, izniyle Allah’a çağırıcı ve etrafını aydınlatan bir ışık olarak gönderdik.”[2] âyetinde zikredilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) günah ve masiva kiriyle kararan gönülleri aydınlatan bir manevî meşaledir.
Terinden açılır güller sözünden şehd ü şekkerler
Seninle hasta gönüller şifâdır yâ Rasûlallah
(Yâ Rasûlallah! Güller terin sayesinde açılır, bal ve şekerlerse sözlerin sayesinde tatlıdır. Hasta gönüller, seninle şifa bulurlar.)
Hadis kitaplarımızda kaydedildiği üzere[3] Peygamber Efendimiz’in terinin doğuştan güzel koktuğu bilinmektedir. Şeyyâd Hamza daha sûfîyane bir muhayyile ile terin, aynı zamanda bütün güllerin açılma sebebi olduğunu ifade etmektedir.
Habîbsin pâdişâhlara tabîbsin dertli âhlara
Şefâatin günahkâra afâdır yâ Rasûlallâh
(Yâ Rasûlallah! Tüm padişahların sevgilisi, âh çeken dertlilerin doktorusun. Şefaatin, günahkâr insanların affedilmesidir.)
Padişahlar olanca saltanatlarına rağmen Hazreti Peygamber (s.a.v.)’e âşıktırlar. Bunun en güzel örnekleri Osmanlı padişahlarının yazdığı na’tlarda kendini göstermiştir. Söz gelimi Fransa Kralı Fransuva’ya yazdığı mektupta kendini Hakanlar Hakanı şeklinde vasfeden, cihana hükmetmiş kudretli padişah Kanûnî Sultan Süleyman Han, iç dünyasında kopan muhabbet ve hasret fırtınalarına galebe çalamamış, yücelerden gelen bir şuurla ve derin duygularla Hz. Peygamber (s.a.v.)’i öven şiirler kaleme almıştır.[4]
Ay u güneş yedi yıldız seni över kamu düpdüz
Senin sözünden ayruk söz hatâdır yâ Rasûlallah
(Yâ Rasûlallah! Ay, güneş ve yedi yıldızın hepsi seni överler. Senin sözüne uymayan söz hatadır.)
“Klasik telakkiye göre haftanın yedi gününden her biri bir yıldızın etkisi altındadır. Bu yıldızlar güneş, ay, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn’dür.”[5] Dolayısıyla her bir güne tesir eden yedi ayrı yıldızın övgüsü, aslında varoluşu mümkün kılan zaman ve mekâna dair tüm unsurların Hazreti Peygamber’i övdüğünü ima etmektedir.
Beytin ikinci dizesinde ise şair, sözlerin doğruluğunu-yanlışlığını belirleyecek bir mihenkten söz etmektedir. Buna göre Kur’an ve sünnete uymayan söz hatalıdır.
Haset kılar sana iblîs zehî ahmak olur telbîs
Seni sevdiğiçün İdrîs alâdır yâ Rasûlallah
(Yâ Rasûlallah! İblis sana haset etmekte, hileciler ahmak olur. Seni sevdiği için İdris (as) yüce bir mertebededir.)
Beyitte geçen zehî/zihî kelimesi, Farsça kökenli olup ne güzel, aferin anlamlarına gelir. Dolayısıyla şair, kendi kusurunu görmeyip sahte bir gerçekliğe aldanan (telbis) şeytanın, hasetten kaynaklanan aldanmasından istihza ile bahsetmektedir.
Yaratılmışlar arasında ilk haset eden şeytandır. Şeytan, insanlığın atası olan Hz. Âdem’e verilen esmâ bilgisi ve nübüvveti; insana yüklenen emanet ve hilafeti çekememiştir. İnsanoğluna ve özellikle Muhammed (s.a.v.) ümmetine düşmanlığı kıyamete kadar devam edecektir: Her düşmanlığın giderilme umudu var/Hasedden doğan düşmanlık hariç.[6]
Vururlar nevbetin dâim beş vakt sünnetin kâim
Gelirse hânına her kim salâdır yâ Rasûlallah
(Yâ Rasûlallah! Sünnetini işleyerek beş vakit nevbet vururlar / ezan okurlar. Kim davet ettiğin evine gelirse onun için övgüdür.)
Şeyyâd Hamzâ beytin bütünlüğüne bakıldığında müminleri namaza davet eden ezân ve salattan söz etmektedir. Buna mukabil ikinci beyitte salâ kelimesini lügat anlamıyla övgü manasında kullanmaktadır. Ezân-ı Muhammedî terkibini burada tekrar hatırlamak ve günde beş vakit Muhammedî çağrıya muhatap olduğumuzu vurgulamak gerekebilir.
Ardından bu çağrılara ne kadar icabet ettiğimiz konusunda kendimizi hesaba çekebiliriz. Zira şaire göre bu davete uyup mescide gidenler övülecekler, bu davete icabet etmeyenlerse yerilecektir.
Şeyyâd u Hamza ol şâhtan diler kim kurtula âhtan
Seni medhetmek Allâh'tan atâdır yâ Rasûlallah[7]
(Yâ Rasûlallah! Şeyyâd Hamza, âhtan kurtulmayı Allah’tan diler. Seni methetmek, Allah’ın bir lütfudur.)
Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke Yâ Rasûlallah!
[1] Detaylı bilgi için bk. Orhan Kemal Tavukçu, “Şeyyâd Hamza”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Erişim 23 Temmuz 2024); Mehmet Gürbüz, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü (Erişim 23 Temmuz 2024), “Şeyyâd Hamza”.
[2] el-Ahzâb 33/46.
[3] Buhârî, “Menâkıb”, 20; Müslim, “Fezâil”, 81-83.
[4] İlgili na’t ve şerhi için bk. Hamit Demir, “Hakanlar Hakanı’ndan Âlemlerin Sultanı’na”, Somuncu Baba İlim Kültür ve Edebiyat Dergisi 249 (Temmuz 2021).
[5] İlyas Çelebi, “Yıldıznâme”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Erişim 23 Temmuz 2024).
[6] Ebû Hâmid Muhammed b. Ahmed Gazzâlî, Hak Yolcusuna Öğütler Ey Oğul/Eyyühe’l-Veled Ledünni İlim Risâlesi, çev. Asım Cüneyt Köksal (İstanbul: Büyüyenay Yayınları, 2017), 47.
[7] Emine Yeniterzi, Türk Edebiyatında Na’tlar (Antoloji) (Ankara: TDV Yayınları, 2015), 4.
Hamit DEMİR
YazarAhmed-i Yesevî bugün Kazakistan’ın Çimkent şehri yakınlarında yer alan Sayram kasabasında dünyaya gelmiş, dinî tasavvufî eğitimini tamamladıktan sonra yine o bölgedeki Yesi (bugünkü adıyla Türkistan) ...
Yazar: Necdet TOSUN
Her murâdın verildiği bir anda,Şeyh Şamil’in düşlerini dilesem.Kartal gagasıyla süslü zamanda,Kafkasların kılıcını bilesem.Duysam gök atların soylu sesini,Demir dağın delindiği yerlerden.Alsam ecdâdım...
Şair: Yusuf DURSUN
Kıbrıs bizim neyimiz olur? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diyoruz ama güzel ada Kıbrıs, bütünüyle düne kadar bizim değil miydi? Karadeniz’de Kırım Yarımadası, Akdeniz’de Kıbrıs Adası bizim ileri karako...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Kavramların neler olduğunu daha iyi anlamak için bazen irdelemek gerekiyor sanırım. Bu hem karşımızdaki insanı anlamamıza olanak verecek hem de sıkıntıların neler olduğuna dair bilgi sahibi olmamıza y...
Yazar: Erol AFŞİN