Saygının Olmadığı Yerde Sevgi Çoraktır
Saygın olmak saymakla başlar. Güçlü bir edep duygusu ile gönül donanır, kâmil insan her yerde belli eder kendini.
Saygının olmadığı yerde sevgi gelişemeyeceği gibi, hiçbir şekilde kök salamaz. Saygı, bir toplumda olması gereken en elzem değerdir. Onun olmadığı yerde birçok değer de yitik sayılır. Mutluluk, huzur ve bereket çekilir.
Saygının yerini korkuya dayalı itaat almışsa bir boşluk ânında zincirden boşanan kişilerin isyankâr tavırlarına yenik düşülebilir, zarar ziyan paslaşması vuku bulabilir.
Aile içinde tüm ihtiyaçlar karşılansa bile saygıdan yoksunluk orayı çöle çevirir. Tatlısı acı olur, varlık yokluk ve zulüm olur.
Aile içinde haklara saygı ise rollerin yerinde ve zamanında kullanılmasına imkân sağlar, toplumsal gelişmişliğe temel olur.
Aile, oluşan bu saygıyla devamlılığını korur. Bu haslet içselleştikçe anne baba emektar bilinir, evlat ise emanet…
Okulda öğretmenini büyüğü ve öğreten bilen bir talebe, bir harf için 40 yıl köle olmayı da bilir.
Yaşlısını evinin bereketi, değeri gören bir insan; toplumdaki tüm yaşlılara saygı duyar.
Karıncayı incitmeyen, fidan diken, yere çöp atmayan, tükürmeyen, çevresindeki tüm varlıkları korumaya çalışan ve bu minvalde uğraşı veren herkes, çevreye dilde değil özde saygılıdır. “Yaratılmışı severim yaratandan ötürü.” diyen biri, tüm canlıların yaşama hakkına sevgi ve saygı göstererek bu sevgiyi çoğaltır.
Yaşanılan yerlere, başkasına ait öz topraklara saygı duymamak savaşların ve katliamların sebebi değil midir? İsrail'in Filistin topraklarında yaptığı zulüm, döktüğü kan ve gözyaşı, hunharlıklar, ahlaksızlıklar, işkenceler ve tüm değerleri yerle bir eden insanlık dışı muameleler yaşama saygısızlıktan doğan eylemler değil midir?
Bizler evrensel bir değer olan saygıyla yaşamanın hayatı kolaylaştıran yönüne şahit oldukça saygıyı çoğaltma çabamız da artacak, sanıyorum.
Bahçe sulama kavgaları, trafik magandalığı, pazar, alışveriş saygısızlıkları, komşunun balkonuna halı silkeleme, laf dalaşı gibi olumsuz eylemler cehaletin güncel haber başlıklarıdır. Saygının çıktığı yere cahilce davranışlar girer. Kuyruğa girme, nezaketli konuşma, sofra adabı gibi unsurlarla dolan bir yaşam biçimi ise, saygının özüyle canlara huzur olacaktır.
Her şeyden öte, her şerden öte dediğimiz yavrularımız için saygıyı elden bırakmamak gerekir. Değilse bu ciddi bir tehdittir. Evlerimizi sevgi, saygı, eğitim ve inancımızın özümsendiği kaleler haline getirmeliyiz.
Özentiden uzak, milli ve manevi değerlerini bilen kuşaklarla korkular yenilir. Saygı duymayı öğrenen bir çocuk, o esintiyle yozlaşmadan, değerlerine ait ve sahip bir şekilde yetişir.
"Bir limandır evim, ben orda bir devim." diyebilen ebeveynlerin emeği ile fıtrata sadık, saygılı nesillere yol verilir.
Fıtratça kaldıkça arızalanmaz kilit, düşmez anahtarı, paslanmaz demiştim bir kitabımda.
Anaya saygı ve itibar, sağlam nesillerin temelidir.
Fıtratça analık ise bizim üstünde durmamız gereken mühim bir meseledir. Ana makamına saygı duyan, analığa teşvik eden ve beraberinde kadının yapmak istediği tüm güzel işlere, tüm gayretlere hürmet edenler, destek olanlar toplumsal iyilik hareketine de yol vermiş olurlar. İnsanlar arası birlik beraberlik ve ülfet oluşur. Bu da saygının köklerden göklere çıkmasına vesile olur.
Saygının olmadığı yerde sevgi çoraktır. Görmeyi istediğimiz tüm değerler de bir bir yok olur, vesselam…
Nilüfer Z. AKTAŞ
YazarHuzur damıtan evlerde büyümekle başlıyor aslında her şey. Konsantre şekilde birikiyor güzellikler. Ömür boyu kullanımda olacak şekilde. Tam tersi de öyle…Aile; a ile başlayan alfabeden bir cüz taşır. ...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
S(ev)gi evde başlar.S(ev)gi…S(ev)…Ev…Hepsi sevginin içinde barınan sözcükler…Ve en çok da ev ile özdeşleştirdiğim sözcüktür s(ev)gi…Bir eylemse sevgi; yüreğin, bedenin en çok huzur bulduğu idiyse en ö...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
Kısık sesle içimizden düşünmekti hayaller… Ve o hayallere yürüdükçe insan! İnsan olduğunun, üreten olduğunun farkına varacaktı.İşte o hayallerin sahiplerindendi Mehmet Akif Ersoy. “Bir Âsım nesli” diy...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
Hazreti Ömer (r.a.)’ın oğlu Hz. Abdullah, babası Müslüman olduğunda beş yaşlarında bir çocuktu. Bu sebeple hiç puta tapmamıştı. İslâmiyet’i anlayabilecek bir yaşa geldiğinde hemen Müslüman oldu. Daha ...
Yazar: N.Nida DURAN