Yûnus Emre’nin Birlik Hassasiyeti
Yûnus Emre’nin üzerinde durduğu en temel konu birlik ve beraberlik rûhudur. Birlikten güç doğacağını, acıların giderilmesi ve tatlılıkların paylaşılması husûsunda ortak hareket edilmesi, yüreklerin ortak duyguyla coşmasını istemektedir. Gelimli ve gidimli hayat olarak bu dünyaya kanmanın ne denli bir felâket olduğuna dikkat çeken Yûnus Emre, dünya hayatını anlamlı kılmak için bir olup birlikten ayrılmamayı tavsiye etmekte ve birlikte dosta gitmeye davet etmektedir.
Müslüman olarak bizlerin bu dünyaya birbirimizle didişmek, sürtüşmek, iddialaşmak ve tartışmak için gelmediğimizi hatırlatmakta, kendi özelinden hareketle işinin ve gücünün sevmek olduğunu, dostun evi konumundaki gönülleri yapmak için bu dünyaya geldiğini dile getirmektedir.
Sevme sanatını becerebilmek, dostların gönlünü kazanabilmek için ise ikiliği bırakmak gerektiğini, birlik makamına tutunmanın şart olduğunu ifade etmektedir. Canlar canını bulmanın yolunu dirlik içerisinde yaşam sürmekten geçtiğini haber vermektedir.
Düşmanları sevindirmemek, gücümüzü kaybetmemek, buhrâna düşmemek için ayrılığımızı, farklı tellerden çalmayı, ikiliğe dayalı yaklaşımlarımızı terk etmemiz ve birbirimize karşı aslâ yalan söylemememiz gerekmektedir. Yaşadığımız ortam ne kadar kargaşa içerisinde, bulanık bir hâlde ve yersiz bir durumda bile olsa biz bulanmadan, kirlenmeden ve asâletimizi kaybetmeden yaşamayı sürdürmemiz gerekmektedir. Hayatımızda ikilik ve yalan olmazsa dünyamız hep arı ve duru kalacaktır.
Biz rûhu kaybolup benlik dâvâsı güdülmeye başlayınca, benlik ve senlik ayrımı baş gösterince ikilik ortaya çıkar. İkiliğe yakalanan gönüllerin birliği elde etmesi hiç mümkün olur mu?[1]
Yûnus Emre başarıyı birlikte görmüştür. Her alanda sağlanması gereken birlik rûhu başarının olmazsa olmazıdır. Başarmamız için birleşmemiz gerekmektedir. Sen şöylesin veya ben böyleyim kavgası, ikilik davaları, başkalaşma, ayrı düşme, cephe alma, tavır koyma ve reddiye dili kullanma gibi yaklaşımlar bizlerin kardeşliğini baltalayan başlıca tehlikelerdir.
Güçlü olabilmek için karşımızdakileri “sen” diye suçlamayı veya kendimizi haklı göstermek için “ben” diye başlayan yaklaşımları bırakmamız gerekmektedir.[2] Yûnus Emre kendi yaşadığı dönemde beyliklerin birbirine düştüğü, küçük hânedânlıkların kurulduğu, beylerin birbiriyle çatıştığı bir ortamda böylesi kurtuluş reçetelerini açıkça sunmaktadır.
O üzerine düşen görevi hakkıyla yerine getirmiş, sorumluları uyarmış, kardeşlik rûhuna sahip yeni nesiller yetiştirmiş, ayrılık tehlikesinin vahâmetini açıkça dile getirmiştir.[3]
Yûnus Emre birlik tecrübesini zıtların âhengi olarak görmekte, aynı inanca, aynı duyguya, aynı dâvâya, aynı geleneğe, aynı tarihe ve aynı kültüre sahip bireyler olarak birbirimizi ötekileştirmenin yanlışlığına dikkatimizi çekmektedir. Toplumsal hayatta kucaklayıcı yaklaşım sergileyebilmek, kapsayıcı bir dil kullanabilmek, bütüncül bir yaklaşım sergileyebilmek için önce kendimizle barışık olmamız, kendi varlığımızda birliğimizi sağlamamız gerekmektedir.
Celâl veya cemâl tecellîlerini birbirinden ayrı görmemiz, eğriliğimizle doğruluğumuzu ayrı boyutlarda değerlendirmemiz, bâtın ilminin seyrine âşinâ olabilmek için kesrette vahdeti idrak etmemiz gerekmektedir. Mutlak hakîkate tâlip olmak yerine doğruyu kendi duyum ve algımıza göre tanımlamaya kalkıştığımızda dışarıda bırakacağımız ötekileri de beraberinde sağlamış oluruz.
Bütünü kucaklayamayan duyum ve algı her zaman eksik kalmaya mahkûm olacaktır. Bu çerçevede Yûnus bedensel ve fiziksel gereksinimleri kadar rûhsal ve içsel ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurmaya çalışmıştır. Rûh ve beden birlikteliğini sağlayarak fert ve toplum bütünleşmesine, dünya ve âhiret bütünlüğüne, bilgi ve eylem ortaklığına dikkat çekmiştir.
Kendi mânevî tecrübesine ötekini dâhil etmeden rûhânî yetilerinin işlevsel kılınamayacağını dile getirmiştir. Madde ve mânâyı, rûh ve bedeni, ben ve seni, bizler ve onları aynı potada değerlendirmeden dervişlik kalitesine ulaşılması mümkün olmayacaktır.[4]
Yûnus Emre’nin birlik felsefesi aşk temeline dayanmaktadır. Hubbî teveccühle âlemin zuhûra geldiğini, varoluşun sevgiden husûle geldiğini düşünen Yûnus Emre, birlik, dayanışma, kaynaşma ve müsâmaha ikliminin ancak aşkı içselleştirmekle mümkün olacağını belirtmektedir.
Kitlelere vahdet rûhunu anlatan Yûnus Emre, aşkın birleştirici gücüne dikkatimizi çekmektedir. İnsanlar arasında gönül köprüsü kurmaya çalışan Yûnus Emre, kavga yerine sevgiyi, ikilik yerine birliği öğütlemektedir.
Kavgaya, ayrışmaya, ötekileştirmeye, düşmanlığa, hasma ve cedele sevk eden dil, nefret dilidir. Birleştiren, kaynaştıran, barıştıran, yakınlaştıran, dost kılan ve huzur veren dil ise sevgi dilidir. Sevginin kalite düzeyi ise herkeste farklı boyuttadır.
Gerçek sevgi, bizleri ölümsüz olana kavuşturan ve bizleri O’nun varlığında fenâ bulmayı sağlayan muhabbet iksiridir. Firkat ateşi âşıkları perişan kılmakta, vuslat arzusu onları hayata bağlamaktadır.[5] İmanın lezzetine eren, kulluk kalitesini gerçekleştiren, Peygamber Efendimiz’in ahlâk-ı hamîdesini şiâr edinen mü’minler hiç birbirleriyle kavga eder mi?
Hiç birbirlerinin derdine karşı duyarsız kalır mı? Hiç mazlûm, mustazaf, garip ve perişan bir hâldeki kardeşini ihmâl eder mi? Allah’ın bizi birbirimizle kardeş kıldığı dostlarından ayrı kalmaya hiç gönlü râzı gelir mi? Mü’minlerle sorunu olanın hiç Allah’la ülfetinden bahsedilebilir mi?
Allah’a ulaşma arzusunu taşıyan mü’minler kardeşlerini düşmanların hışmına marûz bırakır mı? Kardeşleri öldürülürken hiç mü’minin yüzü gülebilir mi? Yûnus Emre olanca çabasıyla ikiliği değiştirmeye ve bizleri birliğe ulaşmaya davet etmektedir.[6]
Çağdaşı diğer sûfîler gibi Yûnus Emre de yaşadığı 13. yüzyıl Anadolu coğrafyasında siyasî birlik ve toplumsal yaşamda düzeni sağlamanın çabasına bürünmüştür. Yûnus Emre şiirlerinde, sadece ilâhî birlikten değil sosyal birlikten de söz etmiştir.[7] Hayatı boyunca aslâ ırk, din, dil, mezhep ayrımı yapmayan Yûnus Emre herkese Hak nazarıyla bakmış, herkesi bir görmüş ve bütün mü’minleri sevgiyle kucaklamıştır.[8]
Yûnus Emre’ye göre yetmiş iki millete bir gözle bakmayıp onları eşit görmeyen şerâatta evliyâ sayılsa da hakîkat ehlince âsî kabul edilmektedir. Yûnus Emre’nin felsefesine göre sosyal birliği sağlamanın yolu, insanın kendi içindeki birliği ve düzeni sağlamaktan geçmektedir.
Dış mükemmeliyeti iç nizama bağlayan Yûnus Emre’ye göre kendisiyle barışık ve birlik olmayan kişilerle kurulu toplumlarda sosyal birlikten söz etmek imkânsızdır. Sosyal birlik ve düzeni bozan hareketleri; gıybet yapmak, başkasının ayıplarını gözetmek, kibir, riyâ, fesatlık ve gönül yıkmak olarak sıralamaktadır.[9] Sosyal düzeni sağlayan davranışları ise akıllı ve doğru olmak, cömertlik, tevâzu, söz söyleme âdâbı ve izzet olarak görmektedir.[10]
Anadolu insanının tarih boyunca en temel hasleti olan misafirperverlik rûhunu pâyidâr kılan iksir, onların inandıkları birlik ve sevgi dinidir. Yûnus Emre vazife ahlâkı ile içtenlik sanatını birlikte ele almakta, sevdaâmız ve ideallerimiz uğruna bizlerden sorumluluklarımızı yerine getirmeye davet etmektedir. İnsanların birliğini ve eşitliğini şiirleştiren şu mısralara bakınız:
Hâs u 'âm mutî' 'âsî dost kulıdur cümlesi
Kime eydibilesin gel evünden taşra çık[11]
Senlik benlik olıcak iş ikilikde kalur
İkilik dutan kişi niçe birike birle[12]
Yitmiş iki milletün ayagın öpmek gerek
Yaramagçün ma'şûka cümle millete bile[13]
dizeleriyle Yûnus Emre bizlere hepimizin aynı gemide olduğumuzu hatırlatmakta ve bizlere varlığı bir bütün olarak kavramaya davet etmektedir. Yalnız insanları değil kozmik âlemin tamamını bir bütün olarak düşünmemizi istemekte ve şöyle seslenmektedir:
Yir benümdür gök benümdür 'Arş benüm
Gör niçesi germişem sayvânumı[14]
Kendisini kâinat çadırının altında Rabb’i ile beraber gören ve hisseden Yûnus Emre, bizlerden sonsuz birlik ve sevgi anlayışının bir gereği olarak sorumluluk şuûruna sahip olmamızı istemektedir.[15]
İnsanlık kalitesine ermenin yolunu ve dostluğun bilincine ermenin ölçüsünü birlikte ve dirlikte gören Yûnus Emre, her birimizin hayatımız boyunca Hak yoluna girmemizi istemektedir.[16] Hak yoluna giren kişide kin, haset, garaz ve kıskançlığın bulunamayacağını belirtmekte, “dövene elsiz”, “sövene dilsiz olmamız” gerektiğini şu şekilde vurgulamaktadır:
Ben dervişim diyen kişi
İşbu yola âr gerekmez
Derviş olan kişilerin
Gönlü gendir dar gerekmez
Derviş gönülsüz gerektir
Söğene dilsiz gerektir
Döğene elsiz gerektir
Halka beraber gerekmez
Eğer derviş isen derviş
Cümle ålem sana biliş
Fuzulluğu hulka değiş
Arada ağyâr gerekmez
Derviş olan kişilerin
Miskinliktir sermayesi
Miskinlikten özge bize
Mal u mülk ü şâr gerekmez
Er elini aldın ise
Ere gönül verdin ise
İkrar ile geldin ise
Pes ere inkâr gerekmez
Yünus sen gördüğün eri
Artırma gördüğün biri
Şudur budur deyibeni
Derviş tarümar gerekmez[17]
Her şeyi hak ve hakâkatte, birlik ve dirlikte arayan Yûnus Emre, sonunda eşsiz mutluluğa eriştiğini belirtmekte ve şöyle seslenmektedir:
Hak'tan nazar oldu bana
Hak kapısın açar oldum
Girdim Hakk'ın haznesine
Hak gevherin saçar oldum
Devlet tacı başa kondu
Aşk kadehin bana sundu
Susadığımca ben dahi
Her dem onu içer oldum
Esritti aşka düşürdü
Ben ham idim aşk pişirdi
Aklım başıma devşirdi
Hayrı şerden seçer oldum
Hayra döndü benim işim
Endişeden âzâd başım
Nefsim başını kesiben
Şer işlerden kaçar oldum
Kesildi nefsimin başı
Kaldı fisk u fesat işi
Hak'tan bana nazar oldu
Kanatlandım uçar oldum
Uçtum bir hoş yere kondum
Bu dünyayı bâki sandım
Ey yârenler ben usandım
Kondum gene göçer oldum
Göçenler menzile yetti
Vardı anda karar etti
Geçti ömür kavil yetti
Varlığımdan geçer oldum
Tutsak idi canım bunda
Kalmış idim bir viranda
Gel dediler vardım anda
Gönüldüm uş göçer oldum
Yûnus Hakk'a bilişeli
Can u gönül verişeli
Şol Tapduk'a erişeli
Gözlerimi açar oldum.[18]
[1] Mustafa Uslu, Yunus Emre Gönlüm Düştü Bir Sevdaya, Erkam Yayınları, İstanbul 2019, s. 126-127.
[2] M. Aziz Bolel, Yunus Emre Hazretleri Hayatı-Divanı, Uğur Matbaası ve Ofset Tesisleri, Eskişehir 1983, s. 336.
[3] Cahit Orbuk, “Anadolu Öncüleri ve Yunus”, Uluslararası Yunus Emre, Nasreddin Hoca, Karamanoğlu Mehmet Bey ve Türk Dili Semineri Bildirileri 10-12 Haziran 1997 Konya Mevlana Enstitüsü, Konya Turizm Derneği Yayınları, Konya 1977, s. 13.
[4] Cafer Şen, “Yûnus Emre ve Hacı Bektaş Veli Arasında Geçen Menkıbeye Psikanalitik Bir Yaklaşım”, s. 142.
[5] İlyas Yazar-Meltem Araboğa-Esra Beyhan, “Yûnus Emre’nin ‘Çıktım Erik Dalına Anda Yedim Üzümü’ Mısraıyla Bilinen Şiirinin Bilinmeyen Bir Şerhi”, s. 223.
[6] Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât Yûnus’un Gül Bahçesinden II, haz. Mustafa Tatcı, TOBB, Ankara 2013, c. 2, s. 244.
[7] Yazar-Meltem-Beyhan, “Yûnus Emre’nin ‘Çıktım Erik Dalına Anda Yedim Üzümü’ Mısraıyla Bilinen Şiirinin Bilinmeyen Bir Şerhi”, s. 223.
[8] Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât, haz. Mustafa Tatcı, c. 2, s. 180, 226, 434.
[9] Yazar & Meltem & Beyhan, “Yûnus Emre’nin ‘Çıktım Erik Dalına Anda Yedim Üzümü’ Mısraıyla Bilinen Şiirinin Bilinmeyen Bir Şerhi”, s. 223.
[10] Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât, haz. Mustafa Tatcı, c. 2, s. 435.
[11] Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât, haz. Mustafa Tatcı, c. 2, s. 180.
[12] Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât, haz. Mustafa Tatcı, c. 2, s. 434.
[13] Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât, haz. Mustafa Tatcı, c. 2, s. 434.
[14] Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât, haz. Mustafa Tatcı, c. 2, s. 500.
[15] Mehmet Kaplan, Yunus Bir Haber Verir…, Dergâh Yayınları, İstanbul 2015, s. 37.
[16] İsmail Ali Sarar, “Yunus’da Sevginin, Saygının Gerçek Görünümü”, Eskişehir Anma Günleri Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 6, 1980 Yunus Emre Özel Sayısı, Eskişehir 1980, s. 28-29.
[17] Yunus Emre, Yûnus Divanı, haz. Turan Karataş, Hece Yayınları, Ankara 2019, s. 348.
[18] Yunus Emre, Divan, haz. Turan Karataş, s. 164-165.
Kadir ÖZKÖSE
YazarBursalı İsmail Hakkı (1653-1724)Yüzünden okunur “Seb’al-mesânî” yâ RasûlallahGözünden hall olur akd-i maânî yâ RasûlallahSadef-vâr oldu âlem anda sen dürr-i yetîm oldunBulunmaz âlem içre sana sânî yâ ...
Yazar: Vedat Ali TOK
Mahmud Erol Kılıç'ın "Hayatın Çizgileri Arasında" adlı eseri, modern zamanlarda insanın kendini bulma çabalarını ele alan derinlikli bir eserdir. Sufi Kitap'ta yayınlanan eser, insan ruhunun saf ve be...
Yazar: Yusuf HALICI
Bilindiği gibi eğitimin temel taşları sevgi, bilgi ve ilgidir. Okulu bahçe; öğrencileri bahçenin eşsiz çiçekleri, öğretmeni de bahçede rengârenk çiçekler yetiştirecek bir bahçıvan olduğunu biliyoruz. ...
Yazar: Ali ÖZKANLI
Bundan 30 yıl kadar önce ülkemizde yaşayan insanların dinlerini öğrenmek istediklerinde mürâcaat edecekleri eserlerin sayısı oldukça azdı. Mevcût kitapların pek çoğu Arap dünyasından veya Pakistan’dan...
Yazar: Enbiya YILDIRIM