Hulûsi Efendi’nin Bir Gazelinde Nefs Terbiyesi
Tasavvufî anlayışa göre hevâ ve heves nefstedir. Bazı sûfîler, nefs kavramıyla insanın kötü sıfatlarını ve isteklerini kasdederler. Nefs, tabiatında ebediyet arzusu, cimrilik, acelecilik, hırs, nankörlük, cehâlet, hak-hukuk tanımamak ve nimeti görünce azmak gibi fücûr işlemeye sebep olacak vasıflar taşır.
Bir mürşid-i kâmilin nezâretinde nefsin tezkiye edilmesi, belli terbiyevî ölçülere riâyetle îfâ edilmesi gereken hassas bir eğitim metodudur. Ancak bu durumda zulmet makâmından ilâhî tecellîler makâmına yükselmek mümkündür. Bu mânevî terbiye faaliyetini, tasavvuf sahasında yetkin mürşid-i kâmiller sâliklere, nefsin çirkin huylarını bertaraf ederek nasıl güzel ahlâka kavuşacaklarını bizzat hayatlarında yaşayarak, tatbîkî olarak gösterir ve öğretirler.
Hayatını rızâ, tevekkül, ihlâs ve ihsan gibi güzel hasletlerle bezeyen, nefsine hâkim olan, Peygamber vârisi velî kullardan, mürşid-i kâmillerden biri de Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)’dir. Hazret bir şiirinde şöyle buyuruyor:
Nefsin başı hoş olur gerçi bî-namâz ile
Sen namâzı bırakma mi’râc et namâz ile
(Nefis beynamaz diye tabir ettiğimiz, dinle ibâdetle alâkası olmayanlardan hoşlanır. Ancak sen namazı bırakma, bu ibâdetle nasıl Peygamberimiz Allah’ın huzûruna çıktı, miraç eyledi ise sen de namazla Rabb’inin huzuruna çık, yücelere, ötelere yüksel, ahlâken kâmil bir hâl kazan.)
Nefis, insanın içine yerleşmiş bir düşman gibidir. Hz. Mevlânâ der ki: “O dost değildir, dosttan ayırır; vefâsı yoktur.” Nefis, yüzlerce hile, hud'a sahibi bir ejderhâya; onun arzu ve isteklerine uymak demek olan hevâ ve hevesi ise, görmeye engel olan kasırgaya ve şeytanın memesindeki süte benzer.
Hevâ ve hevesine uyan haris nefs, hayvandan, beyni küçücük olan kuştan da aşağıdır. Hz. Mevlânâ; “Çünkü kuş, tuzağa düşme tehlikesini göz önünde tutarak her yeme gitmez, her yemi devşirmez. Midesi açlıktan yanar-tutuşur da buna rağmen yine de elli kez sağa-sola bakar; bir leş yiyen yırtıcı kuş yahut bir kedi pusuda bulunmasın; sakın beni gâfil görüp de avlamasın, birisi tutup beni bağlamasın.” der.
Zira insanın, aklı ve ulvî şeyleri bir kenara bırakıp nefsin âdî isteklerine boyun eğerek süflî şeylere yönelmesi, uyarılması gereken büyük bir aldanıştır.
Hulûsi Efendi (k.s.), Mektûbât’ında, “Nefs-i emmâre-i insân bir devdir ki, bütün âlemi yutsa şiddet-i tamâı zâil olmaz.”[1]
Beyitin ikinci mısraında namazdan bahsediliyor…
Hamîdeddin Efendi Hazretleri bir hutbelerinde şu şekilde buyurmuşlardır: “Namaz, erkek-kadın, fakir-zengin, hasta-sağlam her Müslüman tarafından hiç aksatılmadan yerine getirilmesi gereken çok önemli bir farzdır. Savaş anında bile yerine getirilmesi gereken namaz, diğer ibâdetlere göre bir ayrıcalığa sahiptir.
Namaz ibâdetine âzamî gayret gösterelim. Onu aksatmadan ve usûlüne uygun olarak îfâya çalışalım. Namazın alıkoyması gereken her türlü fenâlıklardan uzak duralım. Çocuklarımıza küçük yaşlarda namaz alışkanlığı kazandıralım. Unutmayalım ki namaz mü’minin mîrâcı, yani olgunluğu ve yüceliğidir.”[2]
Hulûsi Efendi Hazretleri de bir sohbetlerinde: “Dört rekâtlı bir namazı kılan bir kimse, namazın bir ruknünde Cenâb-ı Allah (c.c.)’ı hatırlasa, dört rekâtın da kabul olmasına sebep olur. Namazlarınızı cemaatle kılın. Her camide bir ihvânımız olsa, camide namaz kılan bütün cemaatin namazının kabul olmasına inşallah vesîle olur,” diye buyururlar.[3]
Dört elinle sarılsan yine sardıramazsın
Dünyâ dedikleri bu aceb hokka-bâz ile
(Dünyaya değil iki elin, dört elin olsa onunla sarılsan yine bir türlü dünya senin olmaz; dünyalık seni aldatır. Çünkü hokkabazlar gibi dünyanın çeşit çeşit yüzleri, aldatma şekilleri vardır onlarla baş edemezsin. Onunla baş edebilmek için, bir mürşidin terbiyesi ile muvaffak olursun.)
Dünya Hokkabaz Misâli
İmam Rabbânî Hazretleri Kur'ân'da ve hadislerde yerilen dünyayı şöyle tarif eder:
“Ey Oğul! Dünya nedir bilir misin? Kadınlar, oğullar, mallar, şan, şöhret, liderlik, eğlence ve oyun gibi seni Hak Sübhânehû'dan uzaklaştıran ve O'na ulaşmanı engelleyen her şey dünyadır.”[4] Aslında bu nimetler zaten insan için yaratılmıştır. Mesele bunları kullanmak değil, onları kullanırken esas hedefi kaybetmemek, dünya nimetlerinin Allahu Teâlâ'ya vuslata engel olmasına izin vermemektir.[5]
Ehiller ile konuş tâ ki ehil olasın
Seni yoldan çıkarır derilme yobaz ile
(Ehl-i kâmil olanları arkadaş seç, onlarla muhatap ol, onlarla konuş onların sohbetine katıl ki sen de kemâl kazanasın. Kendini bilmeyen, hatta dindâr geçinip dine zarar verenlerle de arkadaş olursan, o kimseler, seni yoldan çıkarır.)
Bir hadisi şerifte, “Sâlih insanlarla beraber bulunan kimse güzel koku satanla beraber olan kimseye benzer. Güzel koku satan kimse kokusundan ikram eder. O hiç koku almasa bile onun yanında durduğu sürece ondaki (mürşiddeki) güzel kokuyu teneffüs eder ve koku üzerine siner. Kötülerle bulunmak da körükçü dükkânında oturmak gibidir. Orada bulunan kimse elini hiç kömüre bulaştırmasa bile, oradaki pis havadan bir parça üzerine siner.”[6]
Hulûsi Efendi (k.s.), birinci mektubunda, “Her zaman iyilere mukârin ol, kötülerden ictinâb et. Kişinin mi’yârı mukârin olduğu kimsedir. Mezbeleden dâima fenâ, attar dükkânından ise iyi koku intişâr eder.”[7] buyurmaktadır.
Şah-ı Nakşbend Hazretleri de, “Allahu Teâlâ sevdiği kimseleri dostlarının yanına gönderir. Sizi de bir dostunun yanına gönderirse sizi de seviyor demektir.” buyuruyor. Bir insan edebe ulaşabilmesi için irşâd olabilmesi, Hakka ulaşabilmesi için Peygamber vârisi olan Allah dostlarıyla beraber bulunmalı, onların sohbetiyle olgunlaşmalı ve terbiye edicisine karşı itikat ve sadâkati sağlam olmalıdır.” öğüdünde bulunuyor.
Baykuş ile bekleme vîrâne bucağını
Çık şikâra nefsini yoldaş ol şehbâz ile
(Vîrânelere seçen baykuş gibi bekleyip durma, hareket et çalış, gayret göster. Nefsini avlamak için doğan kuşu gibi ol, hedefini gör, tuzaklara düşme. Ufku geniş olan, uzakları gören Allah dostlarının yolundan gidenler, onlarla beraber olanlar, yollarını sapıtmazlar.)
Hz. Mevlânâ şöyle bir hikâye nakleder: Padişahlardan birinin bir doğanı vardı. Yolunu kaybeden bu doğan bir vîrâneye düşmüş, baykuşlar arasına katılmıştı. Padişahtan ayrı düşmesi yetmiyormuş gibi bir de baykuşların ezâsıyla baş başa kalmıştı. Başına vuruyor, kanadını çekiştiriyorlardı. Kendi aralarında;
- “Dikkat edin, doğan yerinizi yurdunuzu elinizden almak için geldi.” diye konuşuyorlardı.
Başına üşüşüp öfkeyle onu sorguluyorlardı. Doğan;
- Ben burada yaşamak istemem, dedi, padişahın yanına gitmek isterim. Bu harabe size hoş görünüyor, bana değil.
Baykuşlardan biri ise şöyle diyordu:
- Doğan hile ile bizi evimizden barkımızdan uzaklaştırmak istiyor. Bizim gibi safları aldatmak için padişahtan dem vuruyor. Âdî bir kuş hiç padişahlarla düşüp kalkabilir mi, hiç aklınız yok mu?! O, padişahın cinsinden mi ki?! Bu, olmayacak bir laf, maksat ahmakları aldatmak. Bir baykuş onun beynine vursa ona padişahtan yardımcı gelecek öyle mi, hani nerde?!
Doğan ona şöyle cevap verdi:
- Benim bir tüyüm kopsa padişah baykuş yuvasının kökünü kazır. Bana uyun da, baykuşsanız bile doğanlaşın!
Doğan, ihvân-ı yârândır; baykuşlar ise avam halktır.
Hamîdeddin Efendi Hazretleri şöyle buyurmaktadır: “Bütün ihvânlar, Pirlerimizin ve dolayısı ile Efendi Hazretleri’nin emânetidir. İhvanlara Allah’ın izni ve inâyetiyle sahip çıkmak ve gelebilecek her türlü tehlikeye karşı kendilerimizi siper ederiz. Bir ihvânın kılına bile zarar gelmesini bile engelleriz. Kıyâmete kadar da bu yol böyle devam edecektir.”
Yâ Rab hidâyet eyle lutf u inâyet eyle
Çıkmaz yollarda koyma bir sürü haylaz ile
(Ya Rabbi, sen lütf u hidâyet et, bize yardım eyle, Allah’ım bizleri çıkmaz yollarda koyma, yolumuzu sevdiklerinin yoluna çıkar. Emânet ettiğin bu ihvânları bir çobanın sürüsüne olan mes’ûliyeti nisbetinde tekrar sana sâlimen teslim etmeyi nasip eyle. Eksik hâlleri olanlar yüzünden, değerli ihvânlara ve bize bir zarar gelmesin.)
Hamîdeddin Ateş Efendi Hazretleri şöyle buyurmuşlardır:
“Her zaman Cenâb-ı Allah’ın ve büyüklerin mânevî olarak sizinle olduğunu hatırlayarak hareket etmek imanın kemâle ermesi için en güzel düşünce şeklidir. Böyle hareket eden insanın hayatını yanlışlar değil, hakîkatler nakışlar. Gönlünde ilâhî feyzden, himmetten, bir anlık nazardan, rahmetten ve iyilikten inci-mercan misali hazineleri çoğalır. Yoksa sadâkatinde eksiklik olan, inancında noksanlık olan, şahsiyetinde bozukluk olanlar da iki cihanda mahcûp olurlar. Bu mahcûbiyet elbette hepimizi üzer.”
Hulûsi Efendi (k.s.), Dîvân’ında şöyle buyurmaktadır:
Bunca cavlak cılız artık davarı
Nice çoban olup nice güdevüz
Abdullah b. Ömer (r.a.)'in naklettiği bir hadiste Allah Rasûlü şöyle buyurdular: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz.” buyurmuştur. Bu benzetmeyle sorumluluk bilincinin önemine vurgu yapılan bu hadiste, bir yandan da akıllı ve kendini bilen bütün insanların sorumluluğuna atıfta bulunulmuştur. Tabîî işte, sorumluluk duygusuyla müntesiplerin de büyüklere karşı, Allah’a karşı yapmaları gereken vazifeleri ihmâl etmemeleri gerekir.
Hergiz merhabâ etme ömrünü hebâ etme
Hakk u hukuk tanımaz Hak’dan utanmaz ile
(Herkesle merhaba edilmez, kişi dostunu düşmanını iyi tanımalıdır. Avamla düşüp kalkan ömrünü boşa harcamış olur. Hele hele hakka hukuka riâyet etmeyen, Allah’tan utanmayan, hayâ duygusunu yitirenlerle görüşme, konuşma, onlara yakın olma.)
Hamîdeddin Ateş Efendi Hazretleri bir sohbetlerinde şöyle buyurmuştur:
“Herkes kiminle oturuyor, kiminle kalkıyor, kiminle samîmî oluyor, kime mesafe koyuyor buna iyi dikkat etmelidir. İhvanın içinde ayrımcılık yapmaya çalışanlar hiçbir devirde başarılı olamamıştır; aslâ da olamayacaklardır. Sadece yaptıkları yanlışları ve kötülükleriyle anılırlar. Vefasızlıklarıyla bilinirler.” Gazelin son birkaç beytinin açıklamasını vererek yazımızı tamamlayalım:
Ezel mazhariyyetin bunda temâsîlidir
Ördek ördekler ile derilir kaz kaz ile
(Bezm-i elestte, rûhlar âleminde tanış olan rûhlar, birbirleriyle görüşenler, aynı halkanın etrafında toplananlar, bu dünyada da beraber olurlar. Her yaratılmış kendi cinsiyle bir araya toplanır. Meşrebi uymayanlar, kalben dost olmayanlar bir araya gelemezler.)
İhramıczade Hazretleri Pîrimiz şöyle buyurmuşlardır: “Bizim ihvânımızın uzaklığı yakınlığı yoktur, her an onlarla beraberiz.” “Biz, dünya ve âhirette maddî ve mânevî işlerinizde beraberiz, biriz.” “Ervâh-ı ezelde rûhlar beraber olmuşlar, onun için burada beraberiz. İnşallah âhirette de beraber olacağız. “ “İhvanımız bizi sevdiği kadar beraber oluruz.”
Hulûsî’yâ hoş görür özün Hakk’a tapşurur
Hakîkatda bir görür Mahmûd’u Ayâz ile[8]
(Hulûsi, her şeyi hoş görür, biz her şeyimizle Allah’a teslim olmuşuz. Her şeyi Hak’tan biliriz. Padişah ile kölenin kul olma takvâ, ibâdet bakımından kimin üstün olduğunu Allah bilir. Hakîkat nazarıyla bakar biz kimseyi, dünyevî makamından dolayı üstün tutmayız. Mânevî yönüne bakar ona göre değer veririz. Biz nefsin merhalelerini geçtiğimiz için her şeye, herkese, hakîkat nazarıyla bakarız. )
[1] Es- Seyyid Osman Hulûsi Ateş, Mektûbât-ı Hulûsî-i Dârendevî, (Haz.: Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz), Nasihat Yayınları, Ankara, 2006, s. 12.
[2] H. Hamideddin Ateş Efendi’nin Hutbe Arşivi (29.04.2011).
[3] İsmail Palakoğlu, Gönüller Sultanı es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, Somuncu Baba Araştırma ve Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 2004, s. 444-445.
[4] İmam-ı Rabbani, Mekûbât, 73. Mektup.
[5] Süleyman Derin, “Din ve Dünya Dengesi”, Altınoluk Dergisi, Sayı: 266, Nisan 2008, s. 38.
[6] Buhari, Zebîha, 31; Müslim, Birr, 146; Ebu Davud, edep, 16.
[7] Ateş, Mektûbât, s. 2
[8] Es- Seyyid Osman Hulûsi Ateş, Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, (Haz.: Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz), Nasihat Yayınları, Ankara, 2006, s. 289.
Musa TEKTAŞ
Yazarİnsanlık, dünya yaratıldığından beri iyinin ve kötünün mücâdelesine şâhittir. Allahu Teâlâ, insanı en mükemmel şekilde yaratmıştır; ancak insan, zaman zaman en aşağılık duruma düşme eğilimi sergilemek...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Bazı şahsiyetler vardır ki, yüzlerce isim arasından öne çıkar, size gülümser, kendilerini hatırlatırlar. O şahsın çehresi gözünüzün önünde beliriverir, sîmâsı ayan beyân olur. Yüreğinizde yer etmiştir...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Darende’de tasavvufî irşad hizmetlerini güzel bir biçimde yürüten Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, dergâh kültürünü canlı olarak yaşattığı hanesinde tasavvuf eğitimini gönüllere nakşederek dinî ve içtim...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Tasavvufî konular incelenirken üzerinde durulan en önemli konulardan biri de muhabbettir. Mâneviyat yolunun ârifleri sevginin en ileri derecesi olan aşk kelimesinin karşılığı olarak muhabbet kavramını...
Yazar: Musa TEKTAŞ