Ahmed-i Kuddûsî ve Gönül Aynası
18 ve 19. yüzyılın önde gelen isimlerinden olan Ahmed-i Kuddûsî, döneminin aşk ile yoğrulan sûfîlerinden kabul edilmiştir. Dîvân’ındaki şiirleri ve diğer eserlerinde dile getirdiği hakîkatlerle gönül dünyamıza yön veren müelliflerden biri olan Kuddûsî, Nakşbendiyye Tarikatı’nın Hâlidyye koluna intisabının ardından kendisini vuslata ulaştıran asıl yol olarak Kâdiriyye Tarikatı’nı seçmiştir.
Mecâzî aşktan ilâhî aşka yol bulan Ahmed-i Kuddûsî, yetiştirdiği talebeleri ve eserleri ile aramızda yaşamaya devam etmektedir.
Ahmed-i Kuddûsî’nin Hayat Serüveni ve Dîvân’ı
11831769’da Niğde’nin Bor ilçesinde doğan Ahmed-i Kuddûsî’nin babası Maraş’tan Niğde’ye gelerek buraya yerleşen Nakşbendî şeyhi Hacı İbrâhîm Efendi’dir.[1] Kuddûsî, ilk eğitimini (maddî ve mânevî olarak) babasından alır. 1786’da babasının vefatı üzerine Bor’dan ayrılıp önce Turhal’a ardından Erzincan ve Kayseri’ye gider.
Buralardaki meşâyih ile görüşmeler yapan Kuddûsî, Şam ve Mısır’ı da ziyaret eder. Daha sonra Hicaz’a giden Kuddûsî, 17 yıl Mekke-i Mükerreme’de ikâmet eder. Mânevî bir işaretle Anadolu’ya dönen Ahmed Efendi, 1807-1810 yılları arasında gerçekleşen Osmanlı-Rus Savaşına ve Balkan Harbine katılır. Şumnu’da bir müddet ikâmet eden Kuddûsî, dönüşte Bor’da bir zaviye açarak insanları irşâd etmeye başlar.
Dildeki mahâreti nedeniyle hatipliği ve özellikle şiirleri ile insanlar üzerinde etkili olan Ahmed-i Kuddûsî, uğradığı ağır iftiralar nedeniyle 13 yıl zâviyesinden çıkamaz ve 1265/1849’da burada vefat eder.[2]
Halk arasında “Maraşizâde” ve “Kuddûsî Baba” şeklinde tanınan Ahmed Efendi, şiirlerinde “Kuddûsî” mahlâsını kullanmıştır. Hz. Mevlânâ’dan etkilendiğini açıkça ifade eden Kuddûsî, görüşlerini coşkun ve herkesin anlayabileceği bir tarzla ifade etmeyi başarmış bir sûfîdir.[3]
Kâdiriyye Tarikatı’na müntesip olmakla birlikte diğer tarikatları de sahiplenen Kuddûsî’nin günlük 100 istiğfar ve 10 salavât-ı şerîfe ile okuyabildiği kadar kelîme-i tevhîd okuyan herkesi mürîd olarak kabul etmiştir.[4]
Daha çok Bor, Niğde, Aksaray ve Kayseri civarında yolunu neşreden Ahmed-i Kuddûsî’nin vefatından sonra yerine oğlu Abdurrahman Efendi, onun da vefâtı üzerine torunu Ali Halîfe bu yolu devam ettirmiştir.[5] Hacı İbrahim Girgin’in bu yolu vekâleten neşretmesinin ardından Ali Halîfe’nin oğlu Ahmed Eren Kuddûsî’nin yolunu temsil etmiştir. Kuddûsî’nin ağabeyi Mehmed Efendi’nin Bor’da müftülük yaptığı bilinmektedir.[6]
Ahmed-i Kuddûsî’nin Divân’ı bir aşk dîvânı olarak kabul edilebilir.[7] Âşıkâne ve zâhidâne bir tarzda kaleme aldığı şiirlerinden oluşan Dîvân’ına Fehmi Kuyumcu tarafından “Pendenâme-i Hazret-i Kuddûsî”, “Vasiyetnâme-i Kuddûsî” ve İcâzetnâme-i Hazret-i Kuddûsî” başlıklı üç bölümle dört adet mektup eklenmiştir.[8] Bazı kaynaklarda Kuddûsî’nin Tıbb-ı Nebevî, Nesâyih-i Ahmed Kuddûsî, Hazînetü’l-esrâr ve ganîmetü’l-ebrâr ve Medâyih Risâlesi gibi eserleri olduğu nakledilmektedir.[9]
Ahmed-i Kuddûsî’nin Gönül Aynasından Seslenişler
Ahmed-i Kuddûsî, gönül aynasında ilâhî tecellîlerin parlaması için aşkın kılavuzluğuna başvurulmasını zorunlu görür:
Selamet yok bu yolda ‘ışka yoldaş olmayınca
Gönül içinde ‘ışk derya misâli tolmayınca
Silâhı ‘ışk olan korkmaz ‘adûdan râh-ı Hakk’da
İrilmez menzile hem ‘ışk kılavuz olmayınca.[10]
Âşığın gönlünün Hakk’tan başkasını kabul etmeyeceğini söyleyen Kuddûsî, âşığın can ve başını Hak yoluna fedâ etmesinden dolayı bu güzel hâlin ona lütfedildiğini belirtir.[11]
“Şol kişi hamr-ı ‘ışkı bir kadeh içmiş ola/Dû cihânın ârzûsundan bil heme geçmiş ola” mısraında aşk kadehinden içen kimsenin dünyevî ve uhrevî her türlü beklentiden yüz çevireceğini zikreden Kuddûsî, “Her neye baksa görür anda Hudânın veçhini/O kişi kim çeşmini bir ehl-i ‘ışk açmış ola” beytinde ise âşığın her yerde Hakk’ın cemâlini gören yapısına dikkat çeker.[12]
Gönül süruru için dünya kaygısından vazgeçmek gerektiğini ve Hakk’a bende olmak için O’ndan başka her şeyden yüz çevirmenin zorunluluğunu sıklıkla vurgulayan Kuddûsî’nin[13] Hakk’ı yâd etmenin (zikrin) bu süreçteki tesirini şöyle dillendirir: “Kimse nâil olmadı bu ışka sorun hac ile bağ/ Zikri Hakk’a ol müdâvim mâsivadan et ferağ.”[14] Aşkta sadâkatin, kişinin varlığını Hakk’ı varlığında eritmesine bağlı olduğunu savunan Kuddûsî;[15]
Verdi bu ‘ışkı Yaradan çık sûfîyâ sen aradan
Aşksız olan bi-çâreden sığınıram Settâre men
Kuddûsî-i Kuddûs sever mücrim deyû sûfî yerer
Der cümime etmem keder geldim der Gaffâra men dizelerinde Hakk’ın isimlerine mazhar olmanın benlik iddiasından sıyrılıp Hakk’ta ifnâ olmanın gerekliliğini yineler.[16]
Kuddûsî’nin üzerinde durduğu bir diğer mesele mârifet konusudur. Ona göre, kişi kîl ü kâli bırakarak nefsini, Rabbini, dünyayı ve âhireti mârifet nuruyla tanıyarak hakîkat perdelerini aralamalıdır:
“Ma’ârif kenzini bulan hakîkat sırrına erer/ Bu kîl ü kâli hem lâf-ı güzâfı ey dedem neyler.”[17] Hakk’ı layıkıyla tanımak ve gereğince O’na ibadet etmek için dünyaya gönderildiğini söyleyen Kuddûsî,[18] mârifet pınarının kalpte kök salmasının zikirle özellikle kelime-i tevhîd zikri ile mümkün olabileceğini şöyle dile getirir: “Zikr ile hâsıl olur kalbde bu nûr-ı ma’rifet/ Olalım tevhîde meşgûl şevk-ile biz dâ’imâ.”[19]
Mârifet deryasının zikirle açılacağını savunan Kuddûsî’nin sadece zâhir ilimle meşgul olmayı âriflik için yeterli görmediği anlaşılmaktadır. Ona göre zâhir ilimlerle ilme’l-yakîn mertebesi, daimî zikirle ayne’l-yakîn mertebesi elde edilir:
Açılır zikr ile kalb gözü devâm et sen ana
‘Ârif olmaz kişi nahv ü sarfda yektâ olsa da
‘İlm-i zâhir ehli Allah’ı bilür ‘ilme’l-yakîn
Bilemez ‘ayne’l-yakîn her fenne dânî olsa da.[20]
Nefs-i emmâre ve şeytanın hakîkat yolcusunu yolundan uzaklaştırmalarına karşı uyarıda bulunan Kuddûsî,[21] Hakk’a visâl oluncaya kadar O’ndan ümîd kesilmemesini ve O’na güvenerek mânevî yolda mesafeler kat edilmesini sâlike tavsiye eder:
“Bin kerre bin ol Padişah/ Etsem dahi böyle günah/L/i-taknatu yeter penâh/ Cürmüm ile geldim Sana.”[22] Ahmed-i Kuddûsî, Hakk’a vuslat yolunda gaflete düşmemek için on sekiz bin âlemin Hakk’ı yâd etmesine ibret nazarıyla bakılmasını tavsiye eder:
Uyumaz on sekiz bin âlemin halkı sana n’oldı
İderler cümlesi tesbîh ü ezkâr u du’â îkâz
Uyumaz arş u ferş ü şems ü mâh u necim ü kürsî
Yedi deryâ yedi kat yir dahi yedi semâ îkâz.[23]
Kuddûsî, hakîkat yolculuğunda gönül diyarının ilâhî tecellîlerle bezenmesi için Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sevilmesinin ve örnekliğinin en temel unsur olduğunu sıklıkla vurgular.[24] Ona göre hakîkat yolcusu Hz. Peygamber (s.a.v.)’i çok sevmeli, O’na çokça salât ü selâm getirmeli ve O’nun maddî-mânevî feyzinden istifade ile Hakk’a vâsıl olmak için elinden gelen gayreti göstermelidir:
“Salât-ıla selâm it günde on kerre Rasûl’e çün/Devâm ider ana cümle melek insân Hızır İlyâs.”[25] Hz. Peygamber örnekliğinde dünya sevgisini kanmamak gerektiği konusu da Ahmed-i Kuddûsî’nin gündemindedir: Ve buyurmış ki dünyâ hubbıdır başı kamu zenbin/Hudâ-yı Lem- Yezel virmez anı hizb-i ehibbâya.[26]
Yetiştirdiği insanlar ve kaleme aldığı eserlerle gönül aynasından hakîkat tecellîleri yansıması için rehberlik yapan Kuddûsî, aşk, dünya sevgisinden yüz çevirmek, zikir, gaflete düşmemek, mârifet tecrübesi, yakînî ilim idraki gibi konularda Hz. Peygamber (s.a.v.) ve sahâbe-i kirâm gibi ideal insan modellerinin sevdasını sürmüştür.[27]
Kuddûsî, Dîvân’ında günahtan sakınmak, ilhâda düşmemek, bela ve musibetlere sabretmek, hüsnü zan sahibi olmak, velîler yoluna bende olmak, şehveti terk etmek, amele güvenmemek, cezbe nuruyla hakîkî bilgiye ulaşmak, ölmeden önce ölüm sırrıyla hayata bakmak ve tefekkür gibi birçok konuda söz söylemiştir.[28]
Bu yönüyle Ahmed-i Kuddûsî, yaşadığı dönemde olduğu kadar vefatının ardından da gönülleri mesrur etmeye devam eden velîlerdendir.
[1] Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri (Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2000), 1/150; Süleyman Uludağ, Mustafa Asım Köksal, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2002), 26/ 315-316.
[2] Vasfi Mahir Kocatürk, Tekke Şiiri Antolojisi, (Ankara: Edebiyat Yayınevi, 1968), 461; Ömer Çiftçi, Fatîn Davud Hâtimetü’l- Eş‘âr (Fatîn Tezkiresi), (Malatya: İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 1996), 349.
[3] S. Nüzhet Ergun, Türk Müsikîsi Antolojisi (Dinî Eserler) (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 1943), 2/608.
[4] İbnülemin M. Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Ankara: MEB Yayınları, 19070), 3/772-773; M. Asım Köksal, Hakk Âşık’ı, Büyük Mürşid Ahmed Kuddûsî (k.s) Hayatı, Mesleki, Üstün Kişiliği, Eserleri (Ankara: Fon Matbaası, 1983), 24; Lütfi Alıcı, Gülcan Alıcı, “Mar’âşîzâde Ahmed Kuddûsî’ye Göre Tarikatın Altı Erkânı”, Külliyat Osmanlı Araştırmaları Dergisi 6, (2018), 13.
[5] Hüseyin Hüsamettin, Amasya Tarihi, haz. Ali Yılmaz, M. Akkuş, (Ankara: 1986), 1/226.
[6] Hür Mahmud Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19.Yüzyıl) (İstanbul: İnsan Yayınları, 2002), 302.
[7] Ahmet Doğan, Ahmed Kuddûsî-Tenkitli Metin (Ankara: Akçağ Yayınları, 2002), 8. Kuddûsî, Hz. Mevlânâ’dan çok etkilendiğini belirtir. Ali Tenik, “Mevlana’nın Mutasavvıf Şairlere Etkisi: Ahmed Kuddûsî Örneği”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 18, (2007), 153-166.
[8] Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî -Tezkire-i Meşâhir-i Osmâniyye (İstanbul: Matbaa-i Amire, 1890-1897), 4/58.
[9] Tahir, Osmanlı Müellifleri, 1/129; Said Aykut, “Ahmed Kuddûsî”, Sahabeden Günümüze Allah Dostları (İstanbul: Şûle Yayınları, 1996), 89-109; Ali Tenik, Ahmed Kuddûsî ve Tasavvuf Düşüncesi (Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2007), 42-48; Lütfi Alıcı, Sadık Gedik, “Mar’aşîzâde Ahmed Kuddûsî ve İcâzetnâme-i Kuddûsî Adlı Eseri”, International Journal of Language Academy 6/1, (2018), 220-235; Hatice Yılmaz, Bursalı Mehmed Tahir’in Osmanlı Müellifleri Adlı Eserinin Tashihi: Tarikatlar ve Meşayıh Faslı (Bursa: Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2021), 56-57.
[10] Ahmet Doğan, Kuddûsî Divanı (Ankara: Akçağ Yayınları, 2013), 165; Lütfi Alıcı, Gülcan Alıcı, “Mar’aşîzâde Ahmed Kuddûsî’nin Vasiyyetnâme Adlı Eseri”, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 16/1, (2019), 151-166.
[11] Kuddûsî, bu düşüncesini şu mısrada dile getirir: ‘Âşıkın gönlüne Hakkdan gayri nesne girmez/ Çünki ol îsâr ü cân ü ser ile eyler ferah.” Kuddûsî, Dîvân, 24.
[12] Kuddûsî, Dîvân, s.160.
[13] Kuddûsî, bir yerde bu hissiyatını şu şekilde dile getirir: “Dünyâyı seven ahretin zevkini bulamaz/ Mevlayı seven gayriye herkiz nazar etmez.” Kuddûsî, Dîvân, 68.
[14] Kuddûsî, Dîvân, 85.
[15] Bu görüşünü şu beyitte dile getirir: “Cânı dilden tâlib isen dost visâlini eger/ Cismini yandır bu ışkın oduna bir pâre gel.” Kuddûsî, Dîvân, 109.
[16] Kuddûsî, Dîvân, 145.
[17] Kuddûsî, Dîvân, 36. Kuddûsî’nin Hakk’ı layıkıyla tanımak adına O’nun isimleriyle varlık âlemi arasında kurduğu ilişki için bkz., Nazmi Özerol, “Ahmed Kuddûsî’nin Şiirlerinde Esmâ-i Hüsnâ’dan Yansımalar”, KSÜSBD 18/3, (2021), 1721-1738.
[18] “Ma’rifet içün yaratmış bizi Hallâku’l- verâ/ Anı tahsil eyleyelim sa’y idüb subh u mesâ.” Kuddûsî, Dîvân, 28.
[19] Kuddûsî, Dîvân, 28. Bu konuda geniş bilgi için bkz., Yakup Poyraz, Benay Bıçak, Büşra Azgun, “Ahmed Kuddûsî Divanı’nda Yer Alan Nasihatler ve Nasihatname Türünde Şiirler”, Filoloji Alanında Teori ve Araştırmalar II, ed. Yılmaz Kurt (Ankara: Gece Kitaplığı Yayınları, 2020), 53-55.
[20] Kuddûsî, Dîvân, 95.
[21] Kuddûsî, nefs ve şeytanın insanı hakîkat yolundan ayırmak için yapacakları aldatma girişimlerine karşı uyarılarını şu beyitlerde dillendirir: “Nefs-i emmârem fesada meyl eder durmaz heman/ Nâr-ı ışkınla anı yak ki ola işi salah.” “Nefs-i emmâre heva şehvet Azazil birleşüb/ Ettiler iğvâ beni oldum gavi ya Rab meded.” Kuddûsî Divân, 185,191; Mustafa Ünver, “Borlu Kadiri Şeyhi Ahmed Kuddüsi (1769-1849) ve Şiirlerinde Kur’an-ı Kerim’e Yaptığı Atıflar”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 16, (2003), 155.
[22] Kuddûsî, Dîvân, 96.
[23] Kuddûsî, Dîvân, 757. Kuddûsî’nin kâinata bakıp Hakk’a bende olmak işleyişiyle ilgili olarak bkz., Hamza Karaoğlan, “Kuddûsî Divanında Yer-Su Kültü”, Academıc Socıal Resources 7/43, (2022), 1586-1591; Bahir Selçuk, “Teşbih-i Belîğde Kendisine Benzetilen Bir Unsur Olarak Deniz: Ahmed Kuddusî Divanı Örneği”, Litera Turca 5/1, (2019), 94-107.
[24] Kuddûsî’nin Hz. Peygamber’in ontolojik konumuna dair değerlendirmeleri için bkz., Ali Tenik, “Türk Mutasavvıf Şairlerinde Hakikat-i Muhammediyye Anlayışı: Ahmed Kuddûsî Örneği”, Kültür Coğrafyamızda Hz. Muhammed Uluslararası Sempozyum (Orta Asya, Kafkasya Ve Balkanlar), Hzl. Komisyon (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2011), 2/180-195.
[25] Kuddûsî, Dîvân, 7.
[26] Kuddûsî, Dîvân, 3-4.
[27] Kasım Tatlılıoğlu-Zehra Bodur Çakır, “Maraşizade Ahmet Kuddusi Efendi’nin Tasavvuf Görüşleri Bağlamında İdeal İnsan Modeli Üzerine Bir Değerlendirme”, Uluslararası Maraşîzâde Ahmed Kuddûsî Ve Kadirîlik Sempozyumu Bildiri Özet Kitapçığı, hzl. Mehmet Canlı (Kahramanmaraş: Kahramanmaraş Belediyesi Yayınları, 2018), 37; Zeynep Ortakaya, Ahmed Kuddûsî’de İlâhî Aşk (Şanlıurfa: Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2019), 35-129.
[28] Yakup Poyraz, Mehmet Yılmaz, “Ahmed Kuddûsî Divanı’nda Hz. Peygamber Sevgisi ve Manzum Hadis Tercümeleri”, Filoloji Alanında Teori ve Araştırmalar II, ed. Yılmaz Kurt (Ankara: Gece Kitaplığı Yayınları, 2020), 126-129.
Fatih ÇINAR
YazarTasavvufî anlayışa göre hevâ ve heves nefstedir. Bazı sûfîler, nefs kavramıyla insanın kötü sıfatlarını ve isteklerini kasdederler. Nefs, tabiatında ebediyet arzusu, cimrilik, acelecilik, hırs, nankör...
Yazar: Musa TEKTAŞ
İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi, Sivas ve çevresinde maddî ve mânevî sahadaki hizmetleriyle gönüller fethetmiş bir Hakk dostudur. İsmail Efendi, tevazu ve mahviyyeti, halka hizmeti Hakk’a hizme...
Yazar: Fatih ÇINAR
Mehmed Emîn-i Tokâdî, 17. yüzyılın ikinci yarısı ile 18. yüzyılın ilk yarısının önde gelen isimlerindendir. Bir Nakşbendî şeyhi olan Tokâdî aynı zamanda seyyah sûfîlerdendir. Bu çalışmada, velûd bir m...
Yazar: Fatih ÇINAR
Nakşbendî Tarîkatı’nın önde gelen isimlerinden olan Mehmed Raîf Efendi’nin hayatı hakkında detaylı bilgi bulunmamaktadır. İstanbullu olduğu bilinen Raîf Efendi, İstanbul’da 1309/1891’de vefât etmiştir...
Yazar: Fatih ÇINAR