Şükür Nasiptir
Yaşamımız boyunca türlü merhalelerden geçiyoruz. Dünya durdukça da bu düzen böyle gidecek. Yani çeşitli imtihanlara tâbî olacağız. İnanan insanlar olarak dünya hayatının bir imtihan dünyası olduğunu biliyoruz. Zâten her şey buna şâhitlik etmiyor mu? Bir düşünsek, kime bakarsak bakalım, dışarıdan baktığımızda en mutlu olarak bildiğimiz insanın dahi derdi var.
Dert, keder, sevinç, derman her şey insan için aslında. Allah bizi bu şekilde sınıyor belki. Nereye kadar dayanabildiğimizi görmemizi istiyor belki. Cüzi irademizle, kâinatı yaratan, kâinata hüküm veren Allah’ın küllî iradesini tam olarak anlamak mümkün olabilir mi?
Etrafımızda olan biteni gönül gözüyle ve kalbimizle okumanın yanında aklımızı da kullanarak okumak önemli. Elbette insanın iman noktasındaki ilerleyişine derinlemesine inmek buradaki yazımın konusu değil. Ama bildiğimiz ve inandığımız bir şey var ki Allah istemese, istemeyi vermezdi ve şükretmeyi de vermezdi. Şükür, Allah’a teşekkür etme biçimidir bir bakıma.
Dünya bir gece örtüsünü çekmişken ve sessizliğe bürünmüşken güneşin doğmasıyla birlikte yeni bir güne sağlıklı bir şekilde uyanabilmenin adıdır şükür. Sokakta yürürken bir taşı, başkaları takılmasın diye kenara atmak da şükürdür. Öyle ki Allah’ın yarattığı kullarına bir zarar gelmesin diye.
Bazen anlamlandıramadığımız olaylar olabilir, yine bunu açıklamakta zorlanırız. Meselâ, çevremizdeki birçok insanın gayet mutlu ve huzurlu bir hayat sürdüğünü zannedebiliriz. Zannederiz diyorum çünkü kimin ne sıkıntısı var, ne derdi var bilmiyoruz.
Dünyada milyarlarca insan var ve bu da demek oluyor ki milyarlarca dert var. Herkesin bir hikâyesi, bir derdi, bir umudu var. Dünya dediğimiz bu âlem aslında iyi kötü, haklı haksız, sevinçli hüzünlü, doğru yanlış dengesi üzerine kurulu bir bakıma. Yani bir taraf eksik kalırsa dengesi bozulacak bir yapı gibi. Çok acı tecrübeler var aslında.
Meselâ, bir trafik kazasında birkaç kişi vefât etti diyelim; diğer taraftan vefât etmeyen insanlar var, deriz ki şükür bir şey olmadı. İşte burada çok trajik bir durum var. Bir tarafta evlâdına, kardeşine, sevdiğine bir şey olmadığı için sevinen bir kesim var, diğer tarafta sevdiği öldüğü için üzülen bir kesim.
Aynı olay, farklı sonuçlar. Acının ağırlığı var mıdır bilmem. Acının ağırlığı herkes için aynı mıdır o da meçhûl konulardan bir başkası. Ama acının ağırlığının kıyas edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Meselâ, bir kişi göremiyorsa o kişi buna çok üzülüyorsa ve bir türlü bunu kabullenemiyorsa bunun acısı o kişi için çok ağır olabilir.
Ama bir başka görmemesini artık kabullenip hayatını ona göre idame ettirirse ve artık bunu kendisinin bir gerçeği olarak görürse belki biraz daha rahatlamış şekilde hayatına devam edebilir. İşte şükretmek belki burada önemli. Her şeye rağmen şükretmek.
Falanca kişi çok güzel görüyor ben neden görmüyorum diye hayıflanmanın aslında bizim için bir önemi yok. Eğer tüm tıbbî seçenekler araştırılmışsa, çözüm için uğraşılmışsa ve bir sonuç alınmamışsa artık yapacak bir şey yok. Hayatımızın bir imtihan kısmını da unutmayarak yola devam etmek gerekiyor belki. Diğer insanların da yardımcı olması gerekiyor bu durumda.
Hayatı herkes birbiri için kolaylaştırsa belki ortada engel olarak görünen durumlar da kendiliğinden hafiflemiş olacak.
İnsanların bizi anlamasını beklemek bazen ağırdır. Çünkü her ne kadar karşımızdaki insanı anlamak için uğraşsak; adına empati dediğimiz duygu bağını gönül bağını, kendimizi karşımızdaki insanın yerine koyma yetisini kullanmaya çalışsak da bu tam anlamıyla mümkün olmaz.
Çünkü her insan ayrı bir hikâyeyi barındırır ama bir farkla gerçek bir hikâye olmasıyla. İçinde acının, sevincin, hüznün, mutluluğun saklı olduğu bir dünya. Ve bu dünyayı keşfetmek o kadar kolay değildir. Hayatımızın bazı dönemlerinde bir insan, bir olay, bir çiçek, bir böcek hayata olan bakışımızı değiştirebilir.
Belki de bir yazı, bir şiir, bir çocuk, bir film. Kimsenin acısı, sevinci bir başkasınınkiyle kıyaslanamaz. Onun az bizim çok ya da bizim çok onun az gibi bir kıyas yanıltıcı olabilir. Hayatın içinde birçok etken var. Herkesin hikâyesinin uzantısı olarak sonuçlar da farklı. Ayrı hikâyelerden aynı sonuçlar çıkmaz. Ayrı hikâyeler bizi farklı hikâyelere götürür. Dolayısıyla herkesi kendi içinde değerlendirmemiz gerekiyor, olayları da kendi içinde değerlendirip öyle karar vermemiz gerekiyor.
Velhâsıl başımıza zaman zaman kötü şeyler de gelse şükretmekten geri duramayız. Çünkü neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmiyoruz. “Bir musîbet, bin nasîhatten yeğdir.” demişler. Bazen başımıza gelen musîbetlerin bizim için hayır mı şer mi getireceğini bilemeyiz. Bizim hikâyeye bakmamız lâzım, hikâye sonunda belirir, iyi midir kötü mü? Bazen derin tefekkürde kalıp şükretmek büyük bir nimettir ve ötesinde nasiptir. Nasip de ne güzel kelimedir.
Erol AFŞİN
YazarŞumnu'dayım. Otel odamın penceresinden Şumnu Kalesi’ni seyrediyorum. Ağaçların arasında zor fark edilen kale bir tepecikte. Onun eteğinde, Bulgaristan'da nadir kalan eserlerimizden birisi var; Tombul ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Vakıf, Arapça bir kelime olup, “durmak, durdurmak ve haps etmek” gibi anlamlara gelir.[1] Istılâhta ise, bir mülkün menfaatini insanlara tahsis edip, “ayn”ını Allah’ın mülkü hükmünde, temlik ve temell...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
Bursalı İsmail Hakkı (1653-1724)Yüzünden okunur “Seb’al-mesânî” yâ RasûlallahGözünden hall olur akd-i maânî yâ RasûlallahSadef-vâr oldu âlem anda sen dürr-i yetîm oldunBulunmaz âlem içre sana sânî yâ ...
Yazar: Vedat Ali TOK
1. Ol güzeller şâhına benim bu hâlim hoş gelirHasretiyle rûz u şeb âh u melâlim hoş gelir2. Derd ü mihnetle tenimde kalmadı tâkat n’idemOl gül-i handâna cism-i bî-mecâlim hoş gelir3. Yârımın her îdine...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi