Osmanlı’da Çocuklar İçin Yazılan Öğüt Eserleri
Osmanlı edebiyatında; insanları iyiye, güzele ve doğruya, başka bir ifadeyle hayra yönlendirmek, topluma ve devlete yararlı, İslâmiyet’in erdemlerini şahsında yaşayan ve yaşatan iyi ahlâklı örnek insanlar yetiştirmek amacıyla tercüme ya da telif olarak yazılan manzûm-mensûr eserlere genel olarak nasihat-nâme, pend-nâme ya da öğüt-nâme adı verilmiştir.
Bu adlandırma esas itibâriyle bir nasihat/öğüt dini olan İslâmiyet’in mesajıyla doğrudan ilişkilidir. Sözlük anlamı “öğüt, pend, va’z” olan nasihat kelimesi hadis kitaplarında “hayır-hâhlık” biçiminde tercüme edilmiştir. Bu noktadan hareketle, insanlara öğüt vererek doğru yolu göstererek iyilikte bulunmak için yazılan eserlere Arapça ve Farsça iki kelimeden oluşan nasihat-nâme denile gelmiştir.
Nasihat-nâmeler, genel ahlâk konusunda öğüt vermek amacıyla yazılabildiği gibi, dar anlamda, çeşitli meslek mensuplarını uyarmak, görgü kurallarını hatırlatmak için de yazılabilir. Çünkü bu türde eser yazmanın asıl amacı dinin, “iyiliği emretme, kötülükten sakındırma” prensibine uymaktır.
Bu bakımdan nasihat-nâme türünün doğrudan Kur’ân ve hadisten kaynaklandığını söylemek mümkündür. Çünkü esas itibâriyle İslâm bir öğüt dini; Hz. Muhammed (s.a.v.) ise söylediklerini önce kendisi yaşayan bir öğütçüdür.
Kur’ân-ı Kerim’de, “Muhakkak ki, onda imân eden bir kavim için elbette bir rahmet ve bir nasihat vardır”, “Ve yâd et o vakti ki, Lokman, oğluna nasihat ederek ona demişti ki: "Allah'a şerik koşma, şüphe yok ki, şirk elbette pek büyük bir zulümdür.", “Rabb’imin sözlerini size bildiriyor, öğüt veriyorum.”, “Ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.” buyrulmaktadır. Ankebut:51. Lokman suresi:13, Kur’an-ı Kerîm,7/62. Kur’an-ı Kerim,7/68.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den nakille; "Rasûlullah buyurdular ki: ‘Din nasihatten (hayırhahlıktan) ibarettir!", “Din nasihattir.” gibi hadisler medrese ya da tekke eğitimi görmüş şairler için yönlendirici bir âmil olmuş, Arap ve İran edebiyatında yazılan eserlerin de öncülüğünde bu türde tercüme ve telif eserler kaleme alınmıştır.
Türk edebiyatında başlangıçtan itibâren nasihat türünde eserler verilmiştir. İslâmî Türk edebiyatının ilk örneklerinden biri olan Kutadgu Bilig bir siyaset-nâme olduğu kadar bir nasihat-nâmedir de. Nasihat-nâmeler başlangıçta İran edebiyatındaki örneklerin çevirileri biçiminde ortaya çıkmış; daha sonra millî ihtiyaçlar çerçevesinde varlığını Cumhuriyet Devri’ne hatta günümüze kadar ad değiştirerek devam etmiş ve etmektedir.
Medrese ehlinin zor anlaşılır diline karşılık nasihat-nâmelerde genellikle anlaşılabilir bir dil tercih edildiği görülür. Özellikle aydınlar ve tasavvuf çevreleri bu türe rağbet göstermiş, insanların medrese dışında eğitimini sağlamak, onlara doğru yolu göstermek amacıyla bu tür eserler rağbet görmüştür.
Anadolu sahasında Yunus Emre’den itibâren öğüt vermek amacıyla mesnevî türünde eserler yazıldığı bilinmektedir. Nasihat-nâmelerde insanların maddî ve manevî mutluluğuna vesîle olabilecek öğütler verilmiştir. Öğütler âyet ve hadislerden, atasözlerinden ve hayat tecrübesinden yararlanarak verilirdi.
Manzûm nasihat-nâmelerde, yazıldıkları dönemin ihtiyaç, sorun ve amaçları doğrultusunda hemen her türlü konu işlenmiştir. Genel anlamda birer ahlâk kitabı olan nasihat-nâmelerde ahlâkın felsefesini yapmak yerine doğrudan yapılması istenen davranışlar övülmüş, tavsiye edilmiş; kaçınılması gereken, birey veya toplum açısından zararlı görülen davranışlar ise yerilmiş ve sakındırma yolunda öğütlere yer verilmiştir.
Kısa manzûmelerde daha çok görgü kuralları ile ilgili öğütler verilmiştir. Tarîkat zümreleri için yazılan eserlerde tarîkat adap ve erkânı ile ilgili öğütler sıralanır. Bazı nasihat-nâmelerde ise ibâdetlerin yapılması ve diğer dinî hususlar üzerinde durulur. Esnaf zümreleri için yazılan öğüt kitapları olduğunu da hatırlatmakta yarar var. Nasihat-nâmelerin önemli bir kısmı da devrin hükümdar ve yöneticilerine hitâben kaleme alınmıştır.
Manzûm nasihat-nâme türü edebiyatımızda telif ve tercüme olmak üzere başlıca iki kol hâlinde gelişmiştir. Tercüme yoluyla yazılan eserlerin başında İran şairi Feridüddin Attar’ın Pend-nâme'sinin çevirileri gelmektedir. Bu eserin XV. yüz yıldan itibâren tercüme edilmeye başlandığı görülür.
Edebiyatımızda çocuk muhatap alınarak yazılan ilk manzûme Ahmed-i Daî’nin Vasiyyet-i Nûşirevân-ı Adil Be-püsereş’tir. Şair, baştan sona cinaslarla kurduğu manzûmesinde Nuşirevân’ın ağzından Hürmüz’e öğütler verir. Adâletle dünyayı bir güvenli yer hâline getirmesini öğütler.
İkinci bir eser 15. yüzyılda Farsçadan Türkçeye manzûm olarak yapılan Kabus-nâme tercümesi Bedr-i Dilşâd’ın Murad-nâme adlı mesnevisidir. Adem Ceyhan tarafından geniş bir incelemeyle yeni harflere aktarılan bu eser oldukça hacimlidir. Bu mesnevîden çocuk eğitimine ayrılan bölümden bugün de geçerli olabilecek bazı örnekler sunmak istiyorum.
Bedr-i Dilşâd, anne babalara, Allah kız/erkek ne verirse şükredin, günaha girmeyin, hemen ona güzel bir isim verin, çünkü o, isminin müsemmâsı ile yaşar diyerek uyarır:
"Ogul kız ne kim vire ol Pâdişâh
Yirinme kazanmagıl ulu günah
Ana evvelâ bir eyü ad ko
Ki ol ismün ola mesemmâsı o (Murad-nâme, s.863)
Pes anla ki vâcib buyımış ki er
Ogula kıza ad koya mu’teber (Murad-nâme, s.865)
Bedr-i Dilşâd eğitimin üç yaşında başlamasını tavsiye eder:
Eger ercügez toga üç yaşına
Girincek ki aklı gele başına
Anı mektebe vir okısun kitâb
Ki andan bula cennete feth-i bâb (Murad-nâme, s. 865)
Belli bir yaşa gelen çocuğun aile tarafından bir mesleğe yönlendirilmesi gereğini ise şu beyitle ifade eder:
Büyüyinceğez pîşever eylesen
Olur kim tola akçasıyla kesen (age. s.865)
Gerekdür ki ilm ü edeb örgene
Yazup okımaga taleb örgene (age. s.866)
Eğitimin önemi şu rubâî ile anlatılır:
Âdem ki terbiyetsüz ola gey pelîd olur
Her kim ki terbiyet bula ol Bu Sa’îd olur
Kadr ü berât gicesi günleri ʻid olur
Zîreklerün işinde belâdan baʻîd olur (MN. s.867)
Hem erkeğe hem dişiye farzdur
Rasûl’ün sözi uş sana arzdur (MN, s.873)
17. yüzyılın sonu ile 18. yüzyılın başlarında yaşayan Urfalı Nâbî, oğlu Ebulhayr Mehmed Çelebi için Hayri-nâme adlı nasihat kitabını kaleme alır. Nâbî olgun denebilecek yaşta yazdığı bu mesnevîde tecrübesinin bütün bilgeliğiyle Osmanlı devleti kurumlarını eleştiriden geçirir.
Görünüşte Ebulhayr’a seslenir gibidir fakat çağının gençlerine ve yöneticilerine hitap eder. Kurumlar çürümüş, makamlar rüşvetle alınır verilir olmuş, paşalar, kadılar rüşvete dalmış, vatandaşın vergi yükünden beli bükülmüştür.
Saʻy kıl ilm-i şerîfe şeb ü rûz
Kalma hayvan-sıfat ol ilm-âmûz (Hayriyye, b.285)
Bula gör eyle medineye vüsûl
Ki kapusı ola dâmâd-ı Rasûl (Hayriyye, b.293)
İtme halka satacak ilme heves
Eyleme bî-hûde tazyiʻ-i nefes (Hayriyye, b.329)
Oğluna hem tıp hem de din ilimlerinin önemini “farz” gibi bir dinî kavramla tavsiye eder.
Müʼmine farzdur eyâ rûh-ı revân
İlm-i ebdân ile ilm-i edyân (Hayriyye, b.1548)
Ey salınan rûh, beden ilmi (tıp) ve din ilmi mü’mine farzdır.
Sünbül-zâde Vehbî ve Lutfiyye’si: 18. yüzyıl şairlerinden olan Sünbül-zâde Vehbî, Hayriyye’ye nazire olarak oğlu Lutfullah için 1205/1791 yılında Lutfiyye’yi bir haftada yazarak oğluna hediye eder. A. Süreyya Beyzadeoğlu tarafından MEB yayınlarında dört baskı yapan bu eser yazıldığında Lutfullah 24 yaşındadır. Nabî, Hayriyye’yi yazdığı sırada Ebulhayr ise henüz yedi yaşındadır.
İlm ü irfân sebeb-i rif’atdür
Âlim olmak ne büyük devletdür
İlmin izhâr idince Âdem
Oldı bi’l-cümle melâʼik mülzem
Enbiyâ vârisi olmış ulemâ
Anla kim bu ne verâset ne gınâ (Lutfiyye, b.44-46)
En sâlim /selâmetli, güvenli yol yol, kitap ve sünnet yoludur.
Var iken râh-ı kitâb ü sünnet
Eyleme gayrı tarîka bey’at (Lutfiyye, b.242)
Kitap ve sünnet yolu varken başka yollara uyup gitme!
Bilinmedik kelime ve terimlerle konuşmayı alaya alır Vehbî:
Gözünü kaşını bir hoş süzerek
Oynadup başını ağzın büzerek
Istılah üzre tekellüm eyler
Bakup etrafa tebessüm eyler (Lutfiyye, b.398-399)
İpekli kumaş giyinmek mârifet değil, kabiliyetin varsa Makâmât-ı Harîrî gibi bir eser yaz der oğluna:
Mâye-i fahr olamaz sevb-i harîr
Yaz belâgatle Harîrîye nazîr (Lufiyye, b.489)
Asıl elbise edeb/güzel ahlak; insanın kusurlarını örten ise hayâ giysisidir:
Setr ider aybını insânun hep
Ne güzel câme imiş sevb-i edeb (Lutfiyye, b.493)
Anne babaya Kur’ânî saygıda kusur etmemesini salık verir:
Öf deme başına vursa farazâ
Daimâ eyleye gör celb-i rızâ
Var imiş cennet-i aʻlâ yirde
Ya’nî taht-ı kadem-i mâderde
Cennet-i aʼlâ yerde, yani annenin ayağı sltında varmış.
Bilesin edʻiye-i ümm ü ebi
Oldı mânende-i daʻvât-ı Nebî (Lutfiyye, b.542-544)
Anne babanın duâsını bilesin: (babanın duâsı) Hz. Peygamber (s.a.v.)’in duâsı gibidir.
Sümbülzâde Vehbî, “Vakıf malı” yememek ve bu teşkilatta görev almamak konusunda oğlunu ciddiyetle uyarır, onların yeri cehennemdir der:
Anlarun ekseridür hâne-harâb
Mülk-i ukbâda olur vakf-ı azâb (Lutfiyye, b.720)
Netice-i kelâm, ecdat okuldaki bilgi ile yetinmemiş, gözlerinin aydınlığı olan çocukları için kendileri birer hayat rehberi hazırlamaya çalışmış. Bu eserlerden bugün de istifade etmek mümkün. Bu kitaplardaki öğütlerde zamanın diline, üslûbuna uygun birçok eser üretilebilir diyerek himmet ehli genç yazarlara bir çağrı ile yazımızı noktalayalım.
Mahmut KAPLAN
YazarÇocukluk günlerim dün gibi hafızamda. Hiç büyümemişim, yaşlanmamışım, yetmişi devirmemişim sanki. Oysa ömür, yokuştan iner gibi, bir bulut geçer gibi elden uçup gidiyor. Dönüp bakıyorum dün; sisli bul...
Yazar: Mahmut KAPLAN
Klasik edebiyatımızın önemli kollarından biri hikemî şiirdir. Şairler belli bir hayat tecrübesine ulaşınca birikimlerini özlü mısra ve beyitlerle kaleme alırlar. Özellikle Nâbî’nin bir akım hâline get...
Yazar: Mahmut KAPLAN
Gece pusluydu. Kapkaranlıktı her yer. Sanki ay'ı ve yıldızları göklerden çalmışlardı. Herkes günün yorgunluğunu atmak için uzanmıştı yatak veya koltuklarına. Kimisi de çoktan uykuya dalmıştı. Sıradan ...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Klâsik Türk edebiyatı, Osmanlı edebiyatı, İslâmî Türk edebiyatı, Eski Türk edebiyatı gibi değişik isimlerle anılan, ancak Türklerin İslâm’ı seçmelerinden sonra ortaya çıkan ve hemen bütün Türk coğr...
Yazar: Mahmut KAPLAN