Bir Gönül Köprüsü
Şumnu'dayım. Otel odamın penceresinden Şumnu Kalesi’ni seyrediyorum. Ağaçların arasında zor fark edilen kale bir tepecikte. Onun eteğinde, Bulgaristan'da nadir kalan eserlerimizden birisi var; Tombul Şerif Paşa Camii. Orhan Camii'nin bir benzeri olan Tombul Şerif Ali Paşa Camii, hükümetimiz tarafından restore edilecek; belli ki ihalesi tamamlanmış, yüklenici firma tarafından içeriye iskeletler kurulmuş, gerekli hazırlıklar yapılmış. Lakin bir türlü işe başlanamamış.
Bu gecikmenin sebebini öğrenmek istediğimde, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanımızın Kıbrıs'ta bir gazeteciye verdiği cevabı hatırlatan bir tabloyla karşılaşıyoruz; diplomasi aşılamamış. Bulgaristan, uzak bir ülke değil; aksine yakın, daha da yakın. Bir dostun ifadesiyle, "İstanbul'dan evvel buradaydık, ta Hüdavendigar'dan beri." Tarihî hafızamız, buraların bize uzak olmadığını, hâli hazırda burada yaşayan pek çok soydaşımız ve dindaşımız da bize bu "yakını" ilham ediyor. Yakınız; fakat o kadar da uzak…
Tombul Şerif Ali Paşa Camii, bu hâliyle uzaklığın işareti. Buna şükür, geride kalan nâdir bir eserimiz var. Fakat binlerce caminin, medrese, tekke ve mezarlıkların yokluğa mahkûm edildiğini de hatırlatalım. Eskiye, o sıkıntılı zamanlara gitmek istemiyorum; ama buradan o kaleye ve camiye bakarken, daha dün, daha seksenli yılların sonunda cereyan eden "utanç trenini” de hatırlıyorum. Asimilasyon, tarihî eserlerin yıkılması ve yok edilmesi gibi insanlık suçları faşizmin kara yüzüne işaret eder. Bu işareti hatırda tutarak yakınlığı artırmanın yolları aranmalı.
Otelin hemen yanındaki kiliseden odama dolan pazar ayininin çanlarını duyuyorum. Osmanlı, maalesef bizim yenik aydınlarımız başta olmak üzere oryantalist bakışa sahip hemen her kesimin bir şekilde "geri" bulduğu o dönemlerde, burada minarelerde ezan da okundu, kiliselerde çanlar da çaldı.
Zımmî hukuku azınlık ve gayrimüslimlerin hak ve hukukunu esasa bağladı; bir arada yaşama ve birlikte yaşama gibi modern sorunları, o vakit hukuk aştı. Siyâset insanın temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan bu hukukî esasları uygulamaktan kaçınmadı.
Peki ya şimdi? Modern hukukun esasları daha insanî ve daha vicdanî olacaktı! Ne oldu da asimilasyon gibi, zorla din değiştirme gibi, tarihi tahrip ve eserleri yıkmak gibi konuları konuşur olduk? Baskın bir zihnî algıyla "dinî terör" kavramı oluşturan Batılı siyâset bilimcileriyle bizim yenik aydınlarımız, neden bu konularda sağduyulu ve insanî perspektif geliştiremiyorlar?
Bu otel odasında, bir pazar sabahı birkaç Ortodoks dindar kiliseye ayine giderken, bendeniz eski kaleyi ve eskimeyen eserimiz Tombul Camii'ni seyrederken bu soruları soruyorum. Caminin hemen karşısında Nüvvâb Medresesi var. Dün orayı gezdim.
Buradan büyük âlimler çıktı. Maalesef bu âlimlerin bir kısmı zindanlarda ve sürgünde itibarsızlaştırılırken, merhûm Ahmet Davutoğlu gibi birkaçı da yurdumuza sığınarak burada ilim ve irfân hayatını canlandırdılar. Hepsine Hak rahmet etsin! Şimdi yeni âlimler, ârifler, sanatkârlar, şairler yetiştirme zamanı.
Diplomasinin o dar duvarı, ilimle ve sanatla aşılacaktır. Hele konu Balkanlar olunca, ortak kültür geçmişimizi daha derinden hatırlamak lazım. Bu bölgede Türk dilinin ve edebiyatının ünlü şairleri, sûfîleri ve düşünce adamları yetişti. Hele hele son asır yazarlarımızı ve kültür adamlarımızı bir hatırlayalım.
Entelektüel hayatımızı besleyen sanatkârlar. Bulgaristan topraklarında doğup büyüyen meşhûr sîmalardan birisi, belki en önemlisi İsmail Hakkı Bursevî'dir. Büyük sûfî, şârih, müfessir ve mütefekkir Bursevî, Kuzey Bulgaristan'da Aydost'ta doğup, ömrünün kahir ekseriyetini Bursa'da geçirmiştir.
Onunla alâkalı merhûm Mehmet Ali Ayni'nin fevkalâde önemli bir eseri vardır; meraklılar okuyacaktır. İrfân hayatımızı besleyen Dîvân'ını da Doç. Dr. Murat Yurtsever yayımlamıştır. Daha başka güzel eserler de neşredildi. Biz, TBMM Bulgaristan Dostluk Gurubu Başkanı Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk'ün rehberliğinde Bursevî'nin doğduğu topraklara gittik.
Maksadımız hem Bursevî'nin doğup büyüdüğü şehri ve çevreyi görmek, hem de orada bir panel yapmaktı. Bendenizin başkanlığında, Prof. Dr. Mustafa Kara, Prof. Dr. Hüseyin Algül ve Doç. Dr. M. Murat Yurtsever'in katılımıyla gerçekleştirdiğimiz, Bursa'dan Aydost'a Bir Gönül Köprüsü: İsmail Hakkı Bursevî Paneli'nde dostlarla buluştuk.
Diplomasi, kültür ve sanat temelli geliştikçe halklar arasında kalıcı dostluklar kuruluyor ve bu zamanla ülkeler arasında daha sıcak ilişkilerin gelişmesine imkân veriyor.
Bilal KEMİKLİ
YazarYüce Allah Âl-i İmrân Sûresi 103. âyette şöyle buyurmaktadır:﴿وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Genç arkadaşlarımın ve bazı öğrencilerimin “yazma” ve “okuma” kavramları etrafında sordukları bazı sorulara “genç arkadaşıma not” başlığıyla 10 maddede cevap vermeye çalışacağım. Önce şunu söyleyeyim:...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Yemyeşil bir vâdinin gül kokulu mâbediBeş vakit müjde verir Ezânı MuhammediYıllardır anlatılır, eskilerin deyişiAbdestsiz yapılmamış câminin hiçbir işiSırtlarda getirmişler çangalları, taşlarıHarç kab...
Şâir: Ahmet Sami BENLİ
Bereketli bir gün... Güya çalışacak, yapılacak işleri tamamlayacağım. Fakat evvela e-postalarıma ve mesajlarıma bakmam lazım. Beklediğim mektuplar var, geldi mi? Onları görmeliyim evvela... Bu niye...
Yazar: Bilal KEMİKLİ