Millî Birlik ve Dayanışma
Millet; aynı inanç ve kültür etrafında toplanmış, aynı ülkü ve ideal peşinden giden ve aynı dili konuşan halk kitlelerine denir. Sıradan halk kitleleri; ortak dil, din, vatan, tarih, gelenek ve kültür etrafında kenetlendiğinde millet olurlar. Millî birliği sağladıktan sonra bunu korumak ve devam ettirmek için de milletin bilinçlenmesi, devletleşmesi ve millî birliği tehdit eden unsurlara karşı hazırlıklı olunması gerekir.
Bir millet, sahip olduğu değerlerle ayakta durur ve güç kazanır. Türk milletinin değerleri, İslâm inancı, İslâm ahlakı ve bunların yorumu ve tecrübe ile oluşturduğu örf, âdet ve gelenekleridir. Dinî ve geleneksel değerler kaybolduğunda ise toplum kültür emperyalizminin asimile edici ve dönüştürücü etkisine maruz kalmaktadır.
Bu da fertlerin ve toplumun yabancılaşmasını beraberinde getirir. Öz değerlerine yabancılaşanların milletiyle aidiyet bağı kopmaktadır. Ne yazık ki bu milletin toplumuna yabancılaşmış bir kısım yitik evlatları, İslam’a Batılılardan daha düşmanca tavır sergileyebilmektedirler.
Medenî bir insan, inanmasa da, içinde yaşadığı toplumun değerlerine saygı gösterir. Avrupa’ya para kazanmak için giden ve oraya yerleşen yakınlarımız, yaklaşık 60 yıldır Avrupa ülkelerinde yaşamaktadırlar. Çoğu bir yandan kendi millî kimliğini korumaya çalışırken diğer yandan içinde yaşadığı toplumun değerlerine saygı gösterir ve onlarla çatışmayı aklından bile geçirmez.
Ne var ki ülkemizdeki sözüm ona çağdaş yaşamı tercih edenler, fütursuzca, bu milletin 1000 yılı aşkın bir süredir taşıdığı değerlere dil uzatabilmektedir. Bu şekilde onlar, şeklen çağdaş görünse de, asla medeni olamadıklarını da ortaya koymuş olmaktadırlar.
İbn Haldun, her dönemde, zayıf toplumların güçlü milletleri ve hâkim kültürleri taklit ettiğini, böylece onlar gibi gelişme kaydedeceklerini zannettiğini söyler. Bu büyük bir çelişkidir. Taklitçiler, hiçbir zaman taklit ettikleri gibi olamazlar; ataları gibi de kalamazlar.
Orta Çağ’da bazı Avrupalı bilim adamlarının Müslüman âlimleri taklit ederek başlarına sarık sardığı görülmüştür. Günümüzde de tam tersine akademisyenlerin Batılılar gibi cübbe ve kep giydikleri, gençlerin ise Batılılardan daha Batılı bir görünüm sergiledikleri ve bunu çağdaş yaşamın gereği olarak gördükleri anlaşılmaktadır.
Toplumda saygın bir yer edinmek isteyenler, içinde yaşadığı toplumun değerleriyle uyum içinde olmak durumundadır. Özellikle topluma hizmet etme konumunda olanlar; toplumun değerlerini, beklentilerini, hassas noktalarını iyi bilmeli ve sinir uçlarına dokunmamalıdır. Bu millet; inancına, ezanına, mabedine, vatanına, diline, toprağına, bayrağına, iffetine ve namusuna büyük önem verir. Farklı inançlara da saygı duyar ve onlardan da saygı bekler.
Millet olmayı başaramamış, manevî değerler etrafında kenetlenememiş olan toplumlar hâkim kültürler içinde asimile olup giderler. İlk Müslüman toplumlardan olan İdil Bulgarlarının şu anki durumu ortadadır. Başka bir memlekete gidenlerin, isminden çok, ait olduğu millet önem arz eder ve onlar bulunduğu ülkede, ülkesinin temsilcisi konumunda olurlar. Bu sebeple toplumun değerlerini bilmek ve saygı göstermek, adımızı bilmek kadar önemlidir.
Bir toplumun millet olması ve varlığını sürdürmesinde toplumsal dayanışma belirleyici bir etkiye sahiptir. Allah, Kur’an-ı Kerim’de Mâide Suresi’nin 2. ayetiyle kullarını şöyle uyarmaktadır: “İyilik ve takvada yardımlaşın, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın; Allah’tan sakının, aksi halde Allah’ın azabı şiddetlidir.”
Buna göre, önce dinin beş temel gayesi olan, dini, nefsi, nesli, aklı ve malı koruma, gerekmesi hâlinde de vatanı koruma hususunda milletçe dayanışma içinde olunması, yöneticilerin de bu dayanışmayı teşvik edici ve destekleyici olması gerekmektedir.
Her milletin tarihinde iç veya dış etkenlerle, bazen de doğal afetlerle bütün toplumu sarsan kriz dönemleri yaşanabilir. Böyle hâllerde toplumsal sorumluluk gereği, herkesin yetki ve sorumluluğu oranında inisiyatif alması, millî birliğe ve toplumsal dayanışmaya zarar veren faaliyetlerde bulunanları da uyarması gerekir.
Toplumsal sorumluluk konusunda Peygamberimiz (s.a.v.), gemi örneğini vermektedir. Peygamberimiz, bir gemide seyahat ederken alt katta olanlar, biz geminin dibinden delik açarak su ihtiyacımızı karşılayacağız demiş olsalar, üst kattakiler de buna sessiz kalırsa hep beraber batarlar, demektedir.
Toplumun gelişmesi ve problemlerin çözümü konusunda farklı anlayışlar ileri sürülebilir. Peygamberimiz, “Ümmetimin ihtilafında rahmet vardır.” buyurmaktadır. Fakat bu farklılıklar, toplumun bölünmesine, dayanışmanın ortadan kalkmasına yol açacak bir düzeye geldiğinde ihtilaf rahmet olmaktan çıkar ve fitneye dönüşür. Bu durumda ise karar alma mekanizmalarında istişare ile hareket edilmesi ve akil insanların tavsiyelerine kulak verilmesi önem arz eder.
Millî şuurun ve toplumsal dayanışmanın oluşması için eğitimin her aşamasında öğrencilere bu yönde telkinler yapılmalıdır.
Emine Büşra YÜKSEL
YazarBeğenilme ve takdir edilme duygusu insanın fıtratında vardır. Yaptığı işin beğenildiğini gören insanın şevki artar, daha güzel işler yapmaya motive olur. Fakat insanların beğenisi sürekli olmadığı gib...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
İnsanlar dünyaya ümmî olarak gelirler. Yani insanlar annelerinden doğduğunda bedenleri çıplak, beyinleri ve kalpleri saf, yalın, arı ve duru bir haldedir. İnsan, fıtratında yer alan hem iyiye hem de k...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Komşu; ev, iş yeri, arazi, köy, şehir, ülke bakımından yakın olan, yan yana veya çok yakın olanların birbirine göre aldıkları addır. Kimlerin komşu sayılıp sayılmayacağı hususundaki tespit örfe bırakı...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
İslam dini, insanların hem aklına hem de gönlüne hitap eder. Davette, gönül dilini kullanır. İslam’ın mesajı gönüllere hitap eder, zira imanın mahalli kalptir. İnsanlar, dinini dili ile ikrar ederler,...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL