İbadetler Ve İnsana Kazandırdıkları
"İbadet¸ Yüce Allah'ın insana verdiği sayısız ve eşsiz nimetlerin bir şükrüdür. İbadet¸ insana kendini tanıtan¸ kâinattaki konumunu ve sorumluluğunu idrak ettiren bir hatırlatıcıdır."
İbadet her şeyden önce insanın görevidir. "Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım "[1] meâlindeki âyet bize bu gerçeği hatırlatır. İbadet¸ insanın yaratıcısını tanımasını ve O'na teslimiyetini sağlayan kutlu bir eylemdir. İbadet¸ Yüce Allah'ın insana verdiği sayısız ve eşsiz nimetlerin bir şükrüdür. İbadet¸ insana kendini tanıtan¸ kâinattaki konumunu ve sorumluluğunu idrak ettiren bir hatırlatıcıdır. Bundan dolaydır ki¸ ibadet edebilen insan her şeyden önce bilinç sahibi bir kimsedir. Yaratılmışlar içerisinde kendine düşeni yapma gayretine giren bir varlıktır. Zira evrende bulunan canlı ve cansız bütün varlıklar Yaratıcı'yı tesbîh eder. Her ne kadar biz onların dilini anlamasak da bu böyledir. Allah dostu büyük mutasavvıf ve irfan adamı Yunus Emre'nin akan suda¸ öten kuşta¸ açan çiçekte bunu hissetmesi ve bunların her birinin Allah'ı zikrettiğini ifade etmesi boşuna değildir. "Yedi kat sem⸠yer ve bunların içinde bulunan her şey Allah'ı tesbîh eder. O'nu en güzel övgülerle tesbîh etmeyen hiçbir varlık yoktur¸ fakat siz onların tesbîhâtını anlayamazsınız. O¸ halîm ve gafûrdur"[2] âyeti de bu hakîkatı ifade eder. namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
İbadet insana ne kazandırır?
Müslümanlar ibadeti öncelikle Allah emrettiği için¸ O'nun rızasını kazanmak ve O'na olan teslîmiyet ve bağlılıklarını ifade etmek niyetiyle yaparlar. Bu anlayışla ibadet yapanların zihninde ibadetin ne kazandıracağına dair bir beklenti yoktur. Çünkü kazanç; ibadet edebilmenin alnı secdeye koyabilmenin¸ rükû yapabilmenin¸ saygıyla Allah'ın divanında durabilmenin¸ diline "Allah"¸ kalbine "sübhânellâh" dedirtebilmenin kendisi başlı başına bir kazançtır. Kulun samimiyet¸ ihlâs ve şuurla bunları yapabildiği an elde ettiği kazancı kendisi bile tarif edemez. Onun için âşıkların aşkı¸ âriflerin vecdi¸ velîlerin keşfi tariflere sığmamıştır. Bu zevki tadanlar da başka kazanca tenezzül etmemişlerdir. Yunus Emre'ye nisbet edilen şu mısralar bunu en güzel şekliyle ifade eder:
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç hûrî
İsteyene ver sen anı
Bana seni gerek seni
Yûnus'un söylediği cenneti istememek değildir. Hani¸ "İbadetin kazandıracağı nihaî şey cennet ve cemâlullahtır." deriz; doğrudur. Fakat esas kazanç cemâlullahmış. Onu gören cenneti de unuturmuş. Bu sebeple ibadet öncelikle Allah emrettiği için ve onun rızası için yapılır¸ ibadet insana temelde bunu kazandırır. Ancak bunun yanında ibadetlerin insana kazandırdığı başka şeyler yok mudur? Elbette vardır. İbadet çeşidine göre bunları şöyle ifade etmek mümkündür:
Namaz
Namaz¸ başta Allah'ı tanımayı¸ O'ndan başka önünde eğilmeye layık bir varlık olmadığını ifade etmeyi anlatır. "Kuşkusuz Allah Benim; Benden başka tanrı yoktur. Bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl!"[3] meâlindeki âyetten bunu anlamaktayız. Ancak namaz başta olmak üzere bütün ibadetlerin sağladığı kazanç¸ güzel ahlaktır. Güzel ahlak iman ağacının şirin meyvesidir. Bu gerçeği şu âyet ne kadar güzel ifade eder:
"(Ey Muhammed!) Kitapdan sana vahyolunanı oku ve namazı kıl; muhakkak ki¸ namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah'ı anmak ne büyük şeydir! Allah yaptıklarınızı bilir"[4].
Namaz kılarak Rabbini tanıyan insan¸ ahlakını güzelleştirme yolunda ilerlerken¸ çirkin işlere bulaşmaktan¸ azgınlık ve fenâlık yapmaktan da uzak kalma azminde olmalıdır. Bu insanın işleri düzenli¸ zamanı kıymetli¸ kalbi merhametli¸ kazancı bereketli olacaktır. Cemaate devam eden namaz ehli mü'min gittiği her vakitte kardeşleriyle kaynaşmanın¸ dayanışmanın¸ bakışmanın ve dertleşmenin mutluluğunu yaşayacaktır. Bu insan madden ve mânen temizlenmiş olma bahtiyarlığına erecektir. Bastığı her yer¸ secdeye vardığı her mekân¸ beraber namaz kıldığı her müslüman kendine şahitlik edecektir. Musallâ taşında¸ "Merhumu nasıl bilirsiniz?" sorusu gür bir sada ile "İyi bilirdik." şeklinde cevap bulacaktır.
Oruç
Her ibadetin müslümanın irfan dünyasına genel kazandırdıkları yanında özel katkıları vardır. Orucun en bariz özelliği insan nefsini terbiye etmesidir. İnsanı takvaya ulaştırmasıdır. "Ey inananlar¸ sizden öncekilere farz kılındığı gibi¸ Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için/sorumluluğunuzun bilincinde olmanız için size de oruç farz kılındı."[5] âyeti bize kısaca bunu anlatmaktadır.
Oruç aynı zamanda sabır ve irade eğitimidir. İnsanın elindeki nimetlerin farkına varmasını sağlayan bir fırsattır. Bu yönüyle de aç ve yoksullar adına merhamet duygularının harekete geçirilmesine vesile olur. Fıtır sadakasının bu ayda verilmesinin bir hikmeti de bu olmalıdır. Oruç tutan Müslüman bütün organlarına oruç tutturursa ancak o zaman orucun kazandırması gereken şeyleri elde edebilir.
Zekât
Zekât¸ kelime olarak temizlemek anlamına gelir. Mali bir ibadet olan zekâtın ilk temizlediği şey insanın pintiliği ve cimriliğidir. Böylece insan Allah için ve karşılığını sadece O'ndan bekleyerek vermeye alışır. Kârûn tipine ve zihniyetine uzak kalır. "Onların mallarından¸ kendilerini temizleyeceğin ve yücelteceğin bir sadaka al ve onlara dua et..."[6] âyetiyle Kur'ân bize bu mesajı verir. Hakkıyla verebildiğimiz zekâtlar bize bizi¸ kalbimizi¸ insanımızı¸ yoksullarımızı¸ yetimlerimizi¸ yoksul akrabalarımızı¸ bilgi ve mesleği olduğu halde sermayesizlik yüzünden üretim yapamayan kabiliyetli insanlarımızı kazandırır.
Hac
Hac¸ ibadetler içerisinde gerek yapılışı gerekse kazandırdıkları yönüyle farklı özellikler taşıyan bir ibadettir. Hac bir yönüyle sembollerle doludur. Her bir sembolün hikmeti ve mü'mine kazandırdıkları farklıdır. Toplu olarak söylemek gerekirse hac¸ imanın¸ İslâm'ın şeâirini gönüllere nakşeden¸ mü'minleri mahşerden önce bir araya getiren¸ farklı dillerde dualar ettiren¸ fedakârlık ve vefakârlığın zirvesine yücelten bir ibadettir. Hacla ilgili bir âyet şöyledir: "Hac¸ belli aylarda îfâ edilecektir. Her kim o aylarda haccı îfâ ederse¸ hac sırasında çirkin konuşmalardan¸ tüm yakışıksız davranışlardan ve kavgadan kaçınmalıdır. Her ne iyilik yaparsanız Allah onun farkındadır"[7].
Bu âyete bakılınca hac yapmak isteyen ve hacı olmaya niyetlenen müslümanın bir takım zihnî hazırlıklar yapması gerektiği ortaya çıkar. Müslümanlığını ve ibadetlerini hacla taçlandırmak isteyen Müslüman hal ve hareketlerine çeki düzen vermelidir. Biraz da meşakkat içeren hac ibadeti müslümana bu davranış özelliklerini kazandırmalıdır. Hacı olmanın ve Kâbe'ye varmanın tadı ancak o zaman hissedilir.
Allah'ı zikir
İbadetlerin başında Allah'ı zikretmek gelir. Mü'minin kalbinin ilacı Allah'ı anmak¸ dilini¸ gönlünü ve dünyasını onunla süslemektir. Kur'ân bütün güzel övgülerin Allah'a ait olduğunu anlatırken¸ Allah'ı zikretmeyi de sürekli emretmektedir. Zikir mü'minin Allah'la irtibatını sıkı tutmasını sağlayan bir ibadettir. Daima Allah yâdında olanın yanlış yapması¸ zulmetmesi¸ haksızlık etmesi¸ hak yemesi düşünülebilir mi? "Dikkat edin kalplerin huzura kavuşması ancak Allah'ı zikretmekle olur"[8]¸ " Allah'ı zikretmek her şeyden büyüktür"[9] meâlindeki âyetler zikrin hem önemini hem de kazandırdıklarını özetle anlatmaktadır.
Özetle ifade etmek gerekirse¸ ibadet insana kendini tanıtır¸ kendini tanıyan Rabbini¸ Rabbini bilen sorumluluklarını bilir. Âbid insan dengeli¸ bilinçli¸ adaletli¸ hakkâniyetli¸ çalışkan¸ üretken¸ verimli¸ iyilikler diyarından daima taze nefes taşıyan¸ kötülükleri yok edebilen özü-sözü doğru müstakîm bir Allah kulu¸ örnek bir âdemoğlu olur. Yaşarken her kese huzur verir¸ gidince de arkasında hoş bir sada bırakır.
[1] 51/Zâriyât¸ /56.
[2] 17/İsr⸠44.
[3] 20/Tâh⸠14.
[4] 29/Ankebût¸ 45.
[5] 2/Bakara¸ 183.
[6] 9/Tevbe¸ 103.
[7] 2/Bakara¸ 197.
[8] 13/Ra'd¸ 28.
[9] 29/Ankebût¸ 45.
Abdullah KAHRAMAN
YazarBugün Müslümanlar olarak en çok muzdarip olduğumuz hususlardan biri de gençlerimizi değerlerimize göre eğitmeyi başaramamamızdır. Bu ne demek? Şu demek: Bizler bir takım değerlerin sahibiyiz, bunları ...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN
Muharrem Efendi, X/XVI. yüzyılda yaşamış saygın Osmanlı âlimlerinden birisidir. Asıl adı, Muharrem b. Ebi’l-Berakât Muhammed b. ‘Ârif b. Hasan’dır. 910/1504 tarihinde Zile’de doğmuştur. Bu sebeple dah...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN
İnsanlar yapıları gereği her zaman birbirleriyle iyi anlaşamaz ve yakın ilişki kuramazlar. Kendi aralarında meydana gelen çeşitli sebeplerle bazen de başkalarının arayı bozması sebebiyle birbirlerinde...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN
İnsanı emir ve yasaklarının muhâtabı kılan Allah onu iyiye ve kötüye meyilli olarak yaratmıştır. Dünyanın imtihan yeri, insanın da imtihana giren varlık olması bunu gerektirir. Dünya, yer altı ve yer ...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN