Fâtih'in Emâneti Kültür Değerleriyle Kırım
Bugünkü Gönül Coğrafyamız Mevcut Coğrafyamızdan Çok Daha Geniştir
Bugünkü bilinen sınırlarımızdan öte, bizim bir de sınır tanımayan gönül coğrafyamız vardır. Gönül coğrafyamız mevcut coğrafyamızdan çok daha geniştir. Türkler tarihî süreç içerisinde bilinen ilk Türk devleti olarak kabul edilen Asya Hun Devleti’nden bugüne kadar onlarca büyük ve etkili devlet ve medeniyet inşâ etmişlerdir.
Her biri bugünkü Cumhurbaşkanlığı forsunda birer yıldızla sembolleştirilen bu Türk devletlerini "Büyük Hun, Batı Hun, Avrupa Hun, Ak Hun, Göktürk, Avar, Hazar, Uygur, Karahan, Gazneliler, Büyük Selçuklu, Harezmşahlar, Altınordu, Timur, Babür ve Osmanlı" şeklinde sıralayabiliriz.
Bizim o kadim gönül coğrafyamız Avrupa'dan Balkanlar'a, Orta Asya'dan Afrika'ya kadar çepeçevre uzanır. Resmî sınırlarımızın ötesinde değerlerimiz ve değerlilerimiz mevcuttur. Bazı ülkelerin otoritesi ve egemenliği sınırlarıyla mahdutken bizimkisi sınırlarımızın ötesine kadar taşar. Biz bu gücü soydaşlarımızdan, İslâm inancından ve geçmişimizden alırız. Ülkemizin etki alanı onun bir anlamda gönül coğrafyasını oluşturur.
Atalarımız yüzlerce sene o topraklarda (gönül coğrafyamızda) at koşturmuştur. Onunla da kalmayıp o topraklarda devlet kurmuş, oralara yerleşip hayat sürmüştür. O süreç içerisinde hayatını devam ettirebilmek için ev, cami, çeşme, köprü ve yol gibi mimarî eserler inşâ etmişlerdir.
Zaman içerisinde oraları terk etsek de (g)izlerimiz kalmıştır buralarda. Kalbî ve zihnî bağlarımız oralardan hiç kopmamıştır. Ata yurdumuz Orta Asya, evlâd-ı fatihân yurdu Balkanlar, Peygamber-i Zîşan Efendimiz’in yaşadığı topraklar olan Hicaz Bölgesi, Kuzey Afrika, Ortadoğu gönül coğrafyamızın puzzle hükmündeki farklı parçalarıdır.
Biz ki bin yıl evvel Orta Asya'dan Anadolu'ya geldik; Suriye'ye, Irak'a, Filistin’e, Arabistan’a ve Kuzey Afrika’ya uzandık. Balkanlara, hatta Avrupa'nın ortalarına kadar açıldık. Şimdi bu toprakların her birinde ecdat yadigârı kadim eserlerimiz var.
Rusya'nın Bir Oldubittiyle İşgal Ettiği, Girayların Memleketi Kırım'a Ne Demeli?
Kafkaslar Anadolu'ya açılan kuzey kapımız... İran, Büyük Selçukluların yurdu... Güney Azerbaycan dediğimiz topraklar burada. Azerbaycanlı soydaşlarımız burada izlerini devam ettiriyorlar. Irak ve Suriye dersen Osmanlı'nın kadim eyaletleri... Süleyman Şah'ın kabrinin bulunduğu, ruhunun sırlandığı topraklar...
Filistin Hz. İshak'tan Hz. Yakup'a Peygamberler şehri... Kudüs ve onun içinde bir gül gibi saklanan Mescid-i Aksâ, ilk kıblemiz... Mısır, Tolunoğullarının, Ihşitlerin, Memluklerin yurdu; Mısır, Yavuz Sultan Selim’in Osmanlı'ya emâneti... Cezayir ve Tunus, Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa’nın hâkimiyet alanı...
Bosna, Makedonya, Kosova; Sultan I. Murad’ın, Yıldırım Bâyezîd Han’ın, Fâtih’in yadigârı... Kosova ki Sultan I. Murad’ın savaş meydanında şehit düştüğü ve defnedildiği yer... Ve dahi atlarımızı suladığımız Tuna Nehri... Ya Karadeniz’in kuzeyinde kurulan Kırım Tatar Devleti’nin konuşlandığı, son zamanlarda Rusya'nın bir oldubittiyle işgal ettiği, Girayların memleketi Kırım'a ne demeli?
Gönül coğrafyamız resmî sınırlarımızın dışında kalsa da orada yüzlerce tarihî eserimiz mağrûr bir edayla dimdik ayakta durmaktadır. Bu eserler vaktiyle o toprakların mührü hükmündeydi. Oralar bir zamanlar dinî ve millî değerlerle; köprüler, camiler, kervansaraylar, hanlar, çarşılar, medreseler ve tekkelerle vatan kılınmıştı.
Oralardaki varlığımızın delili olan bu kültürel miraslar o toprakların âdetâ tapusu hükmündeydi. Gönül bağımızın somut örnekleri olan bu kadim eserleri özenle muhâfaza etmeliyiz.
Başta Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi Türk Cumhuriyetleri olmak üzere gönül coğrafyamızda onlarca devlet var. Kimisiyle soy (akrabalık), kimisiyle din, kimisiyle de dil bağımız var. Bu bağlarımız asla gevşetilmemeli, aksine daha da güçlendirilmeli ve berk tutulmalıdır.
Bu; devlet kurumlarıyla, STK'lerle ve yardım kuruluşlarıyla gerçekleştirmelidir. Yarım asrı aşkın bir zamandan beri AB peşinde koşmak yerine, onlarla güçlü birlikler kurarak dünyanın egemenlerinin gözünü korkutmalıyız. Bizler güçlü bir Türkiye olarak onlara kılavuz olmalı, ellerinden tutmalıyız.
Tarihî Süreçte Kırım'ın Dünü ve Bugünü
Geçmişte Osmanlı'nın önemli bir parçasıydı Tatar kardeşlerimizin vatan bellediği aziz Kırım. Bu yüzden Kırım bizim için gözyaşıyla sulanmış önemli bir coğrafyadır. İstanbul'dan sadece 300 km uzaklıkta olan ve Karadeniz'in karşı kıyısında yer alan Kırım, acıların ve çilelerin harmanlandığı güzel bir yerdir. Bu güzel yurt dün de bugün de bizim için hep önemli olmuştur. Kırım, gelecekte de bu önemini düne nazaran artırarak devam ettirecektir.
Osmanlı Türkçesinin en özel ve en güzel hâliyle konuşulduğu Kırım'ın mimarî ve kültürel açılardan Edirne, Kayseri, Sivas, Trabzon, Tokat ve Amasya gibi Anadolu illerinden herhangi bir farkı yoktur. Osmanlı'nın ilk başkenti Bursa neyse Kırım Hanlığı'nın başşehri Bahçesaray da odur.
Hepsi de aynı kökün dallarından birer parçadır. Zira Bahçesaray’daki Han Camii ile Bursa Ulu Cami aynı yürek teline dokunur. Hepsinin hamuru aynı gönül teknesinde yoğrulmuştur. Bütündeki aynılıklar ayrıntıdaki farklılıklardan çok daha fazladır.
Osmanlı Dönemi’ni saymazsak tarih boyunca hep acıyla özdeşleşmiş, hüzünle anılmış kederli bir coğrafyadır Kırım. Güneş bir türlü ısıtamamış Kırım'ın kuytularını. Balkanların Bosna'sı neyse Kırım da odur. Zira acılar hep oğul verir Kırım'da. Hiç dinmez yürek sızısı.
Fatih'ten Bugüne Kırım Tarihinde Kısa Bir Gezinti yahut Kırım'ın Dünü
Kırım sadece Kırım'dan ibaret değildir. 26 bin km.lik bu güzel yarımada hem İslâm hem de Türk dünyası için büyük bir anlam ve önem arz etmektedir. Kırım, Kırımlılar ve Tatarlar Türk milleti ve devleti için fevkalâde önemlidir. Bu tarih boyunca hep böyle olmuştur. Zira Osmanlı Devleti'nde Kırım hanlarının apayrı bir konumu ve ehemmiyeti mevcuttu. Öte yandan Kırım, Rusya'nın sıcak denizlere inmesi için hayatî önem taşır.
Bugün Rusya'nın işgali altında olan Kırım, 1475’te Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı topraklarına dâhil edilmiştir. Bu, tarihî süreçte Kırım için yeni bir başlangıçtır. Osmanlılar idareye el koyunca Mengli Giray da, “han” ilân edilmiştir.
Kırım kuvvetleri, bir Osmanlı savaşına ilk defa, Sultan II. Bâyezîd’in, 1484’teki Akkirman Seferi’nde katılmışlardır. Kırım 300 yıl Osmanlı yönetiminde kalmıştır. 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı neticesinde; Besarabya ve Kırım Yarımadası, Ruslar tarafından işgal edilmiştir.
Bu saldırılara Kırım Giray karşı koymaya çalışmıştır. Savaşı sona erdiren 21 Temmuz 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım, Osmanlı himâyesinden çıkartılıp bağımsız hâle getirilmiştir. Osmanlı Devleti, Kırım’a giren Rus ordusuna karşı yeni bir savaşa girişmiş olsa da ne yazık ki bunda başarılı olamamış ve 1792’de Yaş Antlaşması ile Kırım’ın Rusya’ya ilhakını kabul etmiştir.
Tarih boyunca defalarca yinelenen Osmanlı-Rus Savaşlarının ardından Osmanlı topraklarına yönelik olarak ciddî Tatar göçleri yaşanmıştır. Rus yetkililer Kırım Savaşı sırasında Kırımlıları sürgünle tehdit etmiş, bununla da kalmayıp 1859-1861 tarihleri arasında tehditlerini hayata geçirerek yüz binlerce Kırımlı Tatar'ın Osmanlı topraklarına göç etmesine sebep olmuşlardır.
Bu trajik göçler Türkiye Cumhuriyeti'nin ilânına, yani 1923'e kadar aralıksız devam ederek göç edenlerin sayısı milyonlarla ifâde edilir olmuştur. Bu göçler esnasında on binlerce Tatar, Karadeniz'in azgın sularına karışarak hayatını kaybetmiştir. Buna açlıktan, fakirlikten ve salgın hastalıklardan ölenleri de eklediğimizde zorunlu göçten kaynaklanan hüznün ve acının boyutları havsalamızın alamayacağı düzeye erişir.
Karadeniz'in karşı kıyısında yer alan tarihî yarımada Kırım, hem mekân hem de tarihî münasebetler bakımından bize hiç de uzak değil. Bu kadim coğrafya tarih boyunca Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir yerdi. Kırım ve civarı 374 yılında Hunların hâkimiyeti altına girmiş, ancak 5. yüzyılın sonlarına doğru Hunlar Avrupa’yı terk edip Karadeniz’in batı kıyılarına doğru çekilse de Kırım’daki varlıklarını devam ettirmişlerdir.
Kırım, başlangıçta Altun Ordu Devleti’nin bir vilâyeti iken, 1248 yılında Giraylar soyunun idaresinde bir hanlık hâline gelmiştir. Daha sonra I. Hacı Giray'ın yerine tahta geçen I. Mengli Giray (1468-1514), Fâtih Sultan Mehmed'e başvurarak hanlığını Osmanlı Devleti'ne bağlamıştır. Uzun yıllar Osmanlı idaresinde kalan Kırım, 1783'te Rusların işgaline uğramış, 1812 yılındaki Bükreş Antlaşması sonucunda da Rusya'ya bırakılmıştır.
Tarihî eserler açısından zengin olan Kırım’daki önemli mimarlık eserleri arasında Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı etkisinde inşâ edilen cami, saray, tekke, han, medrese, türbe, çeşme gibi yapılar yer almaktadır. Fakat bu yapıların çoğu gerek Çarlık gerekse Sovyetler Birliği dönemlerinde, özellikle de 1944’te Kırım Tatar Türklerinin Kırım’dan sürgün edilmesi ile başlayan süreçte ne yazık ki büyük bir yıkıma uğramıştır.
Gaspıralı İsmail Bey’den Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu'na
Son bir asır dikkate alındığında Kırım denince akla üç önemli isim gelmektedir. Bunlar fikir adamı Gaspıralı İsmail Bey (1851-1914), romancı Cengiz Dağcı (1919-2011) ve siyâset adamı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu (1943)'dur. "Dilde, işte, fikirde birlik" sözü dillere pelesenk olan İsmail Gaspıralı, Kırımlı Türklerin hissiyatına "Tercüman" olmuştur.
Türklerin ebedî birliği ve beraberliği için son nefesine kadar gayret sarf etmiştir. Yine tanınmış bir Kırımlı olan Cengiz Dağcı, romanlarında XX. yüzyılda Kırım Türkleri’nin Sovyet zulmü altında çektikleri acıları anlatır. Savaşın ve acıların tam ortasında kaldığı için romanlarının çoğu otobiyografik nitelikler taşır.
Kırım davasını gönüllere nakşeden Dağcı, yaygın tabirle Kırım'ın "Ebedî Sesi'ydi. Abdülcemil Kırımoğlu ise tâbir câizse 78 yıllık ömrünü Kırım dâvâsına adayan, on sözünden dokuzu Kırım olan bir Türklük sevdâlısıdır.
Kırım'ın başbuğu ve yaşayan efsanevî lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu'nu, vaktiyle kaleme aldığım bir şiirimde şöyle anlatmıştım:
"Bozköy'de başlamıştır çileli hayatına/
Tam üççeyrek asırdır Kırım düşer yâdına/
Omzunda taşıyorken mukaddes davasını.../
Yüreğinde hissetti hürriyet havasını/
Parçalamak istedi esaretin ağını/
Başına taç eyledi Kırım'ın bayrağını/
Kırım Tatarlarına umut ve ışık oldu/
Tutsaklık ateşinde Kırım'a âşık oldu/
Mecnunca sevdalıydı, Kırım onun Leylâ'sı/
Akmescit göklerinin oydu nurdan aylası/
Bir ömür âb-ı hayat verdi gonca güllere/
Sürgüne mahkûm oldu, düştü yaban ellere/
Çağlar boyu sönmeyen meşaleyi yaktı o/
Düşlerinde Salgır'dan ta Azak'a aktı o//
Zifiri gecelerin apaydınlık tan'ıydı/
Kırım Tatarlarının millî kahramanıydı/
Yanardağa atıldı, alevi avuçladı/
Kırım'ın davasında Moskof onu suçladı/
Gözünden hiç gitmedi Ayserez hatırası/
Kırım esir kaldıkça derinleşti yarası/
Vahdetin sofrasında ağıyı bal eyledi/
Çıkmaza düştüğünde duayı yol eyledi/
Yetim balaya baba, öksüze ana oldu/
Aç kurtların ininde kuzudan yana oldu /
Karanlığa nur oldu, doğruldu bir dev gibi/
Vatan için yaşadı, mukaddes ödev gibi/
Sürgün ve hapislerde Kırım'ın sesiydi o/
Çekiç örs arasında kutlu nefesiydi o//
Esir soydaşlarının derdine hemdert oldu/
Düşmanlarına bile ömür boyu mert oldu/
Ona gıpta eylerken sabır sarmaşıkları.../
Onu yol başçı bildi Kırım'ın âşıkları/
Baskılar karşısında eğilip bükülmedi/
Özgürlük savaşında cepheden çekilmedi/
Dağıtmaya çalıştı esaretin pusunu/
Yüreğinde yaşadı Kırım'ın kâbusunu/
Rusya'sı, Ukrayna'sı Kırım'a dadanmıştı/
Mustafa Abdülcemil, Türklüğe adanmıştı/
İçinden atamadı tasayı ve kederi/
Kırımoğlu, Kırım'ın efsanevî lideri/
Nice soylu kavgada hep önden gidendir o/
Kırım'ın uzağında yanmadan tütendir o."
Son Söz Yerine Yahut Dinmeyen "Kırım Hasreti"
Köklerden göklere uzayıp giden koca bir çınar olan Kırım, bizim kadim tarihimizde çok kıymetli bir yerde durur. Kırım bizim gönül bağımızın açmadan soldurulmaya çalışılan nadide çiçeğidir. Kırım birlik ve beraberliğin timsalidir. Gönül teknemizin has hamurudur Kırım.
Vaktiyle Kırım'a ve Kırım'ın güzel insanlarına olan derin sevgimi ve muhabbetimi "Kırım Hasreti" adlı şiirimde şöyle dile getirmiştim:
"Kalbimizi titreten yanık bir türküsün sen/
Gönülde tazelenen nazenin ülküsün sen/
Boynumuz bükük kalır boynun bükük kaldıkça/
Mâziyi yâd eyleriz hayallere daldıkça /
Seni ele yâr etti güçlülerin atası/
Düşlerimi kanatır hüzün yarımadası/
Kırım Tatarlarının taşırsın izlerini/
Söyle kim kör eyledi vicdanın gözlerini?/
Bizi teselli eyler şanlı mâzinin yâdı/
Akmescit'ten duyulur öksüzlerin feryadı//
Uzağına düşenler, adını anar durur/
Bahtı kara Kırım'a yürekler yanar durur/
Sitemim Moskof'adır, sana değil sitemim/
Sen özgür kalmadıkça dinmeyecek matemim/
Güller boynunu bükmüş, susmuş şeyda bülbüller/
Rengini, kokusunu yitirmiş mor sümbüller/
Balyozla kırılmıştır özgürlüğün kanadı/
Vicdanları kanattı Moskof'un kör inadı/
Dizlerden derman gitmiş, sarp dağları aşan yok/
Ey şimalin aslanı, imdadına koşan yok!/
Bugünkü ahvaline hayret eden yok şimdi/
Düzlüğe çıkman için gayret eden yok şimdi//
Özgürlük savaşçısı İsmail Gaspıralı /
Bir millet doğranırken kimse değil oralı/
Bütünün yarısısın, öbür yarın bizdedir/
Bir ayağın çukurda, bir ayağın düzdedir/
Ateşten bahçelerin kırıl(g)an gülüsün sen/
Moskof'un kıskacında şimdi bir ölüsün sen/
Zaferi düşte görür özgürlük savaşçısı/
Mustafa Abdülcemil, Tatar'ın yol başçısı/
Evlâdın Cengiz Dağcı kucağında uyuyor/
Attığın çığlıkları sağır sultan duyuyor/
Dünyaya haykırmalı Kırım'ın davasını/
Ölmeden solumalı Akmescit havasını//
İklimin soğuk ama yüreğin sıcak senin/
Mütebessim nazarın mazluma kucak senin/
Ey hüzün coğrafyası, alamadın bir nefes!/
Yurdundan evlâ değil bülbüle altın kafes/
O kelepçeli hâlin içimizi acıtır/
Baş tacı ettiklerin başımızın tacıdır/
Kan kırmızı şafakta gölgenden kan çekilir/
Seni üzgün gördükçe bedenden can çekilir/
Gün gelecek Kırımlı yurduna kavuşacak/
Yeşerecek bahçeler, kederler savuşacak...
Kederli ve acılı bir coğrafya olan Kırım'ın derdi bitecek gibi değil. Bugün güzel Kırım Yarımadası yasa dışı uyduruk bir halk oylamasıyla ne yazık ki yine Rusya tarafından ilhak edilmiştir. Görüldüğü gibi Rusya'nın Kırım planları dün olduğu gibi bugün de hiç bitmemiştir.
Türkiye için çok önemli bir jeopolitik konumu olan ve tarihî bağlarımız bulunan Kırım'ın yayılmacı Rusya tarafından işgal edilmesi bizim için de bir meseledir ve de önemli bir tehdit unsurudur. Zira Karadeniz'deki hâkimiyet Kırım'dan geçer. Bizim Kırım'la köklü (tarihî) kardeşlik bağlarımız vardır. Kırım'a doğrultulan namlu en çok da bize doğrultulmuştur. Öte yandan Kırım'ın haklarını ve halklarını koruma sorumluluğumuz da vardır. Bu anlayışla Kırım'daki ağırlığımızı korumalı, oradaki halkları ezdirmemeliyiz.
M.Nihat MALKOÇ
YazarTürkiye, Türkiye'den ibâret değildir. Bizim Türkiye dışında kalan Türk Dünyası coğrafyamız da var. Bu hüzünlü coğrafyanın önemli duraklarından biri de Batı Trakya'dır. Osmanlı ruhunun sindiği bu kadim...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Kur’an-ı Kerim’e göre Allahu Teâla, Hz. Nuh (a.s.)’a tabi olup, kendine inananları koruduğu tufanda; inkârcıların tamamını helak etmiştir. O hadiseden sonra; insanlık yeniden nasıl başladı...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
İdil (Volga) ile Tuna arası on sekizinci yüzyılın sonuna kadar bir Türk ülkesi olarak kalmış ve birbiri ardından gelmiş Türk kavimlerinin ili olmuştur. Söz konusu sahada Hazar, Bulgar, Altınordu...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Millet olmak kolay bir şey değildir. Bu belli bir birikimi ve tarihî süreci gerektirir. Devlet olabilirsiniz ama millet ol(a)mayabilirsiniz. Dünyada toplama devletlerin yanında, millet devletler de va...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ