Aşkın Derdi ile Yanmak
Bir bülbül-i âşüfte miyim nalân u âhım goncaya
Gayrı kime yüz döneyim her dem nigâhım goncaya
(Çok fazla seven bir âşığım, sürekli olarak feryâdım, inlemelerim, ahlarım sevdiğimedir, yüzümü başka kime döneyim her an nazarım sevdiğimedir.)
Gonca gülün henüz açılmamış hâlidir. Bu beyitte gonca, sevgiliyi, sevdiğini ifâde etmektedir. Bilindiği üzere bülbül her an sevdiği için inlemekte, onun için ahlar etmekte, acı çekmektedir. Her ah çekişinde sevdiğini hatırlamaktadır. Burada geçen “ah” ifadesi çok önemlidir.
Aslında Allah lafzının ilk ve son harflerini oluşturmaktadır. Her ah çekmesinde gönülden içten bir kez “Allah” demesidir ki derdi, ızdırâbı, duâsı Yüce Mevlâ’ya erişir. Hem sevdiğini anmış olur. Hem de sevdiğine kavuşmayı dilemiş olur. Kısacası her an her nefes sevdiğiyle birlikte olmanın hazzını yaşar, bir lâhza dahi sevdiğinden ayrılmaz, gönlü, dili ve tüm benliğiyle sevdiği ile birliktedir.
Şem’-i ruha pervâneyim bir âşık-ı divaneyim
Dostlar beni kon yanayım bu âzm-i râhım goncaya
(Deli-dîvâne bir âşığım, sevdiğimin pervânesiyim, dostlar benim çıktığım yol sevgiliyedir, seferim goncayadır bırakın beni yanayım)
Pervâne kelebeği mumun etrafında döner, dönmeye uzun süre devam eder. Sonunda alevin çekici gücü onu içine çeker ve pervânenin tüm vücudu alev alev yanarak yok olur. Pervâne sevdiğine kavuşmak arzusuyla devamlı etrafında döner, döne döne kendisini sevdiği için fedâ eder. Maksat vuslattır, sevdiğine kavuşmak onunla bir olabilmek birlikte bulunabilmektir.
Âşık mâşûkunu o kadar fazla arzular ki bu boyutta kendisi hiç önem arz etmez yeter ki sevdiği ile bir olabilsin sevdiği ona bir gülümsesin, ismini bir kez ansın, yeter ki sevdiğinden küçük bir işaret, bir tebessüm bulabilsin. Her şey ama her şey sevdiği içindir O olmadan hiçbir şey güzel değildir.
O güldüğünde kâinat güler o hüzünlendiğinde âlem ağlar, merkezde olan sevdiğidir, bir an dahi gönlünden çıkartmaz sevdiğini, hep onun hayaliyle yaşar. Dili onu söyler gönlü onu arzular. O olmadığında ise tüm dünya başına yıkılır. Hiçbir şey kendisini mutlu etmez, her şey âşığa ızdıraptır, çiledir, acıdır. Ancak sevdiği ile bir araya gelirse yüzü güler mutlu olur. Sevdiğinin huzuruna gitmek kavuşmak kadar daha güzel hiçbir şey yoktur.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi bir sohbette şu hatırayı anlatır: “Birkaç kişi bir velîyi ziyâret etmek için izin istemişler. O da haber göndermiş ve; “Allah (c.c.)’ı ziyârete gelir gibi gelirlerse buyursunlar.” demiş. Düşünmüşler bunun âdâbı nasıl olur acaba diye, anlayamamışlar.
Fahreddin-i Râzî o zâtın talebesiymiş. Bu gence soralım bu bilir demişler, ona sormuşlar. O da buyurmuş ki; “Ellerinizi tazim ile bağlarsınız, boynunuzu büker, elbiselerinizi de bir kefen misâli düşünür huzuruna girersiniz.” Tarif ettiği gibi huzuruna varmışlar.
O anda üzerlerindeki elbiseleri lime lime parçalanmış. Arştan ileri seyranları olmuş. İçlerinden birinin kitap okuma merakı varmış, ona da buyurmuş ki; “Oğul sen de artık kitap okumazsın.” demiş. O da başüstüne demiş. Fakat eve gelince okuduğu akıcı bir kitabı varmış, bunu bitireyim de başka okumam demiş. Bir gün sonra o velîyle karşılaşmış. Velî buyurmuş; “Oğul dün arştan ileri seyrangâhın vardı şimdi görüyorum ki, yine kitap okumakla meşgulsün.”
İnsan sevdiği ile bir olmanın hazzını yaşadığı gibi sözünü, yaşayışını çok iyi bir şekilde anlamalı ve hayatına tatbik etmelidir. Aksi hâlde zahirde kalıp gösterişten ileriye gitmez. Hatta anlamak dahi eksik kalır yaşamak gerekir.
Şirin lebin Ferhâd'ıyım hicr ü gamın na-şadıyım
Aşk dâmının üftâdıyım baht-i siyâhım goncaya
(Şirin/tatlı dudağın Ferhad’ıyım, ayrılıktan ve gamdan dolayı hüzünlüyüm, kederliyim. Aşk tuzağının düşkünüyüm, kara bahtım sevgili yüzündendir.)
Ferhad, Şirin için aşılması imkânsız, geçilmesi güç dağları delmiştir. Beyitte gerçek âşığın Ferhad gibi sevdiği için yapmayacağı, yapamayacağı hiçbir şeyin olmadığını ifâde etmektedir. Tatlı/şirin söz aslında sevgilinin sözüdür, bu söz sevgilinin dudağının ucundadır.
Bu dudaklardan çıkacak her kelâm âşık için yapılması kaçınılmaz zarûrî olan sözdür. Çünkü söyleyen sevgilidir ve onun mutlu olması gerekir, O mutlu olunca her şey mutlu olur. Bu söz için âşık her şeyi göze alır, yeter ki sevdiği mutlu olsun O’nun güzel tebessümü âleme yayılsın.
Nasıl ki Ferhad imkânsız gibi görünen dağları deldi ise âşıkta, yâri için Ferhad gibi olmalıdır. Tüm zorlukları ve sıkıntıları kendi üstlenmeli ama sevdiğini memnûn etmelidir. Bu memnûniyet kavuşmanın sırrını ortaya çıkarır. Ayrıca seven sevdiğine ulaşabilmek için türlü türlü zahmetlere çilelere katlanır.
Aşkın olmazsa olmazıdır bu yolda çekilen dertlerdir. Zaten aşk başlı başına bir derttir. Aşkta dert ile derman iç içe geçmiş unsurlardır. Âşık olanın tüm dünyası, hayali mâşûku memnûn etmektir. Sevdiğini razı etmek, sevdiğini incitmemektir. Sevdiğinin bir zarar görmesinden, incinmesinden, kırılmasından çok korkar. Sevdiği memnûn olup mutlu kalsın da diğer hususlar teferruattan ibarettir.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi sohbette şöyle anlatmıştır: “Oğul, Mecnûn’un kolunda çıban çıkmış. Babası bir doktor çağırmış, Doktor muayene ettikten sonra, çıbanın ameliyatla alınmasına karar vermiş. Doktor neşterini çıkarınca Mecnûn titremeğe başlamış.
Orada bulunanlar Mecnûn’un hâlini görünce demişler ki; ‘Mecnûn sen ki bizim bildiğimiz Mecnûn’sun. Issız çöllerde gezer, yırtıcı, vahşî hayvanlarla arkadaşlık edersin. Onlardan korkmazsın da şimdi şu küçücük neşterden mi korkuyorsun.’ derler. Mecnûn da cevaben der ki; ‘Arkadaşlar benim korkum o neşterden değil. Benim derimin altında Leylâ var, onu incitirsiniz, benim korkum ondandır.”
Hoş bir deme erdi demim başdan ayağa pür-gamım
Her demde bunca mâtemim n'ider günâhım goncaya
(Hoş, güzel bir vakit içerisindeyim ancak baştan aşağı gam yüklüyüm, her nefeste hüzün doluyum ama bu hâlim sevgiliye zarar vermez)
Âşık hoş bir vakte, bir güzelliğe ulaşmıştır ancak sevgiliye vuslat derdi her hâline gam yüklemiştir. Onsuz alınan her nefes içilen bir yudum su, yapılan her hareket âşığa hüzün yükler çünkü sevgili olmadan hiçbir şeyin hiçbir anlamı yoktur. Aslında aşığın tüm derdi sıkıntısı yalnızca kendinedir.
Kederlenir, üzülür, esef içerisinde bulunur, sevdiğini rahatsız etmemek için tüm dertlere, çilelere katlanır. Daima sevgiliyi görebilmek hayaliyle yanıp tutuşur. Sevdiği olmadan aldığı nefes bile kendisini eziyettir bu sebeple de baştan aşağı, ser te ser gam yüklüdür. Hüzün kendisinin evi olur, çile yoldaşı olur.
Sevgili için çekilen çile ile ilgili olarak Osman Hulusi Efendi Asr-ı Saâdet dönemi ile ilgili şu hatırayı anlatır bir sohbetlerinde: Bilâl-i Habeşi (r.a.) Rasûlullah (s.a.v.)’ın vefâtından sonra hiç ezan okumamıştı. Bir gün Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.a.): “Ya Bilâl (r.a.) çoktandır ezan okumadın, senin ezan okumanı özledik. Bize bir ezan oku.” diyerek rica ettiler.
Onların ricalarını kırmamak için ezan okumaya başladı. Fakat “Eşhedü enne Muhammede’r-Rasulullah’’ deyince düşüp bayıldı. Bilâl’in sesini işiten Medine halkı koşarak mescide geldiler. Acaba Rasûlullah yeniden teşrif mi etti diye. Bütün halk ağlamaya başladı.
Bu duruma halîfe Hz. Ömer (r.a.) müdâhale ederek; “Ya Bilâl sen bizim yaremizi, hüznümüzü tazeledin, biz buna dayanamayız. Sen buradan hicret et, Şam’a git.”, dedi. Onun üzerine Bilâl-i Habeşi Hazretleri Şam’a hicret etti, orda vefât etti.” diye buyurdu.
Hulûsi dil-nâ-şâd ile her ruz u şeb feryâd ile
Yârin cemâlin yâd ile ömr-i tebâhım goncaya
(Ey Hulûsi, gönlünün gece gündüz hüzün ve feryât ile inlemesi, yârin cemâlini hayal etmesi, ömrünün yıkılıp mahvolması hep sevdiğin içindir.)
Âşık her an neşesizdir, hüzünlüdür, gece gündüz feryât içindedir. Bu kadar hüzün, çile, inleme sevgili içindir. İç dünyasındaki vaveylalar, ızdıraplar hep sevdiğini özlediği arzuladığı içindir. Her an sevdiğinin gül cemâlini hayal eder, bu hayalden bir an dahi uzaklaşmak istemez çünkü sevdiği gönlünde, rûhunda o kadar yer etmiştir ki her şeyi onunla kâimdir.
Sevdiği olmadan hiçbir şey olamaz her şey bomboştur. Hüzünlendikçe, dertlendikçe sevgili ile bir olma neşesini bulduğu için daima sevgilinin derdi ile yanar, sevgilinin derdi ile dertlenir…
Resul KESENCELİ
YazarEvliya Çelebi XVII. yüzyılda İstanbul’u Seyahatname isimli eserinde anlatırken Ayasofya’nın Sırları ve gizemlerini yazmıştır. Biz de bu eserde anlatılanları bu yazımızda ifade etmeye çalışacağız.Seyah...
Yazar: Resul KESENCELİ
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi bu gazelini şu olay üzerine yazdığını anlatmıştır: Bir gün Aşağıulupınar’da sohbet olduğunu duyduk. Ahmet Nuri Ağabeyimle birlikte gittik. Gittiğimizde bize kapıyı açmayı...
Yazar: Resul KESENCELİ
Kur’an-ı Kerim’e göre Allahu Teâla, Hz. Nuh (a.s.)’a tabi olup, kendine inananları koruduğu tufanda; inkârcıların tamamını helak etmiştir. O hadiseden sonra; insanlık yeniden nasıl başladı...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
Beyit:Seni sevmek imiş âlemde her zevk u safâ ancak Senin derdine dûş olmak imiş derde devâ ancak(Dünyadaki her zevk ve sefâ ancak seni sevmekle olurmuş. Dertlere devâ bulmak da ancak senin derdine o...
Yazar: Resul KESENCELİ