Bekir Oğuzbaşaran ya da “Gazel Baba”
Divan şiiri Osmanlı Dönemi’nde saray çevrelerinde yaygın olan bir şiir türüydü. Osmanlının tarih sayfalarında yerini alması ve harf inkılâbının ardından bazı edebi gelenekler de rafa kaldırılmış oldu. Artık devlet büyükleri için kasideler yazılmıyor.
Divan oluşturacak şairler çıkmıyor. Serbest nazımla her düz yazıyı şiir addetmeye başladık. Ne hece ne kafiye ne uyak. Şiire benzeyen tek tarafı satırların ayrı ayrı yazılıyor olması. Herhangi bir düz yazıyı satırlar halinde ayrı ayrı yazın şiir olsun. Bu metnin şiir olmadığını söyleyebilmeniz mümkün değildir. Çünkü her yiğidin bir yoğurt yiyişi, her şairin de bir şiir anlayışı vardır. Bunu da anlayışla karşılıyoruz.
Oysa divan şiirinde aruz vardı, kafiye, hece, anlam, uyum, ses benzeşmesi vardı. Yani şiiri şiir yapan bütün unsurlar ‘efradını cami, ağyarını mani’ biçimde kendisini gösteriyordu.
Osmanlı medeniyetinin tarihten silinişi ile divan şiiri geleneği de yer ile yeksan oldu. Harf inkılâbı ile geçmişin sanatı, edebiyatı ile bağlarımız koptu. Geçmişte yazılanları anlayamadığımız gibi o şiirlere nazire bile yazamıyoruz.
Divan şiirinin en önemli eserleri olan gazeller ve türevleri olan müstezatlar, musammatlar, dergilerden defterlerden kitaplardan neredeyse silindi. Yeni nesiller o güzellikleri tanımıyor. Yeni nesiller okudukları serbest nazımlı şiirleri yaşayan tek tip şiir olduğunu sanıyor, anlamakta zorlanıyorlar. İki şairin birlikte hazırladığı müşterek gazeller, âşıkane, rindane, nâ- tamam gazellerin adlarını bile unuttuk.
Bu şiir kıtlığı içerisinde son yıllarda eski şiirin rüzgârı ile şiirler yazan şairlerden birisi şüphesiz Bekir Oğuzbaşaran’dır. Bekir Oğuzbaşaran’ı ben 1970’li yıllarda tanımıştım. Aradan geçen uzun zaman sonra yeniden hatırlayıp görüştüğümüz Bekir Oğuzbaşaran ve şiirinin geçmişle bağlantılı şiir metodolojisinin bir şekilde yaşadığına yaşatıldığına şahit oldum.
Sosyal Medya’da yayınladığım, bir fotoğraf beni çok eskilere götürdü. Fotoğrafta merhum Mehmet Akif İnan, Mustafa Miyasoğlu ve Ali Nar ile halen hayatta olan Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, eski Erzincan milletvekili Tevhit Karakaya ve bendeniz yer alıyoruz.
Hafızamdan silinen bir kişi daha var. Kim olduğunu Bekir Oğuzbaşaran ile bir telefonda yaptığımız görüşmede ortaya çıkmıştı. O genç kişi Bekir Oğuzbaşaran’dan başkası değildi. Tabidir ki fotoğraftaki insanların hemen hepsi gençlik çağlarındaydılar.
Dostluğumuz o yıllara dayansa bile. Bekir Oğuzbaşaran: “Biz kalubela’dan beri tanışırız” demişti. El-hak doğrudur. Biz, ruhlar âleminde aynı soruya muhatap olmuş, aynı soruya aynı cevapları vermişiz belli ki.
Bekir Oğuzbaşaran şairdir mesnevi, gazel rubai, yazar. Bu tavrı sebebiyle üzerine ölü toprağı saçılmış eski şiirimizin yeniden dirilişine vesile olduğu için Bekir Oğuzbaşaran’ı kutluyorum.
Bir ara kendisine “Gazel Baba” diye hitap etmiştim. Hakikaten yazdığı gazelleri de kendisi de gazel babası bir şairdir. Dergilerde gazetelerde severek okuduğum şiirlerinden sonra kendisinden imzalı olarak aldığım “Aşk ile” isimli kitabını ve gazellerini inceledim. Şair Oğuzbaşaran’ın inancı düşüncesi hissiyatı tarihten süzülerek bu güne aktarılmış şiirlerden demetler oluşturmaktadır. Geçmişle gelecek arasında köprüler kuran, dün ile bugünü birbirine bağlayan geleneği yaşatan şiirlerini gördükçe heyecanlanmamak mümkün değil. Bekir Oğuzbaşaran, nitelikli şiirleriyle bir divan şairinin günümüze aksetmiş halidir.
Kayseri’de doğan şair Oğuzbaşaran’ın şiiri eteklerinde yaşadığı Erciyes gibidir. Zirvelerinde karı ve buzu, yaylasında çiçeği, başından sisi eksik olmaz. Hayatın her safhasından renkler oluşturur mısralarını. Sesi ve nefesi sayfalar arasından yaylaların bin bir çeşit çiçeğinden ıtırlar taşır.
Oğuzbaşaran’ın hayatı edebiyatla iç içe geçti. Edebiyat sevgisini binlerce öğrencisine taşıdı. O güzellik çeşmesinden içirdi. Edebiyatı edep olarak bildi. Batılı tasvir etmek yerine iyiyi ve güzeli anlattı. Rengârenk duygularını yazdı çizdi. O renkler hiçbir zaman adına ant içilen kalemin çizgisini aşmadı.
Bekir Oğuzbaşaran’ın şiiri kısır bir döngü içerisinde geçmişin ihtişamlı şiirini arayan edebiyatımızın sorularına bir cevaptır. Geçmişle geleceği buluşturma çabasıdır. Şiirimize yapılan bir umut aşısıdır. Divan şiirinin yeniden yeşermesine, aralanan bir kapıdır.
Onlarca şiir kitabı deneme ve incelemelerinde hocalığını da konuşturur Bekir Oğuzbaşaran şiirinde dersler verir. Yeni yetişecek şairlere eski şiirin tadını ve lezzetini öğreterek tattırır. İşte ibadet aşkıyla yazdığı, şiir anlayışını da yansıtan bir şiiri:
ŞİİR GAZELİ
Her Arap harfli yazı, mutlak hüsn-i hat değil
İbâdet eder gibi yazmayan hattat değil
İnsanlara bediî/estetik haz vermeyen
Yazılı-sözlü metin, salt edebiyat değil
Elde edilen ürün, birbirinin aynıysa
Zanaat olsa dahi, bir güzel sanat değil
Lûgat paralamasın, şâirim diyen kimse
Sözü yokuşa sürme, şiir bir lûgat değil
Şiirle şuur kökteş, ancak anlamdaş değil
"Şâirlik bilgeliktir", bir çeşit galat değil
Istırap deryâsına dalmayan şâir olmaz
Nîmetlere garkeden maddî saltanat değil
Her ne yapıyorsanız, en güzelini yapın
Üstünkörü yapana, dünyâlar rahat değil...
Bekir Oğuzbaşaran, hocalığını şiirlerine de taşır. Geçmişle gelecek arasındaki köprülerin sağlam olabilmesi için eğitimini şiirlerinde de sürdürür. Bir edebiyat hocası şairden de ancak bu beklenebilir.
NEV GAZEL
İlkin kasîdeden doğmuş tegazzüle denir
Dîvanlardan sonra yazılan gazele denir
Günümüz Türkçesiyle beş berceste beyitle
Aruz olmadan söylenen güzele denir
Heceyle de olabilir, serbest vezinle de
Şâirin incilerinden en özele denir
Beş ilâ on beş beyit arasında yek-âvâz
Sayısal olmaktan ziyâde sözele denir
Nev gazel, nîv gazel, yeni gazel, lirik şiir
Petekten hâlis bal, süzüle süzüle gelir...
Halil İbrahim ÖZDEMİR
YazarNiyâzî-i Mısrî (1618-1694)Yine dil na’tini söyler MuhammedDil ü cân mülkünü söyler MuhammedNe kâdirim seni medhetmeye benKemâl-i medhi Hak söyler MuhammedSen ol sultân-ı kevneynsin ki mahlûkSenin medh...
Yazar: Vedat Ali TOK
Tasavvuf, Peygamber Efendimizin örnekliğinde, İslâm’ın zâhir ve bâtın yönleriyle yaşanmasını gaye edinmiş bir ilimdir. Tasavvufun aslı Kur’an-ı Kerîm ve Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in sünnetinin haya...
Yazar: Yusuf HALICI
Bugünkü Gönül Coğrafyamız Mevcut Coğrafyamızdan Çok Daha GeniştirBugünkü bilinen sınırlarımızdan öte, bizim bir de sınır tanımayan gönül coğrafyamız vardır. Gönül coğrafyamız mevcut coğrafyamızdan çok...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
“Cennet vatan” diye nitelediğimiz Anadolu toprakları, bin yıl kadar önce İslâm ile tanışmıştır. Bu topraklarda önce Selçuklu, ardından Osmanlı unutulmaz izler bırakmışlardır. Bu bölgelerde yaşayan ins...
Yazar: Ali AKPINAR