Şeyhülmuharrirîn Ahmet Kabaklı
Bazı şahsiyetler vardır ki ebedî âleme göç etseler de yaptıkları hizmetlerle, yazdıkları eserlerle, yetiştirdikleri talebelerle her zaman gönül tahtına kurulur, aramızda yaşarlar. Şeyhülmuharrirîn Ahmet Kabaklı da bu ender şahsiyetlerdendi.
Bu ay aziz hocamızın doğumunun tam “100. Yılı”nı idrâk ediyoruz. Ahmet Kabaklı’nın İstanbul Eyüpsultan’daki mezarı her zaman ziyâret ediliyor, hakkında başta İstanbul’da olmak üzere pek çok şehirde anma toplantıları yapılıyor. Onun her yerde, bilhassa okullarımızda ve üniversitelerimizde hatırlanması, saygıyla anılması çok anlamlı, değerli ve önemlidir. Zira ömrünü irfanımıza hasreden böyle müstesna simalar kolay yetişmiyor.
Tercüman’ın Efsanevî Yazarı
Bu güzel ülkemizde, Türkiye’mizde yaşamış ve ömrünü hizmetle tamamlamış olan büyüklerimiz vardır. Onlardan biri de şüphesiz unutulmayan Tercüman gazetesinin efsane yazarı, Şeyhülmuharrirîn Ahmet Kabaklı merhûmdur. Arkadaşlarıyla birlikte kurduğu irfan ocağı Türk Edebiyatı Vakfı’mızın bacası yarım asırdır tütüyor.
Kurduğu Türk Edebiyatı dergisi sevenleri tarafından yaşatılıyor. 24 Mayıs 1924 tarihinde Elazığ Harput’ta doğan hocamız, 8 Şubat 2001 tarihinde İstanbul’da vefat etti ve Eyüpsultan Mezarlığı’nda toprağa verildi. Allah rahmet eylesin. Rûhu şâd, kabri nûr, mekânı cennet, menzili mübârek, makamı yüksek olsun.
Ahmet Kabaklı milletimiz tarafından niçin çok sevildi? Neden her zaman rahmet, saygı, sevgi, şükran ve duâ ile yâd ediliyor. Bunu düşünmeliyiz. Onu aziz milletiyle, vatan gençliğiyle bütünleştiren sırrı, dâvâsını, mücâdelesini ve ideallerini bilmeliyiz.
Sevebilmek için anlamak, anlayabilmek için de okumak gerek. Meselâ onun en çok alaka çeken iki ciltten meydana gelen Temellerin Duruşması eseri mutlaka okunmalıdır. Türkiye’nin yakın tarihiyle ilgili olarak ezberleri bozan, çok ses getiren ve sıklıkla okunan bu mühim eserinin 3. cildi çıkacaktı, nasip olmadı.
Yazarımız, “Şehitler kanları ile âlimler de bilgileri, yazıları, eserleri ile vatanı başları üstünde taşırlar, ona yüce sütunlar olurlar, yıkılmaktan korurlar.” demişti. Kabaklı Hoca’nın bu aziz milletin gönlünde nasıl taht kurduğunu, işte bu satırlar aslında anlatıyor. Şehitlerimizin kanlarıyla savundukları aziz vatanımızı, o ve arkadaşları kalemleriyle ömür boyu cesaretle müdafaa ettiler.
Bir ‘Mektep Adam’
Niçin ‘mektep adam’ diyorum? Zira her edebiyat tarihçisi, her gazeteci, her fikir adamı ‘mektep adam’ olamaz. Zira bu sıfat her kula da nasip olmaz. Ahmet Kabaklı, kurduğu müesseseler, kaleme aldığı eserler ve yetiştirdiği nesillerle bir okul olduğunu dosta düşmana ispatlamış bir âbide şahsiyettir.
Bugün onun rahle-i tedrisinden geçen on binlerce resmî ve bizim gibi gayr-ı resmî talebesi, hocayı her zaman rahmet ve şükranla yâd ediyor, ona olan vefâ borçlarını dualarla ödüyorlar.
1980’lerdeki Ziyaret
Ahmet Kabaklı’yı ilk olarak, 1980’lerin başında Türk Edebiyatı Vakfı’nın Yeşilay İşhanı’ndaki eski binasında görmüş ve dinlemiştim. Hocalarımızın tavsiyeleri üzerine arkadaşlarla vakfa gitmiş, kendisini ziyâret etmiştik. Biz gençlere çok büyük bir alâka göstermiş, toplantılara devam etmemizi istemişti.
Bu dâvet üzerine 40 yıldan beri vakıfla irtibatımı kesmedim. Bu mekânda ve daha sonra Sultanahmet’teki tarihî binada, Münevver Ayaşlı, Cemil Meriç, Osman Yüksel Serdengeçti, Erol Güngör, Sâmiha Ayverdi, Tahsin Banguoğlu, Erol Güngör, Necip Fazıl, Nermin Suner, Turan Yazgan ve İbrahim Kafesoğlu gibi büyüklerimizi dinledik, sohbetlerinden istifade ettik.
Türk Edebiyatı Vakfı, diğer bazı vakıflar gibi bizim için âdeta ikinci üniversite oldu. Biz meraklılar, fakültelerimizi bitirsek de vakıftan hiçbir vakit mezun olamadık. Hoca, bu mektebin rektörü, hocası, muharririydi. Aziz milletini ve mübârek ümmetini seven, değerlerine sahip çıkan bir hakîkat adamıydı.
Diliyle Yûnus’u, gönlüyle Mevlânâ’yı topluma sevdirdi. Ahmed Yesevî’den Fuzûlî’ye, Şeyh Gâlip’ten Yahya Kemal’e, Mehmed Âkif’ten Necip Fazıl’a kadar pek çok şairimize sahip çıktı. Onlar hakkında kıymetli eserler ve yazılar kaleme aldı.
O Bizim “Hâce-i Âhir”imizdi
Ahmet Mithat Efendi, edebiyat dünyamızda “Hâce-i evvel”, yani ‘ilk hoca’ olarak biliniyor. Bana göre Ahmet Kabaklı da “Hâce-i âhir”di, yani son hocamızdı. Gerçi iyi hocalar bitmez, tükenmez. Bu ayrı mesele… O, sadece eserleriyle değil, on binleri bulan talebeleri, yüzbinlere ulaşan dinleyicileri ve milyonları aşan okuyucularıyla memleket mektebinin son kutlu hocası, Türkiye kalesinin akıncı beyiydi.
Ahmet Rasim gibi halktan biriydi. Refik Halid’in nefis Türkçesi’ni yazar ve konuşurdu. Büyük medeniyetimizin, Müslüman Türk irfanının âşığıydı. Hazreti Peygamber (s.a.v.)’in yolundan giden örnek bir Müslüman, sağlam bir mü’mindi.
Öztürkmen: “Kabaklı Türkiye’dir”
Yıllar önce şair İbrahim Minnetoğlu, merhum Abdurrahim Balcıoğlu’na “Ahmet Kabaklı’nın hepimizin üstünde hakkı var.” demişti. Ömer Öztürkmen de, hocanın vefâtından sonra “Ahmet Kabaklı Türkiye’dir.” diye vedâ yazısı yazmıştı. Hoca, yerli ve millîydi, mânevî değerlerimizin hararetli ve samîmî savunucusuydu her zaman.
Cevherleri bulup çıkarmada mâhir, onları milletimize sunmada üstât olan Kabaklı, akl-ı selîme, kalb-i selîme, zevk-i selîme ve geniş bir idrâke sahipti. Bütün mesâisini kültür, sanat, edebiyat ve fikir çalışmalarına hasretmişti. Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması’nda yüzlerce genç hikâyecinin ortaya çıkmasına seviniyor, bu hizmetin devam ettirilmesini istiyordu.
Son projesi “Edebiyata Saygı” başlığını taşıyordu. Toplumun sanattan uzaklaştığını, millî edebiyatımızın herkese, bilhassa gençlere sevdirilmesi gerektiğini söylüyordu.
Yüreği ve Ruhuyla Bu Toprağın Sesi
Meziyetleri milletimizin meziyeti. Özüyle, sözüyle, rûhuyla, yüreğiyle bizdendi. Bizim değerlerimizi seslendiriyor, kıymetlerimizi savunuyordu. Beş ciltlik Türk Edebiyatı, nesillerin el kitabı bir kaynaktır. Eser, sadece edebî bilgilerden müteşekkil değil, irfânımızın da atlasıdır.
Biyografi kitapları, çocuk kitapları, araştırma kitapları, incelemeler ve diğerleri de çok kıymetlidir yazarımızın. Ahmet Kabaklı bir mektepti, medreseydi, okuldu. Medreseyi de mektebi de okulu da şahsında birleştirmiş, ilim ve irfânı özünde bütünleştirmiş bir kalem efendisiydi.
Gençliğe, millete hep doğruları işaret etti, hayırlı istikametleri gösterdi. O geniş ufkuyla yüreği inançlı, kafası berrak ve alnı secdeli herkese, özellikle gençlere sahip çıkan geniş yürekli bir mütefekkir ve münevverdi.
Mânevî Değerlerimizi Sahiplendi
Bu mübârek toprakların sesi, avazıydı Ahmet Kabaklı. Işığa doğru yürürken millî ve manevî değerleri sırtında taşıdı. Gelecek nesillere dünkü güzellikleri aktarıyordu. Cemil Meriç’in unutulmaz benzetmesiyle “muhteşem bir maziden daha muhteşem bir geleceğe köprü” oluyordu.
Bu ülkenin insanı, bu dağların, ovaların, nehirlerin adamıydı. Ozanlara da sahip çıkıyordu, aydınlara da. Anadolu’nun has evladı, İstanbul’un soylu münevveri, Bâbıâli’nin beyefendi yazarıydı.
Mükemmel bir edebiyat tarihçisi ve iyi fıkra muharriri olan Kabaklı, Türk kültürüne, sanatına ve edebiyatına hizmet etmişti. Gazetelerdeki yazılarıyla, Türk Edebiyatı isimli dev eseri ve diğer kitaplarıyla, Türk Edebiyatı Vakfı ve dergisiyle gönüllerde taht kurmuş bir büyüğümüzdü.
Memleket meseleleriyle içi yanarken bile dostlarına ve talebelerine tebessüm eden, nazik, zarif ve nüktedan bir mizaca sahipti. Etrafında kalabalıklar olsa da aslında yalnız bir adamdı, hüzünkârdı. Azimli, inançlı ve kararlıydı. Bütün benliğiyle bir gayeye yönelmişti. Milletine sevdalı, ülkesine âşıktı. Toprağına, vatandaşlarına ilgisi, dikkati, rikkati vardı. Bir alptı, alperendi.
Büyük Hizmeti: “Yaşayan Türkçe”
1970’li yılların ortalarından itibaren Ahmet Kabaklı Hocamızın önderliğinde bir dil mücadelesi başlatılmıştı. Eski TDK’lılar bütün güzel kelimelerimizi “Arapça Farsça kökenlidir.” bahanesiyle dilimizden atmaya çalışır ve uydurukça tabir edilen tuhaf ‘sözcük’leri zorla cemiyete benimsetmeye kalkışırken Ahmet Kabaklı Tercüman gazetesinde âdeta bir dil müdafaası başlatmış ve “Yaşayan Türkçe” kampanyasının öncülüğünü ve savunuculuğunu yapmıştı.
Gazetede ilim adamlarının, şair ve yazarların makaleleri yayımlanıyor, millî ve manevi değerlerine bağlı aydınlar Türkçeye sahip çıkıyordu. Bugün büyük ölçüde dil savaşı kazanılmışsa bunda en büyük pay şüphesiz onundur. Ahmet Kabaklı düşünce hayatımızın kilometre taşlarından, fikir âlemimizin sönmeyen meşalesi, medeniyet semamızın kaybolmayan yıldızıydı.
Onu her zaman, her yerde sevgiyle, saygıyla, minnet duygularıyla anacağız, anmalıyız. O, iyilik namına, doğruluk adına, hakikat hesabına yürüyen, koşan, terleyen, çırpınan ama hep çalışandı. Doğumunun 100. yılı dolayısıyla Ahmet Kabaklı hakkında sene içinde başta Türk Edebiyatı Vakfı olmak üzere birçok kurum ve kuruluş tarafından önemli faaliyetlerin yapılacağı kesin. Ama yetmez, bu yâd edişleri, vefaları çoğaltmak ve vatan sathına yaymak gerekiyor.
Ona Dair Yazılan Eserler
İsa Kocakaplan ile Oğuz Çetinoğlu ve Ahmet Derindere, Hocanın biyografisini yazdılar. Şimdi de Erol Ülgen’in uzun yılların emeğine dayanan eseri günışığına çıktı. ESKADER’in 2023 yılındaki “En İyi Biyografi” ödülünü kazanan eserin adı: Son Şeyhü’l-Muharrirîn Ahmet Kabaklı’dır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yamantürk Vakfı ve Türk Kültürüne Hizmet Vakfı’nın birlikte yayımladıkları eserde Ahmet Kabaklı, bütün yönleriyle ele alınıyor. Hocanın hayatı, kişiliği, edebî faaliyetleri, eserleri, cemiyetçiliği, Şeyhü’l-muharrirîn unvanının kendisine verilişi, yazılarından ve hakkında yazılanlardan meydana gelen eser, büyük bir emeğin ve gayretin ürünü olarak göz dolduruyor, gönül okşuyor.
Ahmet Kabaklı Külliyatı
Bilindiği gibi Hocanın bütün eserleri, yıllardan beri Türk Edebiyatı Vakfı tarafından titizlikle neşrediliyor ve aziz milletimizin istifadesine sunuluyor. Gazete ve dergilerde kalmış yazıları da kitaplaştırılarak külliyata ekleniyor. Ahmet Kabaklı’nın bütün eserleri şunlardır:
Alperen, Âşık Edebiyatı, Cuma’nın Feyziyle, Çağlara Hükmedenler, Devlet Felsefemiz, Divan Edebiyatı, Ermişlerin Sohbeti, Gönül Seheri, İrfan ve İnsan, İslâm’la Kaynaşmış Türk Edebiyatı, Kültür Emperyalizmi, Mâbet ve Millet, Millete Vurulan Canlı Pranga Bürokrasi, Müslüman Türkiye, Nerede Ne Yazdı?, Sanat ve Edebiyatımız, Sınırların Ötesi, Şiir İncelemeleri, Tasavvuf Tarikat Edebiyat, Temellerin Duruşması 1-2, Türk Edebiyatı, Türkiye’yi Yoğuranlar.
Bu vesile ile aziz hocamıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı yüksek olsun inşallah.
Vefatının Ardından Yazılmış Şiir
Ahmet Kabaklı Hoca’ya Sagu - Fırat Kızıltuğ
Harput kal’asından bir şahin uçtu,
İstanbul İlinden cennete göçtü,
Ecel, libasını beyazdan biçti;
“Gelimli gidimli dünya” dediler,
Gülbank mizanında, kırklar, yediler...
Harput Kal’asının burcu tutuştu,
Hazar’ın suları, kaynadı, coştu,
Kavım kardaş on selâmda buluştu;
“Takdire yok imiş tedbir” dediler,
Vatan toprağından, ikrar verdiler…
Hüseynî Baykara meclisi demde,
Nevaî, Nesimî köşkünde, hem de,
Nedim-i şeyda var dahi âlemde;
Derkenar düştüler deftere bir bir,
Kaderin hükmü var, muhaldir tedbir.
Yetim kaleminin, kanı durulmuş,
Fânî defterinden hüküm sorulmuş,
Kitapların can evinden vurulmuş;
Al bayrak, Gök bayrak, altında uyu,
Meş’alen yanacak, nesiller boyu…
Ağlama kopuzum, ağlaşma sazım,
Ak kâğıt üstünde kaynaşma yazım,
Alperen sabrında ber-karar lâzım;
Ebet-müddet “Türk’e Doğru” kolumuz,
Ezelden, ebede tektir yolumuz…
Mehmet Nuri YARDIM
YazarDoğrusu sade, kolay ve rahat gibi görülen başlığımızın bu kadar geniş kapsamlı, çetrefilli ve girift olabileceğini hiç düşünememiştim. Zira şair ve yazarlarımızı araştırdığımda, şunu gördüm ki pek çok...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Bizler seferle emr olunmuş inanmışlarız. Bu sefere iyi hazırlandığımızda, ihlâsla, samîmiyetle ve usûlüne uygun hareket ettiğimizde seferin sonu Allah’ın izniyle zaferle neticelenir. Yeter ki biz, reh...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Elektriğin henüz evlerde olmadığı ya da kısıtlı olduğu zamanlarda radyo kullanılırdı, dış dünyayla olan tek bağlantı radyolardı. Radyolardan haberler dinlenir, Türkiye’de ve dünyada neler olup bittiği...
Yazar: Erol AFŞİN
Bugünkü Gönül Coğrafyamız Mevcut Coğrafyamızdan Çok Daha GeniştirBugünkü bilinen sınırlarımızdan öte, bizim bir de sınır tanımayan gönül coğrafyamız vardır. Gönül coğrafyamız mevcut coğrafyamızdan çok...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ