Takvâ Elbisesi Daha Hayırlıdır
Takvâlı gönüller en büyük eser
Aşk dolu yüreğe seherler eser
Rabbi tanımayan ümidi keser
Haktan gafil olan kendine küser
Takvâlı yüreğin dik olur başı
Günaha girenin zehrolur aşı
Gözün karasında nurdan bir ışık
Takvâlı gönüller Allah’a âşık.
Takvâ; Sakınma, Allah korkusuyla günahlardan korunmak demektir. Muttakî, takvâ üzere yaşayan mü’min demektir. Takvâda ilk akla gelen, haramları terktir. Bunu, mekruhlardan sakınma takip eder. Mekruh, çirkin bulunan, hoş karşılanmayan söz ve davranışlara denir.
Bunların terk edilmeleri de takvâdandır. Daha sonra şüpheliler karşımıza çıkar. Bunların da mekruhlar gibi haramla bir başka komşulukları vardır. Hakkında kesin bir hüküm olmayan işlerde, takvâya uygun olanı, haram olma ihtimalini gözeterek o işleri terk etmektir. Sonra mübah ve helâl olanlar gelir. Bunlardan yeteri kadar yararlanıp israftan sakınmak da takvâdandır.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) “Helâl belli, haram da bellidir. Fakat bu ikisinin arasında şüpheli şeyler vardır.” diye başlayan bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur: “Nasıl bir çoban, koruluğun kenarında koyun otlattığında, koyunlarının her an koruluğa girme ihtimali varsa, şüpheli şeylerden korunmayanın da harama düşme ihtimali öylece vardır.”
Şüpheli, haramın en yakın komşusudur. O araziye girenin bir süre sonra haram sahasına düşmesi kuvvetle muhtemeldir. Şüpheliden sakınanlarla haram arasına bir tampon bölge girmiş oluyor. Takvâ ve salih amel, ruh ve kalbin gelişmesinde iki esastır. Salih amel ile mânevî kârlar elde edilir.
Takvâ ile de bu kâr korunur ve zararlardan uzak kalınır. Zarar yollarını kapamayan bir insan, kazandığından çok daha fazlasını kaybedebilir ve bu yolun sonu iflâsa çıkar.
Yüce Rabb’imiz (cc) A’raf Sûresi 26. âyette “Takvâ elbisesi, işte o daha hayırlıdır.” buyuruyor. Takvâ nedir? Takvâ denilince neyi anlıyoruz? Nasıl takvâ sahibi oluruz? Bu ve benzeri sorulara cevap bulmaya çalışalım. Takvâ, Allah’ın korunmasına girmek, emrini tutup azabından korunmaktır.
Takvâ, inkâr, şirk ve nifak bulaşmamış bir imandır. Helâl haram sınırlarına uyarak yaşamaktır. Kutsal değerler için canla başla çalışmaktır. Yalansız, hilesiz ticaret ve alın teri el emeği ile kazanılan helâl lokmadır.
“Takvâ dili, gözü, kulağı yasaklara kapatmak, Allah’ın emrettiği Rasûl’ün gösterdiği ölçüler içinde yaşamaktır. Kısaca Kur’ân’ın öncülüğünde Peygamberimiz’in sünneti üzere hayat sürmektir. Takvâ huzurda olmanın farkında varmaktır. Yaratılıştaki hikmeti, şefkati ve merhameti görüp ürpermek maddî ve mânevî nimetleri görüp sevinçten titremektir.” (Sezai Karakoç)
Takvâ rûhu kirleten kötü duygulardan, fena huylardan, eksik kusurlu zararlı ve haksız davranışlardan sakınmak, uzak durmaktır. Takvâ, Allah’a karşı saygılı olmayı ön plana çıkararak bu saygıyı davranışların ve hayatın temeli yapmaktır. Takvâ elbisesi rûhumuzu fenalıkların bütün çeşitlerinden koruyup örten ve faziletlerle bezeyip süsleyen bir elbisedir.
“Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan gereğince korkar.” Bu korku kaçıran değil yaklaştıran bir korkudur. Allah’tan en çok korkanlar takvâ sahipleri yani muttakîlerdir.
Muttakî kelimesinin Türkçeye nasıl çevrilmesi gerektiği konusunda “Kur’ân Mesajı” tefsiri yazarı Muhammed Esed; “muttakînin, Allah’tan korkan, kötülükten sakınan, sorumluluğu konusunda dikkatli olan” şeklindeki çeviriler için ilâhî sorumluluk bilinci kavramının sadece belirli bir yönünü yansıttığını belirterek kendisi takvâ ile ilgili şöyle bir tanım yapıyor. “Allah’ın her zaman ve her yerde hazır olduğunun farkında olmayı ve kişinin bu farkında oluşun ışığı altında kendi varlığını biçimlendirme arzusudur.”
Zaman zaman duyduğumuz şu ilahi sözleri bizler için birer ibret vesikası değil mi?
Yalancı dünyaya konup göçenler,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.
Üzerinde türlü otlar bitenler,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.
Toprağa gark olmuş nazik tenleri,
Söylemeden kalmış tatlı dilleri,
Gelin, duadan unutman bunları,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.
Kiminin üstünde biter otlar.
Kiminin başında sıra serviler,
Kimi masum, kimi güzel yiğitler,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.
Yunus der ki; Gör, takdirin işleri,
Dökülmüştür kirpikleri, kaşları
Başları ucunda hece taşları,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.
Yunus EMRE
Necip Fazıl Kısakürek; meşhur Çile isimli kitabında;
Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir!
Mezarda geçer akçe ne ise onu biriktir.
Dediği gibi mezarın da tek geçer akçesi takvâdır. Takvâ, Allah’ı her an görüyormuşçasına ve onun tarafından her an görüldüğünü duyuyormuşçasına inanmak değil mi? Rabb’im bizleri hakkıyla korunan, takvâ sahibi kullarından eylesin. Âmîn...
Ali ÖZKANLI
YazarBugünkü Gönül Coğrafyamız Mevcut Coğrafyamızdan Çok Daha GeniştirBugünkü bilinen sınırlarımızdan öte, bizim bir de sınır tanımayan gönül coğrafyamız vardır. Gönül coğrafyamız mevcut coğrafyamızdan çok...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Çocuklarımızı okul ve sınavlarla yarışmaya odaklanmış, başarısını ve varlığını başkalarını elemeye, geçmeye başlamış bir şekilde yetiştiriyoruz. Çocuklarımız adeta test makinesi olmuş durumda. Türkçe ...
Yazar: Ali ÖZKANLI
İstanbul'un fethi, Türk tarihinin en önemli olaylarından biri olarak kabul edilir. Bu zafer, Malazgirt Meydan Muharebesi'ni dahi geride bırakarak Türk milletinin en şerefli hâdiselerinden biri olarak ...
Yazar: Kemal DEMİR
Gerçek öğretmen; yürekleri ısıtan, gönülleri aydınlatan güneşe benzer. Sevgi dolu yüreği, güler yüzü ve güzel sözüyle gönülleri fetheder. Tatlı dili ve maharetli elleriyle kalplere sevgi tohumları eke...
Yazar: Ali ÖZKANLI