Hikaye: Baba
Yaşlı bir baba kuzu etinden yapılmış yaprak döneri çok severmiş. Bir gün canı yaprak döneri çok çekmiş. Babasının isteğini fark eden oğlu, almış babasını ve güzel bir lokantaya götürmüş.
Baba, yemeği önce kendisi yemek istemiş. Ancak yaşlılığın verdiği zayıflık sonucu elleri titrediği için lokmayı ağzına götürmek istediği her seferinde üzerine dökmüş, yağı sakalına damlamış. Lokantadaki insanların bakışları da pürdikkat onların üzerindeymiş. Aşağılayıcı bakışlar, alaycı tavırlar, surat ekşitmelerle arada bir yaşlı babaya bakıyorlarmış.
Bir süre sonra oğlu, sabır ve itina ile lokmaları babasının ağzına koymaya başlamış. Nihayet yemek bitmiş ve oğlu babasını alıp lavaboya götürmüş, elini yüzünü iyice yıkamış, üstünü başını silip temizlemiş, saçını sakalını düzeltip taramış, gözlüklerini silip gözüne takmış, ardından da koluna girip dışarı çıkarmış.
Lokantada bulunanların hakaretamiz bakışları hâlâ onların üzerinde. Hiçbir bakışı umursamayan çocuğun yüzünde ise babası çok sevdiği yemekten yiyip lezzet aldığı için hep tebessüm varmış. Yemek parasını ödeyip çıkıyorlarmış ki arkalarından yaşlı bir amca seslenmiş:
- Hey evlat, burada bir şey bıraktığını unutmadın mı?
Az düşündükten sonra çocuk cevap vermiş:
- Hayır, masada bir şey bıraktığımı sanmıyorum!
Yaşlı amca:
- Hayır evlat, yanılıyorsun. Sen burada çok değerli bir şey bırakıp gidiyorsun!
Çocuk şaşkınlık içinde:
- Ne bırakmışım ki amca?!
- Sen burada, her evlat için bir ders ve her baba için bir umut bırakıp da gidiyorsun!..
Tam bir sessizlik hâkim olmuş salona. Herkes yaptığından, düşündüğünden utanç duyuyormuş. Unutmuşlardı bir an, her sıkıntıda babalarına sığındıklarını:
- Baba! Şunu istiyorum.
- Baba! Bana şunu al.
- Baba! Şu okulda, şu üniversitede okumak istiyorum; şu kadar harç gerekiyor.
- Baba! Okul masrafları için şu kadar para lazım.
- Baba! Falan şehre gezmeye gitmek istiyorum, para ver.
- Baba! Doğum günümde bana ne aldın?
- Baba!..
- Baba!..
Ama bir defa olsun dememişlerdi sanki:
- Yanımdasın ya baba, benim için her şeye değer ve yeter!..
- Babam! Senin yanında olmak benim için bir dünyadır.
Hep sahip olmak istediklerimizden söylenip durduk, yokluklarımızdan sitem edip şikâyetçi olduk. Ama belki de hiç sormadık ona:
- Baba! Senin benden bir isteğin var mı?
Çoğumuza sormuşlardır kesin çocukluğumuzda: “Anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?” diye. İlk başta “Her ikisini.” desek de az ısrar sonucu utanarak, sıkılarak kısık sesle, “Annemi.” diyorduk; buna rağmen baba içindeki acıyı bize hissettirmeden tebessüm ediyordu. Kim bilir, belki de herkesin yanında utanıyordu. Ama bir gün gelir de kayıp giderse elinden, aile fertlerinin güzel yaşaması için ne tür zahmetlere katlandığını işte o zaman anlarsın. Cennet ayaklarının altında olmasa da.
"Allah'ım, ben evlatlarımdan razıyım; Allah da onlardan razı olsun. Rabb’im herkese babaya, kardeşe, akrabaya, komşusuna kimsesize bakan, vatana, millete, herkese hayırlı evlat nasip etsin. Âmin."
Ayşe Gül PINAR
Yazarİsrailoğulları zamanında balık avlayarak çoluk-çocuğunun geçimini sağlayan bir balıkçı vardı. Bir gün avlanırken ağına büyük bir balığın takıldığını gördü; çok sevindi. Hemen ağını çekerek onu yakalad...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Çok fakir fakat saliha bir hanım, gayet zengin ve pek müreffeh bir hayata sahip bir kimse ile evlenir. Kocası, gayet sıcak bir yaz gecesi uyanır ve hanımına çok susadığını söyleyerek kendisine bir bar...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
1986 yılının başlarıydı. Müdür Bey, öğrenim gördüğümüz yatılı okulumuzdaki sınıfa Fikret isminde bir çocuk getirmişti. Yüzü gözü çirkin sayılabilecek bu çocuğa, daha ilk dakikalardan kafayı takmış, Fi...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Ebru ebru erguvanlar,Bütünleşmiş İstanbul’la,Lale, sümbül gıpta etmiş, Bahar bahar nice kulla.İlkbaharda leylak açar,Kelebek üstünde uçar,Bir mevsimlik kısa ömrü,Sevda sevda gelir geçer.İlk...
Şair: Rabia BARIŞ