Kudüs Dâvâmız
Bizim ecdâdımız Osmanlı’da işgal kelimesi yoktur. İslâm’da ve ecdâdımız Osmanlı’da “fetih” kelimesi vardır. Dünyanın neresinde olursa olsun ecdâdımız fethettiği yerde ezan seslerini yeryüzüne yayar ve adâlet götürür. Hiçbir canlı ve cansız varlıklara asla zarar vermeden adâletle hükmederdi. İ’lâ-yı Kelimetullah için toprakları fethederlerdi.
Kanûnî Sultan Süleyman Rodos’u fetheder ve Kanûnî Sultan Süleyman rüyasında Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’i görür ve ona buyurur ki;
“Ey Süleyman Rodos’u fethettin. İslâm’a hizmet ettin, senden memnunuz. Hemen yarından tezi yok Mescid-i Aksâ’nın etrafını surlarla çevir. Yarın düşman Mescid-i Aksâ’yı muhâsara altına alıp işgal edebilir.” buyurur.
Kanûnî uyanır uyanmaz, Peygamberimiz’i rüyasında görmenin sevinciyle o günkü mimarı Mimar Sinan’ı yanına çağırtır ve;
“Mescid-i Aksan’nın etrafını surlarla çevir. Bu Hazreti Peygamberimiz’in bizâtihî emridir.” der ve bu emri yerine getirmesi için Mimar Sinan’a talimatı verir.
Bu talimat üzerine Mimar Sinan başta olmak üzere o günkü diğer mimarlarla birlikte bugün hâlen ayakta olan surların inşâatına başlar. 3 km genişliğinde 12 m derinliğinde 37 burcu ve 7 kapısı olan Mescid-i Aksâ’nın surlarını inşâ ederler. Kanûnî Sultan Süleyman Kudüs halkına bin kese, Mekke-i Mükerreme halkına bin kese ve Medine i Münevvere halkına bin kese altın gönderir. Yavuz Sultan Selim’den itibâren ecdâdımız tam 401 yıl o mübarek beldeler üzerine tirtir, titrer.
Anadolu’nun birçok yerinde Kudüs vakıfları, Mekke vakıfları ve Medine vakıfları vardır. Ecdât o vakıflardan gelen, elde edilen parayı Medine-i Münevvere, Mekke-i Mükerreme ve Kudüs halkına göndermiştir. Hatta bununla da yetinmemiş dışardan borç aldığında dahi o mübarek beldelerde yaşayan ümmet sıkıntı çekmesin diye, o borç olarak alınan paradan bile o beldede ki ümmete, mü’minlere göndermişlerdir.
Ecdâdımız; “Oradaki yaşayan insanlar fakirlik çekmesinler. Yoksa biz buralara sahip çıkmazsak yarın huzur-u mahşerde Allah’a hesap veremeyiz.” diyerek buraya verilmesi gereken önemi dile getirmişlerdir. Bu mukaddes beldelere bizim ecdâdımızın böyle bir bakış açısı var. Kanûnî’den sonraki padişahlarda bu beldelere hizmet etmişlerdir.
Yahudilere neden Siyonist diyorlar biliyor musunuz? Hazreti Dâvud (a.s.)’ın kabrinin bulunmuş olduğu dağın adı Siyon Dağıdır. Onlar der ki “Bu dağdan arz-ı mev’uda kadar olan yer bizlere vaat edilen topraklardır.” Güya bu vaat edilen topraklar içerisinde, bizim ülkemizin de Hatay vilayetinden tutun Van’a kadar on iki vilayeti de kaplayan Allah’ın vaat ettiği topraklardır, diye iddiada bulunuyorlar.
Hazreti Allah’ın sizlere vaat ettikleri topraklar diye bir şey yok. Siz o yalanlarınızla daha çok cehennem ateşine sürükleneceksiniz. Güya uydurma Tevratlarında Allah onlara çocukları, kadınları, yaşlıları öldürebilirsiniz, diyerek masum insanları öldürmeye teşvik etmektedir.
Bu alçak milletin kökleri yalanla iftirayla dolu. Peygamberlerine bile iftira atıp yalanlayan ve peygamberlerini bile katleden bir millettir. Bundan dolayı da Allah’ın, peygamberlerin, meleklerin ve tüm insanlığın lânetine uğramış bir toplumdur. Peygamberlerinin “Yurtsuz yuvasız kalasınız.” diye bedduâsını almış lânete uğramış ve tüm insanlığın ve İslâm’ın düşmanıdırlar. Bunlar azmış ve hak yoldan ayrılmış sapkın bir kavimdir.
Onun için hiç merak etmeyin, ümitsizliğe kapılmayın. Onların sırtları er ya da geç mutlaka yere gelecek ve Allah onlara çok acı bir yenilgi yaşatacaktır. Burada biz ümmet olarak Müslüman olarak neredeyiz. Biz İslâm adına, ümmet adına ne yapıyoruz.
Zulme uğrayan Filistinli din kardeşlerimiz için ne yapıyoruz. Onların safında yer alıyor muyuz? Bu zor günlerinde yanlarında yer alıp yapılan zulme dur diyebiliyor muyuz? Bu yaşanan katliamdan ibret alıp kendimize çeki düzen veriyor muyuz? Ona bakmalıyız.
1917’nin 9 Aralığında Osmanlı Kanal Cephesinde yenilince ecdât Kudüs’ten ağlaya ağlaya ayrılmak durumunda kalmıştır. İngilizler gelmiş, o mübarek beldeye çökmüş. Şu anda Kassam Tugayları dediğimiz İzzettin El-Kassam Hazretleri denilen zatın kim olduğunu biliyor musunuz?
Kendisi Kadirî şeyhidir. Aynı zamanda bir alperen, bir mücahit, savaşçı ve komutandır. Bu zat 1935 senesine kadar Siyonistlere ve İngilizlere bir karış yer vermemiş, bu zaman içerisinde küffâra kan kusturmuş bir mücahiddir. İzzettin El-Kassam Hazretleri böylesine cengâver ve savaşçı bir komutandır. Fakat İngilizler 1935 senesinde bu büyük zâtı şehit etmişlerdir.
1943 yılına kadar İngilizler Kudüs-ü Şerif’te 358 bin 752 kişiyi şehit ediyorlar. 750 bin kişiyi sürgüne tâbi tutuyorlar. Bu sürdükleri kişilerde Filistin’de bulunan âlim zâtları, vakıf çalışanlarını, milletin önde gelen ve sözü dinlenen kanaat önderlerini Mısır’a, Ürdün’e, Suriye’ye sürgüne gönderiyorlar.
Bazıları; Filistinliler Yahudi Siyonistlere toprak sattı diye yaygara çıkarttılar. Buradaki amaç Müslümanları birbirine düşürmek için kurulan bir tezgâhtır. 1948 Osmanlı’nın Filistin’de 100 bin dönüm vakıf arazisi vardı. İngilizler ve Yahudiler 1948’de bu 100 bin dönüm vakıf arazisine çöktüler. Sadece vakıf arazisini almakla kalmadılar. Ne kadar Osmanlı mezarlıkları varsa bu mezardaki bulunan mezar taşlarına kadar hepsini kırarak bu mezarlıklara da el koydular.
Osmanlı oradan çıkarıldıktan sonra günümüze kadar oradaki zulüm ve kan hiç durmadı. Hepinizin mâlumu 1990 yıllarında Siyonistler Mescid-i Aksa’ya girerek 35 Müslümanı şehit ettiler ve Nureddin Zengi Hazretleri’nin hediye ettiği ve tarihî bir değeri olan minber-i şerifi yaktılar. Bununla da yetinmeyip yıllarca Filistin’de istedikleri yerleri kapatıp istediklerini öldürüyor, zulmediyorlar, işkencelerle insanları yıldırıp göçe zorluyorlardı.
Devamlı olarak oradaki yaşayan Müslümanları baskı altında tutuyorlardı. Filistinli kardeşlerimizin Yahudilere toprak satmasından bahsediyorlardı. Böyle bir şey yok kardeşlerim. Filistinlilere iftira edip Müslümanların gözünden düşürmek ve topraklarını sattı dedirtmek istiyorlardı.
Filistinli kardeşlerimiz 1917 yılından beri bu alçak Yahudilere karşı mücâdele veriyorlar. Ve bu gün Allah’ın izniyle direnişin en üst seviyesindeler.
Mâlumunuzdur ki; 15 Mayıs 1919’da İzmir’i Yunanlılar işgal ettikten 4 saat sonra Denizli müftüsü Ahmet Hulusi Efendi bir fetva vererek Cihad-ı Mukaddes’i ilan etti. Fetvada “Bu cihâd mukaddes bir cihâddır. Hiçbir kimsenin elinden bir şey gelmiyorsa en azından düşmana üç tane taş atsın.” denmiştir.
Nasıl ki; biz millî mücâdelede 7 düvele meydan okuduktan sonra Cenab-ı Hak muzafferiyet nasip eylediyse bu günde Filistinli Gazzeli kardeşlerimiz diyorlar ki; “Ölürsek şehit oluruz. Eğer kalırsak zafer elde eder şerefimizle yaşarız.” Ya da Yavuz Sultan Selim’in ifadesiyle; “Ölürsek şehit oluruz, kalırsak devlet bizim olur.” diyorlar.
Kudüs sadece Filistinlilerin meselesi değil tüm Müslümanların ortak meselesidir. Ümmetin nâmusudur. Allah’ın izni ve keremiyle o nâmahrem eli ebetteki kıracağız inşallah. Bakınız, Maraş’ın kurtuluşunda, o kahraman diyarda düzenli bir ordu yok idi. Ama Abdal Halil Ağa diye bilinen bir dilenci vardı. Maraş işgal altında iken bir senedir evine ekmek götürecek parası dahi yoktur.
Ermeni milletvekili Agop Maraş’a geliyor ve Halil âğa’ya diyor ki:
“Abdal Halil Ağa, Fransızlar gelecek ve onları karşılayacağız. Sen onlar gelince davulunu çal ve sana üç kese altın vereceğim.” der. Bunu duyan Anadolu irfanı sahibi Halil Ağa o Ermeni Agop’a şöyle haykırır:
“Ey Agop, sen bana üç kese altın değil, davulumun kasnağını altınla doldursan bile ben yine gelip Fransızları karşılamam.” der. O gün bu olayda nasıl ki din olayı mevzû bahisse bu gün de Kudüs’te din olayı mevzû bahistir.
Dün Maraş’ta Rıdvan Hoca hutbede ne diyordu;
“Bu Cuma namazı bizden sâkıt olmuştur. Maraş’ın dağlarında Fransız’ın bayrağı dalgalanırken biz Cuma namazı kılmayız.” der ve tekbirlerle kaleye doğru yürürken kahraman Maraş halkı; “Maraş bize mezar olmadan düşmana gül-i zâr olmaz.” diyorlardı. Bu günde Gazzeli kardeşlerimiz; “Gazze bize mezar olmadan Siyonistlere gül-i zâr olmayacak.” diye haykırıyorlar.
Bu kardeşlerimiz için duâyı da elden bırakmayacağız. Aşkı gönülden bırakmayacağız. Bayrağı elden bırakmayacağız. Allah’ın izniyle bu Gazze meselesi bizleri bir araya getirecek. Devletiyle, milletiyle, STK’larıyla “Kudüs-ü Şerif bizim kırmızı çizgimizdir.” diye tüm dünya haykıran bizim devletimiz ve milletimiz var elhamdülillah. Bizim devletimiz maddî ve mânevî ne gerekiyorsa yapıyor. Bizim devletimiz İslâm âlemine rehber olacak inşallah.
Pakistan’ın şairi İkbal diyor ki; “Amelde birlik olmazsa fikirde birliğin bir önemi yoktur.” Demek ki; amelî olarak birlik yapacağız. Hiçbir İsrail ürününü almayacağız, boykot edeceğiz. Onların kolalarını, kahvelerini, deterjanlarını boykot edip ayağımızın altında çiğneyeceğiz.
Onlar ancak ekonomik ticaretleri, çıkarları yıkılırsa akılları başlarına gelir ve belleri kırılır. Çünkü Hazreti Peygamberimiz Yahudilerin dünya mallarını canlarından öte sevdiklerini bildiği için Hayber’de dünyalık mallarını, gelirleri olan hurma ağaçlarını kesmeye başlayınca belleri kırılmış İslâm ordusuna boyun eğmişlerdir. Bizlerde Allah’ın izniyle onların ürettikleri ürünleri almayarak ekonomik gelirlerini boykot ederek dize getireceğiz inşallahu teâlâ.
Müslümanlar birbirlerine kardeştir. Kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler Yeri geldiği zaman da şedit olurlar. Bakıyoruz ki; bugün tam tersine ümmet kendi içerisinde birbirlerine haset ediyorlar. Küffâra karşı sükût edip iki büklüm oluyorlar.
Erzurumlu bir müdürümüzle bir görüşmemiz oldu. Ona dedim ki; Erzurum’la Kudüs-ü Şerif’in iki ortak yanı var.” O da “Nedir?” dedi. Alvarlı Muhammed Efe hazretleri var. Haccın yasak olduğu dönemde Lübnan üzerinden hacca gider.
Bir Ermeni Alvarlı Efe Hazretleri’ni görüp tanıyor ve yanına gelerek;
“Efe, Efe, siz bizi 1915’de Erzurum’dan sürdünüz ama zaman gelecek biz doğuda Ermenistan’ı kuracağız ve Erzurum’u da başşehir yapacağız.” deyince Efe Hazretleri buyurur ki:”
Erzurum kilidi mülk-i İslâm'ın
Mevlâ'ya emânet olsun Erzurum
Erzurum derbend-i ehl-i İslâm'ın
Mevlâ'ya emanet olsun Erzurum
Göl yerinde elbet sular bulunur
Yine vardır diye ümid olunur
Bugün yine bin bahaya alınır
Mevlâ'ya emânet olsun Erzurum
Ramazan'da âl-i şân ederler
O şehr-i siyâmı zişân ederler
Fukara gönlümü gülşân ederler
Mevlâ'ya emanet olsun Erzurum
Bu dörtlükleri duyan Ermeni uşağının yüzü bembeyaz olur hemen oradan kaçar. Anadolu ve Erzurum’un kilidi İslâm olduğu müddetçe, insanları Allah’a kul oldukları müddetçe, kadınları edep ve hayâ sahibi olduğu müddetçe, Erkekleri mert ve cengâver olduğu müddetçe, halkalarla zikrullah olduğu müddetçe, seherlerde ezanlar okunduğu müddetçe, Anadolu’nun da Erzurum’un da, Kudüs-ü Şerif’inde sırtı yere gelmez evvel Allah.
Oğuzhan AYDIN
YazarHelal lokma yedim, mayam bozulmaz;Serapa bir iman bendedir bende.Gönül coğrafyama sınır çizilmez,Şühedaya meydan bendedir bende.Mostar Köprüsü’nde kadim bir taşım,Tarihlere sorma, bilinmez yaşım.Neler...
Şair: Yusuf DURSUN
Yüce Allah, Haşr Sûresi 18-19. âyetlerde şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakı...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Sosyoloji; insanların oluşturduğu toplumların her türlü faaliyetlerini farklı bir açıdan inceleyen bir bilimdir. Görüşlerini sistematik temellerle beslerken konulara eleştirel yaklaşımlar getirir. Biz...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
Müslüman için ibâdet kavramı hayatın bütün alanını kuşatır. İbâdet sadece namaz kılmak, oruç tutmak veya hacca gitmek değildir. Yoldan karşıya geçmekte zorlanan yaşlıya yardım etmek, otobüste engelli,...
Yazar: Enbiya YILDIRIM