Batı Trakya'da Tarihî ve Kültürel Miraslarımız
Türkiye, Türkiye'den ibâret değildir. Bizim Türkiye dışında kalan Türk Dünyası coğrafyamız da var. Bu hüzünlü coğrafyanın önemli duraklarından biri de Batı Trakya'dır. Osmanlı ruhunun sindiği bu kadim topraklar her dem gözümüzde ve gönlümüzdedir.
Bir hiç uğruna kaybettiğimiz Balkanlar, içimizi yakıp kavuran bir ateştir. Âdeta bir oldubittiyle elimizden çıkmıştır bu Osmanlı yurtları. Onun için bu topraklar yâdımıza düşünce hüzün kaplar yüreğimizi.
Balkanların Türk ve dünya tarihi açısından önemi büyüktür. Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısı olan Balkanlar, Türkiye’nin (öncesini de dikkate aldığımızda Osmanlı’nın) tarihî ve kültürel bağlarının sıkı olduğu bir coğrafyadır. Zirâ Balkan ülkelerinde ( Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Romanya, Bosna-Hersek, Arnavutluk) önemli miktarlarda Türk kökenli nüfus yaşamaktadır.
Öte yandan Balkanlar Türkiye’nin güvenliği için de çok büyük bir önem arz etmektedir. Onun içindir ki Türkiye tarih boyunca Balkanlardaki olumlu-olumsuz bütün gelişmeleri dikkatle izlemiş, uzun vadeli düşünerek çıkarlarına uygun kararlı ve tutarlı bir duruş sergilemiştir.
Türkiye’nin Balkan politikası, başta Avrupa devletleri ve ABD olmak üzere küresel güçler tarafından dikkatle tâkip edilmiş, ona göre karşı hamleler gerçekleştirilmiştir. Bu da Türkiye'nin Balkanlarda anahtar rolü gördüğünü gösterir. Balkanlar bizim tarihimizde müstesnâ bir yere ve ehemmiyete sahiptir.
Şair ve yazarlarımız Balkanları değişik açılardan ele almışlardır. Bazen Balkanların kaybedilişinin ve topraklarından göç etmek zorunda kalanların hüznü bazen de milletimizin bu topraklarda 550 yıl ayakta kalışının gururu bu şiirlerde, hikâye ve romanlarda ele alınmıştır.
Özellikle Türk tarihinin en acı, en felâketli dönemlerinden biri olan Balkan Savaşlarının kaybedilişinin üzüntüsü bu edebî türlerde yaygın olarak işlenmiştir. Birbiri ardınca gelen savaşlar, yenilgiler, zulümler, soykırımlar, devletin yıkılışı, göçler, mübâdele, gurbet acıları, yoksulluklar ve büyük toprak kayıpları edebiyatla hemhâl olanları derinden etkilemiştir.
Buram Buram Osmanlı Kokan Balkanlar ve Gönül Başkentimiz Gümülcine
Buram buram Osmanlı kokan Balkanlar bize Batı Trakya'yı ve onun başşehri Gümülcine'yi hatırlatır. Bugün sınırlarımız dışında kalsa da, Gümülcine kültürüyle, medeniyetiyle, örf ve âdetleriyle yüzyılı aşkın bir zamandan beri bizim olmaya devam etmektedir. Gümülcine'ye bir kere Osmanlı-Türk mührü vurulmuştur, o bir daha silinmez.
Gümülcine ve onun yanı başındaki İskeçe, İstanbul'dan çok daha evvel Türk-İslâm yurdu olma şerefine nâil olmuştur. Türk-İslâm kültürüne ait unsurlarla tezyîn edilen ve Türk kokan Eski Cami ve İstanbul'un kadim sokaklarından farksız olan Gümülcine sokakları bunun canlı şahididir.
Şehrin muhtelif yerlerinde elif gibi dik duran çınarlar Osmanlı yadigârıdır. Tanıdık görüntülerin ve lezzetlerin sizleri karşılayacağı Türk Çarşısı, 1885 yılında II. Abdülhamid'in fermânıyla inşâ edilen Tarihî Saat Kulesi, Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde görev alan bir kumandan olan Gazi Evrenos Bey’in ismini taşıyan ve Osmanlı Türk mimarîsinin ilk örneklerinden biri olan Gazi Evrenos Bey İmâreti, 1608 yılında inşâ edilen ve ilk dönem Osmanlı mimarîsine uygun olarak tasarlanan Eski Cami; tipik bir Türk şehri görünümünde olan Gümülcine'deki Türk-İslâm eserlerinin başında gelmektedir.
Tarihten bugüne kadar Yunanlıların Batı Trakya'daki Türklere uyguladığı baskı politikasının esas gayesi, öncelikle onları doğdukları ve doydukları ata topraklarından göçe zorlamak, bunu sağlayamazlarsa da, onların birbiriyle kenetlenmesini temin eden dinî ve millî değerlerini ortadan kaldırarak Yunan değerleriyle asimile etmektir.
Çünkü Yunanistan, Batı Trakya'da Türk varlığına hiçbir zaman tahammül edememiştir, bundan sonra da edemeyecektir. Bugüne kadar yapılan zulüm ve haksızlıkların altında bu tahammülsüzlük yatmaktadır. Onların yegâne amacı Batı Trakya'yı olabildiğince Türklerden arındırmaktır.
Türklerin kökenlerini unutturmak isteyen Yunanlılar, asimilasyon politikası uyguluyorlar. Türkleri özlerinden koparıp Yunan kültürüyle yoğurmak istiyorlar. Yunanlılar Türklerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerden Gümülcine'ye Komotini, İskeçe'ye Santi, Dedeağaç'a Aleksandropolis, Sofulu'ya Soufli diyorlar. Türk isimlerini asla kullanmıyorlar.
Balkanlar Deyince Yürek Yaralarımız Kanar Durur
Balkanlar deyince yürek yaralarımız kanar durur. Çünkü o kadim coğrafyada nice bâkiyelerimiz kalmıştır. Bunların başında, istilâcı Yunanistan tarafından sürekli kaşınan bir yara hükmündeki Batı Trakya gelmektedir. Meriç Nehri ile Türkiye’den ayrılan Batı Trakya, gönül bağımızın hiçbir zaman kopmadığı bir gönül coğrafyasıdır.
Anadolu’muzdan farklı olmayan bu güzel topraklar 550 sene boyunca Osmanlı idâresinde kalmıştır. Gümülcine ve onun yanı başındaki İskeçe, İstanbul'dan çok daha evvel Türk-İslâm yurdu olma şerefine erişmiştir. Türk Çarşısı, 1885 yılında II. Abdülhamid'in fermânıyla inşâ edilen Tarihî Saat Kulesi, Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde görev alan bir kumandan olan Gazi Evrenos Bey’in ismini taşıyan ve Osmanlı Türk mimarîsinin ilk örneklerinden biri olan Gazi Evrenos Bey İmâreti, 1608 yılında inşâ edilen ve ilk dönem Osmanlı mimarîsine uygun olarak tasarlanan Eski Cami; tipik bir Türk şehri görünümünde olan Gümülcine'deki Türk-İslâm eserlerinin başında gelmektedir. Bu eserler Türkiye’nin gayretleriyle hâlâ yaşatılmaktadır.
Geçtiğimiz yıllarda "Duvarsız Okullar Projesi" kapsamında bir öğretmen kimliğiyle, bugün Yunanistan sınırları içerisinde yer alan Batı Trakya’ya ve Batı Trakya’nın en büyük şehri ve başkenti olan Gümülcine’ye gitmiştim. Buradaki Türk izlerini tâkip etmiştim.
Türklerin yoğunlukta olduğu Batı Trakya’nın başkenti kadim şehir Gümülcine'de yedi tane cami vardır. Bu camilerin en önemlileri tarihî Eski Cami ve Yeni Cami’dir. Bu mâbetler Gümülcine'nin merkezinde bulunuyor. Yeni Cami'nin bitişiğindeki Saat Kulesi II. Abdülhamit zamanında Abdülkadir Kemal Paşa tarafından 1885 yılında yapılmıştır.
Yunanlılar Türklerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerden Gümülcine'ye Komotini, İskece'ye Santi, Dedeağaç'a Aleksandropolis, Sofulu'ya ise Soufli diyorlar. Türk isimlerini asla kullanmıyorlar.
Yunan'ın Bitmeyen Ayak Oyunları ve Bir Özgürlük Savaşçısı Sadık Ahmet
Batı Trakya deyince aklımıza öncelikle ve özellikle Dr. Sadık Ahmet gelir. Batı Trakya ile onun adı âdetâ özdeşleşmiştir. O, baskı ve yıldırmalara sahne olan bu coğrafyadaki Türk azınlığın en büyük hâmisi olmuştur. Doktorluk mesleğinden daha çok, Batı Trakya Türklerinin dertleriyle ilgilenmiş, bir ömür boyunca çözüm arayışları peşinde koşmuştur.
Türk kimliğini her fırsatta gururla ve onurla vurgulayan Sadık Ahmet, Batı Trakya Türklerinin verdiği onur mücâdelesinin simgesidir. Bu coğrafyada yaşanan acılar ve mağduriyetler onu derinden etkilemiştir. Bu durum onun henüz üniversite yıllarında siyasete ilgi duymasına sebep olmuştur.
Üniversiteden mezun olduktan sonra siyasete olan ilgisi daha da artmıştır. Bu çerçevede Batı Trakya Türklerinin sorunlarına ilgi duymuş, çözüm için çareler aramaya başlamıştır. Uluslararası kuruluşlara başvurarak derdini onlara iletmiştir.
Gümülcine şehir merkezinde bulunan Eski Cami, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk dönem mimarîsine uygun olarak 1608 yılında inşâ edilmiş, 1854 yılında ise yenilenmiştir. Cami, kırmızı kiremitli bir türbeye ve iki balkonlu bir minareye sahiptir. 1912 yılındaki Balkan Savaşı’nda zarar gören caminin iç süslemeleri, 2002 yılında Kütahya’dan getirilen seramikler ile yeniden inşâ edilmiştir.
Caminin sağ bölümündeki tarihî hayrat hâlen var olmakla birlikte hayratın restore edilip orijinal durumunu korumak yerine yenisi inşâ edilmiştir. Hayrat bugün tamamıyla yenisinin arkasında saklı bir şekilde durmaktadır.
Camilerden İmaretlere, Köprülerden Türbelere Batı Trakya'da Türk Eserleri
Türkiye Türkiye'den ibâret değildir elbette. Bizim çok geniş ve zengin bir gönül coğrafyamız vardır. Batı Trakya da bu coğrafyanın bir parçasıdır. Geleneksel olarak Yunanistan’ın kuzeydoğu bölgesinde bulunan Trakya’ya yerleşmiş Batı Trakya Türk azınlığı Türk kültürünün özgün karakterini ve niteliklerini ve insan emeği ve düşüncesine olan katkısını yansıtmaktadır.
Batı Trakya'da Osmanlı'dan bugüne onlarca tarihî eser arz-ı endâm etmiştir. Hafızamızı tazelemek açısından bunları kısaca hatırlatmakta fayda vardır.
Batı Trakya'da Tarihin Hafızası yahut Sonuç Yerine
Türkçenin ses bayrağının hâlâ dalgalandığı Balkan coğrafyasındaki soydaşlarımızın yaşadığı topraklar tarihin hafızası hükmündedir. Onları unutmamalı ve unutturmamalıyız.
Anadolu'muzun komşusu Balkanlar daha İslâm'la tanışmadan evvel Türklükle tanışmıştır. Kadim Türk mührü vurulmuştur bu aziz topraklara. Bunu Selçuklular ve Osmanlılar bir emânet anlayışıyla ve büyük bir sorumluluk duygusuyla devam ettirmişlerdir. Yani Türk-İslâm medeniyeti bu yurtlarda kısa zamanda iyice kök salmıştır. Tarihe yön veren milletimiz, birikimlerini bu güzel topraklarda bütün ihtişamıyla sergilemiştir.
Türkiye dışında yaşayan ve Türkçe konuşan bu insanlar bizin kader arkadaşlarımızdır. Onun içindir ki Balkan coğrafyasındaki bütün soydaşlarımızın kültürel hayatını, kültürel değerlerini gündeme getirmek, tespit etmek, kamuoyumuzla ve ilim camiasıyla paylaşmak boynumuzun borcudur.
Aslında başta Batı Trakya olmak üzere ister mimarî eserler, ister sanat eserleri, isterse de örf ve âdet şeklinde olsun, Balkanlardaki kültür varlıkları, bütün bu eşsiz değerler sadece o coğrafyada yaşayanların değil bütün insanlığın ortak malıdır. Bunları korumak ve gelecek nesillere aktarmak bize medeniyetimizin yüklediği kutlu bir vazifedir.
M.Nihat MALKOÇ
Yazar1. Gönül sevdâ-yı yârda her zamân bir kâra koymazlarMetâ-ı sûdu yok bîgâneyi pâzâra koymazlar2. Akıl bir müddeîdir kim erişmez aşka idrâkiVelî aşksız olan âkılleri bu kâra koymazlar3. Muhabbetden dem ...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Fetih Hakkı ve Sembolü Olarak Ayasofya29 Mayıs 1453 tarihi, bizim açımızdan karanlık bir devrin batışını, yepyeni ve aydınlık bir devrin müjdesini fısıldar kulaklarımıza. Bu tarih, Osmanlı’nın muhteşe...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Müslümanlar, Allah’ın kelimesini yüceltmek (i’lâ-yı kelimetu’llah), İlâhî mesajı tüm insanlığa ulaştırmak için tarih boyunca hiçbir engeli/sınırı bahane etmeden dünyanın dört bir yanına koşturmuşlardı...
Yazar: Ali AKPINAR
Bütün Kemâl O’ndadırGanî-zâde Nâdirî (1572-1626)Ey vücûdun nahl-i bî-mânend-i nüzhet-gâh-ı dînBülbül-i şeydâ gül-i ruhsâruna Rûhü’l-emînÇenber-i gerdûn elünde halka-ı engüşterîLevh-i a’lâ fass-ı hâtem...
Yazar: Vedat Ali TOK