Suyolcuzâde Ahmed-i Nehrî
Tekirdağ, Anadolu ile balkanlar arasında bir geçit bölgesi ve ilim, kültür, sanat ve mâneviyât merkezi İstanbul’u besleyen ana merkezlerden biri olması bakımından önemli bir şehirdir.[1] Tekirdağ’ın bu konumuna işâret eden önemli başlıklardan biri, bu kadîm yurdun yetiştirdiği gönül erleridir. Bu çalışmada Tekirdağ’ın yetiştirdiği gönül erlerinden Suyolcu-zâde Ahmed-i Nehrî Efendi ve onun ilâhî aşka dâveti özelinde Trakya’nın incisi olan bu şehrin birikimine dikkat çekilecektir.
Suyolcu-zâde Ahmed-i Nehrî: Hayatı ve Eserleri
Ahmed-i Nehrî, Kâdiriyye Tarîkatı’nın ikinci pîri olarak kabul edilen İsmâîl-i Rûmî’nin (öl. 1041/1631)[2] Tekirdağ’da açan bir çiçeğidir.[3] Şiirlerinde mahlâs olarak Nehrî’yi kullanan ve asıl adı Ahmed olan bu zâtın doğum tarihi bilinmemektedir.[4]
Babası Suyolcu-zâde Mehmed Efendi’nin (öl. 1155/1742) Aynî Hâtûn Dergâhı’nda, Şeyh Hüseyin b. Receb (öl. 1122/1710) zamanında temizlik işleri ile meşgûl olduğu ve bu tekkede yetiştiği nakledilmiştir.[5] Mehmed Efendi’nin Ahmed, Mahmud ve Mustafa (öl. 1153/1740) adında üç oğlu olduğu belirtilmektedir.[6]
Bu bilgiye göre Ahmed-i Nehrî, Mehmed Efendi’nin en büyük oğludur.[7] Ahmed-i Nehrî’nin eğitim süreciyle ilgili de bilgi bulunmamaktadır. Kendisinin Tekirdağ Orta Cami’de imam-hatiplik ve Dizdar-zâde Cami’sinde vaizlik yaptığı bilinmektedir.[8] Mehmed Muslihuddîn Efendi adında bir oğlu olan Ahmed-i Nehrî, oğlunun doğumuna Dîvân’ında bir manzûme ile tarih düşmüştür.[9]
Ahmed-i Nehrî, İstanbul’da, İsmâîl-i Rûmî’nin halîfelerinden Ali Vâhidî Efendi’den (öl. 1178/1765) icâzet almış ve Tekirdağ Aynî Hâtûn Dergâhı’nda görev yapmıştır.[10] Hac dönüşü Tekirdağ’da 1181/1768 yılında vefât eden Ahmed-i Nehrî, görev yaptığı Aynî Hâtûn Dergâhı’nın bahçesine defnedilmiştir.[11]
Ahmed-i Nehrî’nin bilinen iki eseri vardır.[12] Mehmed Tâhir Efendi’nin naklettiği vahdet-i vücûd ile ilgili bir risâle[13] ile Dîvân’ı bulunan Nehrî’nin Dîvân’ında Arapça, Türkçe ve Farsça şiirler kaleme aldığı görülmektedir.[14]
Ahmed-i Nehrî’nin Aşkla Gönülleri İhyâ Çağrısı
Aşkı, vuslata erdirici bir etken olarak kabul eden Nehrî, ancak aşkın tesiri ile varlık iddiasından sıyrılıp hevâdan geçmenin mümkün olduğunu ve Hakk’ın varlığının hakîkî boyutunun ancak aşk ile anlaşılabileceğini belirtir. Ona göre aşk, muhabbetin bir yansıması olarak vahdet aynasının, ezelî olan ile (Hak) parlaması için gönül kirlerini temizleyen bir unsurdur.
Rûhânî miraç için aşkın kılavuzluğuna ihtiyaç olduğunu belirten Nehrî, toprak, ateş, su ve havanın tesirinden bedeni kurtarmanın ve kuds âlemine ulaşıp arz ve semâ kayıtlarından sıyrılmanın ancak aşk ile mümkün olabileceğini nakleder.
Cibrîl-i Emîn’in geçmesinin yasak olduğu arş-ı muallâ ve sidre-i müntehâdan da ileriye, bir insân-ı kâmil olarak geçebilmenin de aşk biniti ile mümkün olduğunu belirten Nehrî’nin ifadesine göre kâbe kavseyn, ev ednâ ve sümme denâ[15] mertebelerinden de ileriye, Zât-ı Baht’ın nûruna ancak aşk ile ulaşılabilir.
Fenâ mertebesinden bekabillâha ulaşmanın da aşkın rehberliğine muhtaç olduğunu nakleden Nehrî, bu aktarımlarını aşkı tecrübe eden sülûk ehlinin anlayabileceğini, aşkı tatmayanların bu söylenenleri tam mânâsıyla anlayamayacaklarını da söyler.[16]
Hakk’ın ummân gibi olan varlığı karşısında varlık iddiasından sıyrılıp o ummân içerisinde yok olmak ve varlığın hakîkatini tecrübe etmek için aşk bahrinin rehberi olmayan aklı aşk denizinin dalgaları arasında bırakmayı hakîkati idrâk için zarûrî gören Nehrî, hakîkat yolcusunun aşk ile can hapsinden kurtulup kalp rehberliğinde yokluk bilinci ile kuşanmasını da menzile ulaşmak için olmazsa olmaz bir şart olarak takdim eder:
“Kim nesīm-i ‘aşḳ ile girdâb-ı baḥra dûş olan
Keştī-i nâsût-ı âḫir lücce-i ‘ummân ola
Ṭûr-ı ‘aḳlum eyleyüp emvâc-ı deryâ dil-şikest
Çünki fülk-i ten yem-i lâhûtdan ġavtân ola
Cûş idüp ‘ummân-ı cân cismüm gemisin ṭaġıda
Yirler altında tenim ṭopraġ ile yeksân ola.”[17]
Hakîkat yolcusunun aşk meydanına girdikten sonra, âlemin Hakk’ın tecellîsi olduğu hakîkatini sürekli bir şekilde tecrübe edeceğini, sâlikin alnına aşk yolculuğunun ezelde yazıldığını anlayacağını ve mâneviyât erinin Hakk’ın aşkı ile kalpte dönüp duran hakîkat seyrini hissedip hakîkat bahrinin dalgaları arasında yol alabileceğini söyleyen Nehrî’nin[18] bu ifâdelerinden onun döngüsel bir hakîkat yolculuğu fikrini benimsediği anlaşılmaktadır.[19]
Ayrıca Nehrî, yüzeysel bir dindarlık olarak gördüğü zâhidlik telâkkîsini de aşkın rehberliğine ulaşamaması dolayısıyla eleştirir. O, zâhid ve âşık arasında bazı kıyaslamalar yaparak aslolanın aşkı kılavuz edinip hakîkat damlalarını yudumlamak olduğunu söyler.
Zâhidlerin dünyayı kazanmak ve safâ içerisinde bulunmayı arzuladıklarını buna karşın âşıkların sıkıntı ve cefâya tâlip olduklarını belirten Nehrî, dünyada sâliki olgunlaştıran ve hakîkate bende kılan sıkıntı ve belâlar olmasa, binitini belâ ve musîbetlerle dizginleyen bir hakîkat yolcusunun yetişemeyeceğini belirterek aşk yolunun zühd düşüncesinden en temel farklarından birinin sıkıntı, belâ ve dertlerden zevk almak olduğunu ifâde eder.[20]
Sonuç
Nehrî’nin, ten kafesinden kurtulmak, insan-ı kâmil olmak, mânevî miraç ile öteler ötesine varmak, varlık sırrını çözmek ve zühdün ötesinde kurbetin tecrübesine ulaşmak için aşkın tesirine dair anlatıları, mârifet düşüncesi ve vahdet penceresinden âlemi temâşâ etmenin temel katalizörü olarak aşkı kabul ettiğini gösteren verilerdir.
Nehrî, Hz. Hüseyin, Nesîmî, Mevlânâ, Şems-i Tebrîzî, Hallâc-ı Mansûr, Bâyezîd-i Bistâmî ve İbrâhîm b. Edhem gibi insan-ı kâmil modelleri üzerinden aşkın vuslata erdirici fonksiyonu üzerinde durmuş ve asıl aşk rehberlerinin peygamberler olduğunu söylemiştir.[21]
Hz. Âdem, Hz. Nûh, Hz. İbrâhîm, Hz. Yakub, Hz. Yusuf, Hz. Süleyman, Hz. Dâvûd, Hz. Zekeriyya, Hz. Yahya, Hz. İsa ve Hz. Musa gibi peygamberleri ve onların aşkın tesiri ile tevhîdin hakîkatini idrak etme tecrübelerini paylaşan Nehrî’nin, bütün peygamberlerin Hakk’a vuslatlarında Hz. Peygamber (s.a.v.)’in tesiri üzerinde durduğu da görülmektedir.[22]
Nehrî, peygamberler ve Allah dostlarını örnek göstererek aşk yolculuğunun rehber şahsiyetleri üzerinden hakîkat yolculuğunun temel özelliklerini zikretmiştir. Buna göre gönülden Allahu Teâlâ’nın dışında her şey (mâsivâdan) temizlenmedikçe hakîkat nurları orada parlamayacaktır.
Ona göre nefs, şeytan, dünya ve şeytanlaşmış insanların gönle tesiri gönlü karartmaktadır. Bu karanlıklardan kurtulmak ve hakîkat nûrlarına muhatap olmak için aşkın kılavuzluğunda Hakk’a vâsıl olmak gerekmektedir. Nehrî’nin aşkın kılavuzluğuna olan bu dâveti, gönlü mâsivâ ile kirlenen günümüz insanı için de tazeliğini korumaktadır.
[1] Selami Şimşek, “Anadolu ile Balkanlar Arasında Geçit Bölgesi Tekirdağ’da Tasavvuf ve Tarîkatlar”, Süleyman Uludağ Kitabı, haz. Mustafa Kara (İstanbul: Dergâh Yayınları, 2008), 397.
[2] Mehmet Akkuş, “İsmâil Rûmî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2001), 23/120
[3] Reşat Öngören, “Rûmiyye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2008), 35/241.
[4] Mehmet Nail Tuman, Tuhfe-i Nâili, haz. Cemal Kurnaz- Mustafa Tatcı (İstanbul: Bizim Büro Yayınları, 2001), 2/1136.
[5] Hikmet Çevik, Tekirdağ Tarihi Araştırmaları (İstanbul: Ahmet Sait Basımevi, 1949), 78.
[6] Seyyid Sırrı Ali, Tuhfe-i Rûmı̂, haz. Mustafa S. Kaçalin (İstanbul: Âsitâne Yayınları, 1992), 128-129.
[7] Emine Neslihan Dolamaç, Suyolcuzâde Ahmed Nehrî Dîvânı (İstanbul: Fatih Sultan Mehmed Vakıf Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2018), 3.
[8] Ahmed Lütfî Tekfurdagî, Tezkire-i Şu‘arâ, haz. Bilal Alpaydın, Müslüm Yılmaz (İstanbul: DBY Yayınları, 2021), 125.
[9] Ali, Tuhfe-i Rûmı̂, 131; Dolamaç, Suyolcuzâde Ahmed Nehrî Dîvânı, 7.
[10] Adalet Çakır, Mehmet Rif’at Efendinin “Nefhatü’r-Riyâzi’l-Âliye” Adlı Eserinin Işığında Anadolu’da Kâdirîlik (İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2006), 494; Kamil Çolak, “Arşiv Belgeleri Işığında Tekirdağ’da Tekke ve Zaviyeler”, Rodosto’dan Süleyman Paşa’ya Uluslararası Tekirdağ Tarihi Sempozyum Bildirileri (İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2016), 192.
[11] A. Hilmi Yücebaş, Tekirdağlı Şairler (İstanbul: İstanbul Cumhuriyet Matbaası, 1939), 116; Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri (İstanbul: Meral Yayınevi,1972), 1/168. Burası, tekkenin bânîsi olan Muslihuddîn Efendi’ye bağlanan ve Hüseyin Çavuş Mahallesi’nde oturan Aynî Hâtûn isminde bir hanımefendinin Akçeşme Pınarı civarında bulunan evinin yanındaki boş arazide yaptırılmıştır. Kaynakların verdiği bilgiye göre Aynî Hâtûn, bu araziyi ve buraya yapılan evini tekkede görev yapan şeyhin oturması şartıyla vakfetmiştir. Tekke, 1041/1631-32’de inşa edilmiştir. Ali, Tuhfe-i Rûmı̂, 125-132; Akkuş, “İsmâil Rûmî”, 23/120; Öngören, “Rûmiyye”, 35/241; İslamoğlu, “Suyolcu-zâde Nehrî Ahmed’in Türkçe Şiirleri”, 202.
[12] Şimşek, “Anadolu ile Balkanlar Arasında Geçit Bölgesi Tekirdağ’da Tasavvuf ve Tarîkatlar”, 397. Abdülmecit İslamoğlu, Nehrî’nin Dîvân’ındaki bir ifadeden hareketle üçüncü bir eseri olduğunu ve eserin bir tefsir çalışması olduğunu söylemektedir. Abdülmecit İslamoğlu, “Nehrî Ahmed Dîvânçesi’nin Şekil ve Muhteva Özellikleri”, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi 22/1, (2018), 439, 453, 465.
[13] Mehmed Tâhir Efendi’nin Osmanlı Müellifleri’nde zikrettiği (Tâhir, Osmanlı Müellifleri, 1/168) bu esere henüz ulaşılamamıştır.
[14] İslamoğlu, “Suyolcu-zâde Nehrî Ahmed’in Türkçe Şiirleri”, 203-252; Dolamaç, Suyolcuzâde Ahmed Nehrî Dîvânı, 34; Mehmet Öztaş, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi 1-15. Ciltlerde Osmanlı Şairleri Biyografileri (Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2010), 49-50; Edibali Karabıyık, “Kâdirî Tarikatına Mensup Divan Sahibi Sûfî Şairler ve Divanlarındaki Dinî Tasavvufî Türler Üzerine Bir İnceleme”, Rumeli’DE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi 37, 856.
[15] Necm 53/8.
[16] Nehrî, aşkın sâliki değiştirici ve dönüştürücü bu etkisini şu beyitlerde dile getirmiştir:
“Gönül gel ‘aşḳa düş ‘aşḳa daḫı ġayrı hevâdan geç/ Vücûdun nâr-ı ‘aşḳa yandurup küllî sivâdan geç
Cemâl-i yârı levh-i dilde ‘aşḳla eyleyüp taṣvîr/ Dü ‘âlem naḳşını ḥakk eyle fikr-i mâ’adâdan geç
Maḥabbet cur’asın nûş eyle câm-ı ‘ayn-ı vaḥdetden/ Şarâb-ı lem-yezelden mest olup evc-i ‘alâdan geç
İdüp mi’râc-ı rûḥânî güẕer ḳıl çâr ‘unṣurdan/ İrişüp ‘âlem-i ḳudse ḳamu arż u semâdan geç
İḳâmet eyleme Cibrîl-veş ‘arş-ı mu’allâda/ Sefer ḳıl refref-i ‘aşḳ ile sidr-i müntehâdan geç
Maḳâm-ı ḳâbe kavseyn ev ednâ olmasun menzil/ Bir olup nûr-ı ẕât-ı baḥt ile s̱ümme denâdan geç
Kelâm-ı Nehrî-i ḳâṣır sülûk ehline rûşendür/ Bekâ billaha ol vâṣıl fenâ-ender-fenâdan geç.” Dolamaç, Suyolcuzâde Ahmed Nehrî Dîvânı, 145.
[17] Dolamaç, Suyolcuzâde Ahmed Nehrî Dîvânı, 189.
[18] Nehrî, bu düşüncelerini şu beyitlerde dile getirir:
‘Aşḳ meydânında ser-bâz olalı çevgân-ı dil/ Ḳapdı elden ṭōp-veş kevn ü mekânı devr ile
Nûş idüp ṣaḥbâ-yı Hû’dan bâde-i ḫamr-ı ezel/ Mest olup bildi ḳamu sırr u ‘ayânı devr ile
Gördi ancaḳ devr iden mir’ât-ı dilde ‘aşḳ-ı Ḥaḳ/ ‘Âşıḳ u ma’şûḳ olur çeşm ü zebânı devr ile.” Dolamaç, Suyolcuzâde Ahmed Nehrî Dîvânı, 198.
[19] Ömer Türker, “Varlık Olmak Bakımından Varlık Üzerine Düşünmenin İmkânı: İslâm Metafizik Geleneklerinden Hareketle Bir Analiz”, Nazariyat İslâm Felsefe ve Bilim Tarihi Araştırmaları Dergisi 2/3, (2015), 29.
[20] Nehrî, bu düşüncesini şu şekilde ifade eder:
‘Iyş u ṣafâyı zâhide ḫâṣ eyleyüp felek/ Cevr ü cefâyı ‘âşıḳa vird’ iltizâmıla
Girdâr-ı çarḫ dâye-i esb ü ḫar olmasa/ Olmazdı İbn-i Mülcem’e perver licâmıla.” Dolamaç, Suyolcuzâde Ahmed Nehrî Dîvânı, 199.
[21] Dolamaç, Suyolcuzâde Ahmed Nehrî Dîvânı, 199-200.
[22] Dolamaç, Suyolcuzâde Ahmed Nehrî Dîvânı, 201.
Fatih ÇINAR
YazarKınayanın kınamasından çekinmeden ve ihlâs merkezli salih amelle hayatı anlamlı kılma gayreti şeklinde özetlenebilecek melâmet yolu tarihî seyr içerisinde üç devirden oluşmaktadır.[2] Hamdûn Kassâr’ın...
Yazar: Fatih ÇINAR
Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin Üstâdlarından: Nûreddîn-zâde Muslihuddîn Mustafa Efendi ve Gönül Dünyasından YansımalarNûreddîn-zâde, Belgradlı Münîrî (ö. 927/1521) tarafından “Zamanımızın Hasan-ı Basrîsi”,[1]...
Yazar: Fatih ÇINAR
1.BeyitDostdan gayrı ki yok dünyaca hiç vârım benimOlmasın dünyâda andan özge bir yârım benim(Benim dosttan başka dünyada hiç kimsem yok, dünyada ondan başka bir sevgilim/ sevdiğim olmasın.)Öyle bir d...
Yazar: Resul KESENCELİ
Bilge Bir Hükümdârın Gönül Dünyası: Kadı Burhâneddîn Dîvân’ında Gönül Gemisinin Seyri‘Işkı denizine ben biliş idüm ezeldeÂşinâyam nola eşkümde eger yüzer isem[1]Kadı Burhâneddîn, XIV. yüzyılı ilmî, ed...
Yazar: Fatih ÇINAR