Hesap Gününe Hazırlanmak
Yüce Allah, Haşr Sûresi 18-19. âyetlerde şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar yoldan çıkan (fâsıklar) kimselerin ta kendileridir.”
Bu âyet-i kerîmede Yüce Allah, önce emirlerine karşı gelmekten sakındırmakta ve hesap günü için şimdiden sâlih ameller yaparak hazırlanmayı emretmektedir. Âyette geçen “ğad” kelimesi “yarın” anlamına gelmektedir.[1] Ancak burada yarın kadar yakın ve vukû’ bulması kesin olan kıyâmet gününden kinâye olarak kullanılmıştır.[2]
Bu âyet, insanın hesap gününe karşı bilinçli ve hazırlıklı olması gerektiği mesajını vermektedir. Âyetin devamında, “Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” denilmek sûretiyle de insanlar uyarılmakta ve ikaz edilmektedir. Bir sonraki âyette, “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.” denilmek sûretiyle uyarı ve ikaza devam edilmekte ve “İşte onlar yoldan çıkan (fâsık) kimselerin ta kendileridir” ifâdesiyle pekiştirilmektedir.
Bu âyette Allah’ı unutmaktan kasıt; Allah’ın hakkını edâ etmeyi ve Allah’ın emirlerine itâat etmeyi terk etmektir.[3] Onlar, Allah’ın hakkını yerine getirmeyi terk ettikleri için Allah da kendilerini hayırlı bir iş yapma konusunda unutturmuştur.[4]
İnsan, sorumluluk sahibi bir varlıktır ve bu, insanın en önemli özelliklerinden biridir. Allah’ın emir ve buyruklarına uymak ve yasaklarından sakınmak zorunda olan insan, bir gün mutlaka dünyada yaptıklarından dolayı kıyâmet gününde/hesap gününde Allah’ın huzurunda hesâba çekilecektir.
Çünkü insan, tesadüfen, boş yere yaratılmış bir varlık değildir.[5] Allahu Teâlâ onu en mükemmel bir biçimde yaratmış[6], ona akıl ihsân etmiş ve her şeyi onun hizmetine vererek[7] onu yeryüzünde kendisine halîfe tâyin etmiştir.[8]
İnsan, öldükten sonra tekrar diriltilip[9] hesap için Allah’ın huzurunda haşr olacaktır.[10] İşte o güne ‘hesap günü’ denilmektedir.[11] O gün öyle dehşetli bir gündür ki, peygamberler bile o günün dehşetinden Allah’a sığınmışlardır.
Meselâ Ulü’l-azm peygamberlerden olan Hz. İbrâhim, o gün için Allah’a şöyle duâ ve niyâzda bulunmaktadır: “(Ey Rabb’im!) İnsanların dirilecekleri (ve huzuruna gelip hesap verecekleri) gün, beni utandırma. O gün ne mal fayda verir, ne evlat. Ancak Allah’a temiz bir kalple gelenler başka.”[12]
O gün, mal ve evlâtların kişiye hiçbir faydası olmayacaktır. Bu sebeple Yüce Allah bizleri o günle ilgili şöyle uyarmaktadır: “Ey insanlar! Rabb’inize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evladın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği bir günden (kıyâmet gününden) çekinin. Bilin ki, Allah’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan Allah’ın affına güvendirerek sizi yanıltmasın.”[13]
O gün, kişi en yakınlarından; kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. Çünkü o gün herkesin kendi nefsini kurtarma derdine düşeceği korkunç bir gündür.[14]
Aslında kişi, dünyada bir yakınıyla karşılaştığı zaman sevinir ve dâimâ onunla birlikte olmak ister. Ancak hesap gününde kişi, en yakınlarıyla bile karşılaşmak istemez ve onlardan kaçar. Çünkü muhtemeldir ki, kardeşleri; “Sen bize yardım etmedin.” diyeceklerdir.
Anne ve babası; “Sen bize iyilik ve ihsanda bulunmada kusur ettin.” diyecekler. Eşi; “Sen bana haram lokma yedirdin.” diyecektir. Çocukları ise; “Sen bize dinimizi öğretmedin ve bizi bu günden uyarmadın.” diyerek ondan şikâyetçi olacaklardır.
Ebû Ubeyde ve İbn Münzir’in rivâyet ettiklerine göre Katâde (öl. 117/735) şöyle demiştir: “Kıyâmet günü insan, tanıdığı bir kimseyi görmekten sıkıldığı kadar, hiçbir şeyden sıkılmaz. Çünkü yaptığı bir haksızlık sebebiyle peşine düşülmesinden korkar.”[15]
Ebû Hureyre’den nakledildiğine göre, Allah Teâlâ, “(Ey Muhammed) En yakın akrabanı uyar.”[16] âyet-i kerîmesini indirdiği zaman Peygamberimiz akrabalarını çağırarak Safâ Tepesi’nde onlara yaptığı bir konuşmada şöyle buyurmuştur: “Ey Kureyş topluluğu, kendinizi Allah’tan satın alın (Allah’ın azabından koruyun.)
Yoksa ben Allah’ın azabından hiçbir şeyi sizden men edemem. Ey Abdü’l-Menâf oğulları, Allah’ın azâbından hiçbir şeyi sizden uzaklaştıramam. Ey Abdülmuttalib oğlu Abbas, senden de Allah’ın azabından hiçbir şeyi men edemem. Ey Peygamber’in halası Safiyye, Allah’ın azabından kurtarmak için benim sana hiçbir yararım olmaz. Ey Muhammed’in kızı Fâtıma, malımdan ne dilersen iste, vereyim, fakat Allah’ın azabından hiçbir şeyi senden men edemem.”[17]
Hesap gününde Allah’a hiçbir şey gizli kalmayacaktır. Zira Allah her şeyi bilmektedir. Ayrıca her insanın yanında iki melek görevlendirmiştir. O meleklerden sağdaki, insanın sâlih amellerini yazıp kaydetmekte, solundaki melek ise insanın günahlarını yazıp kaydetmektedir.
Nitekim bu hakîkati Yüce Allah İnfitâr Sûresi’nde şöyle ifâde etmektedir: “Üzerinizde, yapmakta olduklarınızı bilen, değerli yazıcılardan oluşan kaydedici (melekler) vardır. (iyi ve kötü hiç birini kaybetmeden hepsini amel defterinize yazarlar.)”[18]
Melekler tarafından amellerin kaydedildiği amel defterleri, hesap gününde her insana verilecektir. Sâlih insanlar, amel defterlerini sağ taraflarından alacaklar ve onların hesabı kolay olacaktır.[19] Kâfir ve inkârcılardan bir kısmı amel defterlerini sol taraftan[20] bir kısmı da sırtlarının arkasından alacaklar ve onların hesapları ise çok zor ve çetin olacak, sonunda da alevli bir ateşe/cehennem ateşine gireceklerdir.[21]
“O gün herkesin amel defteri ortaya konmuştur. (Ey Muhammed!) Suçluların amel defterlerinden korktuklarını görürsün. Eyvah, bu nasıl deftermiş ki, büyük-küçük hiçbir şey bırakmadan hepsini saymış dökmüş derler. Onlar (bu defterlerde) bütün yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.”[22]
O gün, her kişiye, “Kitabını oku, bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.”[23] denilecektir. O gün, herkes sorguya çekilecektir. Nitekim Yüce Allah, “Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de sorguya çekeceğiz.”[24] buyurmaktadır.
Amel defterini alan insanlardan bazı inkârcılar, “Bunları ben yapmadığım halde melekler yazmışlar.” diyerek inkâr edeceklerdir. O zaman organları kendi aleyhlerine şahitlik edeceklerdir. Nitekim bu hakîkatler Kur’ân’da şöyle haber verilmektedir: “Bugün onların ağızlarını mühürleyeceğiz; kazandıkları (yaptıkları) hakkında bize elleri konuşacak ve ayakları da şâhitlik edecektir.”[25]
“O gün onların dilleri, elleri ve ayakları işledikleri şeyler hakkında kendilerine şâhitlik ederler.”[26] “Nihayet sorgu mahalline vardıkları zaman kulakları, gözleri ve derileri yaptıkları şeyler hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler. Onlar derilerine; ‘Niçin aleyhimize şâhitlik ettiniz?’ derler. Derileri de; ‘Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi ilk defa yaratan O’dur ve yine O’na döndürülüyorsunuz.”[27] derler.
İşte o hesap gününde hiç kimsenin hakkı kimsede kalmayacak, mü’minlerle inkârcılar birbirinden ayırt edileceklerdir.[28] Zira Kur’ân’da; “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onun (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onun (karşılığını) görür.”[29] buyurulmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) de bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Elbette kıyâmet gününde haklar sahiplerine ödenecektir. Hatta boynuzlu koyundan boynuzsuz koyunun öcü alınacaktır.”[30]
Demek ki, kul hakkı çok önemlidir. İnsan, kul hakkı yememeye ve günah işlememeye özen göstermelidir. Zira para ve malın bulunmadığı o hesap gününde insan, yaptığı sâlih amellerinin sevabını, hakkını yediği insanlara vermek suretiyle hesaplaşacaktır.
Sevapları tükenince de bu sefer hakkını yediği insanların günahlarını yüklenecek ve böylece iflâs etmiş bir duruma düşecektir. Böyle kötü bir duruma düşmemek için bu dünyada hayat sermâyemiz elimizde iken günahlardan ve özellikle de kul hakkı ihlâllerinden sakınmalıyız.
O hâlde o dehşetli günde kötü duruma düşüp de hüsrana uğrayanlardan olmamak için Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, “Hesâba çekilmeden önce kendinizi hesâba çekiniz.”[31] uyarısına kulak vermeli ve hesâba çekilmeden nefsimizi sık sık hesâba çekmeliyiz.
Netice olarak diyebiliriz ki, insan sorumluluk sahibi bir varlıktır. Yaptıklarından dolayı kıyâmet günü/hesap gününde Allah’a hesap verecektir. Bu dünyada yaptığı iyi, kötü ne yapmışsa o dehşetli günde karşılığını görecektir. Hesap gününde kaybedenlerden/hüsrâna uğrayanlardan olmamak için insan, sık sık nefsini hesâba çekmeli ve o çetin gün için hazırlıklı olmalıdır.
Zira Allah Rasûlü, “Akıllı kişi, nefsini sık sık hesâba çeken ve âhiret için çalışan kişidir. Âciz kişi ise nefsini duygularına tâbi kılan ve Allah'tan dileklerde bulunup durandır.”[32] buyurmaktadır.
* NEVÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi. msoysaldi@gmail.com
[1] Rağıb el-İsfehânî, Müfredâtu elfâzı’l-Kur’ân, (Beyrut: ed-Dâru’ş-şâmiyye, 1412/1992), 603.
[2] Taberî, Câmiu’l-beyân an te’vili ayi’l-Kur’ân, (Kahire: Dâru hicr, 1422/2001), 22/547; Râzî, Mefâtihu’l-gayb, (Beyrut: Dâru’l-fikr, 1401/1981), 29/292; Beydâvî, Envâru’t-tenzîl ve esrâru’t-te’vîl, (Beyrut: Dâru’r-reşîd, 1421/2000), 3/392.
[3] Taberî, Câmiu’l-beyan, 22/548; Râzî, Mefâtihu’l-gayb, 29/292.
[4] Ebussuud, İrşadu akli’s-selim ila mazaya’l-kitabi’l-kerim, thk. Abdulkadir Ahmed Ata, (Riyad: Mektebetü’r-riyadi’l-hadise, ts.), 5/309; Vehbe ez-Zuhaylî, et-Tefsiru’l-münîr, (Beyrut: Dâru’l-fikri’l-muâsır, 1411/1991), 28/101.
[5] el-Müminûn 23/115.
[6] 95/Tîn, 4.
[7] 22/Hac, 65; 31/Lokman, 20; 45/Câsiye, 13.
[8] 2/Bakara, 30.
[9] 2/Bakara, 28.
[10] 6/En’âm, 22; 10/Yûnus, 28; 17/İsrâ, 97.
[11] 38/Sad 16, 26, 53; 40/Mümin 27.
[12] 26/Şuarâ, 87-89.
[13] 31/Lokmân, 33.
[14] 80/Abese, 34-37; “O gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün herkesin kendine yetecek bir derdi vardır.”
[15] Âlûsî, Ruhu’l-Meânî, (Beyrut: Dâru ihyâi’t-türâsi’l-arabî, ts.), 30/48.
[16] 26/Şuarâ, 214.
[17] Buhârî, “Vesâyâ”, 11; Müslim, “İman”, 89.
[18] 82/İnfitâr, 10-12.
[19] 84/İnşikâk, 7-8.
[20] 69/Hâkka, 25.
[21] 84/İnşikâk, 10, 12.
[22] 18/Kehf, 49.
[23] 17/İsrâ, 14.
[24] 7/A’râf, 6.
[25] 36/Yâsîn, 65.
[26] 24/Nûr, 24.
[27] 41/Fussilet, 20-21.
[28] 36/Yâsîn, 59.
[29] 99/Zilzâl, 7-8.
[30] Tirmizî, “Sıfatü’l-Kıyâme”, 2.
[31] Tirmizî, “Kıyâmet”, 25.
[32] Tirmizî, “Kıyâmet”, 25; İbn Mâce, “Zühd”, 31.
Mehmet SOYSALDI
YazarYüce Allah Tahrim sûresi 66. âyet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنْفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Yüce Allah İsrâ Sûresi 84. âyette şöyle buyurmaktadır: “De ki; ‘Herkes kendi karakteri ve niyetine göre iş yapar. Bu durumda kimin en doğru yolda olduğunu Rabb’iniz daha iyi bilir.”Bu âyette herkesin ...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Tekirdağ, Anadolu ile balkanlar arasında bir geçit bölgesi ve ilim, kültür, sanat ve mâneviyât merkezi İstanbul’u besleyen ana merkezlerden biri olması bakımından önemli bir şehirdir.[1] Tekirdağ’ın b...
Yazar: Fatih ÇINAR
Müslüman için ibâdet kavramı hayatın bütün alanını kuşatır. İbâdet sadece namaz kılmak, oruç tutmak veya hacca gitmek değildir. Yoldan karşıya geçmekte zorlanan yaşlıya yardım etmek, otobüste engelli,...
Yazar: Enbiya YILDIRIM