Ruh Ufkumuzun Huzurunda
“Doğrusu (ey peygamber); biz seni müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.” (2/Bakara, 119)
Otelimize döndüğümde, namaza biraz vakit vardı. Yatsı namazını kılacağız; daha sonra bir kafileyle buluşup sohbet edeceğiz. Biraz vakit vardı; yanımda götürdüğüm eski defterleri karıştırdım. Niyetim yapacağımız sohbet için zihnimi toparlamak, konuşma metnine dâir notlar almaktı.
Defterlerden son umre yolculuğunda tuttuğum notlar karşıma çıktı. Orada “yola çıkma” fikri ve o günlerde, umre ve hac ibâdetinin ihsas ettiği manayı kaydetmişim. O güzel günleri hatırlayarak bahse konu notları burada yeniden sunmanın faydalı olacağını düşündüm. Böylece defterimden şu cümleleri yeniden okudum:
Çoğu zaman “yola çıkmak”tan söz edince, aklıma hemen Yahya Kemal’in “Ufuklar” şiiri gelir. Çünkü yola çıkmak, her şeyden önce bir ufka sahip olmaktır. Bir ufkunuz olacak… Bir amacınız. Gideceğiniz bir menzil, varmayı hedeflediğiniz bir durak. Velhâsıl, bir sevdanız olmalı.
Sen ister rota de, ister yol haritası. Ne dersen de… Ama yola çıkmak, önce bir ufuk sahibi olmayı zorunlu kılar. Yahya Kemal, “Rûh ufuksuz yaşamaz.” der; sonra ekler,
Dağlar ufkunda mehâbet,
Ova ufkunda huzûr,
Deniz ufkunda tesellî duyulur,
Yalnız onlarda bulur rûh ezelî lezzetini…
Yola çıkmak, sadece bedenî bir hâl değildir. Diğer bir ifadeyle, yola çıkmak, kalkıp arabanıza binip bir yerlere gitmek değildir. Önce bir hayal lâzım… Bir plân. İşte ufuk, bu hayalde ve bu plânda saklıdır. O yüzden, yolculuk daha evden çıkmadan başlar. Önce içeride başlar yolculuk. İster zihin deyin, ister akıl, ister gönül, ister kalp… Ne derseniz deyin o içerideki dünyaya. Fakat şurası kesindir ki, yola önce içeride çıkılır.
“Rûh, ufuksuz yaşamaz.”; o, daima yoldadır. Esasen, ufuk da yol da arayıştır. Arayış kelimesinin içinde, aramak fiilî olduğu gibi, bulmak ve ermek de vardır. Bir şeyleri aramak… Hayır, gerçek arayış, bir şeyi aramaktır. Rûha lezzet veren, sükûn veren, huzûr veren o tek olanı, o biricik olanı aramak.
Çoğu şeyleri bir anda aramak, aramak değildir; şaşkınlıktır. Şaşkın adamın ufku olmaz; o ufuksuzdur. Ufuksuz yolcu, yolunu şaşırtır; menzilini bulamaz ve varacağı durağa eremez. Rûhun ufku, geldiği yerdir; onun yeryüzü serüveni, hep bu ufuk etrafında tecellî eder. Rûh ezelî lezzetini arar… Onu bulmak, o lezzete ermek ister. O yüzden dağlar, ovalar ve denizde arar o lezzeti. Lâkin şairin dediği gibi, bu arayış sadece birer avuntudan ibarettir.
Bu ufuklar avutur rûhu saatlerce, fakat
Bir zaman sonra derinden duyulur yalnızlık.
Yola çıkmak, belki de içine düşülen bu yalnızlıktan kurtulma çabasıdır. Çünkü yol, kalkıp gitmektir… Yeni arayışlar, yeni tatlar, yeni lezzetlerdir. Daha doğrusu, şairin ifadesiyle, “rûh arar kendine bir rûh ufku.”
Yola çıkmak, rûh ufku aramaktır… Ufukların buluşması. Nedir rûh ufku? Hem-hâl olunacak bir yoldaş. Hem-zebân olunacak bir dost. Yoldaş da dost da, maddede değil, mânâda aranır. Madde, görüş alanını sınırlar, ufku daraltır. Oysa rûh ufku engindir.
Bu yüzden, insanın içine düştüğü yalnızlıktan kurtulması, bu engin ufukla buluşmasıyla mümkündür. Bu engin ufku nerede arayacağız? Kimin ufkuyla buluşalım? Hangi ufuk, bize o aradığımız tadı, o unutamadığımız lezzeti sunsun? Yahya Kemal, bu aranan ufkun sahipleri olarak “ulu peygamberleri” gösterir. Der ki,
Mânevî ufku çok engin ulu peygamberler
-Bahsin üstündedir onlar- lâkin
Hayli mes’ud idiler dünyada;
Yaşıyorlardı havârîleri, ashâbıyle;
Ne ufuklar! Ne güzel rûh imiş onlar! Yâ Rab!
Bizim için biricik rûh ufku, bütün ulu peygamberlerin ufkuyla imtizâç etmiş olan Ahmed’in, insanlar içinde seçilmiş, seçkin Mustafa’nın, en çok övgüye layık olan Mahmûd’un ve nihâyet kemâlin zirvesi olan Muhammed’in, Efendimiz’in ufkudur. Onun ufkuyla buluşmak, onun tarihini, onun tecrübesini, onun mirasını tanımak, kabullenmek ve bizzat tecrübe etmektir.
Onunla buluşmak, sadece bir bilgi değil, bir hayat tarzı, başlı başına bir tecrübe ve eylem birliğine girmektir. Onun ufkuyla buluşmak, onunla gökyüzünde kanat çırpmak, yeryüzünde adım atmak, denizde kulaç atmak… Onun rehberliğine teslim olmak. Onun gemisinde huzurla yolculuk etmek. Onun nefesiyle gönül kabını doldurmak. Onun nazarıyla pişmek ve olmak.
Rûh ufku sevgilinin ufkudur. Aşk da sevgi de ufukların buluşması değil midir? Sevgilinin ufkunu bulmak ve ona ermek… Sevgiliyi bulmak. Sevgili tektir, biriciktir. Engin ufukludur. Âşığını alır, gökyüzüne çıkarır. Sadece gökyüzü mü? Hayır, daha ötelere… Ötenin de ötesine. Perdeler kalkar. Zerreler nûr olur. Aydınlanır bütün kâinat. Ermek bulmakla başlıyor… Bulmak, aramakla. Aramak, yola çıkmakla. Yola çıkmak, bir ufka sahip olmakla mümkün oluyor.
Bizim biricik sevgilimiz, âlemin aydınlığıdır. Gönülleri şenlendiren, huzûr veren sevgili… Ufkumuzda şenlik var; çünkü şenlikten geldik. Bir düğün meclisinden. Yeniden o düğün meclisine gitmek istiyoruz. Ufkumuzda huzûr var; dingin dalgalar arasında yol aldık. Gemimizin yelkenlerini meltem doldurdu. Huzûr bahşeden şerbetler içtik, şarkılar dinledik. Yeniden o huzûra ermek istiyoruz.
Bilal KEMİKLİ
Yazarİlim tâlibi, gayretli, hamiyetli genç kardeşlerim… O saf, temiz gönlünüze düşen yönleriyle derin ve ağır meseleleri, İslâm, ilim ve anlama kavramlarını cem ederek bir senteze ulaşma amacındasınız. Be...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
BirKonuşma melekesi insana sunulan bir nimettir. Evvela kelâm nimetini var edene şükretmeli… Çoğu kez bize sunulan nimetlerin farkına varamıyoruz. Onu nimet olarak görüp şükrünü eda etmek yerine, kibr...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
"Ne karmaşık hal Canımız ciğerimiz diye bağrımıza bastığımız nice aklı başındaki vatan evladı¸ ırkçılık gibi insanı körleştiren tuzağa düştü. Bu tuzağa düşen insanla¸ neyi nasıl ko...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Öncelikle şu soruyu soralım: Pîr-i Türkistan kimdir? Pîr-i Türkistan; Yol inşâ eden kurucu bir muhakkik… Yesevîliğin bânîsi. Türkistan toprağını Muhammedî muhabbetle yoğuran bir ermiş… Sözü kelâma t...
Yazar: Bilal KEMİKLİ