İnancını Sanatına Taşıyan Sanatkâr: Üstün İnanç
Ölüm haktır ve muhakkaktır. Hepimiz için, bütün Müslümanlar, hatta bütün insanlar için bu gerçek böyledir. Mademki bu mukadder akıbetten kaçış yok. Akıllı olan kişi ölümden korkacağına görevlerini hatırlamalıdır. Bir gün göç edeceği asıl dünyasını unutmamalı, sonsuzluk âlemine hazırlıklar yapmalıdır.
Geçen ay İstanbul’da çok kıymetli bir yazarımız vefat etti. 12 Şubat 2024 Salı günü sabahı Hakk’a yürüyen gazeteci, romancı, yazar, senarist ve aktör Üstün İnanç, ertesi günü Fatih Camii’nde kılınan ikindi namazının ardından ebedî istirahatgâhına, Eyüpsultan Mezarlığı’ndaki aile kabristanına defnedildi.
Büyük bir kalabalık vardı cenaze namazında. Fatih Camii avlusu dolup taştı. Bu kitlenin büyük kısmı mezarlığa da geldi ve son görevlerini yaptı. Demek ki Üstün İnanç çok seviliyordu. Ama bu karşılıksız bir muhabbet değildi şüphesiz. O da bu milleti, bu devleti, bu ümmeti çok sevmişti. Zaten hayatını kültürümüze, sanatımıza, medeniyetimize ve elbette inancımıza hasretmişti.
Eserleri arasında bir roman vardır ki o karanlık 28 Şubat sürecinde zulüm gören, acı çeken dindarlar için bir kale, bir sığınak gibi olmuştu. Üstün İnanç bu eseriyle baskıcılara, despotlara, zalimlere meydan okumuştu. Sırf başını örttüğü için üniversitelerden kovulan, ‘ikna odaları’nda işkence gören masum ve mazlum kardeşlerimizin hukukunu yiğitçe savunmuştu.
Bu roman bir bakıma gayr-ı millî tayfaya bir Osmanlı tokadı olmuştu. Sonra kıymetli yönetmenimiz Mesut Uçakan, bu seçkin eseri sinemaya taşımıştı. Film İstanbul’da ve Anadolu’nun her bölgesinde büyük ilgi çekmişti. Milyonlarca vatandaşımız, değerlerine sahip çıkmıştı. Şükürler olsun.
Üstün İnanç ağabeyimle yaklaşık 40 yıllık bir tanışıklığımız, dostluğumuz, ağabey-kardeş münasebetimiz vardı. Hakikaten kendime en çok yakın hissettiğim yazarlarımızdan, sanatkârlarımızdandı. Pek çok toplantıda buluşmuştuk. Düzenlediğimiz birçok programımıza iştirak etmişti.
Sivil toplum kuruluşlarının aranan, sevilen, özlenen ve dinlenen simasıydı. Çok mütevazı bir fazilet, ahlâk adamıydı. Nasibim varmış demek, son yıllarda yayıncısı olmuştum. Yayın Yönetmenliğini yaptığım Mihrabad Yayınları’nda altı romanını, senaryolarını, oyunlarını neşretmiştik. Kitap fuarlarına birlikte gidiyorduk. Bilhassa gençler onunla tanışmak istiyor ve kitap imzalatıyorlardı.
O kendisini “Büyük Doğucu” olarak tanıtıyordu. Hem Necip Fazıl’ın en yakın talebelerinden ve dostlarındandı. Hem de “Marmaratör”dü. Âhir ömründe hatıralarını yazmaya başlamıştı. Kendisini her arayışımda bu eseri sorardım. Adını da koymuştu: Toz Kanatlı Kelebek Necip Fazıl Kısakürek.
Bu eserinde Şairler Sultanı’yla yaşadıklarını dile getiriyordu. Ben “Ağabey inşallah bu kitap tamamlanır ve neşredilir. Arkasından da tanıdığınız diğer şairleri, yazarları, sanatkârları yazarsınız.” demiştim “İnşallah” demişti ama bu mümkün olmadı. Her şey nasip iledir.
Zaten her kitabın da bir kaderi vardır. Hangimiz bir saat sonrasına, hatta bir dakika sonrasına garanti verebiliyoruz ki. Ömrümüz bir nefese bağlı. Allah hepimize sağlıklı, hayırlı, bereketli ve huzurlu ömürler nasip etsin. Ama şunu diyebilirim ki Üstün ağabey son yıllarında mutlu bir hayat yaşadı.
Çevresi hep kalabalıktı. Sohbetlerini dinlemek isteyenler koşup geliyordu. Uzun bir suskunluğun ardından konuşuyor, anlatıyor, hatıralarını dile getiriyordu. Vefanın, kadirşinaslığın sembolü olmuştu âdeta. Bu sohbetlerden hepimiz çok istifade ettik. İnşallah hem hatıraları hem de yaptığı bütün sohbetler kitaplaşır.
Tiyatro eserleri sahnelere taşınır. Adına bir roman yarışması düzenlenir. Bizim Üstün İnanç gibi büyük sanatkârlarımıza, yazarlarımıza sahip çıkmamız, eserlerini okumamız ve bilhassa gençlerimize okutmamız gerekiyor.
MUKADDES DAVANIN KUTLU KALEMİYDİ
Üstün İnanç, 1937 yılında İstanbul Kızıltoprak’ta doğdu. İstanbul Belediyesi Tiyatro Konservatuarına devam etti. Basın Yayın ve Gazetecilik Yüksek Okulu’ndan mezun oldu ve 1956 yılında Tercüman gazetesinde çalışmaya başladı. Bâbıâli’de Sabah, Bugün, Son Havadis, Tercüman ve Yeni İstanbul gazetelerinde çalıştı.
İlk yazıları Yelken, Durum ve Sanatkâr dergilerinde yayımlanan İnanç’ın oyunları Kurt Kapanı, İlk Kurşun ve Sultan Abdülhamid’tir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Gösteri Sanatları Merkezi Müdürlüğü yapan ve burada pek çok genç sanatçı yetiştiren Üstün İnanç’ın Yalnız Değilsiniz romanı film olduktan sonra çok okundu ve 32. baskısı gerçekleşti.
Senaryosunu yazdığı “Kanayan Yara Bosna” eseri televizyonda dizi olarak gösterildi. Sultan Abdülhamid oyunu Türkiye genelinde 519 yerde sahnelendi. Yazarımızın bütün eserlerini, Mihrabad Yayınları arasında topluca neşretmiştik. Bu romanlar ile tiyatro/senaryo kitabının isimleri şöyle: Yalnız Değilsiniz, Ayıp Uşakları, Bir Kimlik Lütfen, Yağmur Kanla Başladı, Yazıklar Çıkmazı, Makedonya Gamzesi, Tiyatro Eserlerim.
Merhum yazarımız Üstün İnanç ile 8 Kasım 1997 tarihinde bir mülâkat yapmıştım. Aradan 27 yıl geçmiş. Edibimiz, bu röportajda eserleri, fikirleri ve geleceğe dair düşünceleri hakkında önemli bilgileri bizimle paylaşmıştı. Aziz büyüğümüze Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.
Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı yüksek olsun inşallah. Edebiyat tarihçileri ile araştırmacıların istifade edeceğine inandığım bu önemli konuşmayı, Somuncu Baba dergimiz için takdim ediyorum:
“NECİP FAZIL’I TANIDIKTAN SONRA ŞİİRİ BIRAKTIM”
Üstün İnanç, edebiyatı ve tiyatroyu kol kola götüren bir sanat adamı. Edebiyata ilk ilgisi çocukluk yıllarında şiir ve roman okuma merakıyla başladı. Yazar, bu heves dönemini 12-13 yaşlarına kadar indirebileceğini söylüyor. ‘Üç roman birden okuduğumu hatırlıyorum. Şiir de öyle.
Gerek Divan edebiyatını, gerekse Cumhuriyet dönemi şairlerini büyük merak ve sevgiyle okurdum.’ diyor. Edebiyata -aşağı yukarı herkeste olduğu gibi- şiirle ‘merhaba’ dediğini ifade eden İnanç, “Necip Fazıl ve onun şiirlerini tanıdıktan sonra utandım. Şiiri bıraktım. Bırakmakla da kalmadım, bütün yazdıklarımı yırttım.” diye konuşuyor.
Üstün İnanç’ın ilk yazıları, 1966’da Büyük Doğu dergisinde yayınlanır. Haftalık periyodlarla devam eden yazı faaliyeti bugüne kadar sürer. En yoğun yazma dönemi 80’li yıllardır. Bu sıralarda üç eseri birden çıkar okuyucunun önüne. Şimdi gelenekten beslenip geleceğe uzanan tiyatro adamları yetiştiren bir kurumun başında. Ama ilk göz ağrısı edebiyatı da unutmuş değil. Yarım eserlerini tamamlamak üzere olan Üstün İnanç’la edebiyat ve tiyatro üzerine konuştuk.
YARDIM: Uzun zamandan beri yazmıyorsunuz, niçin? Romanı mı bıraktınız yoksa okuyucularınıza bir sürpriz mi yapacaksınız?
İNANÇ: Roman gayet kıskançtır. Kendisiyle devamlı meşgul olunmasını ister. Başka bir iş tutmaya kalkıştınız mı, sizi asla affetmez. Benim başıma gelen de odur. Önce TGRT’de dramaturgluk, ardından Gösteri Sanatları Merkezi’nde yöneticilik ve hocalık; romanın bana ceza kesmesine yol açtı. Mamafih barışmak üzereyiz. Yarım kalan romanımı tamamlamak için fırsat kolluyorum. Bunu sürpriz sayıyorsanız, sizin bileceğiniz şey.
YARDIM: Türk romanını eskisi ve yenisiyle değerlendirir misiniz?
İNANÇ: Cumhuriyet döneminde romanımız kıvamına kavuşmak üzereyken dil tasfiyeciliği her şeyi mahvetti. İfade dağarcığımız köy romanları hastalığıyla boşaltıldı. Romanımızın kilometre taşları olarak ben Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Türkçe zenginliği olarak Refik Halit Karay, Peyami Safa, Kemal Tahir’i sayabilirim. Yaşadığımız günleri ise çırpınış dönemi diye vasıflandırıyorum. Bu dönemde aklıma gelen en büyük isim de Mehmed Niyazi üstadımızdır.
YARDIM: Siz sadece edebiyat değil bir tiyatro adamısınız da. Son yıllarda mesainizi tiyatro işgal ediyor. Başlangıçta oyunculukla başlayan tiyatro maceranız, şimdi yöneticilikle sürüyor. Millî bir tiyatro oluşturabildik mi acaba?
İNANÇ: Türk tiyatrosu diyebileceğimiz gösteri sanatı şu anda var mı? Bence yok. Çünkü henüz taklit ve özenti kıskacının dışına çıkabilmiş değildir tiyatromuz. Berthold Brecht’in ‘Gestut’ diye isimlendirdiği bize ait davranışları sahnelerde görebiliyor muyuz? Yoksa Amerikan, İngiliz, Fransız v.s. tiplerini kopya ederek, beceriksizce sahneye mi koyuyoruz?
Bu soruların cevabını açıkça vermemiz lâzım. Hem sonra söyler misiniz; Türkçenin tozlu raflara kaldırılıp ‘Tarzanca’nın genel geçer ifade vasıtası olduğu bir yerde kişilikli tiyatro metinleri yazılabilir mi? Geleceğe dayalı bir millî tiyatro oluşturabilmekten vazgeçtik, hiç olmazsa eskilerden gelen temaşa sanatlarımız otantik değerleriyle korunabilseler.
YARDIM: Tiyatro ile edebiyat arasındaki münasebeti nasıl buluyorsunuz? Türk tiyatrosu, edebiyattan gereğince ve yeterince yararlanabiliyor mu?
İNANÇ: Tiyatro ile edebiyat arasındaki münasebet vazgeçilmezdir. Türk tiyatrosu, Türk edebiyatından nasıl yararlanacak? Eğer şöyle 20-25 yıl gerilerde kalmış eserleri bile bugüne göre ‘sadeleştirmek’ zorunda kalıyorsanız ört ki ölem!..
‘Sadeleştirme’ diye yutturulan zoka, tercüme, hatta adaptelerin dik âlâsıdır!.. Buna yararlanmak diyorsanız eğer, evet Türk tiyatrosu Türk edebiyatından gereğince yararlanabilmektedir. (!)
YARDIM: Osmanlı’nın 700’üncü yılı kutlandı. Osmanlı sanatını, kültürünü, edebiyatını tam olarak yansıtacak çalışmalar yapılıyor mu, siz neler plânlıyorsunuz?
İNANÇ: Osmanlı için neler yapılsa azdır. Biz de karınca kararınca katkıda bulunuyoruz. ‘Bir Gül Koşusu’ (İstanbul’un Fethi) isimli tragedyamızı bekleyiniz. Provalar hızla sürüyor.
YARDIM: Yeni zamanlarda edebiyatımızı ve tiyatromuzu neler bekliyor?
İNANÇ: Türk edebiyatı ve tiyatrosu için beklediklerimiz pek çoktur ama hepsi kimlik meselesinde düğümlenir. Kimlikli edebiyat. Kimlikli Tiyatro... Bekliyoruz!”
Mehmet Nuri YARDIM
YazarGönül otağına gül konar kandil gecesi,Viran bağlar gülşene döner kandil gecesiHilâlin güzelliği gökyüzünü süslerkenYeryüzüne esenlik iner kandil gecesi.Pervâne pervaz vurup mâşukun şûlesineHakikî aşk ...
Şâir: Ahmet Sami BENLİ
Bizler seferle emr olunmuş inanmışlarız. Bu sefere iyi hazırlandığımızda, ihlâsla, samîmiyetle ve usûlüne uygun hareket ettiğimizde seferin sonu Allah’ın izniyle zaferle neticelenir. Yeter ki biz, reh...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Yıllardan beri Filistinlileri soykırıma tabi tutan İsrail, Gazze’yi haftalardır acımasızca bombalıyor. Dünyanın gözü önünde evlerini, camilerini, hastanelerini hedef alarak çocukları, kadınları, yaşlı...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Din insanlarda vicdani ve ahlaki gelişimi sağlayan, insanların kendilerini kontrol etmelerine katkı yapan bir değerler sistemidir. İnsanın yaşamına anlam katan, anlamsızlığa düşmesini engelleyen, umut...
Yazar: Yusuf HALICI