Bir Elmanın İki Yarısı: Azerbaycan Ve Karabağ
Türkiye ile Azerbaycan'ı Özetleyen Güzel Bir Söz: "Bir Millet İki Devlet.”
Zamanın Rusya Devlet Başkanı Mihail Sergeyeviç Gorbaçov'un SSCB'de gerçekleştirdiği glasnost ve perestroyka politikalarıyla ekonomik ve siyasî sistemi yeniden yapılandırma ve reform hareketleri bu birlik içerisinde büyük değişiklikleri de beraberinde getirmiştir.
Bu değişiklikler Türk dünyasını da yakından ilgilendirmiştir. Bir asra yakın uzun bir zaman içerisinde Rusya'nın esareti altında yaşamak mecburiyetinde kalan Türk Cumhuriyetleri (Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan) bu köklü değişiklik ve yeniden yapılanma politikasıyla hürriyetlerine yeniden kavuşmuşlardır.
Türk cumhuriyetlerinin hepsi bizim için birbirinden kıymetli olsa da yakınlık ve benzerlik bakımından Azerbaycan'la olan ortaklıklarımız daha fazladır. Onun içindir ki "Bir millet iki devlet" sloganı Türkiye ile Azerbaycan'ı en iyi ifade eden beylik sözdür.
Azerbaycan, Batı Asya ile Doğu Avrupa'nın kesiştiği nokta olan Kafkasya'da bulunan, resmî adı Azerbaycan Cumhuriyeti (Azerbaycan Respublikası) olan bir ülkedir. Yüz ölçüm bakımından Güney Kafkasya'nın en büyük ülkesidir. Bu ülkenin doğusunda Hazar Denizi, kuzeyinde Rusya, kuzeybatısında Gürcistan, batısında Ermenistan, güneyinde ise İran vardır. Ülkenin kendisine bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti vardır. Nahçıvan'ın kuzey ve doğusu Ermenistan ile güneyi ve batısı İran ile çevrilidir. Türkiye ile 17 kilometrelik sınırı vardır.
Başkenti Bakü olan Azerbaycan'ın Gence, Nahçıvan, Sumgayıt, Lenkeran, Şeki, Mingeçevir, Guba ve Şirvan adlarında önemli şehirleri vardır. Toplamda 59 eyalet ve 75 şehre sahiptir. İki buçuk milyonluk nüfusuyla Bakü bir kültür ve finans merkezidir. 86,600 km2 toprağıyla dünyanın en büyük yüzölçümüne sahip 112. ülkesidir.
Ülkede Azerbaycan Türkçesi konuşulmaktadır. 1920’lere kadar ülkede Arap alfabesi kullanıldıktan sonra 1929 itibariyle Latin alfabesine geçilse de, daha sonra Kiril alfabesi kullanılmıştır. 1992 yılında Türkiye Türkçesi temel alınarak hazırlanan ancak bir takım değişiklikler yapılan bir Latin alfabesi oluşturulmuş ve 2001 itibariyle de bu alfabe mecburi hale getirilmiştir.
Azerbaycan her geçen gün kendini dünyaya kabul ettirmektedir.
Nüfusu 10 milyonun üzerinde olan Azerbaycan'ın para birimi manattır. Ülke nüfus bakımından dünya ülkeleri arasında 90. sırada yer alır. Ekonomik açıdan baktığımızda Azerbaycan’ın toplam yüzölçümünün yüzde 55’ini tarım toprakları oluşturmakta, şehirler ise tüm ülkenin ancak yüzde 2.5’ini kaplamaktadır. Ülkenin yüzde 12’si ormanlık arazidir. Azerbaycan başta doğalgaz olmak üzere petrol ve demir bakımından da zengin bir ülkedir.
19.yüzyılda Çarlık Rusya’sına, 1920’de ise Sovyetler Birliği (SSCB)’ne dâhil edilmiş olan Azerbaycan, 30 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilân etmiştir. 1993 ve 1998’de yapılan seçimleri kazanan Haydar Aliyev ile birlikte ülkeye tekrar istikrar gelmiştir.
Bağımsızlığı takip eden altı yıllık dönem haricinde Azerbaycan’ı tek başına yönetmiş olan Haydar Aliyev, 2003 yılında kendi yerine oğlu İlham Aliyev’i cumhurbaşkanlığına aday göstereceğini açıklamış ve aynı yıl 15 Ekim tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde geçerli oyların yüzde 76.8’ini alan İlham Aliyev, babasının halefi olarak cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Sağlık durumu iyice kötüleşmiş olan Haydar Aliyev ise Aralık 2003’te vefat etmiştir.
Azerbaycan’ın ekonomik büyümesine en büyük katkı dün olduğu gibi bugün de petrol ve doğal gaz ihracatıyla sağlanmaktadır. Bunun yanında, bankacılık, inşaat ve emlak sektörleri Azerbaycan ekonomisinin büyümesine önemli katkılar sağlayan sektörleri oluştururlar. Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-Novorossiysk ve Bakü-Supsa hatları ise Azerbaycan’ın petrol ve gaz ihracatını canlandırması açısından önemlidir.
Tarım Azerbaycan ekonomisinin petrolden sonra ikinci önemli sektörüdür. Toplam işgücünün %40’ı tarım sektöründe istihdam edilmektedir. Azerbaycan, iklim ve toprak yapısı bakımından tarıma elverişli bir ülkedir. Güney bölgelerinde bir sezonda iki ürün almak mümkündür. Azerbaycan’ın başlıca tarım ürünleri pamuk, tütün, çay, zeytin, sebze ve meyvedir. Ham ipek üretimi ve buna bağlı olarak dut ağacı tarımı da oldukça yaygındır.
Tarihin kıskacında bir milletin amansız serencamı ve hürriyete kavuşması
Türklük göğünün parlak yıldızlarından biri olan Azerbaycan'ın yerleşim tarihi milattan önceki altı binli yıllara kadar gitmektedir. Bu topraklarda kurulan ilk devletin Manna Krallığı olduğu söylenir. Bu topraklar 6. ve 7. yüzyıllarda Bizans-Sâsânî Savaşlarına sahne olmuştur. Söz konusu topraklar 624'te Bizans İmparatoru Herakleios tarafından zapt edilmiştir.
Azerbaycan 12.-14. yüzyıllar arasında sırasıyla Moğollar, Hârizmşahlar ve Timurluların hâkimiyetine girmiştir. 1222 ve 1231 yıllarında Azerbaycan, Moğollar tarafından yağmalanmıştır. Celâleddin Hârizmşah 1225'te Tebriz'i ele geçirmiş, Hülâgû Han'ın kurmuş olduğu İlhanlılar Devleti'nin sınırları 1231'de Güney ve Kuzey Azerbaycan'ın topraklarını da içine alacak kadar genişlemiştir.
Timur'un ölümünden sonra Azerbaycan, Moğol istilâsından kurtulmuş, daha sonra sırasıyla Karakoyunlular ve Akkoyunluların idaresi altına girmiştir. 16. yüzyılın başlarında Akkoyunlu Devleti'nin yıkılmasıyla Azerbaycan Safevîlerin eline geçmiştir. Şah İsmail, Tebriz'i başkent yaparak bölgede hâkimiyeti sağlamıştır.
1514 yılında Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran Zaferi ile Tebriz ve Güney Azerbaycan Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Sonradan tekrar Safevîlerin eline geçen bölge, 1534'te Kanunî Sultan Süleyman döneminde Makbul İbrahim Paşa tarafından yeniden alınmıştır.
Aynı sene Irakeyn Seferi'ne çıkan Kanunî, Bağdat'a giderken bütün Azerbaycan'ı da kontrolü altına almıştır.18. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Devleti'nin bölgedeki nüfuzu zayıflayınca Ruslar tabir caizse Azerbaycan'a dadanmıştır.
Azerbaycan'a ilk Rus akını 1735 yılında Nâdir Şah zamanında olmuştur. II. Katerina döneminde Rusların güneye doğru ilerlemesi artarak sürmüştür. 1758'de Kuba bölgesi ve Kafkasya'nın büyük bir kısmı Rus idaresine girmiştir.
Ruslar 1805'te Gence Hanlığı ile yaptıkları savaştan sonra bölgeyi ele geçirmişlerdir. 1803-1813 Rus-İran savaşlarının sonunda imzalanan Gülistan Antlaşması ile (1813) Gence, Şeki, Bakü, Derbend, Kuba ve Taliş hanlıkları Rusya, Güney Azerbaycan hanlıkları ise İran hâkimiyetine bırakılmıştır.
Geçmişte Azerbaycan'la Türkiye'yi farklı kökten göstermeye çalışmışlardır.
Kaçar Hanedanının veliahdı Abbas Mirza kumandasındaki bir İran ordusunun Kuzey Azerbaycan'a girmesi üzerine Ruslar, İran ordusunu yenerek Tebriz'i ele geçirmişlerdir. Daha sonra bu topraklar Rusların eline geçmiştir. Zorda kalan İran, Rusya ile bir antlaşma yapmak mecburiyetinde kalmıştır.
Bu iki ülke arasında imzalanan Türkmençay Antlaşması (1828) ve Osmanlı-Rus savaşlarının neticesinde imzalanan Edirne Antlaşması (1829) ile Azerbaycan'ın milletlerarası statüsü açıklığa kavuşmuştur. Antlaşmalar sonucunda Aras nehri ile Talış Dağları sınır olmak üzere Azerbaycan ikiye ayrılmıştır.
Revan ve Nahcıvan hanlıkları Rusya'ya bırakılmış, bununla da yetinilmemiş, Hazar Denizi de Rus egemenliğine geçmiştir. Anlaşma sonrası Azerbaycan'ın kuzeyi Ruslara, güneyi ise İranlılara bırakılmıştır. İşte ta o günlerden beri güneye yerleşen İranlılar buradaki Türklere "Azeri" demeye başlamıştır. Bunun yegâne amacı Azerbaycan Türklerine kendi kimliklerini unutturmaktır.
Görünen o ki bugünkü Azerbaycan toprakları Büyük Selçuklular tarafından Türk yurdu hâline getirilmiştir. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, Azerbaycan'a düzenlediği ilk fetih teşebbüsünden bir netice alamamış, bölgeye ancak 1054 yılında hâkim olabilmiştir. Tuğrul Bey'in ölümünden sonra Sultan Alparslan neredeyse bütün Azerbaycan'ı Selçuklu İmparatorluğu'na katmıştır. Anadolu fatihi Alparslan, kardeş Azerbaycan'ın da fatihi olmuştur.
Vaktiyle Rus esaretinin hâkim olduğu yıllarda Türkiye ile Azerbaycan arasında aynı kökten gelmiş olmanın beraberinde getireceği dostluk ve muhabbeti engellemeye yönelik eylemlerin ardı arkası kesilmemiştir. Türkiye ve Azerbaycan halkları farklı gösterilmeye çalışılmıştır.
Bunun yansıması olarak Azerbaycan topraklarının sahibi olan bu insanlara "Azeri Türkü" yerine sadece "Azeri" denmiştir. Yine bu bağlamda soydaşlarımızın konuştuğu dile "Azerbaycan Türkçesi" değil "Azerice" denmesi yeğlenmiştir.
Karabağ, Azerbaycan'ın Şahdamarıdır.
Azerbaycan'ın en güzide yerlerinden biridir Karabağ. Stratejik öneme sahip olan bu coğrafya her zaman düşman devletlerin iştahını kabartmıştır. Zira Kür ve Aras ırmakları arasında yer alan Karabağ'ın havası munistir. Onun içindir ki vaktiyle birçok Türk sultanı tarafından kışlak olarak seçilmiştir. Bundan dolayı da Karabağ, İlhanlılar, Timurlular, Karakoyunlular zamanında olduğu gibi Akkoyunlular döneminde de tarihteki yerini alır.
Dağlık Karabağ, bugün bağımsız birer devlet olan Azerbaycan ve Ermenistan arasında, 20. yüzyılın başlarından bu yana (Sovyetler Birliği döneminden kalma) 4 bin 400 kilometrekarelik bir alanı içine almaktadır. Malum olduğu üzere Azerbaycan ve Ermenistan, 1922'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne katıldı.
Tarihî olarak iki toplum arasında sıkıntılı bir alan olan Dağlık Karabağ da, 1923'te Azerbaycan Cumhuriyeti'ne bağlı özerk bir bölge statüsü kazandı. Fakat bu durum Ermenistan yönetimi tarafından hiçbir zaman onaylanmadı. SSCB'nin dağılmaya başlamasıyla eski yara tekrar kaşınmaya başlandı.
Dağlık Karabağ'da örgütlü Ermeniler, Bakü yönetiminden ayrılmayı talep ettiler. Ayrılma fikrini desteklemek için Ekim 1987'de Ermenistan'ın başkenti Erivan'da destek gösterileri yapıldı. Bu süreçte 18 Ekim 1987'de sınır bölgesinde ilk çatışmalar başladı.
Dağlık Karabağ'ın Çardaklı Köyü'ndeki Ermeniler, Bakü yönetiminden ayrılmayı talep ederek Azerilere saldırdılar. Söz konusu olaylarının büyümesiyle birlikte Ermenistan'da yaşayan Azeriler Azerbaycan'a, Azerbaycan'da yaşayan Ermeniler ise Ermenistan'a göç etti. Bölgedeki Azeri ve Ermeni halkları arasında yaşanan çatışmalarda 30'un üzerinde kişi hayatını kaybetti.
1988'in sonunda iki halk arasındaki çatışmaların son bulması için, Dağlık Karabağ'ın idarî merkezi konumundaki Henkendi'den Azeriler çıkarılırken, Suşa'dan da Ermeniler çıkarıldı. Kasım 1989'da Moskova, Dağlık Karabağ'ın yönetimini Bakü'ye devretti. 1991'de iki halk arasındaki çatışmalar arttı.
Moskova bu süreçte Bakü'den yana tavır aldı. Nüfusunun sadece yüzde 20'si Azeri olan Dağlık Karabağ Meclisi 1992'de bağımsızlığını ilân etti, lâkin bunu sadece Ermenistan Cumhuriyeti tanıdı. Devam eden süreçte çatışmalar yoğunluk kazandı.
Hocalı'da, Şubat 1992'de, Ermeni silahlı grupların baskınından kaçmaya çalışan en az 161 Azeri sivil hayatını kaybetti. Silahlanan Dağlık Karabağ'daki Ermeni birlikleri, boşaltılan Suşa kentini ve Ermenistan'ı bölgeye bağlayan Lâçin koridorunu ele geçirdi. 1994'te sona eren savaşta 30 bin kişi hayatını kaybetti. Böylece Dağlık Karabağ bölgesi ile "rayon" adı verilen 7 bölge de Ermenistan tarafından işgal edilmiş oldu.
Azerbaycan'ın kanayan yaralarının başında gelir Hocalı Katliamı.
Azerbaycan'ın kanayan yaralarının başında gelir Hocalı Katliamı. Hocalı Katliamı, Karabağ Savaşı sırasında 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan ve Azeri sivillerin Ermenistan'a bağlı kuvvetler tarafından toplu şekilde öldürülmesi hadisesidir.
Bu katliamda genç, ihtiyar, kadın, kız, demeden yüzlerce kişinin canına kıyılmıştır. Vahşice kolları kesilmiş, gözleri oyulmuştur. Savunmasız insanlar kurşuna dizilmiştir. Bebeklerin başları taşlarla ezilmiştir. Mazlumların feryatları gök kubbede yankılanmıştır. Büyük bir kin ve nefretle camiler ve mescitler yerle bir edilmiştir. Tarihî bir kinle bu topraklardaki Türk varlığına son verilmek istenmiştir. Her yıl 26 Şubat gelince Hoca'yı anar, Hocalı'ya yanarız.
İlelebet yaşasın Azerbaycan-Türkiye kardeşliği!...
M.Nihat MALKOÇ
YazarSosyoloji; insanların oluşturduğu toplumların her türlü faaliyetlerini farklı bir açıdan inceleyen bir bilimdir. Görüşlerini sistematik temellerle beslerken konulara eleştirel yaklaşımlar getirir. Biz...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
Dünden Bugüne Tarihî Süreçte Boşnakların SerencamıBosna-Hersek, Avrupa'nın güney doğusunda Balkanlar olarak bilinen kadim coğrafyada tarih boyunca değişik etnik ve dinî grupların ikamet ettiği b...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Ey ümmetin kara yağız yiğidi!İslâm yurtlarının son mücahidiMüslüman yurdundan kov gitsin itiBizim için namus, şeref, ar Kudüs!Kalbimize giden şah damar Kudüs!Bitsin siyonistin Hakk'ı üzmesiPerva...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Bilmek; düşünce dünyasından en iyi bir şekilde beslenmektir. İnsan bildiğini yaşamaktan zevk alır. Sevdikleriyle bilgilerini paylaşma ihtiyacı hisseder. Bu yüzden sevip saydığı, kendine yakın hissetti...
Yazar: Ali ÖZKANLI