Merhameti Doğru Okumak
Duygularımızı doğru ve yerinde kullanmamız ihtiyacı tamamen insanîdir. Yaşadığımız dünya üzerinde milyarlarca insan bulunmakta ve bu da milyarlarca farklı düşünce anlamına geliyor. Dünya nüfusu arttıkça buna bağlı olarak yalnızlaşmaya doğru hızlı bir şekilde ilerliyoruz.
Şehirlerimizin yatay mimarîden, dikey mimarîye yönlenmesi ile şehir rûhu dediğimiz kavram anlamını yitirdi sayılır. Etrafımızda olup bitene duyarsız hâle gelmeye başladık. Tabiî etrafımızda olup bitene tastamam duyarsız değiliz ama ciddî bir sıkıntı olduğunu söylemek lazım.
Hayatı, kendimizi ve etrafımızda olan biteni doğru okumadığımız zaman bu bize farklı şekillerde tezâhür edebilir. Bugün dünyada, Türkistan’da, Filistin’de insanlar zulme uğruyorsa bu duruma karşı sessiz kalınamaz, bireysel boykotların yanında devletin de aldığı tedbirler mutlaka vardır.
Hayatımızı yalnızlık temelleri üstüne inşâ etmenin bazı sıkıntıları var. Yalnızlık dediysem insanlarla tamamen iletişimi kesen ve sadece işi düştüğü zaman iletişim kuran kişilerden bahsediyorum. Hasbî duygular, menfaat üzerine kurulamaz, bir süre sonra yerle yeksân olur. Çünkü samîmiyetten uzak her duygu insan üzerinde iğreti durur.
İnsanlar kendini yalnızlık buhranında bulduğu bu dönemde, hayvanlara ayrı bir pencereden bakmaya başlıyor, evlat yerine konuluyor! Bütün canlıların güzel bir yaşama hakkı olduğunu hep savunurum. Ama dünyanın da doğal bir düzeni var. Bu doğal düzene çok fazla müdâhil olunması doğru değil. Hayvanların yaşam yeri ormanlar, sokaklar, doğal ortamları iken, insanlar olarak onları evlerimizde kafeslere kapattık. İnsanın kendi için de öyle, insanlık apartman daireleri marifetiyle küçük kapsüllere sıkışmış durumda.
Oysa küçük bahçelerin olduğu evler yapılsa ve herkes buna ulaşabilse daha güzel olabilirdi. İnsanın bir ayağının toprağa basması lazım aslında, çünkü gökdelenler bizi feraha ulaştırmaz. Bu kapsüller içinde birbirimizden koptuk, komşularımızı tanımaz olduk. Bir yerleşim yeri değişikliği bizi nerelere götürüyor. İnsan ile hayvan ayırt edilmeli, insana verilecek değer hayvana atfedilmemeli. Altını çiziyorum, her canlı yaşama hakkına ve güzel bir hayat sürme hakkına sahiptir ve buna değerdir.
Ama insana atfettiğimiz duyguları hayvanlara atfetmek bir bakıma duygu bozukluğuna işarettir. Bazen hayvanlara verilen değer o kadar abartılıyor ve anlatılıyor ki sanki küçük bir bebekten ya da çocuktan bahsediliyor gibi. Elbette yaratılanı yaratandan ötürü hoş göreceğiz, seveceğiz lâkin yerini karıştırmadan! Bu dünyada herkesin bir rolü var, keşke biz insan olmayıp bir taş ya da başka bir nesne olsaydık diyemeyiz. Böyle bir irademiz, gücümüz yok. Bize verilen irade ve güç niteliğinde hayata devam edebiliriz.
Zaten böyle bir şikâyet de abes olur. Hayvanlarla haşir neşir olmak, onlarla gezmek vakit geçirmeye asla karşı değilim. Onlar da yaşadığımız dünyada bir can! Hem de kimi zaman dost olduğu bile olabilir. Ama dediğim gibi insanî hasletleri hayvanlarda aramak çok yanlış.
Meselâ bir ara bazı meslekler, bazı hayvanlardan tasvirle dile getirilmişti. Elbette hayvan figürlerinin edebiyatımızda sıkça kullanıldığı doğrudur ama hepsinin değil, hayvanları insan yerine koyamayacağımız gibi insanları da hayvanların ismiyle anmamız doğru değildir.
Sevimlilik ifade eden bazı hayvan isimleri kullanılmıştır, misal kedi gibi sevimli çocuk denilmiştir. Ama “tilki gibi adam” betimlemesi çok da hoş değildir. Derdimizi anlatmak adına misallere başvurmak durumunda kaldık. Geçtiğimiz günlerde birileri ekrana çıkıp köpeğinden bir çocuk masumluğu ile bahsetmişti. Evet çok sevebilirsiniz ama yanı başımızda bombaların altında çocuklar tir tir titrerken gelip bir hayvana insanî hasletler yükleyerek bahsetmek doğru değildir. Her can kıymetlidir.
Hicap duymak diye bir şey vardır, orada çocuklar bombaların altında can verirken senin köpeğinin rahatı ya da birkaç saatlik su bulamamasından bahsetme gafleti çok da masum değil. İşte bizim anlayamadığımız, insanlara anlatmakta zorluk çektiğimiz konu bu. Birileri istediği gibi konuşsun ama derdinizi haklı bir şekilde dile getirdiğiniz zaman kötü gösterilin. Böyle olmamalı.
Dünya! Hayatların ince bir çizgi üzerine kurulu olduğu yaşam yeri… Neyin iyi neyin kötü olduğunu zaman zaman karıştırdığımız bir değirmen! Oysa doğrular belli, nefsimize ağır gelince kendi doğrularımızı ön plana çıkardığımız bir hayat. Merhamet kavramının doğru okunması şart.
Yanlış yorumladığımız her duygu insan yük olurmuş. Bu yükten de kendimizi geliştirerek kurtulabiliriz ancak. Hayatın çetrefilli karmaşası içinde her şeyi zora sürüklemek kime ne fayda veriyor bilmiyorum ama Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi, ne çok acı var.
Erol AFŞİN
YazarYaşadığımız dünya düzeni içinde ülkeler oluşmuş dünya üzerinde sınırlar çizilmiş ve şehirlerle, küçük birimler halinde insanlar yaşamaya devam ediyor. Tabii şehirler de kendi içinde mahalle ve caddele...
Yazar: Erol AFŞİN
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi bu gazelini şu olay üzerine yazdığını anlatmıştır: Bir gün Aşağıulupınar’da sohbet olduğunu duyduk. Ahmet Nuri Ağabeyimle birlikte gittik. Gittiğimizde bize kapıyı açmayı...
Yazar: Resul KESENCELİ
Çocukluk yıllarımızdan itibâren Tarık bin Ziyad bizim için diğer İslâm kahramanları gibi öncüydü ve büyük fetihlerin efsâne komutanıydı. Sonra bir fetret döneminde hem bu yiğit öncüyü hem de Endülüs r...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Klâsik Türk edebiyatı, Osmanlı edebiyatı, İslâmî Türk edebiyatı, Eski Türk edebiyatı gibi değişik isimlerle anılan, ancak Türklerin İslâm’ı seçmelerinden sonra ortaya çıkan ve hemen bütün Türk coğr...
Yazar: Mahmut KAPLAN