Değişmeyen Yahudi Tineti ve Garkad Ağacı
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), hevasından bir şey konuşmayan ve konuştukları vahiyden ibaret olan[1] bir önder olarak Yüce Allah’ın bildirmesi ile geleceğe dönük bazı açıklamalarda bulunmuştur. O, bu açıklamaları ile ümmetini olacak olanlara hazırlamış ve gelişen olaylara onları motive etmiştir.
Onun bu uyarılarında inanan-inanmayan herkesin alacağı pek çok ders ve ibret vardır. Zira o, Allah’ın son peygamberi olarak konuşmaktadır ve o, insanlık için vardır, ömrünü insanlığın kurtuluşuna adamış insanlık sevdâlısı bir peygamberdir.
Gelecekle ilgili birtakım haberleri veren fiten hadislerinin uydurma olabileceği konusunda çeşitli açıklamalar vardır. Evet, doğrudur uydurma söz kalemlerinden biri de gelecek ile ilgili olanlardır. Ancak bu husus, bu konudaki bütün rivâyetlerin kaldırılıp atılması anlamına gelmez.
Bir Peygamber ki, gizli açık her şeyi bilen Yüce Allah ile iletişim kursun, O’ndan gaybla ilgili haberler alsın, gaybî haberleri ihtivâ eden Kur’ân âyetlerini insanlığa ulaştırsın… Onun gelecekle ilgili bir takım açıklamalarının olması da bu çerçevede imkân dışı değildir.
Bir kere o, başkalarından farklı olan fetâneti, basîreti ve firâseti ile insan olarak geleceğe yönelik isâbetli bir takım tahmin ve tesbitlerde bulunabilir. İkinci olarak o, Yüce Allah’ın bildirmesi ile geleceğe dair bazı tesbit ve açıklamalarda bulunabilir. Bu konuda ondan gelen rivâyetleri, elbette senet ve metin tenkidine tâbi tutup cerh ve ta’dîl süzgecinden geçirdikten sonra değerlendirmemiz gerekir.
Nitekim pek çok Kur’ân âyetinde, Yüce Allah’ın kullarından dilediğini gayb konusunda bilgilendirdiği belirtilmiştir. “Bununla beraber Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğini ayırt eder.”[2] “O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttalî kılmaz; ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır.”[3]
Peygamberimiz’in Yüce Allah ile Kur’ân âyetleri dışında iletişim kurduğu da bilinen bir husustur. Kudsî hadislerin, mânâsı Allah tarafından vahyedilmiş, Peygamberimiz’ce söze dökülen ifadeler olduğu da Peygamberimiz’e Kur’ân’ın dışında vahiy geldiği de bir gerçektir. Nitekim Yüce Allah, kendisine kitap indirmediği peygamberlere de vahyetmiştir.
Bu kısa açıklamalardan sonra konumuz olan hadise geçebiliriz. Peygamberimiz’in kıyâmet öncesine dair yaptığı açıklamalardan biri de onun şu meşhur ve sahih hadisidir:
“Müslümanlar, Yahudilerle savaşmadıkça kıyâmet kopmaz. Bu savaşta Müslümanlar, Yahudileri öldürürler. Sonunda bir Yahudi bir taşın, bir ağacın ardına gizlenir. Bunun üzerine o taş, o ağaç şöyle der: ‘Ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda saklanan bir Yahudi; gel öldür onu.’ Yalnızca Garkad ağacı bir şey söylemez. Zira o Yahudi ağacıdır.”[4]
Abdullah b. Ömer, Ebû Hüreyre ve Ebû Umame el-Bahilî’nin farklı varyantlarla Peygamberimiz’den rivâyet ettikleri hadis, sahih bir rivâyettir. Hadisin, doğrudan Kur’ân âyetleri ve diğer sahih hadislerle çelişen bir tarafı da görülmemektedir.
Hadiste geçen Garkad, uzunluğu 1-3 metre arasında değişen patlıcangillerden dikenli bir çalı tipi ağaçtır. Peygamberimiz döneminde, Medine’deki Cennetü’l-Bakî Mezarlığında bu ağaç çok fazla olduğundan oraya Bakî’u’l-Garkad/Gargad ağaçlı yer adı da verilirdi. Nevevî, bu ağacın Beytü’l-Makdis beldelerinde çokça yetiştiğini söyler.
Ağaca Sincan Dikeni ve Mûsâ ağacı da denir. Çit şeklinde bahçe ve tarla kenarlarına dikilen ağaç, dikenli metal teller gibi gürleşmekte ve herhangi bir canlının üzerinden ve içinden geçmesini imkânsızlaştırmaktadır. İsrail’in bu ağacın dikimini yaygınlaştırdığı da bilinen bir husustur.[5] Bugün Cennetü’l-Bakî Mezarlığında bu ağaca rastlanmamakta ise de Medine-i Münevvere ziyaretlerimizde farklı yerlerde bu dikenli ağacı görmüştük.
Hadisin zahirî yorumuna göre taş ve ağaçların konuşması kıyâmet alâmetlerindendir. Kur’ân bize hayvanların dilinden bahsettiği gibi, yerlerin ve göklerin konuşmalarından da bahseder. Nitekim bugün bilim de eşyanın dilinin olabileceğinden bahsetmekte ve bu konuda araştırmalar sürmektedir.
Hadiste Yahudileri arkasında gizleyecek olan ağacın dikenli olması, dikenlerinin sık olması; saklayacağı Yahudilerin zararlı ve işlerinin son derece ketûm olmalarına işaret ediyor da olabilir.
Öte yandan hadis, Yahudileri saklayan ağaç ve taş ile onlara kol kanat geren, onlara destek çıkan kimi taş kalpli-odun kafalı güçlerin bile, Yahudilerin acımasızlıklarına tanık olup onlara destek çıkmaktan vazgeçeceğini, geriye onları destekleyen tek bir gücün kalacağı, onun desteğinin de uzun vâdede bir şey ifade etmeyeceğine işaret ediyor gibidir. Zira gelişen teknolojik imkânlarla bugün taşların ve ağaçların ardına saklanmış bulunan küçücük canlıların bile tesbiti zor olmamaktadır.
Hadisi, Müslümanları Yahudilere yönelik bir soykırım çağrısı olarak değil, onlara karşı bir uyarı olarak görmek gerekir. Peygamberimiz, bu sözleriyle Yahudileri zulüm ve şer odağı olmaktan sakındırmaktadır. Nitekim bu sözlerin sahibi olan Peygamberimiz, Medine’de oturmakta olan Yahudi kabîleleriyle anlaşma imzalamış, onlar anlaşmalarını bozuncaya kadar onlarla birlikte yaşamıştır.
Hayber Yahudileri ile de anlaşma yapılmış, onlar da uzun süre Müslümanların egemenliğinde yaşamışlardır. Ondan sonra da Yahudilerle insânî ilişkiler devam etmiştir. Yine vefat ettiğinde Peygamberimiz’in zırhının bir alışveriş sebebiyle bir Yahudi’nin yanında rehin olduğu da gelen haberler arasındadır. Ancak Müslümanlar, düşmanlarına karşı güç kullanmak durumunda kaldıklarında bu hadisin haber verdiği şartlar gerçekleşecektir.
Son dönemlerde Yahudilerin yaptıkları orantısız ve haksız güç kullanımı, onların kendi bindikleri dalı kesmeleri demek olup onlara destek çıkanları uyarıp uyandırmakta ve onları küresel yalnızlığa doğru sürüklemektedir.
Hadisle ilgili olarak müfessir ve siyâset adamı Mehmet Vehbi’nin şu yaklaşımı da oldukça dikkat çekicidir:
İsrail Devleti 1947 yılında kurulunca İstanbul'daki Yahudi vatandaşlardan biri, Mehmed Vehbi Efendi ile karşılaşır ve der ki:
“Efendi hazretleri, Peygamberiniz biz Yahudilerin Müslümanlar tarafından yok edileceğini, hatta taş ve ağaçların arkalarına saklanan Yahudi’yi göstererek gelip onu öldürmesi için Müslümanlara sesleneceğini bildirmiş. Hâlbuki görüyorsunuz biz, devlet kurduk. Ne dersin… Bu nasıl olacak, merak ediyorum…”
Mehmed Vehbi merhum gâyet sakin şöyle cevap verir:
“Doğrusu ben o hadîs-i şerifi okur ve Yahudiler yeryüzüne dağılmış vaziyetteler, onlar nasıl tek tek bulunur da temizlenir diye merak eder dururdum. Şimdi iş pek kolaylaştı ve Efendimizin hadisi artık benim için merak konusu olmaktan çıktı. Demek ki bulmak mesele olmayacak… Hadis aynıyla hakikat… Yaşayanlar bunu görecek…”
Onun güncel bir meseleye bu şekilde yaklaşmasında, olaylara Kitab-Sünnet ışığında bakıp değerlendirişini, hadiste haber verilen gerçeklerle hayatın gerçeklerini buluşturma mahâretini, gelişen olumsuz gibi görünen olayları metânetle karşılayıp ümitvâr bir tavırla yorumlayışını açık bir şekilde görmekteyiz.
Evet, iman gözlüğü ile olaylara bakan kimse, şer gibi görünen nice şeyde sayısız hayırların olduğunu görebilendir. Öte yandan doğruların adamı olan mü’min, yaşadığı olumsuzluklar karşısında aslâ ümidini, direncini yitirmeyen ve aslâ üzerine düşenleri yapmayı ihmal etmeyendir. O, hayatın bu dünyadan ibaret olmadığını, hiç kimsenin yaptığı kötülüğün yanına kalmadığını ve mazlumun âhı ile hiç kimsenin âbâd olamayacağını unutmayan kimsedir.
Bütün bu gerçeklerin yanında iyi bilinmesi gereken bir başka husus da her şeyin Yüce Allah’ın kontrolünde cereyân etmesidir. Yüce Allah’ı hiç kimse dolduruşa getiremez ve yönetemez. O’nu kimse kıyâmete de zorlayamaz, dünyevî azâba da. O, dilediğini, dilediği zamanda, dilediği şekilde yapandır.
Yüce Allah, fırsat verir, ancak aslâ ihmal etmez. Zâlimlere tanınan fırsatlar, onların tevbesine vesile olmuyorsa, işlemeye devam ettikleri zulümleri onların dünya ve âhirette azaplarını katmerli hâle getirecektir. O halde bu bilinçle yola devam diyoruz.
“Sen inkârcılara mehil ver; onlara karşılık vermeyi birazcık ertele.”[6]
“Zâlimler, nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını yakında anlayacaklardır.”[7]
“Âyetlerimizi yalan sayanları, bilmedikleri yönden, ağır ağır sonuçlarına yaklaştıracağız.”[8]
“Kur’ân'ı yalanlayanları Bana bırak; Biz onları bilmedikleri yerden yavaş yavaş azaba yaklaştıracağız. Onlara fırsat veriyorum; doğrusu Benim planım sağlamdır.”[9]
“Güzel sonuç ve gerçek kazanım Allah'a karşı gelmekten sakınan müttakîlerindir.”[10]
[1] 53/Necm, 3-4.
[2] 3/Âl-i İmrân, 179.
[3] 72/Cin, 26-27.
[4] Buharî, Cihâd 9, Menâkıb 25; Müslim, Fiten 79, 82; Tirmizî, Fiten 56; İbn Mâce, Fiten 36; Ahmed, Müsned, II, 131, 149.
[5] Bkz. Hüseyin Yayla, Garkad Ağacı ve Yahudi-Müslüman Savaşını Haber Veren Hadisler, Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas, 2008, s, 55-58.
[6] 86/Târık, 17.
[7] 26/Şuarâ, 227.
[8] 7/A’râf, 182.
[9] 68/Kalem, 44-45.
[10] 7/A’râf, 128; 11/Hûd, 49; 28/Kasas, 83.
Ali AKPINAR
YazarGönül dünyası, insanı şekillendiren merkezdir. İnsanın iyi-güzel olması öncelikle gönlünün iyi-güzel olmasıyla mümkündür. Aynı şekilde bugün özlemini çektiğimiz toplumsal birlik ve beraberliğin gerçek...
Yazar: Ali AKPINAR
Kur’ân-ı Kerim, bütün insanlığa hayat düsturu olarak gelmiş, Yüce Allah’ın son evrensel mesajıdır. O’nun Peygamberi de bütün insanlığa gelmiş son evrensel elçidir. Bu konu, âyetlerde şöyle ifade edili...
Yazar: Ali AKPINAR
Yüce Allah’ın son kitabı Kur’ân-ı Kerim, bütün zamanlara ve bütün coğrafyalara gelmiş bir kitaptır. O’nun son peygamberi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in 23 yıllık emeğinin sonlarına doğru gerçekleştir...
Yazar: Ali AKPINAR
1. Gözün her kanda baksa gönlün usşâkın şikâr eylerEzel sırrın o demde bir nigâhın âşikâr eyler2. Hezârân Yûsuf’u çâha düşürür dâne-i hâlinNice Ya‘kûb yüzüne karşı arz-ı intizâr eyler3. Zülâl-i vaslın...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi