Osmanlı Pehlivanı Filiz Nurullah
Üst üste 15 defa dünya şampiyonu olmuş Türk güreşçisidir. Türk güreş tarihinin en iri ve heybetli güreşçisi olarak kabul edilmiştir. Osmanlı Devleti zamanında yaşamıştır. Asıl ismi, Ali Nurullah Hasan’dır. 2 metre 18 santimlik dev cüssesi ve 175 kilo ağırlığı sebebiyle “Filiz” lakabıyla anılmıştır. Arkadaşları tarafından da “Filiz Ağa” diye hitap edilmiştir.
1870 yılında -bugün Bulgaristan sınırlarında kalan- Şumnu’nun Karaali köyünde dünyaya gelmiştir. Bortsi/Bıyıklı köyünde 1862 veya 1867 yılında doğduğu yönünde de rivayet vardır. Pehlivan bir sülâleden gelmektedir. Osmanlı’nın bir başka meşhur güreşçisi Koca Yusuf’un köylüsü ve yakın arkadaşıdır. Güreş hayatı boyunca Koca Yusuf dışında kimseye yenilmemiştir. Her zaman Koca Yusuf’un destek ve himâyesini görmüştür. Ona hocalık yapan, pehlivanlığın sırlarını öğreten, Avrupalılara “Türk gibi kuvvetli” sözünü söyleten Koca Yusuf’tur.
Filiz Nurullah, güreşçi bir soya ve rûha sahip olduğunu ve içindeki cevheri açığa çıkarmada Koca Yusuf’un oynadığı rolü şöyle açıklamıştır: “Babamın babası pehlivandı. Ana tarafından soyum hep pehlivandı. Üstadım, Karalar’lı meşhur Koca Yusuf’tur. Altı sene kadar sanatı öğrendikten sonra 22 yaşında Paris’e gittim.”
Koca Yusuf’un yanında idmanlara başladıktan sonra Deliorman’daki yağlı güreş müsabakalarında boy gösteren Filiz Nurullah, zaman içinde önce Trakya’daki, sonra da Osmanlı memleketindeki ünlü pehlivanlarla güreş tutarak adını duyurmuştur. Nihayetinde Osmanlı’nın ünlü güreşçilerinden biri olarak nâmını tarihe nakşettirmiştir. Osmanlı, tarih sahnesinde büyük zaferlere imza atarak cihan devleti olurken, o da güreş minderinde üst üste rekorlar kırarak cihan pehlivanı konumuna yükselmiştir.
1900 yılında Avrupa’nın en önemli güreşçilerinin mindere çıktığı, Paris’te düzenlenen altın kemer turnuvasına katılmış ve şampiyon olmayı başarmıştır. Paris’te önüne çıkan bütün güreşçileri en çok on dakika içinde yenmiştir. Paris’e, Kurtdereli Mehmed, Adalı Halil ve Kara Osman ile beraber gitmiştir. Osmanlı kafilesini, yabancı bir menajer ile birlikte Filiz Nurullah idare etmiş, tüm güreşçileri “Filiz Ağa” çalıştırmıştır. Kaldığı otelin sahibi Filiz Nurullah’ı yatıracak karyola bulmakta oldukça zorlanmıştır.
Bu esnada yaşananlar ve kendisine gösterilen alâka hakkında, aynı turnede bulunan Kurtdereli Mehmed Pehlivan şu anısını nakletmiştir: “Paris’e inince, Filiz ile bana uygun karyola bulunamamıştı. Fabrikaya, bize mahsus yataklar ısmarlanmıştı. Fakat bu karyolalar gelinceye kadar üç gün yer yataklarında yattık. Her gün fotoğrafçı, gazeteci, prens, kont, erkek-kadın yüzlerce meraklı kişi bizi ziyarete geliyordu. Hemen her gün muhtelif gazetelerde fotoğraflarımız çıkardı. Halk bizi görebilmek için âdetâ birbirini çiğnerdi. Bize domuz eti yedirirler endişesiyle Filiz Nurullah lokantada nöbet tutardı.”
Filiz Nurullah’ın Paris’te bir Japon judocuyla karşılaştığı, efsanevî müsabaka da yıllarca dilden dile dolaşmıştır:
Müsabaka günü belirlenir belirlenmez derhal afişler, ilanlar bastırılıp Paris’in her köşesine asılmış. Gazetelere ilanlar verilerek müsabaka bütün Avrupa’ya da duyurulmuş. Güreş günü seyirciler ve basın mensupları, Paris’teki spor salonuna akın etmişler. Salon binlerce kişi ile dolup taşmış. Bu arada, biri judocu diğeri güreşçi olan iki sporcu arasındaki müsabakada herhangi bir kısıtlama ve kural konulmamış. Galip gelmek için rakibine “pes” dedirtmesi yetecekmiş.
Bu kurallar dâhilinde her iki sporcu da mindere çıkmışlar. Japon judocu, hemen havaya girip kollarını sertçe kaldırarak havada sallamaya başlamış. “Hay, huy” naraları eşliğinde enteresan judo hareketleri sergileyerek Filiz Nurullah’ın etrafında dönüp durmuş. Filiz Nurullah ise, garip sesler çıkararak hoplayıp zıplayan bu Japon’u meraklı ve gülen gözlerle takip ediyor, hiç bir şey yapmadan ortada öylece duruyormuş.
Müsabaka bir süre böyle sürdükten sonra Japon, bir anda büyük bir bağırtı kopararak Filiz Nurullah’a doğru büyük bir hamle yapmış. Filiz Nurullah istifini bile bozmadan, Japon’u iki bileğinden yakalayıp aldığı gibi yere yapıştırmış. Arkasından da o koca gövdesiyle bir güzel döşüne oturmuş. Japon, adeta tonlarca ağırlıktaki bir kayanın altında kalmışçasına acıyla bağırmış.
Altındaki judocunun Japonca bir şeyler dediğini fark eden Filiz Nurullah, oradaki tercümana seslenmiş; “Ne diyor bu?!..” Tercüman, Filiz Nurullah’ın koca gövdesi altında inleyen Japon’a yanaşıp, dediklerini dinledikten sonra şöyle cevap vermiş: “Diyor ki; ‘Böyle müsabaka olmaz! Müsabaka dediğinde, oyun yapılır. Bu benim üstümde öyle oturdu kaldı, hiç bir şey yapmıyor!..”
Bunun üzerine Filiz Nurullah, tercümana gülerek şu karşılıkta bulunmuş: “Söyle ona, oyun yapılmasına ben de karşı değilim. Buyursun, bildiği bütün oyunları yapmakta serbesttir.” Neticede Filiz Nurullah, Japon judocuya “pes” demekten başka çare bırakmayarak müsabakayı kazanmaya muvaffak olmuş.
Filiz Nurullah, Paris’in ardından 1902 yılında İngiltere’ye gitmiştir. Londra’da bir ay içinde 40’a yakın karşılaşma gerçekleştirmiş ve hepsini de tuşla kazanmıştır.
Belçika, Danimarka ve Rusya’da da güreşmiş ve yenilmezliğini korumuştur. Cüssesi kendisine yakın olan, Rus Çarı III. Aleksandr’ın güreşçisi Romanof’u da perişan etmiştir. Hiçbir güreşçi kendisini belinden kavrayamıyor, ayaklarını yerden kesemiyordu.
Filiz Nurullah, minderde kendisinden köşe bucak kaçan güreşçileri yakalamakla uğraşıyordu. Avrupa’daki güreşleri sonucunda “fevkalbeşer/insanüstü” nâmını elde etmiştir. Avrupa’da kendisini yenecek ve güreşme cesareti gösterebilecek rakip bulunamaz olmuştur.
1906’da Amerika turnesine çıkmış ve Koca Yusuf’un şöhretini tazelemiştir. Amerika’da kendisine, 1,75 metre boyundaki Amerikalı Martin Julian menajerlik yapmıştır. Turnuvalarda, “Sultanın Aslanı” olarak tanıtılmıştır. Pasifik kıyılarına kadar gitmediği şehir kalmamış; en çok da New York, Chicago ve Boston’da müsabakalar yapmıştır.
Boston’daki güreşler sırasında, şehrin duvarlarına asılan afişlerde “Sultanın Aslanı” Filiz Nurullah’ın karşısında 15 dakika dayanacak adama 500 dolar verileceği ve ayrıca Filiz Nurullah tarafından da 100 dolar ödeneceği bildirilmiştir. Boston’da karşısına çıkan Amerika’nın şöhretli güreşçisi Ferguson’a, Filiz Nurullah şu teklifte bulunmuştur: “Sana yazık olur, gel bu sevdadan vazgeç. Sahneye çıkacak cesareti gösterdiğin için sana 25 dolar vereyim git, başını belaya sokma!..” Ferguson, bu sözlere fena hâlde kızmış ve şöyle karşılık vermiştir: “Ben sana 15 dakika değil, yarım saat dayanırım!”
Nihayet güreş başlamış ve başladığı gibi de bitmiştir. Çünkü Filiz Nurullah, Ferguson’u tutar tutmaz yere vurmuş ve o da bayılmıştır. Tüm uğraşlara rağmen Ferguson, 35 dakikada zor kendine gelmiştir.
Filiz Nurullah, Macarların 24 yaşındaki ünlü güreşçisi Yanos Çaya’yı da yendikten sonra 1911 yılında güreşi bırakmıştır. Öyle ki, Filiz Nurullah onu yeninceye kadar Avrupa’da, Çaya’ya denk, sırtını yere getirebilecek güç ve heybette bir güreşçi olamayacağı iddia ediliyordu.
Çaya ile müsabakasında Filiz Nurullah mindere çıktığında herkesin dili tutulmuştur. Filiz Nurullah müsabakayı kazanmış kazanmasına da epeyce de yorulmuş; zira 120 kilo ağırlığındaki Çaya, 175 kiloluk dağ gibi güreşçimiz karşısında çocuk gibi kalmış ve korkmuştur. Bu yüzden sürekli minderin ücra köşelerine kaçmış, Filiz Nurullah da onu kovalarken yorgun düşmüştür.
Filiz Nurullah, 1912 yılında (6 Mayıs 1919 tarihi de ileri sürülmektedir) doğduğu köyde vefat etmiştir. Kabri, köyündeki mezarlıktadır.
Vefatının ardından Kurtdereli Mehmed Pehlivan şöyle demiştir: “Filiz Nurullah 150 okkayı (192,5 kiloyu) geçmişti. Başpehlivanlık zamanında nefesi iyiydi, ama sonra o koskoca bünyeyle boğuşmaya gücü yetmez olmuştu.”
2014 yılında doğduğu ve vefat ettiği köyde anısına bir anıt dikilmiştir. Aynı yıl, Şumnu’nun Venets/Köklüce köyünde de anıt yaptırılmış ve adına etkinlikler düzenlenmiştir.
Ne yazık ki “Filiz Nurullah” ismi, Koca Yusuf, Kurtdereli Mehmed ve Adalı Halil gibi hafızalarda kalıcılığını koruyamamış, zamanla unutulmaya yüz tutmuştur. Oysa yaşadığı dönemde adı cihana sığmayan, minderde rakip tanımayan bu meçhûle karışmış pehlivanımızı hak ettiği yere oturtmak ve her dâim hayırla yâd etmek onun hakkı, bizim de boynumuzun borcudur.
Kaynaklar: Edmond Desbonnet, Les Rois de la Lutte (Güreşin Kralları), Berger-Levrault, Paris, 1910; Âtıf Kahraman, Osmanlı Devletinde Spor, Ankara, 1995; Fettah Cazgıroğlu, “Paris’te Dağ Gibi Bir Adam”, Hayat Mecmuası, Nisan 1962, Sayı: 15; Burhan Felek, “Eski Spor ve Sporculara Dair”, Taha Toros Arşivi, Dosya No: 21, http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/32800/001517600006.pdf Erişim: 23.08.2020; Aylin İbrahimoğlu, “Filiz Nurullah Pehlivan”, Bizim gazete, 26.07.2016; Soner Demirsoy, “Dünyayı Titreten Muhteşem Pehlivanlarımız”, Yedikıta dergisi, Mayıs 2013, Sayı: 57; http://kircalieu.blogspot.com/2014/09/boyko-turk-gurescisi-filiz-nurullahin.html Erişim: 23.08.2020.
İsmail ÇOLAK
YazarMaraşlı Müderris Mehmed Alparslan Efendi, halk arasında “Vezir Hoca” ya da “Vezir Fakı” olarak bilinirdi. O belki de, hocaların ve sarıklı mücahitlerin “veziri” idi.1883’de Maraş’ta doğdu. Aslen Cerit...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), hevasından bir şey konuşmayan ve konuştukları vahiyden ibaret olan[1] bir önder olarak Yüce Allah’ın bildirmesi ile geleceğe dönük bazı açıklamalarda bulunmuştur. ...
Yazar: Ali AKPINAR
1930’lu yıllarda Ali Ulvi Kurucu Bey’in babası İbrahim Efendi mahalle camiinde imamlık yapmaktadır. Din eğitiminin baskı altında tutulduğu yıllardır. Bir gün sabah namazı öncesi görev yaptığı camide ç...
Yazar: Aydın BAŞAR
Bin bir türlü müzikleri dinlerken,Masum feryatları duyuyor musun?Komşuların inim inim inlerken,Böyle mışıl mışıl uyuyor musun?Bu topraklar, Kudüs mülkümüzdü ya,Kızılelma esas ülkümüzdü ya,İnsanlık, ad...
Şair: Halil GÖKKAYA