Filistin ve Gazze Hayalimiz
Bu yazıyı, Filistin ve Gazze’de yaşanan vahşetin sona erdiğini görmek umuduyla ve kurduğum hayalin dua yerine geçmesi dileğiyle yazıyorum.
2028 yılının sonbahar aylarıydı. Ailece Kudüs-Gazze bağlantılı umre yolculuğuna çıkmıştık. Tercih ettiğimiz tur şirketi, kıblemiz Kâbe’de tavaf etmeden önce ilk kıblemiz Kudüs’te üç, Gazze’de de üç gün kalacak şekilde seyahat programı yapmıştı.
Vahyin merkezine yapacağımız yolculuk kadar dünya tarihinin merkezi olan Kudüs’e yapacağımız ziyaret de bizi heyecanlandırıyordu. Çok değil, beş sene önce, 2023 yılında zalim ve mel’un İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırım daha dün gibi aklımızdaydı.
2023 soykırımından sonra birçok ülke, terör devleti İsrail’e yaptırım uygulamış, İsrail menşeli ürünler boykot edilmiş, ekonomisi çöküntüye uğramıştı. İsrail Devleti, Filistinlilere saldırmayı bırakın, kendi iç güvenliğini sağlamakta bile zorlanıyordu.
ABD yardımları da kendilerini toparlamaya yetmiyordu. Bu sebeple olmalı ki birçok İsrail vatandaşı Avrupa ve ABD’ye göç ettiği için İsrail’in nüfusu üç milyona kadar düşmüştü. Bu süreçte Filistin, bağımsız bir devlet olarak tanınmış; yeraltı kaynakları, turizm gelirleri ve İsrail’den aldığı savaş tazminatı ile kendini toparlamış, savaşın yıkıcı izlerini büyük oranda silmişti.
Biz, başkent Kudüs’te, Türkiye Büyükelçiliği yakınındaki Ebu Ubeyde Oteli’nde kalıyorduk. Sabah namazını Mescid-i Aksa’da kılmak için erkenden kalkmıştık. Babü’r-Rahme kapısından girdik. Namazımızı eda ettikten sonra, rehberimiz bizi Mescid-i Aksa’da gezdirdi.
O anda, Mescid-i Aksa hakkında yanlış bilinen birçok hususu öğrenmiş olduk. Mescid-i Aksa’nın sadece namaz kılınan yer olmadığını, Kubbetü’s-Sahra’nın da içinde bulunduğu geniş bir alana Mescid-i Aksa denildiğini, altın renkli kubbenin Mescid-i Aksa olmadığını, burasının Peygamberimiz (s.a.v.)’in Mirac’a çıktığı nokta olduğunu, buraya Kubbetü’s-Sahra denildiğini ve buranın dünyanın merkezi kabul edildiğini öğrendik. Rehberimiz, alandaki Osmanlı eserlerini ve ne anlama geldiğini tek tek anlattı.
Kudüs ziyaretimizin ilk gününde, kahvaltıdan sonra Zeytindağı’na çıktık. Buradan Kudüs’ü kuş bakışı temaşa ettik, Davud (a.s.)’ın kabrini ziyaret ettik. Yahudiler, kendilerini kurtaracak olan Mesih’in buraya ineceğine inanıyormuş, söylentilere göre sırat köprüsü de burada kurulacakmış.
Hz. İsa da son günlerini burada geçirmiş. Buradan Batı Şeria bölgesinde yer alan Beytüllahim şehrine geçtik ve Hz. İsa’nın doğduğu yeri ve diğer önemli tarihî yerleri gezdik. Ertesi gün de palmiye ağaçları ve çiçekleriyle ünlü Eriha şehrine ve Nablus’a gittik. Gittiğimiz her yerde, bir kısmı harabe hâlde olan Osmanlı eserlerine rastladık.
11.yüzyılda, 1071 yılında, Selçuklu Emiri Atsız’ın Kudüs’ü fethi ile bölgede Türk idaresi başladı. Selahaddin-i Eyyûbî, 1187 yılında Haçlılarla yaptığı Hittin Savaşı’nda Haçlıları yenerek kutsal şehir Kudüs’ü bir kez daha Haçlılardan kurtardı. Bundan sonra Filistin toprakları Memlûklüler ve son olarak da uzun süre, 20. yüzyılın başlarına kadar, Osmanlıların idaresinde kaldı.
Burayı 700 küsur yıl Türkler idare etti ve Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler barış ve huzur içinde yaşadılar. 1915 yılından itibaren İngilizlerin Filistin’i işgal etmesi ve Osmanlı’nın bölgedeki savaşlarda yenilmesi sonucu, 1918 yılında, tamamen çekilmek zorunda kaldılar.
Ondan sonra Filistin huzura hasret kaldı. Rehberimiz, bölgeyi gezerken tarihî yerleri ve olayları detaylı olarak anlatırken bir yandan atalarımızın buralarda yaptığı hizmetlerle gururlandık diğer yandan da son 80 yılda yaşananları hatırladıkça üzüldük, gözyaşlarımızı tutamadık.
Kudüs’teki süremiz dolduktan sonra Gazze’ye geçtik. Gazze kısa sürede toparlanmış, mamur bir şehir hâline gelmiş. Gazze’de kendimizi asla yabancı gibi hissetmedik. Sık sık Türk firmalarına ve Türk bayrağına rastlıyorduk. Bazı sokaklarda ve dükkânlarda Cumhurbaşkanımızın ve II. Abdülhamit’in resimlerini görmek bizi şaşırtmıyordu. Gazzeliler Türk olduğumuzu anladıklarında bize büyük ilgi gösteriyorlardı ve yemek yediğimiz yerlerde, hediyelik eşya aldığımız dükkânlarda esnaf bizden para almak istemiyordu.
Gazze’de Türkiye tarafından açılan ve yönetilen yetimler yurdunu, yaşlı ve kimsesizler yurdunu ziyaret ettik. Burada beş yıl önce yaşanmış trajedileri dinlerken gözyaşlarımız sel oldu. Her şahsın acı hikâyelerine tanık olduk. Kimi annesini kimi babasını kimi evlatlarını kimi de tüm ailesini kaybetmiş.
Yetim çocuklardan savaşta kolunu, bacağını, gözünü kaybettiği için engelli duruma düşenler de dikkat çekiyordu. Fakat moralleri yüksekti. Yakın geçmişte kahramanca savaşarak ülkelerini Siyonistlerden kurtarmış olmanın haklı gururunu yaşıyorlardı.
Benim ağladığımı gören, 2023 Savaşı’nda (Onlar İkinci Nekbe diyorlar.) bütün ailesi şehit olmuş yaşlı bir teyze, “Ağlama kızım! Bak, biz ağlıyor muyuz? Siyonistler bizim ağladığımızı görürse sevinirler, düşmanı sevindirmeyelim; bizim ölülerimiz şehit oldu ve cennete gitti, ne mutlu onlara… Siyonistlerin leşleri de cehennemi boyladı.” dedi.
Gazze gezimiz esnasında, ilahiyatta öğrendiğim Arapça ile, fırsat buldukça çocuklarla, genç kızlarla, yaşlılarla konuşmaya ve dertleşmeye çalışıyordum. Onlar da birlikte hatıra fotoğrafı çekilmek istiyordu. Görüştüğümüz kişiler, Gazze’de vefat edenlerin açıklanan rakamlardan daha yüksek olduğunu, binlerce kayıp olduğunu ve akıbetlerinin bilinmediğini söylüyordu.
Beş yıl önceki savaşta bombalanan bazı binaların enkazı hâlâ duruyordu. Gelecek nesillere ibret olsun diye bilerek kaldırmamışlar. Gazze seyahatimizde, Gazze’nin toparlanarak güzel ve mamur bir bölge hâline gelmesine sevinsek de yaşanan acıların hâlâ taze olduğunu görmenin hüznü ağır basmıştı.
Üç günlük hüzün dolu Gazze seyahatimizden sonra otobüsle Medine’ye doğru yol almaya başladık. Kâbe’yi ziyaret ettiğimde kendi günahlarıma tövbe ederken, beş yıl önce Filistin’de yaşanan mezalime bedduadan başka bir şey yapamadığım için de ayrıca tövbe etmeye karar verdim.
Emine Büşra YÜKSEL
Yazarİnsanlar dünyaya ümmî olarak gelirler. Yani insanlar annelerinden doğduğunda bedenleri çıplak, beyinleri ve kalpleri saf, yalın, arı ve duru bir haldedir. İnsan, fıtratında yer alan hem iyiye hem de k...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
“Filistin‘de çocuklar, analar bir katliama maruz kalırken kalemim yazmaya utanıyor. Gözyaşlarım kan rengi, yüreğim acıdan bir yumak…”Şiirler yazdım sana, aydınlık resmine bakıp ve içinde göveren çocuk...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
Ramazan ayı bereketiyle gelmekte ve bizlere de birçok manevî değer kazandırmaktadır. Bu ayda Allah’ın rızası için yapılan bütün hayırlı işlerin sevabı, diğer aylarda yapılandan daha fazla olduğundan M...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Gelenek ve görenekler; toplumda asırlardır yapılagelen, toplumun çoğunluğu tarafından benimsendiği için kuşaktan kuşağa aktarılan, bireyleri psikolojik olarak uymaya zorlayan, uymayanı ayıplayan kültü...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL