Ehl-i Sünnet Akâidini Öğrenmek Neden Önemlidir?
Âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah, yeryüzünü maddî-mânevî anlamda imar etme ve yönetme ehliyetiyle insanı ‘halîfe’ makamına getirirken, ruhlar âleminde verdikleri söze sâdık kalmalarını hatırlatıcı peygamberler göndermiştir. Kur’ân’dan öğrendiğimize göre peygamberlerin toplumlarına yönelik davetlerinin ilk mesajını Allah’ın birliğine iman ve O’nu tenzih ilkesi oluşturur.[1]
Bu ilâhî öğretiden açıkça anlaşılıyor ki, Hz. Âdem’den son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’e kadar gelen bütün elçiler toplumlarını hep aynı inanç esaslarına çağırmışlardır.
İslâm’da dinin temellerini oluşturan iman esasları, insanın Yüce Allah’la bağ kurmasını sağlar. Bu kuvvetli bağ, insanı Allah karşısında sorumlu bir varlık hâline getirir ve hayatını hangi amaç doğrultusunda yaşayacağını gösterir. Mecâzî anlamda İslâm Dini’ni bir binâya benzetecek olursak inanç esasları bu binânın temellerini, şer’î hükümler ise, bu binânın katlarını ve çatısını oluşturur.
Dolayısıyla insanın fiilleriyle ilgili olan şer’î hükümleri (emirler-yasaklar gibi) tasdik etmek akâidin bir gereğidir. Bu bağlamda inanç esaslarıyla şer’î hükümler arasında kopmaz bir bağ vardır. Şunu unutmamak gerekir ki, Allah katında şer’î hükümlerin kabul edilmesi, akîdenin sağlam oluşuyla doğrudan ilişkilidir.
Çünkü akâidin temelini tevhid inancı oluşturur. Tevhid inancını; “Yaratan’la yaratılan varlık arasındaki sınırı idrak etmektir.” şeklinde tanımlamak mümkündür. Eğer bu ayırt edici farklılık iyi kavranmazsa; tevhidle şirk, imanla küfür, hakla bâtıl birbirine karıştırılabilir. Gerçek anlamda iman edip de imanlarını şirke karıştırmayanlar Yaratan’la yaratılan arasındaki mutlak mesafeyi koruyan kimselerdir.
İslâm’da inanç esaslarının dayandığı kaynak, doğrudan Kur’ân ve mütevâtir hadislerdir. Gerek Kur’ân’da ve gerekse mütevâtir hadislerde iman esasları açık ve net olarak ortaya konmuştur. Bu iki naklî delilin verdiği haberler kesin olduğu için kabul edilmesi imanı, inkâr edilmesi ise küfrü gerektirir.
Kesinlik ifade etmediği için âhâd haberler itikatta tek başlarına delil olmaz, ancak amelle ilgili konularda delil olur. Eğer âhâd haberlerin metni Kur’ân’a, akla ve tarihsel olgulara aykırı düşmüyorsa, itikâdî hükümleri açıklama ve desteklemede delil olarak kullanılabilir. İtikâdî meseleler zamana, mekâna ve kişilere göre değişiklik kabul etmez. Bütün zamanlar için geçerlidir.
Bu açıdan Hz. Âdem’den Hz. Muhammed (s.a.v.)’e kadar bütün peygamberler toplumlarını aynı inanç esaslarına iman etmeye çağırmışlardır. Çünkü akîde, hayat, kâinat, dünya hayatının öncesi ve sonrası hakkında ve hayatın öncesi ve sonrası ile olan alakası hakkında bütünsel bir düşünce tarzıdır. Bu bakış açısı her akîde için geçerli olduğu gibi İslâm akîdesi için de geçerlidir.
İslâmî ilimler içerisinde itikâdî esaslardan bahseden ilme “Akâid İlmi” adı verilir. Akâid ilminin konusu; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kazâ ve kaderin, hayrın ve şerrin Allah'tan geldiğine iman etmek anlamına gelen inanç esaslarıdır.
Akâid ilminin asıl konularını teşkil eden ve ‘âmentü’de formüle edilmiş olan bu altı esas, muhtasar olarak ulûhiyet, nübüvvet ve âhiret başlıkları altında hülâsa edilir. Dinde zorunlu olan bu iman esaslarını tasdik etmek ve öğrenmek her Müslümanın üzerine farz-ı ayındır.[2]
İslâm düşünce tarihinde gerek Kur’ân’da ve gerekse hadis kitaplarının iman, tevhid, cennet, cehennem, enbiya, melâhim, mehdi, i’tisâm, bed’ü’l-halk, kıyâmet, fiten gibi bölümlerinde ele alınan iman esasları Hicrî II. yüzyılla birlikte ulûhiyet, nübüvvet ve âhirete iman ana başlıkları altında daha sistematik bir çerçevede ele alınarak literatür oluşturulmaya başlanmıştır. Dolayısıyla inanç ilkelerini inceleyen akâid ve kelam kitaplarında bu sıradüzenine riâyet edilmiştir.
İslâm Dini’nin itikâdî hükümlerinden bahsedilen akâid ilminde iman esasları değişik yöntemlerle ele alınmıştır. Yerine göre selef âlimlerinin yaptığı gibi yoruma kaçmadan nakle bağlı kalarak sade bir üslupla hatabî yöntemle konular işlenmiş, kimi zaman da şartların zorlamasıyla cedelî yönteme dayalı bir tarzda aklî ya da metafizik izahlarla naslarda geçen iman esasları desteklenme yönüne gidilmiştir.
O hâlde hangi metod izlenirse izlensin, Akâid İlmi ya da Tevhid İlmi iman esaslarını inceleyen bir ilimdir. Bu yöntem farklılığından dolayı İslâm âlimleri Allah’ın zâtından, sıfatlarından, fiillerinden, risâlet meseleleri başta olmak üzere âhiretle ilgili konulardan bahseden ilme akâid ilmi adı verilmiştir. Bu açıdan akaid ilmi sağlam deliller kullanmak suretiyle İslâm inançlarına yönelik saldırıları etkisiz hâle getirir ve hem de doğru din anlayışının ana ilkelerini ortaya koymaya çalışır.
İslâm’ın ilk yıllarında akâid konularına ilişkin bazı problemlerin fiilî olarak gerek Hz. Peygamber (s.a.v.) ve sahâbe döneminde münâkaşa konusu yapıldığı bilinmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’e “günah”, “rûh”, “zü’l-karneyn”, “ashâbu’l-kehf”, “kıyâmet günü ve alâmetleri” alanında muhtelif sorular sorulmuştur.
Dolayısıyla İslâm’ın ilk yıllarını hesaba katarak söylemek gerekirse, doğrudan akâid ilminin meseleleri Müslüman toplumun kalbinden doğmuştur. Meselâ Kur’ân’ın teşbih ifade eden dili, din-siyâset ilişkileri, büyük günah mes’elesi, rızık ve ecel konuları, iman-amel münâsebeti, insanın özgürlüğü sorunu, mü’min-kâfir tanımı, nübüvvet ve ilişkili konular, ölüm ve ötesi hayatla ilgili kimi pratik meseleler bunun başında gelir.
İşte bütün bu inanç esaslarıyla ilgili konular sistematik bir yöntemle ele alınarak Müslümanlarda hem sağlam bir inanç yapısı oluşturmak ve hem de birlik düşüncesini ayakta tutmaya hizmet edecek akâid formülasyonuna gidilmiştir.[3]
Akâid ilminin en önemli gayesi, kesin ve sağlam deliller kullanmak suretiyle şüpheye mahal bırakmadan dinî akîdeleri ortaya koymaktır. Ehl-i Sünnet akîdesine göre mukallidin imanı geçerlidir. Fakat eğer mukallid kimse, imanını sağlam temellere oturtmak adına delillerle kuvvetlendirme cihetine gitmezse günahkâr olarak nitelendirilmiştir.[4]
Çünkü inanç esaslarını delillere dayalı olarak kavramak, imanı, yanlış yoldakilerin ortaya attıkları şüphelerle sarsılmaktan korur. Bu sebeple her Müslümanın akâidle ilgili bilgileri öğrenmesi inanç ve ibâdet hayatında haşyet duygusu kazandırır ve Allah’ın denetimi altında olduğu inancını güçlü tutmasını sağlar.
Aynı zamanda İslâm akâidi, İslâm’ın fikrî yönünü iyi kavramış ve itikâdî hükümleri çağın isteklerine göre ilmi açıdan yorumlama becerisi kazandıran mütefekkir insanların yetişmesini sağlar. Ayrıca akâid ilmi, davranışlar alanında insanın niyet ve inancını kuvvetlendirir. Elbette bu ilmin nihaî amacı dünyada mutluluğu ve âhirette de kurtuluşu elde etmeye vesile olur.[5]
[1] Bkz. 7/A’râf, 59, 65, 73, 85; 11/Hûd, 61, 84.
[2] Pezdevî, Ebû Yusr Muhammed, Usûlü’d-Dîn, (tahk. Hans Peter), Kahire, 1963, s. 4.
[3] Altıntaş, Ramazan, İslam Düşüncesinde İşlevsel Akıl, İstanbul, 2003, s. 166.
[4] el-Bağdâdî, Abdülkâhir, Usûlü’d-Dîn, Beyrut, 1928, s.254–55
[5] Îcî, Adududdîn, el-Mevâkıf fî Ilmi’l-Kelâm, Kahire, ts., s. 14.
Ramazan ALTINTAŞ
YazarAhlak kavramı; “seciye, tabiat, huy” gibi anlamlara gelir. Ahlakın konusu, iyi ve kötü insan davranışlarıdır. Allah her insanı iyi ve kötüyü algılayacak bir kâbiliyette yaratmıştır. Dinî b...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
“Müslümanların kendilerine has bir tarih okuma modelleri var mıdır?” sorusuna cevap arayarak konuya girecek olursak, bu soruya şöyle cevap verebiliriz: Hayatın hiçbir alanını boş bırakmayan bir dinin,...
Yazar: Aydın BAŞAR
Bu makalemizde tezkiye kavramı ve bu kavramın mâhiyeti üzerinde duracağız. Sözlükte tezkiye; “, temizlemek, geliştirmek, feyizlendirip büyütmek, arıtmak, temize çıkarmak” gibi anlamlara gelir.[1] Dinî...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
İlâhî ordu kıldın Türk’ü kendi dinineDaima muzaffer et ismini arza yaysınEn güzel ümmet eyle Muhammed Emîn’ineMahşer günü hepsinin ismini tek tek saysınBin senedir uğrunda şehid verir bu milletSen ki ...
Şair: Ekrem KAFTAN