Bir İslâm Önderi Olarak Abdürreşid İbrahim
23 Nisan 1857’de Sibirya’nın Tobolsk iline bağlı Tara kasabasında dünyaya geldi. Aslen Buharalı bir Özbek ailenin evladı olup, babası Ömer Efendi, annesi Başkurt Türklerinden Afîfe Hanım’dır. Tahsil hayatı yedi yaşında, çevre kazalardaki medreselerde başladı.
Teman Medresesi’nde eğitim aldıktan sonra büyük medreselerin bulunduğu Kışkar şehrine gitti. Burada okurken tahsiline ara vermek zorunda kaldı. Bir müddet Kırgız kabileleri arasında hocalık yaptı.
1880’de bir gemiye binip hacca gitmek üzere İstanbul’a geldi. Dersaâdet’te iki ay kaldıktan sonra hacca gitti. Medine’de farklı âlimlerden 4 yıl ders okuyarak kıraat, fıkıh ve hadis icazeti aldı.
1884’te İskenderiye üzerinden İstanbul’a, oradan da memleketine, Tara kasabasına döndü. Tara’da, bir “Usûl-i Cedîd” okulu açtı ve eğitim faaliyetlerine hız verdi. Bu arada, “Livâü’l-hamd” başlıklı risâlesini İstanbul’da bastırıp Rusya Müslümanlarına dağıttı.
1892’de Ufa şehrinde, Rusya’daki Müslümanların en büyük mahkemesi olan Orenburg Şer’î Mahkemesi’ne âzâ seçilerek kadılık yaptı; fakat rejim yanlısı kişiler tarafından hükümete şikâyet edilince 1895’te istifa etti. Hayatı tehlike altında olduğundan aynı yıl İstanbul’a geldi.
İstanbul’da iken bastırdığı ve gizlice Rusya’ya soktuğu broşür ile Rusya’da yaşayan Müslümanları, Osmanlı Devleti’ne göç etmeye davet etti. Bu broşür, 70 bin Müslüman Türk’ün Anadolu’ya göçmesine vesile oldu.
Yine İstanbul’da iken Rus Çarlığı’nın Türklere yaptığı baskı ve zulümleri anlatan “Çolpan/Çoban Yıldızı” isimli kitabını yayımladı ve gizlice Rusya’ya gönderdi. 1896’da İsviçre’de tanıştığı Rus sosyalistlere, Rusya’daki Müslümanların içler acısı hâlini ortaya koyarak yardımlarını talep etti.
1897 Nisanında İstanbul’dan başlayıp Mısır, Hicaz, Filistin, İtalya, Avusturya, Fransa, Bulgaristan, Sırbistan, Batı Rusya, Çin Türkistanı’nı kapsayan ve 1900’de Tara’da sona eren ilk büyük seyahatine çıktı.
Memleketi Tara’da biraz kaldıktan sonra 1900’de kısa süreliğine Japonya’ya gitti. 1902-1903 arasında tekrar Japonya seyahatine çıktı. Rusya ve Japonya arasındaki ilişkileri inceleyip Osmanlı Devleti’ne bildirdi.
Japonların Müslümanlığa yatkın olduklarına ilişkin Sultan II. Abdülhamid’e mektup yazdı ve Müslümanlığın yayılması için yardım istedi. Rus karşıtı faaliyetleri sebebiyle Rusya’nın ricası üzerine Japonya’dan ayrılması istendi.
1902’de Petersburg’da neşrettiği Mir’ât dergisinde, Rusya Müslümanlarının maruz kaldıkları sıkıntı ve eziyetleri dile getiren yayınlar gerçekleştirdi. İstanbul’a döndüğünde, Rus elçisinin isteği üzerine tutuklanıp Odesa’ya gönderildi; ancak Orta Asya Türklerinin baskıları neticesinde serbest bırakıldı.
1904 sonunda Petersburg’a yerleşerek bir matbaa kurdu ve dinî-siyasî içerikte eserler yayımladı. 1905’te Müslümanların birliğine hizmet etmesi maksadıyla Ülfet ve Tilmîz gazetelerini ve Serke dergisini çıkardı.
1905 Rus İhtilâli’ni müteakip hâsıl olan hürriyet havasından istifadeyle Rusya Müslümanlarına siyasî haklar tanınması ve Türklerin ittifak kurması için yoğun çalışmalar içerisine girdi. Müslümanların ileri gelenleri ile Oka Nehrinde bir gemi içinde gizli toplantı yaptı.
Toplantıda, Rusya Müslümanlarının ittifak kurmaları fikri kabul edildi. Petersburg’a dönünce, Müslümanların ittifak kurmalarının gereği ve önemini konu alan “Bin Üçyüz Senelik Nazra” başlığını taşıyan bir kitap neşretti.
İlk iki Duma Dönemi’nde (1906-1907) Petersburg’da, bu meclisin Müslüman üyeleriyle birlikte Rusya’daki Müslümanların muhtariyet kazanmaları için bir hareket başlattı.
Ancak III. Duma Dönemi’nde artan Rus baskısı üzerine birçok aydın hapsedildi veya sürgüne gönderildi. Bu sırada Abdürreşid İbrahim’in gazeteleri ve matbaası kapatıldı; kendisi de Rusya’dan ayrılmak zorunda kaldı.
1907 sonlarında Batı Türkistan, Buhara, Semerkant ve Yedisu civarını içine alan bir yıllık gezinin ardından tekrar Tara’ya avdet etti ve ailesini Kazan’a yerleştirdi. 1908 Eylülünde Kazan’dan başlayıp Türkistan, Sibirya, Moğolistan, Mançurya, Japonya, Kore, Çin, Singapur, Endonezya, Hint Adaları, Hindistan, Hicaz ve Ortadoğu’yu kapsayan ve İstanbul’da son bulan 3. dünya seyahatini 1910 yılında tamamladı.
Yanında Japon Müslüman Hacı Ömer olduğu hâlde İstanbul’da, seyahatle alakalı müşahedelerini konu edinen çeşitli konferanslar verdi. Bu sebeple “Seyyâh-ı Şehîr”, “Hatîb-i Şehîr” unvanlarıyla anıldı. Seyahatle ilgili hatırat ve izlenimlerini, -Mehmed Akif ve Eşref Edip’in de çabalarıyla- “Âlem-i İslâm” isimli iki ciltlik eserde topladı.
Japonya’da bulunduğu süre zarfında Tokyo’da kaldı ve Japonca öğrendi. Başta Japonya Prensi Ito olmak üzere imparatorluk ailesi ile dostluk kurdu. Üst düzey Japon devlet adamlarının bir kısmının Müslüman olmasına vesile oldu.
İslâmiyet’i Japonya’da yayabilmek maksadıyla Asya Kuvve-i Müdafaası (Asya Gikai) adlı bir cemiyet kurdu. Japonya’da, İslâm milletlerinin Rusya, İngiltere ve Amerika başta olmak üzere tüm Batılı sömürgecilere karşı birlikte hareket etmeleri gerektiğinin altını bir kere daha çizdi. Ayrıca, Kore ve Çin’deki Müslümanlarla görüştü, vaazlar verdi.
Seyahate dair intibalarını, Kazan’da oğlunun çıkardığı Beyânülhak gazetesi ile İstanbul’da Mehmed Âkif’in çıkardığı Sırât-ı Müstakîm mecmuasına gönderdiği yazılarda uzun uzadıya anlattı. Sırât-ı Müstakîm’de “Japonya Mektupları” başlığıyla neşredilen ilk yazısında, misyonerlerin Japonya’da Hz. Peygamber (s.a.v.)’i karalayan bir kitap dağıttıklarından ve kitaptaki propagandayı çürüten bir eserin âcilen kaleme alınıp dağıtılması icap ettiğinden söz etti.
1911’de İtalyanların Trablusgarp’ı işgal etmeleri üzerine Büyük Sahra’yı aşarak cepheye gitti. Beş ay süreyle Trablusgarp’ı dolaşarak Osmanlı Halifesi V. Mehmed Reşad’ın Kutsal Cihad Fetvası’nı dağıttı ve işgalcilere karşı direnişe geçmeleri için Libya halkını tahrik ve teşvik edici konuşmalar yaptı.
Buradaki müşâhedelerini -Sırât-ı Müstakîm’in de iktibas ettiği- vaaz ve konferanslarda anlattı. İstanbul’da Sultanahmet, Ayasofya ve Şehzadebaşı Camiilerindeki bu vaazlarını, binlerce kişi dinledi. Bu sırada Mehmed Âkif’le tanışıp dost oldu.
Mehmed Akif’in, Safahat’taki “Süleymaniye Kürsüsünde” şiirinde uzun uzun konuşturduğu şahsiyet, kendisi gibi İslâm Birliği davasının çilesini çeken ve hayatını bu uğurda vakfeden, dostu Abdurreşid İbrahim idi. Âkif, şiirde bir İslâm Seyyahı’nın ağzından dönemin Osmanlı toplumundan ve diğer İslâm diyarlarının o dönemdeki dinî, sosyal ve siyasî durumlarından bahsetmiştir.
1912’de Osmanlı vatandaşı olan Abdurreşid İbrahim, Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’na girmesi ve Kafkas Cephesinde Rusların 1915’te Sarıkamış’ı ele geçirmesi üzerine, bu defa da Sarıkamış’a hareket etti.
Yine bu yıllarda, İstanbul’da kurulan Rusya Müslüman Türk Kavimlerini Himaye Cemiyeti üyeleriyle birlikte Budapeşte, Viyana, Zürih, Berlin ve Sofya’yı ziyaret ederek, Rusya’da yaşayan Türk topluluklarının dertlerini ve uğradıkları baskıları dile getirdi.
Bu sırada, Teşkîlât-ı Mahsûsa adına Almanya’ya gitti; bilhassa Almanların elindeki Müslüman Rus esirlerden halifelik safında çarpışacak bir birlik kurmak için uğraştı. Berlin’de, savaş esirlerine hitaben Tatarca Cihâd-ı İslâm adlı bir gazete çıkardı.
Ardından, Milliyetler Birliği’nin Lozan’da düzenlediği Rusya Mahkûmu Milletler Konferansı’na katıldı ve Rusya Müslümanları üzerindeki kanunî kısıtlamaların kaldırılmasını ve dinî, medenî ve kültürel muhtariyet talep etti.
Almanya’daki vazifesini tamamladıktan sonra tekrar İstanbul’a döndü. 1918’de Sibirya, Ukrayna, Almanya, Litvanya, Doğu Türkistan ve Rusya gezisine çıktı. Bolşeviklerin kanlı yönetimi karşısında tekrar Rusya’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bu seyahatten sonra Konya’nın Cihanbeyli ilçesi sınırlarındaki Böğrüdelik köyüne yerleşti.
1922-1923 yıllarında Rusya’da, 1930’da Kahire’de, 1930-1931 yıllarında da Mekke’de bulundu. Zaman zaman dostu Mehmet Âkif’i görmek için Mısır’a seyahat etti. 1934’te ailesiyle birlikte Japonya’ya giderek oraya yerleşti.
Öleceği âna kadar İslâmiyet’i Japonya’da yayabilmek için olağanüstü gayret gösterdi. Tokyo’da, Tokyo Camii’nin planlarını hazırlatıp, inşa edilmesine ön ayak oldu. 1937’de ibadete açılan bu caminin, ilk imamı oldu. 1939 yılında Japonya’da İslâmiyet’in resmen tanınması ve Müslümanların teşkilat kurma hakkı kazanmasında büyük rol oynadı.
Abdürreşid İbrahim, 17 Ağustos 1944 tarihinde Tokyo’da vefat etti. Vefat haberi, Japon radyosu NHK’da ilân edildi ve ülkenin önemli şahsiyetleri için kullanılan bu uygulama, ilk kez bir Müslüman için devreye sokuldu. Na’şı, binlerce Müslüman Japon’un katıldığı büyük bir törenle, Tokyo’nun Fuçuu semtindeki Müslüman Mezarlığı’na (Tamareien) defnedildi.
O, eğitimci, imam, vaiz, gazeteci, yayıncı, seyyah, yazar, siyasetçi ve Rusya Türklerinin ilk siyasî temsilcisi gibi sıfatları şahsında toplayan, çok yönlü bir dava adamı ve İslâm aydını olarak adını ümmetin hafızasına kazımayı başardı.
Kaynaklar: Abrurreşid İbrahim, 20. Asrın Başlarında İslâm Dünyası ve Japonya’da İslâmiyet (Âlem-i İslâm), Hazırlayan: Mehmet Paksu, İstanbul, 1987; Eşref Edib, Mehmed Akif-Hayatı, Eserleri ve 70 Muharririn Yazıları, İstanbul, 1938; “Meşhur İslâm Seyyâhı Abdürreşid İbrahim Efendi”, İslâm-Türk Ansiklopedisi Mecmuası, Ocak 1945, Sayı: 53-54; Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi, İstanbul, 1981; Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Millî Mücadele Tarihi, Ankara, 1985; Cemil Lee, Hee-Soo, İslâm ve Türk Kültürünün Uzak Doğu’ya Yayılması, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 1987; Ö. Rıza Doğrul, “Abdürreşid İbrahim’in Son Yılları”, Selâmet Mecmuası, IV/32 (100), İstanbul, 1949,; Mustafa İsmet Uzun, “Abdürreşid İbrahim”, DİA, c. 1.
İsmail ÇOLAK
YazarTıp tarihine dâir kaynaklarda X Işınlarını, ilk defa 8 Kasım 1895’de Alman fizikçi Wilhelm Conrad Röntgen’in (1845-1923) keşfettiği kaydedilmektedir. Daha sonraları bu ışınlar, “Röntgen Işınları” olar...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Yıllardan beri Filistinlileri soykırıma tabi tutan İsrail, Gazze’yi haftalardır acımasızca bombalıyor. Dünyanın gözü önünde evlerini, camilerini, hastanelerini hedef alarak çocukları, kadınları, yaşlı...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Batı kültürünün her şeyimizi savuran etkisi ve yaşamın bireyselleşmeye doğru hızla kaymasıyla birlikte, bizleri birbirimize bağlayan ve toplum yapan değerlerin önce örselendiğini, sonra aşındığını, en...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Siyonistlerin, Osmanlı’yı inkıraza uğratma ve Filistin’de Siyon devletini inşâ etme projesinin hayata geçmesi açısından patlak veren Birinci Dünya Harbi, en elverişli ortam ve altın bir fırsat mesabes...
Yazar: İsmail ÇOLAK