Allah’ın Rahmetinden Ümit Kesilmez
Allahu Teâlâ, Zümer Sûresi 53. âyette şöyle buyurmaktadır:
“De ki; ‘Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”
Allahu Teâlâ bu âyette, “Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım...” ifadesiyle çok günah işleyerek nefsini azâba dûçâr eden kullarına hitap etmektedir.
Nitekim rivâyet edildiğine göre çok günah işlemiş olan bazı Mekkeli müşrikler, İslâm dinine girip Müslüman oldukları takdirde günahlarının affedilip affedilmeyeceğini Hz. Peygamber (s.a.v.)’e sormuşlar ve bu âyet, onlara cevap olarak inmiştir.[i] Yüce Allah, bu âyetle bütün günahkârları tevbeye davet etmektedir.
Müslüman oldukları takdirde bütün günahlarının affedileceğini bildirmekte böylece günahkâr kullar için ümit kapılarının ardına kadar açık olduğunu bildirmektedir.
Bu âyette Allahu Teâlâ’nın rahmetinin sonsuz olduğu ifade edilmektedir. Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmaktadır. İnsanın günahı ne kadar büyük ve ne kadar çok olursa olsun bu rahmetten istifade etmesine engel yoktur.
Zira Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez. Ancak bundan insanın günah işlemeye devam etmesi anlaşılmamalıdır. Allahu Teâlâ rahmetinin geniş olduğunu belirtmek suretiyle insanları kötülüklerden/günahlardan vazgeçip tevbe ile Allah’a yönelmeye teşvik etmektedir.
Allah’a güvenmek, her zaman ve mekânda O’nun kudretinden, merhametinden, yardımından ve himâyesinden emin olmak, kâmil iman sahibi olmanın bir gereğidir. Bizim ona güvenimizin temel kaynağı, onun her şeyi kuşatan sonsuz rahmet sıfatıdır. Zira Allah’ın rahmeti bizim için bir huzur kaynağıdır.
Ümitsizlik, çaresizlik ve problemleri, sıkıntıları gidermede insanın içine düştüğü bir acziyettir. Ümitsizlik, insanın yaşama zevkini ortadan kaldıran, insana yeryüzünü dar eden bir duygu hâlidir. İnsan hayatı tek düze değildir.
Bazen hastalık, bazen fakirlik, bazen de içinden çıkılmayan problemlerle karşı karşıya kalabilir insan. İşte böyle durumlarda insanın imanı devreye girer ve âdeta insana bir hayat ışığı oluverir. Allah’ın yardımına ve merhametine olan sonsuz inanç, insana ümit ışığı olur ve ayakta durmasını ve hayata sarılmasını sağlar.
İslâm fıtrat dinidir. İslâm dininde insanın hatâ yapabileceği, günah işleyebileceği kabul edilmiş ancak, hatâ ve günahta ısrar etmesi kabul edilmemektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadîs-i şerîfinde, “Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tevbe edenlerdir.”[ii] buyurmuştur.
İşlenen günahlardan kurtulma/arınma yolu tevbe olarak belirlenmiş ve insan, tevbe etmeye teşvik edilmiştir. Nitekim Yüce Allah, bütün günahkâr kullarını tevbe etmeye davet ederek şöyle buyurmaktadır:
“…Ey iman edenler! Hepiniz Allah’a tevbe ediniz ki, felâh bulasınız.”[iii]
İnsan, tevbe ile yapmış olduğu hatâ ve günahlardan kurtulur. İnsan, tevbe ettikten sonra o hatâ ve günahları hiç yapmamış gibi tertemiz oluverir. Nitekim bu hususta Hz. Peygamber (s.a.v.), “Günahtan tam dönen ve tevbe eden, o günahı hiç işlememiş gibidir.”[iv] buyurur.
İnsan ne kadar çok günah işlemiş olursa olsun, ümitsizliğe kapılmadan Allah’a yönelip tevbe ederse Allah onu affeder. Bu âyetler yanında kulları ümitsizlikten kurtarıp tevbeye yönelten birçok hadis vardır.[v] Nitekim Buhârî ve Müslim’de zikredilen bir hadisi kısaca şöyle özetleyebiliriz:
“99 kişi öldürdükten sonra yaptıklarına pişman olan bir adam, İsrail oğulları zâhitlerinden birine, günahının affedilip edilemeyeceği, kendisi için bir tevbe imkânının olup olmadığını sorar. “Hayır!” cevabını alınca, “Bari seninle yüz olsun.” deyip o zâhidi de öldürür.
Sonra yeryüzünün en âlim zatı kimdir diye araştırıp, ona durumunu sorar. Âlim de, “Seninle tevben arasına kim engel olabilir? Elbette tevbe edebilirsin.” diyerek, ona, tevbe ederek başka bir ülkeye gidip orada kendini ibâdete vermesini öğütler.
Adam, tevbe edip o ülkeye giderken yolda vefat eder. Allah’ın rahmet ve azap melekleri gelirler. Adamı cennet veya cehenneme götürmek için tartışırlar. Allah onlara, adamın yürüdüğü yolu ölçmelerini, vefat ettiği yer hangi ülkeye yakın ise adamı o ülkenin ehlinden saymalarını emreder.
Yolu ölçerler, gitmek istediği sâlih kişilerin yaşadığı ülkeye bir karış daha yakın olduğunu görürler. Böylece adamı rahmet melekleri alıp cennete götürürler.”[vi]
İşlenen günahlar ruhu kirletir. Tevbe ise kalbin cilâsıdır. Israrla günah işlemeye devam etmek, insanın kalbini karartmakta ve ruhu bozmaktadır. Bu sebeple şâir şu dizeleriyle günahkâr insanı, günahı ne kadar büyük ve çok olursa olsun, ümitsizliğe kapılmadan tevbeye davet etmektedir:
Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kâfir, ister Mecûsî, ister puta tapan ol yine gel,
Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir,
Yüz kere tevbeni bozmuş olsan da yine gel…[vii]
Netice olarak diyebiliriz ki, insan, fıtratı gereği nefsine veya şeytana uyup hatâ yapabilir, günah işleyebilir. Hatâ yapmak ve günah işlemek, insanı meleklerden ayıran bir özelliktir. Melekler bir lahza dahi olsun Yüce Allah’a isyan etmezler. Onlar dâimâ Allah’ın emrine itâat eden varlıklardır.
Ancak insan öyle değildir. İnsan hem sevap işleyebilen, hem de günah işleyebilen bir varlıktır. İnsanın işlediği günahlar ne kadar büyük ve ne kadar çok olursa olsun Allah’ın rahmeti çok geniş ve sonsuzdur.
Dolayısıyla insan aslâ ümitsizliğe düşmemelidir. Şayet işlediği günahtan dolayı samîmî olarak pişman olur ve tevbe ederek Allah’a yönelirse Allah, bütün günahlarını affeder. Çünkü o, çok bağışlayan, çok esir
[i] Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Ebîbekir, el-Câmi li Ahkami’l-Kur’ân, (Beyrut: Müessesetü’r-risale, 1427/2006), 18/295; İbn Kesîr, İmâdüddîn Ebu’l-Fidâ İsmâil, Tefsîru’l-Kur'âni’l-Azîm, (Kahire: Müessetü’l-Kurtuba, 1421/2000), 12/139.
[ii] İbn Mâce, “Zühd”, 30.
[iii] 24/Nûr, 31.
[iv] İbn Mâce, Zühd”, 30.
[v] Süleyman Ateş, Yüce Kuran’ın Çağdaş Tefsiri, (İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat, 1990), 8/28.
[vi] Buhârî, Enbiyâ, 54; Müslim, Tevbe, 46, 47.
[vii] Mevlanâ’ya nisbet edilen bu rubâî, asıl olarak bir İranlı şâir Efdalüddin-i Kâşânî veya Horasanlı Sûfî şâir “Ebû Saîd-i Ebu’l-Hayr’a aittir. Bk., Yakup Şafak, “Mevlânâ’ya Atfedilen ‘Yine Gel…’ Rubâîsine Dair”, Tasavvuf Dergisi, Yıl: 10, Sayı: 24, İstanbul 2009, 77.
Mehmet SOYSALDI
YazarAllahu Teâlâ, Enfâl Sûresi 22. âyette şöyle buyurmaktadır:“Şüphesiz ki, Allah katında canlıların en şerlisi, ilâhî gerçekleri düşünüp anlamayan o sağırlar ve dilsizlerdir.”[1]Bu âyet-i kerimede Yüce A...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Meşhur sûfî İbnü’l-Arabî’nin üstâdı olan Ebû Medyen’in tesir halkasının geniş bir coğrafyaya yayılmasında eserleri içerisinde “Ünsü’l-Vahîd ve Nüzhetü’l-Mürîd” adlı çalışmasının önemli bir yeri vardır...
Yazar: Yusuf HALICI
Allahu Teâlâ, Bakara Sûresi 177. âyette şöyle buyurmaktadır: “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, k...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Yüce Allah Bakara Sûresi 185. âyette şöyle buyurmaktadır: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizde...
Yazar: Mehmet SOYSALDI