Şeyma Abla’nın Nûr Kardeşiyle Buluşması
Hevazin Kabilesiyle Müslümanlar arasında yapılan Huneyn Savaşı bitmişti. Müslümanlar bir sürü esir almıştı. Peygamber (s.a.v.)’in süt ablası Şeyma da esirlerin arasındaydı. Şeyma Peygamberimiz’in sütannesi Hazreti Halime’nin kızıydı. Onu Peygamberimiz’e götürdüler.
Peygamberimiz süt ablası Şeyma’yı gördü. Heyecanlandı, duygulandı. Peygamberimiz ve Şeyma Ablası altmış yıla yakın bir zamandan beri görüşmemişlerdi.
Şeyma eski günlerini, çocukluk yıllarını hatırladı.
Şeyma, Peygamberimiz’e evlerine ilk geldiğinde sanki sevdalanmıştı. Kalbi yaralanmış, o zamandan beri bu yara kapanmamıştı.
Nur çocukla çocukluk yılları beraber geçmişti.
Peygamberimiz’in süt emme devresi bitmişti. Sütanası Halime O’nu götürüp annesi Âmine Validemize, teslim etmişti.
O gidince herkes hasrete düşmüştü. Halime yanmıştı, Şeyma da O’nun ayrılık ateşiyle yanıyordu. Sanki her şey mahzundu. Acaba şu mor sümbül O’nun hasretinden mi boynunu bükmüştü? Şu kırmızı güller acaba onun için mi gönülsüz açıyorlardı?
O’nun kaybolduğu ufuklar gözünün önünden hiç gitmiyordu Şeyma’nın. Gözüne resim olmuştu gittiği ufuklar.
O Nûr çocuk kaybolduğu ufukta bir daha görünüverse ne olurdu?
Peygamberimiz ridasını yere serdi. Ablasının oturmasını istedi. Şeyma doluydu. Anlatmaya başladı:
“Hatırla ki Senin süt ablandım ben. Beni Sa’d yurdunda o zaman küçücüktük. Annemiz Halime bizi emzirdi. Seni, beni ve de kardeşlerimizi emzirdi. Anamız Halime’yi hâlâ anarım. Hasretiyle sine sine yanarım. Senin mucizelerine hayret ederdik. O sütsüz devemiz süt verdi, gördük. Koyunlarımızın da sütü çoğalmıştı.
Sen’din kâinatta en güzel çocuk. Sana abla olmak büyük mutluluk. Seni doyururdum ve gezdirirdim.
‘Ne doyulmaz sevgi bu yâ Rabbî…’ derdim. Beraberken nasıl da yıllar geçti, gitti. Ben bu nimet için Allah’a şükrettim. Senden ayrılınca hep Seni andım. Senin hasretinle yandım da yandım. Yıllarım geçerdi Sana hasretle. Yâdının verdiği derin haşyetle. Bu Huneyn gününde karşıma çıktın. Yanan yüreğimi bir daha yaktın.”
Savaş bitmişti. Şeyma, kardeşi Muhammed’in yanındaydı.
Esirler serbest bırakıldı. Çoğu Müslüman oldu.
Şeyma için paha biçilmez bir gündü bu gün. Şeyma için bugün bir bayramdı, bugün bir düğündü. Önce can Muhammed’ine kavuşmuştu. Sonraysa kavmi de Müslüman olmuştu.
Peygamberimiz Şeyma’ya, “İstersen burada bizimle kal. İstersen doğduğun yurduna dön.” dedi. Şeyma vatanına dönmek istedi. Peygamberimiz onu hediyelere beleyerek uğurladı. O ayrılık anında şu sözler Şeyma’nın dilinden dökülüverdi:
“Sen küçük çocukken de yüce idin. Şimdi büyümüşken de gene öylesin.”
Şeyma yurduna döndü. Sevgilisi, biricik Muhammed’i daima gönlündeydi. O’nunla mahşerde buluşacaklarını umuyordu. Peygamberimiz’in vefasının sınırı yoktu. Çünkü O’nu bezeyen Cenab-ı Hak’tı.
Mustafa AKGÜN
Yazar(Bu hikaye Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî’nin bir hikayesinden uyarlanmıştır.)Kendini beğenmiş bir gramer yani nahiv bilgini vardı. İlim sahibi olduğundan kibirliydi. Kendini yükseklerde görüyordu.Bir gün ...
Yazar: Mustafa AKGÜN
Kitabın adı: Kel PapağanYazar: Mevlâna Celâleddîn-i RûmîHazırlayan: Ahmet TezcanYayınevi: Erdem YayınlarıYayın yeri ve yılı: İstanbul/2008Sayfa sayısı: 80Yaş aralığı: 8+İşlenen konular: Gerçek sevgi, ...
Yazar: Sait ÖZER
Mardin, tarihî taş yapılarının görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Ülkemizin en merak edilen en çok görülmek istenen şehirlerden olan Mardi...
Yazar: Yusuf HALICI
Dedem köyden gelirken kestane ve ceviz getirmişti. Kestaneler iri ve renkleri parlaktı. Dedeme sordum:- Dedeciğim, bu kestaneleri nereden topladınız?- Tarlalarımızın kenarlarında ve ormanlık alanlarda...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ