Afrika’da Sûfî Gelenek
Afrika coğrafyası geçmişten günümüze pek çok tarîkatın etkinliğine sahne olmaktadır. Afrika’da tarîkatlar hayatın bir gerçeğidir. İslâm’ın yayılması ve yaşaması tarîkatların bizzat öncülük etmesiyle gerçekleşmiştir. Afrika halkları hayat şartlarının zorluklarını tekke atmosferinin teskin edici ruhu ile aşmanın imkânına kavuşmuşlardır.
Afrika tekkeleri sosyal faaliyetleri, iktisâdî teşekkülleri, siyasal çözümlemeleri, ülkelerin bağımsızlık mücâdeleleri, ülke savunması, güvenlik hizmetleri, kültürel faaliyetleri, eğitim organizasyonları, psikolojik tahlilleri, birlik atmosferleri, dayanışma ruhları, zikir meclisleri, seyr u sülûk eğitimleri, ahlâkî öğretileri, güçlü insani ilişkileri ile toplumun sesi ve halkların umudu olmuştur.
Moritanya, Senegal, Nijer ve Sûdan Kâdiriyye’nin; Cezayir, Fas, Moritanya ve Senegal Ticâniyye’nin; Libya, Cezayir, Mısır, Sûdan ve Çad Senûsiyye’nin; Somali Sâlihiyye’nin; Sûdan, Etiyopya, Eritre İdrisiyye’nin; Kuzey Afrika Şâziliyye’nin; Mısır Bedeviyye’nin başat rol oynadığı ülkeler olmuştur.[1]
Dünden bugüne Afrika’da İslâm’ın yayılışı daha çok tasavvuf erbâbının özverili çalışmaları ile olmuştur. Bölge halkları üzerinde oluşturdukları tesir halkaları, karizmatik kimlikleri ve saygın kişilikleri ile tarîkat şeyhleri ve dervişleri genelde umut ışığı olmuşlardır.
Afrika’da tasavvuf erbâbı mânevî kimlikleri kadar ticârî faaliyetlerdeki öncülükleri, toplumsal problemlere yönelik çözümleri, aileler ve kabîleler arasındaki çatışmaları engellemeleri ile de dikkat çekmektedirler. İslâm’ı halkın anlayacağı bir üslupla telkin etmeleri, halkın yerel lehçelerini kullanmaları, bölgedeki ticârî faaliyetleri organize etmeleri, çarşı ve pazarın atmosferine hâkim olmaları, halkla birebir ilişki kurmaları, üstün ahlâka sahip olmaları, erdemli yaklaşım sergilemeleri, ticaretlerindeki dürüstlükleri, insânî ilişkilerdeki seviyeli yaklaşımları, hikmet ve irfana dayalı söylemleri, hoşgörülü yaklaşımları, kurdukları eğitim merkezleriyle bölgede kültürel dinamikleri harekete geçirmeleri, diyar diyar dolaşmaları, kültürel alışverişe öncülük etmeleri, yerlilerle sağladıkları evlilikleri, ulaşılabilir insan olmaları, yaraları sarmaları, sağladıkları iş imkânları, çalışma hayatının işlevselliğine katkıda bulunmaları, fakirlik problemine yönelik çözümleri, kardeşlik atmosferini tesis etmeleri, sosyal yardımlaşma ve dayanışma faaliyetlerine öncülük etmeleri, din, mezhep, ırk, dil ve meşrep farlılıklarını öne çıkarmaktan kaçınmaları İslâm’ı kıt’ada yaygın bir din hâline getirmekte başarılı olmalarının arkasındaki temel etkenlerdir.
Fetih hareketleriyle erken dönemde İslâm’a kapılarını açan Afrika coğrafyasında İslâm’ın kalıcı bir din hâline gelmesi daha çok Müslümanların sergiledikleri örneklikleri ve rol model oluşları ile gerçekleşmiştir. Kuzey Afrika’da doğup gelişen, kökleşip güçlenen tarîkatlar müntesiplerini güney istikâmetinde Afrika genelini kuşatmak üzere seferber etmişlerdir.
Genelde kuzeyden güneye, doğudan batıya, batıdan doğuya, fethedilen coğrafyalardan kıt’anın derinliklerine kadar uzanan seyâhatler, plânlanan etkinlikler, gerçekleşen tebliğ faaliyetleri, özverili gayretler kıt’a halklarının İslâm ile sıcak temas kurmalarına yol açmıştır.
Bilâdü’s-Sûdan’da Kunta şeyhlerinin faaliyetleri, Kuzey Afrika’da Şâziliyye şeyhlerinin entelektüel kişilikleri, Libya’da Zerrûkiyye Tarîkatı’nın müsâmahakâr tavrı, Akdeniz kıyılarını işgale kalkışan İspanyol sömürge güçlerine karşı erken dönemlerde engel olmanın mücâdelesini veren Cezûliyye dervişleri, Fas’ın kültür, tarih, siyaset ve iktidarına damga vuran Darkaviyye Tarîkatı’nın etkinlikleri, Tunus’ta erdemli bir toplumun vücûda gelmesine öncülük eden Arûsiyye Tarîkatı’nın seyr u seferi, Senegal halkının millî tarîkatı hâline gelen Ticâniyye’nin varoluş mücâdelesi bu girişimlerin başlıca örnekleridir.
Afrika’da kurulan ribatlar, tekkeler, zâviyeler ve dergâhlar eğitim ve terbiye ocakları olduğu kadar hayatın nabzının attığı birer sosyal yaşam merkezleri olmuştur. Afrika sıcağından bunalanların uğrayıp serinledikleri, tarih boyunca yaşanan kıtlık ve açlıktan kırılan halkların hayata tutundukları, cehâlet ve bağnazlığın girdabından kurtulan halkların bilge toplum hâline gelmeleri, yaşanan kabîle ve aşîret kavgalarının giderilip farklı etnik zümrelerin bir araya gelip kaynaştıkları yerler ribatlar olmuştur.
Kâdirîlik’in Mali, Sûdan, Çad, Somali ve Nijer’deki faaliyetleri, İdrisiyye’nin Nil Havzasından Kenya, Zimbabve, Zambiya ve Komor adalarına kadar uzanan tesir halkaları, Şâziliyye’nin Fas, Mısır, Gine, Timbuktu, Sokoto, Kano, Nijer ve Somali'deki etkinlik çabası, Sammaniyye’nin Sûdan topraklarındaki diriliş muştuları, Senûsiyye’nin Nijer, Çad, Libya ve Nil Vadisinde yaygınlık kazanan tekkeleri, Ticâniyye’nin Fas, Cezayir, Moritanya, Senegal, Nijerya, Mali topraklarındaki kuşatıcı kimliği Afrika coğrafyasında tasavvufun kök salmasına katkı sağlamıştır.
Selefî Hareketlerin Geleneksel Tasavvufî Dokuyu Bozması
Afrika’da tarîkatlar kadîm bir geleneğin köklü temsilleriydi. Kıt’anın koşullarını yakından tanıyan, kıt’ada İslâm’ı her türlü önyargı ve indirgemeci yaklaşımlardan uzak bir şekilde yaşamaya gayret eden, halkın gelenek, âdet ve folklorüne kadar sirâyet eden, müziklerini, törelerini, düğünlerini ve derneklerini şekillendiren, edebiyatlarına, kültürlerine, şiirlerine, dillerine ve âdetlerine sirâyet eden tarîkatlar kıt’ada çatışmanın değil uzlaşmanın, bağnazlığın değil müsâmahanın, ayrılığın değil vahdetin, toplumsal ayrışmanın değil sosyal âhengin, farklılığın değil ortak eğilimlerin, etnisitenin değil ümmet ruhunun sesi olmuştur.
Kıt’anın kaderini tersyüz etmeye çalışan, tarih boyunca kendi kendine yeten kıt’a halklarının geleceklerini ipotek altına alan dış mihraklarla onların yerli işbirlikçileri bugün yaktıkları fitne ateşiyle bu köklü geleneksel yapıyı târumâr etmenin çabasına koyuldular.
Nijerya örneğini ele alacak olursak; Nijerya Müslümanları daha çok İslâm’ın geleneksel tasavvuf yorumunu benimserken 1970'li yıllardan itibaren geleneksel dokuyu dışlayan dinî akımlardan eğitim alanların etkisiyle halk arasında farklı İslâmî yorumlar nüksetmeye başladı.
Bilhassa Kâdiriyye ve Ticâniyye müntesiplerinin yüksek kabul gördüğü Nijerya’da 1970’li yıllardan itibaren Mahmud Ebû Bekir Gumî tarafından organize edilen İzâle Hareketi ön plana çıkmaya başladı. İzâle Hareketi ile geleneksel mollaların etkili olduğu dinî örgütlenmelerde köklü değişiklikler yapıldı.
Yaşanan yolsuzlukları ve toplumdaki ahlâkî çöküntüleri seslendiren yaklaşımları ile İzâle Hareketi mensupları dinî söylemlerinde selefî ve radikal yaklaşımları egemen kılmaya çalıştılar. İran'da yaşanan devrimden etkilenen Nijeryalı kitleler İbrahim Zakzakî'nin önderliğinde "Nijerya İslâm Hareketi” adı altında Şîîliğin ve İran Devrimi’nin propagandasını yapmaya başladılar.
Selefî ve Şîî anlayışın tarih boyunca yerleşim imkânı bulamadığı Nijerya’da selefî ve Şîî akımlar geleneksel tasavvufî zümrelerin etkinlik sahalarını ele geçirmeye çalıştılar. Zakzakî Hareketi ile devrimci ideolojik fikirler Nijerya'da Müslümanlar arasında güçlenmeye başladı.
Gelinen süreç zamanla Boko Haram gibi bir örgütün Kuzey Nijerya’yı esir alıp yangın yerine dönüştürmesine yol açtı. Hem devletin hem de toplumun geleceğini tehdit eden bir örgütün ülkede kadîm kültürü yok etmesine, güçlü bağların koparılmasına ve İslâm’ın bir yaşam kalitesi değil de ideolojik bir argüman gibi algılanmasına yol açtı.[2]
Afrika insanının idrâkine İslâm’ı özel bir ihtimamla sunmaya çalışan sûfîler İslâm’ın içtenlikle yaşama aşkının öncüleri olmuştur. Ebû İmrân Mûsâ b. Îsâ el-Fâsî’nin (ö. 430/1038) fıkıh-tasavvuf ilişkisini perçinlemesi, Ebû Medyen Şuayb el-Ensârî’nin (ö. 594/1197) irfan sofrası, Ebu’l-Hasan eş-Şâzilî’nin (ö. 656/1258) tekke ve medrese bütünlüğünü sağlama çabası, Ahmed ez-Zerrûk’un (ö. 899/1493) zâhir ve bâtın ilimlerini birlikte takdim etme çabası, Muhtar el-Kuntî’nin (ö. 1226/1811) elden ele dolaşan eserleri, Ahmed et-Ticânî’nin (ö. 1227/1812) kıt’aya ilham kaynağı olan öğretileri, Osman b. Fûdî’nin (ö. 1233/1817) gönülleri heyecana bürüyen va’z ve sohbetleri, el-Hac Ömer et-Tall’in (ö. 1281/1864) mücâdeleci ruhu, Muhammed b. Ali es-Senûsî’nin (ö. 1276/1859) kabîleler arasında köprüler kurması Afrika meşâyıhının İslâm’ı temsil çabasının özverili örneklerinden sadece birkaçıdır.
Afrika’da İslâm’ın teoride olduğu kadar pratikte, zâhirde olduğu kadar bâtında, ilim boyutu kadar irfan ikliminde, ilim sahası kadar amel çabasında, birey kadar toplum hassasiyetinde, madde kadar mânâ planında yaşanmasına öncülük etmişlerdir. İslâm’ın Afrikalılaşmasına imkân hazırlamışlar, Afrika’da İslâm’ın özgün boyutta idrak edilip yaşanmasına çaba göstermişlerdir.
İbâdet hayatının ciddiye alınmasında, İslâm ahlâkının görünür kılınmasında, İslâm akâidinin içselleştirilmesinde, Allah aşkının gönüllere sirâyet etmesinde, kardeşlik ruhunun görünür hâle gelmesinde, kutsal değerlerin muhâfaza edilmesinde, Müslüman kimliğinin üst kimlik olarak temâyüz etmesinde tasavvufun başat rol oynadığı en esaslı sonuç hâline gelmiştir.
Tarîkat şeyhlerinin karizmatik kişilikleri, tarîkat dervişlerinin özverili gayretleri, tarîkat kurumlarının güçlü yapılanmaları, tarîkat çevrelerinin hasbî yaklaşımları, tarîkat kültürünün yaygın konumu, tarîkat ehlinin İslâm’ı yaşama ve yaşatmada öncü rol oynamaları Afrika’da tasavvuf gerçeği göz ardı etmenin ne kadar yersiz olduğunu göstermektedir.
Tarîkat büyüklerinin kerâmet ve menkıbeleri, tarîkat zikirlerinin coşkulu temposu, sûfî şiirlerin lirik yapısı, şeyhlerin kaleme aldıkları eserlerin el kitapları hâline gelmesi, mukaddemlerin girişimleriyle sağlanan huzurlu ve bereketli bir coğrafyanın teşekkülü tasavvufun Afrika’da bir kader olduğu kadar bir imkân olduğunun da açık göstergesidir.[3]
[1] Hıfzı Topuz, Kara Afrika, Milliyet Yayınları, Ankara 1971, s. 291.
[2] Selman Yurteri, “Boko Haram Örgütü (Gelişimi, İdeolojisi, Yaspısı ve Toplum Üzerindeki Etkisi)”, Afrika’da Dinî ve Siyasi Hareketler, ed. Enver Arpa, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara 2022, s. 230.
[3] Erik Gilbert & Jonathan Reynolds, Dünya Tarihinde Afrika Tarih Öncesinden Günümüze, trc. Mehmet Demirkaya, Küre Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2019, s. 188.
Kadir ÖZKÖSE
YazarNasip oldu, yolum düştü Yemen’e,Osmanlının izlerini aradım…Biz yurda döneli geçmiş yüz sene,Kışlaları, sokakları taradım…Sebe diyârında, saba rüzgârı,Ne Belkıs’ı kalmış, ne de Süleyman!İsyan edenlerin...
Şair: Halil GÖKKAYA
Seyyid Yahyâ-Yı Şirvânî (ö. 870/1466)Azerbaycan’ın Şamahı kentinde doğan Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî’nin tam adı; es-Seyyid Cemâleddîn Yahyâ bin es-Seyyid Bahâeddîn eş-Şirvânî eş-Şamahî el-Bakuvî’dir. İma...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
İdil (Volga) ile Tuna arası on sekizinci yüzyılın sonuna kadar bir Türk ülkesi olarak kalmış ve birbiri ardından gelmiş Türk kavimlerinin ili olmuştur. Söz konusu sahada Hazar, Bulgar, Altınordu...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Mehmed Emîn-i Tokâdî, 17. yüzyılın ikinci yarısı ile 18. yüzyılın ilk yarısının önde gelen isimlerindendir. Bir Nakşbendî şeyhi olan Tokâdî aynı zamanda seyyah sûfîlerdendir. Bu çalışmada, velûd bir m...
Yazar: Fatih ÇINAR